Yazımın ilk bölümünde 4 grevin birincisini ve yaşanan olayları anlatmıştım. Söz verdiğim gibi ikinci bölümünü, 2, 3 ve 4. Grevleri anlatacağım. Yazımın ilk bölümüne buradan ulaşabilirsiniz..
İkinci grev. Yıl, 1978 (3 gün)
THY ile Hava-İş sendikası arasında imzalanmış 6. TİS’in (Toplu İş Sözleşmesi) bazı maddelerinin işveren tarafından uygulanmaması nedeniyle yapılan Hak Grevinden sonra, yukarıda belirttiğim gibi, Hava-İş Sendikasının yönetimi değişmişti. Yeni sendika yönetimi işverenle 7. TİS pazarlığı için masaya oturmuştu. Bu süreçte, Nurettin Erguvanlı THY Gn. Md.lüğünden ayrılmış, Argun YELUTAŞ vekalet ediyordu.
TİS görüşmelerinde bazı konularda anlaşma sağlanamadı. Bunun sendika dilindeki teknik adı “TİS müzakerelerinde menfaat uyuşmazlığı”dır. Müzakereler kilitlenince sendika grev kararı aldı. Gerekli prosedürler yerine getirildikten sonra 24 Nisan 1978 tarihinde grev başladı. Grevin 3. Günü olan 27 Nisan tarihinde Ecevit hükümeti grevi 30 gün süreyle erteleme kararı aldı. Bu karar nedeniyle Hava-İş yürütmeyi durdurma başvurusunda bulunmadı, aynı gün greve son verildi. Bundan sonra 7. TİS müzakerelerine THY Genel Müdürlüğüne atanan Selahattin Babüroğlu ile devam edildi ve anlaşma ile sonlandı, imzalanarak yürürlüğe girdi.
Üçüncü grev. Yıl 1980 (en uzun grev 84 gün)
Zihni BARIN, Hava-İş’in genel başkanlığından istifa ettiği için yapılan genel kurulda İbrahim ÖZTÜRK genel başkan seçilmişti. Sıra 8. TİS sözleşmesine gelmişti. Mart 1978 tarihinde Gn. Md olan Selahattin Babüroğlu, Kasım 1978 sonunda THY genel müdürlüğünden ayrıldı. Ertuğrul ALPER, önce vekaleten, sonra Ocak 1979’de asaleten genel müdürlüğe getirilmişti. Ertuğrul Alper, THY Teknik içerisinden, mühendislikten gelmiş, Teknik Müdürlük yapmış, genel müdürlüğe gelmiş THY mutfağında yetişmiş bir yöneticiydi. Bu nedenle, THY Teknik olarak haklarımızın 8.TİS içinde iyileştireceğini umuyorduk. Ancak işveren, 8.TİS müzakerelerinde, ısrarla 7.TİS’in 40 kadar maddesinin, 8.TİS taslağından çıkarılmasını istiyordu. Sendika da haklı olarak, daha önce 7. TİS ile kazanılmış haklardan vazgeçmeyi kabul etmiyor, hatta daha ileri haklar almak istiyordu. TİS müzakereleri bu nedenle kilitlenince, sendika Grev kararı alıp ilan etti. İşveren de grev karşılığında Lokavt ilan etti. Bu, THY tarihinde bir ilk oluyordu. Yani grev başladığında, işverence ilan edilmiş lokavt nedeniyle, greve katılmayıp çalışmak isteyen personele de işyerinin kapıları kapatılacaktı. Grev sendikanın, Lokavt işverenin yasal silahı idi ve silahlarını karşılıklı olarak kullanmaya karar vermişlerdi. Ertuğrul Alper’den ne ummuştuk, ne bulmuştuk.
Grev, kararın ilan edilmesinden itibaren belli süre sonra başlayabilirdi. Yasal bekleme süresi dolmadan Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükümet, yasada belirtilen gerekçelerden birisini öne sürerek, 30 gün süreyle grev erteleme kararı aldı. Grev daha başlamadan akamete uğramıştı. Sendika hükümetin grev erteleme için öne sürdüğü gerekçenin geçerli olmadığı savı ile Danıştay’da hükümetin grev erteleme kararı için yürütmeyi durdurma başvurusu yaptı. Beklentimiz Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı alacağı, hükümetin de başka bir gerekçe ile yeni bir 30 günlük erteleme kararı daha alıp greve izin vermeyeceği yönündeydi.
Beklediğimiz gibi Danıştay, bir kere daha hükümetin grev erteleme kararını gerekçesini uygun bulmadığı için, yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu karardan sonra Hava-İş, İşverene yaptığı müzakerelere yeniden başlama başvurusu, işverenin taslaktan 40 küsur maddenin çıkarılması isteğini geri çekmediği için, reddedilmişti. Artık greve başlamak için yasal sürenin beklenmesine başlandı. Biz çalışanlar grevin hükümet tarafından yeniden erteleneceğine inanıyorduk ama süre doluyor, hükümetten ses seda çıkmıyordu. İşveren 40 küsur maddenin çıkarılması isteğinde ısrar ediyor, hükümet yeniden grev erteleme kararı almıyordu. Sanki, görülmeyen birileri Hava-İş’i ve THY’nı bilerek-isteyerek grev ve lokavt yapmaya itiyordu.
Sonunda, şakayla karışık, 18 Şubat 1980 tarihinde çok soğuk bir günde, grev ve lokavt resmen başladı. Grev + Lokavt süresince, THY’de işler tamamen durdu, tüm personel işe gidemiyordu ve hiç uçak uçurulamadı. THY Lokavt ilan etmemiş olsaydı, greve katılmak istemeyen pilot ve hostesler bazı uçuşları yapabilirlerdi, ama işverenin uyguladığı Lokavt buna imkan tanınmadı.
Soğuk bir kış günü, 18 Şubat 1980 tarihinde başlayan grev, ılık bir bahar günü, 12 Mayıs 1980 tarihinde, 84. gününde sona erdi. 84 gün gibi havacılık için yıkıcı bir grev ve lokavta neden olan 8. TİS, sonunda iyi sayılacak kazanımlarla ve 2 yıl için imzalanmıştı.
12 Eylül 1980 askeri darbe yönetimi Ertuğrul Alper’in genel müdürlük görevine son verince Erdoğan Akünal genel müdürlüğe vekaleten bakmaya başladı. Bir müddet sonra Em. Hv. Tümg. Cengiz Sakaryalı genel müdür olarak atandı.
Bursa Hava Yolları
BHY (Bursa Hava Yolları), Bursalı işadamı Ali Osman Sönmez tarafından 1977 yılında kurulmuştu. İlk önce bir Viscount uçağı kiraladılar, başarılı olamadılar, uçağı iade ettiler. Arkadan İspanya üretimi 2 adet CASA uçağı satın alındı. Bu uçaklarla Bursa-İstanbul-Ankara-İzmir ve tarifesiz Kıbrıs uçuşları yapıyorlardı. CASA uçaklarının tescil adları TC-AOS (Ali Osman Sönmez) ve TC-AOC idi.
BHY, THY’nın 84 günlük uzun süren grevi nedeniyle oluşan boşluktan yararlanıp gelişmek istiyordu anlaşılan. Ortamı güzel yakalamışlardı. Hemen 3 adet 4 jet motorlu DC-8 uçağı bulup kiraladılar. Uçakların kuyruk kısımlarında Bursa Air Lines kısaltması olan BAL harfleri vardı. DC-8’lerle Türkiye ile Almanya arasında işçi taşıma işine başladılar. Böylece BHY, THY grevinden nemalanmaya başladı. Ne var ki, onlar grevin çok daha uzun süreceğini hesaplamışlardı, öyle olmadı. Grev bittikten sonra THY ile ticari olarak başa çıkmaları mümkün olmadı, finansal yönden sıkıntıya düşüldü. 12 Eylül 1980’den sonra askeri yönetim tarafından görevden alınan THY Gn. Md. Ertuğrul Alper, Bursa Hava Yolları’nı (BHY) genel müdür olarak tekrara canlandırmaya girişti. Başarılı olunamadı, DC-8 uçakları sahiplerine iade edildi, şirketin borçları nedeniyle CASA uçaklarına haciz kondu.
Bu uzun grev, çalışanlara, Hava-İş’e ve THY’na oldukça ağır olumsuz etkileri olmuştu. Personel, 3 ay süresince sendikası Hava-İş’ten yeterli maddi destek alamadığı için, yasal olmamasına rağmen, ev kirasını ödeyebilmek, aç kalmamak için, bulabildiği günlük işlerde çalışmak zorunda kaldı, grev harcamaları sendikanın kasasının boşalmasına neden oldu. Elbette, en büyük darbeyi THY almıştı. Trafik, ticaret, kargo taşımacılığı, uçak bakım, eğitim ve finans yönünden derin yaralar oluştu. Uçuşlar yapılamadığı için, özellikle dış hat yolcularının ayakları başka şirketlere alıştı. Büyük bakım sırası gelen uçakların bakımları yapılamadığı için takip eden aylarda uçakların periyodik bakım işleri şişmiş, sıkışmıştı. THY bu etkilerden ancak birkaç yıl sonra tam manasıyla kurtulabilmiştir.
Peki, sonrasında ne oldu? 12 Eylül 1980 darbesi ile ülke yönetimi askerlere geçmişti. Askerler, Toplu İş Sözleşmelerine de demokrasi dışı müdahalede bulundu. Bundan böyle TİS, artık sendika ile işveren arasında müzakere edilerek değil, yeni teşkil edilen Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından yazılacak ve işçi ile işverene “buyurun, buradan yakın” denecekti. Nitekim, YHK tarafından, 8. TİS’in 22 maddesi çıkarılarak 9. TİS yazıldı ve “buyurun size TİS” dendi. Emir demiri kesiyordu. Bu yetmemişti, YHK tarafından pişirilen 9. TİS, 2 değil, 3 sene için yürürlüğe konmuştu. Zaten, askeri yönetimin başı olan Kenan Evren, “Hilton otelinin şef garsonu bile benden çok maaş alıyor” sözü ile sendikaları ve işçilerin pazarlık gücünü budamıştı. Aradan 30 küsur yıl geçti, bu cümle hâlâ unutulmadı. İşçilerin budanan pazarlık gücü, dal kol çıkarıp gelişemedi. Sendikacılık ve TİS sistemi hala yerlerde sürünüyor.
Dördüncü ve son grev – Yıl 1991 (38 gün)
1989 yılında Hava-İş’in yönetimi değişmiş, uçak teknisyeni Atilay Ayçin genel başkan seçilmişti. Hava-İş ile THY ve bir THY kuruluşu olan HAVAŞ arasında sürdürülen 13. TİS müzakereleri anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı. Sendika 25 Şubat 1991 tarihinde grev kararı aldı. Yasal bekleme süresi süresi sonunda, 1 Nisan günü THY ve HAVAŞ’ta grev başladı. Bu grevde her iki işveren de, yoğun bir şekilde grev kırıcı yöntemleri kullandı. Greve katılmayan en büyük grup uçucu personeldi. Bu grup çalışanları kendilerinin işçi olduklarına inanmıyorlar. Hava-İş ile İşverenler arasında 9 Mayıs günü anlaşma oldu, 13. TİS imzalandı ve aynı gün greve son verildi. Hava-İş çalışanları bu grev sonucu imzalanan TİS ile 1980’de kaybettikleri bazı haklarını, 10 yıl sonra, geri kazanmışlardı. Ne var ki işverenler, anlaşma sağlandıktan sonra, 584’ü THY, 183’ü HAVAŞ’tan olmak üzere toplam 767 sendika üyesi çalışanın işine son verildi. Ancak, işten çıkartılan işçiler mahkemelerden işe iade kararı almaya başlayınca her iki şirket, işten çıkardıklarına yasal tazminatlarını ödediler. Eh, nasıl olsa bu paralar, işten çıkartma kararını veren yöneticilerin cebinden çıkmıyordu.
THY Uçak Bakım Merkezi, eski adıyla THY Teknik Müdürlük, Mayıs 2006’da sermayesinin %100’ü THY’ına ait olmak üzere, ayrı bir tüzel kişilik olarak, THY Teknik A.Ş. adıyla şirketleştirildi. Böyle olunca Hava-İş’in de iki ayrı işvereni oldu. “THY A.O.” ve “THY Teknik A.Ş.” Artık TİS’leri 2 ayrı şirket için ayrı müzakerelerle bağıtlanacaktı. Bu bağlamda THY AO’da 2013 yılında bir grevcik denemesi yapıldı. THY AO çalışanlarının büyük çoğunluğu bu grevi benimsemedi ve katılmadı. Buradan bir kere daha sendikanın lokomotifinin teknik personel olduğu anlaşılmıştır. Çalışma hayatında 2 grup vardır, İşveren (sermaye sahibi) ve İşalan yani işçi (emek sahibi). Grev işçinin, Lokavt ise işverenin yasal silahıdır. Her iki silah da çok etkili olmalarına karşın, kullananın üzerindeki geri tepme etkisi de çok güçlü ve tehlikelidir, mecbur kalınmadıkça kullanılmamalı, kullanmak zorunda kalınınca da çok dikkatli olunmalıdır, çünkü karşıdaki hedefi değil, kendini vurma ihtimali yüksektir. Daha önce de belirttiğim gibi, THY AO çalışanları, özellikle uçucu personel kendilerini işçi değil, işveren vekili gibi görüyorlar. Sanırım onlar için işçi, sadece bir avam tabaka mensubu. Gerçekte onlar da emeklerini satarak gelir elde eden işçidirler. Derken Hava-İş, THY Teknik AŞ’de TİS hakkını Çelik-İş sendikasına kaptırdı. 305 işçi işten çıkartıldı, sadece 5 ay ömrü olsa da, “havacılık sektöründe grev yasaktır” diye (özel üretim) bir yasa bile çıkarıldı.
Artık ne işçinin hakkını savunan o eski sendikalar, ne de hakkını arayan o eski işçi zümresi var. Gökten ne yağarsa yer kabul eder sözünde olduğu gibi, işveren ne verirse işçi onu kabul ediyor.
Sözleri Osman Nihad Akın’ın, bestesi Şükrü Tunar’ın olan, Türk Sanat Müziği eserinin sözleri: “Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik.”
3 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Erhan bey çok değerli bilgiler bunlar. Bu bilgileri arşivlemişsiniz sanırım. Bir daha böyle işçi mücadelesi ve eylemlerin olacağını sanmıyorum. Tavuk bir toplum olduk. İlerde hayretle okunacak bir yazı olmuş. Masal gibi gelecek yeni nesile
Kimse yorum bile yazmamış, ben o dönemleri görmedim ama adam gibi sendika olsada grev yapsak, action:)
Erhan abi tekrar eline sağlık . Hani 10 sene Genel müdürlükte oturup özel yemekhanede yemek yemekten daha fazla anısı olmayan adamlar kitap yazıyor sen bunları sadece internetten yazmakla yetiniyorsun. Lütfen bu anıları kitaplaştır, ölümsüzleştir. Senin gibi bir büyüğümüzle tanışmak çalışmak kısmet olmadı ama bu hangarlarda bırak anıyı dc3 uçağını bilen insan bile kalmadı heralde. Lütfen bu yorumu dikkate al :) Saygılar.