featured

THY'de Poker!

İngiltere Başbakanı Tony Blair’in; kamuoyu desteğinin kendisinden çekildiğinin anlaması üzerine, (süresinin dolmasına daha 2 yıl varken) kendi isteği ile başbakanlık görevinden ayrılmasını büyük bir takdirle karşıladım. 
Halka ve demokrasiye saygının güzel bir örneğini oluşturan bu örnek davranış, bana, ülkemde neden bu tür kaliteli politikacılar, başbakanlar, başkanlar olmadığını düşündürdü…
Dünyanın uygar ve gerçekten demokratik ülkelerinde, bu tür olaylar yaşanırken, bizimkilerin koltuk ve iktidar hırsı anlaşılır gibi değil.
Blair’in örnek demokratik davranışı –hiç ummuyoruz ama- bizimkilere de örnek olur umarım.
THY’deki Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri, her zaman olduğu gibi, yine ne yazık ki, Türk-İş ile Hükümet arasında anlaşmaya varılmış olan %9-10’luk artışa endekslendi.
Sizlere, eski bir THY’li ve şu an görevde olan Hava-İş Sendikası’nın tüm yöneticilerinden daha da eski bir toplumcu olarak, bu konuyla ilgili bazı görüşlerimi sunacağım.
Sağ olsunlar, bazı arkadaşlarım; sendikanın tüm bildirilerini bana da yollama inceliğini gösteriyor, benim kişisel görüşlerimi de almak istiyorlar. Geçenlerde elime böyle bir bildiri ulaştı.
Bildiride; Hava-İş Sendikası, Türk-İş’in, kapalı kapılar ardında hükümetle pazarlık yaptığını belirtiyor ve kınıyordu. Gülümsedim ve, “hayatın gerçeklerine bak!” dedim, kendi kendime. Çünkü, sendikanın muhalefette olan birçok üyesi de; zaman-zaman sendika yönetimini, aynı cümleyle (kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar nedeniye…) suçluyor ve kınıyorlar.
Sendikanın, Türk-İş’i eleştirmesi ne kadar doğal algılanıyorsa, üyesinin de sendikasını eleştirmesi o kadar doğal kabul edilmelidir.
Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin yapıldığı aşamada, eleştiri olmaz deniyor.
Peki, sendika; Toplu İş Sözleşmesi dışında, faaliyetlerini hissettirecek bir çalışma içinde olmuyorsa, örgütlenme adına bir çalışması yoksa, üyesini olası bir greve hazırlamıyorsa, seminerler yapmıyorsa, rutin bilgilendirme toplantılarında bulunmuyorsa, üye sendikasını sadece sözde Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde ortaya çıktığını görüyorsa, onları sadece Toplu İş Sözleşmesi imzalayan taşeron bir firma olarak görmez mi?
Demokrasilerde; eleştiri mekanizması her zaman çalışır, özgürce çalışabilmelidir. Sendikanın gerçek sahibi olan çalışanlar, aynı zamanda sendika yöneticilerinin patronları da olmak sıfatıyla, onlara her zaman eleştiri yöneltebilirler.
Hava-İş sendikası, üyesi olduğu Türk-İş Konfederasyonunu “işverencilikle ve hükümetle işbirliği içinde” diyerek eleştirebilirken, sendikanın üyesi onu eleştiremez mi?
Tabii ki eleştirir! Sendikacılara; “neden eskisi gibi etkili olamıyorsunuz?” diye bir soru yönelttiğinizde: ” bu yasalarla bu kadar oluyor” yanıtını alırsınız. Onlara, lütfen ikinci bir soru olarak şunu da sorun; “Bu yasalarla yapılamayacağını savunduğunuz bu sendikacılığı, neden hala yapıyorsunuz?”, “neden sine-i millete dönmüyorsunuz?, belki bu yasalarla bu işi kıvırabilecek insanlar çıkabilir” diye sorarsanız, bu sorunuza; “vatan-millet-işçi-emekçi için buradayım” di(yebili)yorlarsa eğer, gülümseyerek, hemen arkanızı dönün ve oradan acele uzaklaşın!

Değerli THYçalışanları;

Toplu İş Sözleşmeleri; sendikacılar için normal bir uygulama iken, sizlerin geleceğidir. En azından 2 yıllık bir dönemi kapsayacak bu sözleşme sonucu elde edeceğimiz sosyal ve ekonomik kazanımlarla, çocuklarınızın, ailelerinizin yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacaksınız. İşimizin sürekliliğini, ekmeğimizin küçülmemesini savunacağız. Sendikalar da bu savaşımda bizim en önemli aracımızdır, olmak zorundadır. Sendikalar eğer, temsil ettikleri kitleden koparlarsa, sendika olma özelliklerini yitirmiş olurlar. Bugün yaşanan budur…

Türkiye’nin en tanınmış, büyük bir kurumunda çalışıyorsunuz. Öğrenim ve kültür seviyeniz Türkiye genelinin çok üstünde. İşvereninizi seçemeyeceğiniz gibi; ne yazık ki, sendika yöneticilerinizi de özgürce seçebilecek demokratik ortamlara sahip değilsiniz (çünkü; sendikanın temsilcilerini, sendika yönetim kurulu atıyor, bu yüzden toplumun sesi sendikaya iletileceğine, sendikanın sesi topluma iletiliyor dolayısıyla üyelerinin özgür iradesi yönetime yansıyamıyor)
Koltuğunu bırakmak istemeyen sendika yönetimini, güç ve para da ellerindeyken, devirebilmek çok zordur. (Arşivimdeki “Maymun Sistemi”) yazımı, tekrar-tekrar mutlaka okuyun. Çünkü, yaşanmış olayları anlatmaktadır.
İşverene ve bu sendika yönetimine her zaman dikkatli yaklaşın. Kimseye inanmayın. Bu günlerde işveren, işçinin sevdiği yöneticiler aracılığı ile işçiler üzerinde etkili olmaya çalışırken, sendika; “atanmış temsilcileriyle” sizleri etkilemeye çalışacaklardır. Her iki taraf da yıllardır, önceden tezgâhlanmış bir oyunu oynuyorlar. Toplu İş Sözleşmelerinde alacağınız rakam kadar, üzerinize oynanan oyunların farkına varmak da önemlidir.
Aldığınız ücretler( bazı iş gruplarında) sektörel bazda gerçekten düşüktür ve iyileştirilmesi gerekir.

Ama, tüm gazetelere ilan veren Hava-İş, kamuoyuna: 30 Haziran 2007 de, “İSTEKLERİMİZİN ANA EKSENİ, UÇUŞ EMNİYETİDİR!” dedi.
Şimdi sendikaya sormazlar mı? Ağustos 2006 da, kamuoyunu uyardığınızda da, yine Uçuş Emniyeti diyerek, eylem günü belirlediniz. Ne oldu, neden eylem yapmadan tokalaştınız? Nasıl anlaştınız da bugün yine aynı senaryoyu oynuyorsunuz? ve
Şimdi; ana eksen ücretken, neden hala uçuş emniyeti diyorsunuz? “Al sana uçuş emniyeti!” derler ve uçuş saatleri ve dinlenme sürelerine ilişkin maddelerinizi kabul ederlerse, Toplu İş Sözleşmesini, %9 olarak kabul edecek misiniz?.
THY Yönetimine;
Her geçen gün, şirketin başarılarını ve artan karlılığını anlata anlata bitiremiyorsunuz, ancak; iş, çalışanlarınızın toplu iş sözleşmesine gelip dayandığında, uzlaşmaz bir tavır sergiliyorsunuz. Bunu anlamak mümkün değil. Şampiyonluğunu yaptığınız çağdaş çoğulcu demokrasi anlayışınızda; çalışanların yararına olan bir toplu iş sözleşmesi yapmak yazmıyor mu? Çalışanlara verilecek hakları, zarar hanenize mi yazıyorsunuz yoksa? Ama, çalışan insanların alınterinden gerçekleştirdiğiniz karlarınızı, KAR ETTİK-KAR ETTİK diye, gözümüze gözümüze sokuyorsunuz…
Sendikanın bu sözleşmede istediği rakamsal değerler, -incelediğim kadarıyla- grupsal dengeler açısından yanlışlar içerse de, genelde; afakî rakamlar içermemektedir.
Sizler, yönetiminiz boyunca yaptığınız birçok hatanın; zararlı hat açılmalarının, plansız büyümelerin ve bunun getirdiği kara cumaların, A–340 modifikasyonundaki milyonlarca doları bulan yanlışların hesabını vermeden, personele karşı cimri tutum takınıyorsunuz. Bu tutumunuz, her zaman ve her yerde övündüğünüz ve Genel Kurulunuzda övgüyle sergilediğiniz karlılığınızla ilgili yarattığınız vizyona, gölge düşürmektedir. Eğer söylediğiniz gibi kardaysanız, sizi bu karlı duruma getiren personelinizden de; bu toplu sözleşmede dile getirilen isteklerini çok görmemelisiniz. Siz de; Türk-İş’le hükümet arasındaki anlaşılan rakamsal değerleri uygulamayabilirsiniz. Son anda vermek üzere(!) anlaştığınızı tahmin ettiğim opsiyonlu rakamı, personelinize derhal açıklayın, açıklayın ki, sonra birileri “ben aldım”diye ortaya çıkıp ŞOV yapmasın.
Hani özelleşmiştiniz siz?. 
Hava-İş’e;
THY’de 2 Grev yaşandı; biri 3 ay, diğeri 38 gün sürdü. Sizin yönetiminizde bir Grev, Bir Yüksek Hakem Kurulu, Bir Grev oylaması yaşadık. Bunlardan 3 aylık grev dışında, hep sizler vardınız. Ne kazandık?

Sayın Kozlu zamanında kaybettik, grev oylamasında kaybettik. Yüksek Hakem Kurulunda kaybettik. Hiç birinde de ayrılmayı düşünmediniz. Başarısızlığı hiçbir zaman üstlenmediniz. Grev oylamasında ve 38 günlük grevin bitişinde fatura hep çalışanlara kesildi, sizler suçu hiçbir zaman kendinizde aramadınız. Yüksek Hakem Kuruluna gittiğimiz zamanki yanlışları bile üstlenmediniz. Son iki dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde de, danışıklı-dövüş yaptınız. Yıprandınız, işçilerin sendikasını yıprattınız.

Neden yıprandınız?:
—Uçucular için 16–17–18 Ağustos 2006 da “Yorgunluk öldürür” başlıklı tüm gazetelere ilan vererek eylem yapacağınızı ve tarihini belirttiniz, ama, yapamadınız. Ben de, sizi “Ölünün ardından takiyye yapılmaz “başlıklı yazımla uyarmıştım. Yapmazsanız, inandırıcılığınızı yitirirsiniz demiştim.
— Özelleştirmeye hayır dediniz, ama etkili olamadınız.
— Teknik A.Ş’nin kuruluş aşamasında hiç ilgilenmeyip resmen kurulduğu günün ertesi günümü protesto etmeyi düşündünüz.
— Geçen sözleşmede; bu sözleşmeyi “SİZLER İSTESENİZ BİLE, İMZALAMAM” deyip çok büyük konuştunuz(!) ama üyeler istemediği halde, kapalı kapılar ardında imzaladınız.
– 2006 Ocak ayındaki işçi kıyımına engel olamadınız, Çıkarılacak kişilerin listesini beraber incelediniz ve içlerinde şak, şak’çılarınızın olup olmadığına baktınız. Hiç, ama hiç, tepki koymadınız.
— Vâkıfın bir önceki genel kurulunda, THY personelinin trilyonlarca lira kaybına karşın, Vakıf genel kurulunda divanı oluşturarak ve divan başkanı olarak kendinizden bir yöneticinizi belirleyerek, trilyonlarca kaybın baş sorumlusu olan, o zamanın THY yönetimini, -vakfın paralarında suiistimal olup olmadığını araştırtmadan- genel kurulda ibraya zorladınız ve başardınız. (O genel kurula katılanlar, benim ibra karşıtı olarak verdiğim çabayı unutmazlar.) Yani THY’yi rahatlattınız.
— Teknik A.Ş’deki teknik personelin iş tazminatını net olarak almalarına senelerdir engel oldunuz. Ve bu konuda işverenle birlikte hareket eden sizlerin, tüm engellemelerine karşın haklarını yargı koridorlarında aramak zorunda kalan üyelerinizi, sahtekâr ilan ettiniz. Sonra, o sahtekâr dediğiniz kişilerden biri davayı kazanınca, önce onu işinden edip, sonra davaları sahiplenerek; sıkılmadanaynı dava için üyelerden dilekçe topladınız.
— TALTA’nın son Genel Kurulunda; “inanmadığımız bu davayı, Sefa İnan kazanırsa; onun elini hangarın ortasında sıkarım” sözünüzün karşılığı olan “özür dilerim” lafınızı yiyemezsiniz Bay Ayçin!

Çünkü, TALTA’nın video kayıtlarında varsınız. Bükemediğin bileği, öpeceksin Bay Ayçin. Ama derseniz ki, ben bunun gibi ne laflar ettim sonrada kıvırdım, o halde değmezsiniz. Kusura bakmayın bu konuyu anımsatmadığımı kabul edin, olsun bitsin…
— Hava-İş tarihinde; çalışanlara yönelik, bundan büyük bir hak, çıkar sağlayan ve sürekliliği devam edecek bir uygulama olmuş mudur?
Üyenize ve işverene karşı çok yıprandınız. Saygınlığını yitirmiş bir Hava-İş Yönetimi kime hizmet edecek-ediyor- dersiniz?
Toplu İş sözleşme görüşmeleri, poker oyununa benzer. 3 blöfe karşı, arada bir sağlam kâğıt çıkartmalısınız. Siz sadece blöf yaptığınızdan ve senelerdir sağlam kâğıt çıkaramadığınızdan hep kaybediyor ve üyelerinize kaybettiriyorsunuz.
Oyun tarzınız, işverence biliniyor ve blöflerinizi zamansız kullandınız. Bu seferki oyununuzda; elinizde gerçekten sağlam kâğıt varsa vurun. Toplumun, blöfle yitirecek parası kalmadı. Hesabınızı; Grev kararınız ardından gelişebilecek karşı saldırıların ne getirip ne götüreceğini, eski deneyimlerinizle değerlendirerek yapın.
Karşınızdaki oyuncunun parası çok ve zaten oyunu senelerdir başkası adına korkusuzca oynuyor. Sizin ise bu kez kaybetme lüksünüz yok. Gazetelere milyonlar döküp vereceğiniz ilanlarla kamuoyundan destek beklemeyin. Bu savaşta siz, sadece üyelerinize güveneceksiniz. Onlara bu güne kadar ne verdiyseniz, onu alacaksınız. Yasalar demokratikmiş, anti-demokratikmiş, bunları bu gün konuşmayın. Hükümetin veya işverenin ne yapıp yapamayacağını düşünmeyin bile. DİK DURUN yeter.
Oyunun sonu geldi, Rölans! deyip düşünecek hakkınız da kalmadı.
Ya, PASS!, ya da; REST! diyeceksiniz… Başka şansınız yok.
NOT/ Bu yazımı yazmamın amacı; yıllardır aranızda aynı kurumun bir çalışanı ve bir dernek başkanı olarak bulunduğum süreye ilişkin deneyimleri paylaşmaktır.
Her zaman, çalışanların sosyo-ekonomik haklarını savunmak adına; gerek İşveren, gerekse Hava-İş yönetimlerine karşı verdiğim kavganın, bu kez de yazar kimliğimle sürdürdüğümü anımsatmak, tarafların yapacağı yanlışları, tüm topluma deşifre etmekten kaçınmayacağımı belirtmek ve sonuç olarak bu mücadelenin dürüstlük kriterleri esas alınarak sonuçlanmasını sağlamak amaçlıdır.
İyi haftalar ve başarılar. 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir