featured

THY personelinin ayağına vurulan pranga… ( Belgeleriyle)

18 Ocak 2009 tarihinde bu köşede yazdığım ve THY ile Hava-İş Sendikası arasında Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin başlayamaması hakkında“THY’den “Ali Cengiz Oyunu” başlıklı yazım, yoğun okuyucu ilgisi gördü. 
Bu yazımda ek olarak sunduğum, THY ile Hava-İş Sendikası arasında yaşanan hukuk savaşını belgeleriyle birlikte gözler önüne sermek ve bu arada benim yorumumla örtüşüp, örtüşmediğini yine değerli yorumlarınızla değerlendirmenizi diliyorum.
Bilindiği gibi,  her TİS süreci öncesinde sendikalar, Çalışma Bakanlığı’na başvurarak yetkili oldukları işyerlerinde yetki teyidini alırlar. Bu standart prosedür yıllardır THY’de sorunsuz bir şekilde uygulanmışken, bu kez, Sendika yönetiminden önce THY işvereni, işyerlerinde toplu iş sözleşmesine yetkili olan sendikanın belirlenmesi amacıyla Bakanlığa çağırı yaptı. ( Hukuken, bu isteği Bakanlığa her iki taraf da yapabiliyor)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Çalışma Genel Müdürlüğü, 24 Eylül 2008 tarihinde THY. A.O’ya bir yazı yollayarak Hava-İş Sendikasının yasanın aradığı gerekli çoğunluğu sağladığını belirten bir yazıyı, hem THY’ye hem de Hava-İş Sendikasına iletti. Ve dananın kuyruğu o anda koptu.
Hava-İş Sendikası, kendisi için yeterli olması gereken yetkiye değil, Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından, THY A.O’da gösterilen sendikalı işçi sayısına itiraz etmek üzere, dava dilekçesini 13–10–2008 günü İstanbul İş Mahkemesine yollayarak, sendikalı işçi sayısının Bakanlık tarafından eksik yazıldığını ve gerçek rakamın araştırılmasını istedi. 
Sendika yönetimi, Bakanlığın verdiği sendikalı işçi sayısıyla, kendi envanterindeki sayının tutmamasından,  bu dönemde değil ilerdeki dönemlerde sorun yaratabileceği kuşkusu taşımaktaydı.
 Ancak bu kuşku, yetki alınmışken ve bu dönem için her hangi bir sorun yokken bu sayısal konuyu mahkemeye taşımak işi uzatmaktan başka işe yaramaz. Hele, hele bir de Yargıtay’a başvurarak mahkemenin verdiği karara itiraz etmek, toplu iş sözleşmesi sürecini uzatmakla kalmayacağı gibi, sendikanın üye aidatlarını bu süreç içinde alamamasına, dolayısıyla maddi sorun yaşanmasına neden olur. 
Şimdide gelelim THY cephesine;
THY işvereni, sendikanın verdiği bu dava dilekçesine iş yerinin Bakırköy sınırları içinde olması nedeniyle Hava-İş in mahkemeyi yanlış yerde açmak istediğini belirterek, 25–11–2008 tarihinde itiraz etti. Ve eğer mahkeme bu itiraza rağmen, davayı Bakırköy İş Mahkemelerine yollamazsa, davacı sendikadan üye listesinin, üye kayıt fişlerinin her bir iş yerinin bağlı bulunduğu Bölge Çalışma Müdürlüğünden getirtilerek, bilirkişi incelemesine tek, tek ismen tabi tutulmasına karar verilmesini istedi.
Mahkeme ise; Hava-İş in açtığı davayı “bu davada Hava-İş Sendikasının hukuki menfaati yoktur” diyerek reddetti.
Çünkü, yasa gereği her sendika üyesi TİS haklarından faydalanabilir. Sayı itirazının, genelde aynı işyerinde birden çok sendika olması durumunda başvurulan bir yöntem olduğu söylenmekte.
Bakanlık ile Sendikanın anlaşamadığı sayı sorunu, aslında basit bir bakanlık envanter noksanlığı olabilir. Bu konunun giderilmesi için mahkeme şart olmayıp, toplu iş sözleşmesi sürerken de bu güncelleme işlemi yapılabilirdi diye düşünüyorum. 
Bakanlığa sendika tarafından bir kesin üye tespit başvurusu yapılır ve bakanlık üye kayıtlarını, sendikanın yollayacağı kayıtlar eşliğinde kontrol ederek bu işi çözer. Hava iş bence, bakanlığa yapacağı basit bir itirazı mahkemeye taşıyarak gereksiz yere toplu iş sözleşmesi sürecini baltalamıştır.
İkinci aşama; Hava-İş Sendikası, kaybettiği davayı temyiz ederek, bu kez Yargıtay’a taşıdı.(2.yanlış) Ve şu anda THY Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri, Yargıtay sürecinde ve Yargıtay’ın bu dosyayı ne zaman inceleyip karara bağlayacağı belirsizliğini sürdürüyor. Bu aşama bitmeden toplu iş sözleşmesi başlayamayacağı gibi sendikanın aidatlarını da işverenin işçiden keserek yatırmadığı da bilinen bir gerçek. 
Kanımca, bu tür hukuki meselelerin ülkemizdeki mahkeme ve Yargıtay’ın dava yoğunluğundan karar aşamalarının hızlı olamaması gerçeği ile Hava-İş Sendikasının Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri aşamasında bu süreci dikkate almasını gerektirirdi.
Çünkü bu davaların çözümünün uzun zaman alacağını ve bu sürecin personelde huzursuzluğa yol açmakla kalmayıp aynı zamanda da, sendikanın maddi sorunlar içine düşebileceği düşünülmeliydi.
Ancak, bu arada çok doğal olarak; Sendikanın üye sayısına olan itirazını, bakanlığa elindeki tüm belgeler eşliğinde başvurarak, ilerde yetki kaygısı doğurabilecek bu tür sorunlarla karşı karşıya kalmaması için toplu iş sözleşmesi aşaması dışında mutlaka itirazını yapmalıydı diye düşünüyorum. 
Sonuç olarak; Hava-İş sendikası toplu iş sözleşmesi yetkisi almışken bu üye sayılarındaki güncellemeyi ya mahkemeye vermeden bakanlıkla çözümüne gitmeli veya toplu iş sözleşmesi bitiminde mahkeme aşamasını denemeliydi. Hele, hele mahkeme kaybedilmişken birde davayı temyiz etme adına Yargıtay’a başvurmak büyük kumar olmuştur. Bence, mümkünse Yargıtay aşamasından vazgeçilmeli ve toplu iş sözleşmesine hemen başlanarak THY personelini daha büyük kayıplar içine sokmamaya çalışılmalıdır.
NOT/ THY/Teknik A.Ş işçisinin bu mahkeme konusuyla ilgili olmayıp sadece THY. AO personelini bağlamaktadır.
                              İLGİLİ MAHKEME KARARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir