featured

THY DÜNYANIN EN ŞANSLI HAVAYOLU


Dünyadaki bir çok havayolu sendeleye, sendeleye yoluna devam ederken THY diğer havayollarının yaşadığı sorunlardan etkilenmiyor.
Neden mi?
Bildiğiniz üzere THY bukalemun örneği ortama göre renk değiştiren bir şirketimiz. THY’nin bazen devlet, bazense ben özel şirketim tarzı yapı sergilediğini defalarca yazdım. Hisselerine baktığımızda, THY %51 in üstünde özel şirket hüviyeti taşımasına rağmen %49 civarında olan devlet hisselerini blok oy kullanarak yönetimdeki hakimiyetinin devam ettiğini gözlemliyoruz.
THY işine geldiğinde ben özel şirketim diyerek, devlet ihale kanununa tabi olmamasının yanı sıra TBMM denetimlerinden muaf olarak hızlı hareket etme kabiliyetini kazanıyor. Bu kabiliyete haiz olması bir havayolu için büyük bir şans olmakla birlikte, denetimsizlik “ben yaptım oldu” tarzında kontrol edilemeyen ihale ve alımlara neden olmakta.
Nasıl mı?
THY’nin yönetimi tamamen hükümet tarafından atanıyor. Her ne kadar THY hisselerinin %51 den çoğu özel teşebbüslerin ve kişilerin elinde ise de bu dağınık yapının bir araya gelerek genel kurullarda farklı bir aday çıkartması çok zor. Çünkü THY’nin hisselerinin çoğu yabancı yatırımcılarda bulunmaktadır. Yabancı yatırımcılar ise yönetime girmekten ziyade kazanacakları paraya endekslenmiş bekliyorlar. Bu nedenle tüm yönetim, devleti temsil eden hükumet tarafından atanmış oluyor.
Hal böyleyken buna birde devletin SHGM-DHMI gibi havacılığın olmazsa olmaz denetleyici ve hizmet verici kurumları var. Bu kurumların da yönetimi yine hükümet tarafından atandığından karşımıza THY-SHGM-DHMİ üçgeni çıkıyor. Bu üçgenden SHGM ve DHMİ her ne kadar birbirinden farklıyız dese de, yönetimlerinin aynı hükümet tarafından atanmış olması onları ister istemez bir arada düşünmeye ve ortak hareket etmeye zorluyor.
Örnek olarak; Pegasus genel müdürü Sertaç Haybat’ın geçen haftaki açıklamasına bakalım
“İstediğimiz yere uçamıyoruz. Uçacağımız hatlar konusunda seçici olamıyoruz. En istenmeyen yeri bize teklif ediyorlar. Frekans dağıtımı daha şeffaf olsa daha hızlı büyüyebilirdik. Trafik hatları konusunda liberal olan ülkelerde sorun yok. Ancak Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerinde sıkıntı oluyor.” Bu serzenişte yukarıdaki yapılanmanın sizce etkisi yok mudur?
Frekans dağılımı nasıl yapılıyor.
İki ülkenin Sivil Havacılık otoritesi görüşüyor. Aralarında sayı olarak frekans anlaşması yapılıyor. Mesela herhangi bir ülkeye haftada 7 Türk taşıyıcılar ve 7 defa da o ülkenin taşıyıcıları toplamda 14 sefer gerçekleştiriyorlar diyelim. İki ülke sivil havacılık otoriteleri anlaşmayı revize ediyorlar ve frekans sayısını karşılıklı olarak toplamda 20’ye çıkardılar diyelim. İlave 3 frekansı da zaten haftada 7 uçan THY alıyor. Pegasus işte tamda bundan şikâyetçi.
Geçmiş senelerde SHGM genel müdürü Ali Arıduru’nun THY yönetimi ile atışması sonucunda, seni milletvekili yapacağız diyerek nasıl saf dışı edildiğini hatırlarsanız, yeni genel müdürlerinde neden THY’den çekindiğini anlamış olursunuz. Bu nedenle SHGM ve DHMİ kurumlarının THY’yi kayırması kaçınılmaz oluyor. Sonuçta hepsi aynı yerden atanıyor ve birbirleri ile iyi geçinmeleri kendi koltukları açısından önemli oluyor.

Bunların yanı sıra, Ülkemizin, işçi hak ve menfaatleri konusunda ki yasalardaki boşlukları ve uluslararası çalışma örgütü ILO ya üye olmakla beraber bir çok maddesine uymaması, işçi hakları ve sendikasızlaştırmaya veya sarı (yandaş) sendikacılığa olanak sağlıyor.
Yasalarımızda ki işçilerin çıkartılmasına karşın açılan davalarda, işçi mahkemece geriye dönüş alsa bile işe başlatmama (tazminat ödenerek) hakkının olması son derece antidemokratik bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.
Avrupa’daki bir çok havalimanı, gürültü kirliliği açısından gece uçuş yasağı uygulaması içindeyken, Türkiye’de bu uygulamanın olmaması,24 saat tepemizde gümbür, gümbür uçakların geçmeleri insanımız için sağlıksız bir ortam doğururken şirketlerimiz için bir avantaj oluyor.
Bu avantajlara birde Türkiye’nin coğrafi konumunun rekabet içinde olduğumuz ülkelere göre bağlantılı uçuşlar açısından çok cazip olmasını da eklemeden geçmek olmaz. Bunların yanı sıra tüm dünyaya yayılmış işçi kardeşlerimizin bayram ve özel günlerdeki memleketlerine gidip gelmelerini de gözardı etmemek lazım.
Bu kadar büyük avantajlara rağmen THY boyutunda bir şirketin karlılığı ne kadar olmalıdır? İşte asıl can alıcı nokta budur.
Çünkü bizler, THY karşımıza 100 milyon TL karlıyız diye çıktığında bile bunu bir başarı olarak görüyor veya bu seneyi zararsız kapattık bile dense buda iyiymiş diyerek, bu boyutta ve diğer şirketlere göre büyük avantajları olan THY’yi çapının büyüklüğü ve avantajlarının yüksekliğini de hesaba katarak irdeleyemiyoruz.
Ayrıca; Ortaklıklarında ve kendi iştiraki %100 olan şirketlerinde bile karda mı yoksa zararda mı olduğunu bilemiyoruz.
THY’de hal böyleyken, bilhassa grevlerle her zaman başı belada olan Lufthansa’nın son haberine bir bakalım. Bu kadar darbeye rağmen yine de iyiler.
Lufthansa Gurup 2015 yılı ilk çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine göre vergi ve faiz öncesi kar/zararını 677 milyon euro daha iyi bir sonuç elde ederek, net 425 milyon euro kar elde etti. Bu karın edilmesinde Lufthansa’nın Jetblue hisselerinin satışının önemli bir rolü oldu.
Önümüzdeki hafta THY 2015 ilk çeyrek sonuçlarını açıklayacak. Bakalım THY ne yapacak? Tabii ki ilk çeyrek sonuçlarını yayınlamanın yanı sıra buradan irdeliyor olacağım.
NOT/ Sefainan.com u takip etmeye ve beğendiğiniz yazı ve haberleri paylaşmaya devam edin LÜTFEN.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Thy’de bazı yöneticilerin istifa edeceğim diye etrafta konuştuğu söylentileri var, doğru mu?

    Cevapla
  2. 10 yıl önce

    Sefa bey,
    Bu ve daha önceki yazılarınızda da, işçinin iş akdinin fesh edilmesinin ardından, mahkemeye başvurması sonucu mahkemenin işçi lehinde işe iade kararı vermesine rağmen işverenin işçiyi tazminatını ödeyerek işe başlatmamasının antidemokratik bir uygulama olduğunu belirttiniz. Şunu gözönünde bulundurmakta yarar var, hiçbir işveren istemediği bir işçiyi yada çalışanı istihdam etmek zorunda değildir. THY bir yana, işyerinin tamamı kendisine ait bir işverene mahkeme bile olsa birini çalıştırmaya zorlama yada dayatma hakkı yoktur. İş veren tazminatını öder ve çalışanın işine son verir.

    Cevapla
    • Yazar 10 yıl önce

      Mahkemeler bunun için var. Hakim işverenin sunduğu bilgi ve bulgularla işçinin verdiği savunmayı değerlendirip karar veriyor ve işe iade veriyorsa,işverenin sunduğu bilgi ve belgeleri yeterli bulmuyor demektir.Madem bir hukuk devletiyiz o halde mahkemelerimize güvenmek zorundayız. İşe iade edilen kişilere yönelik birde kanunlarımızda farklı bir madde daha yer almış. Buda her ne kadar mahkeme işe iade verirse de yinede işveren isterse işe başlatmayıp tazminat öder diyor. Bu iki madde birbiri ile çelişiyor. Konu kanundaki çelişen maddelerdir.

      Cevapla