Teknolojik gelişmeler, günlük yaşamımıza girdikçe, değişim ve etkilenme de hızla artıyor. Bu etkilenmelerin; yaşamımızı kolaylaştırmasının yanı sıra son derece tehlikeli yanları da var. Ancak, tehlike boyutu ne olursa olsun, teknolojinin getirdiği kolaylıklardan, artan risklerine karşın vazgeçebilmek olanaksız. Teknolojinin kötü niyetli insanların elinde çok güçlü bir silah olabileceği de ayrıca unutulmamalıdır.
Gelecekteki savaşların, bilgi ve iletişim sistemleri üzerinden yürütülen ve ismine siber(cyber) denilen organize saldırılar şeklinde gerçekleşeceği bir gerçek. Bu yeni savaşta, ABD-Rusya ve İsrail, şimdiden alt yapılarını hazırlamış durumdalar. Hatta, İsrail bu hazırlığı kurumsal bir alt yapı eşliğinde yapmaktadır.
Büyük güç odaklarının yönlendirdiği, günümüz savaşları; öncelikle ülkelerin ekonomik gücünü yok edip kendisine muhtaç etmeyi hedefliyor. Diğer yandan, ülke yurttaşlarını biri birine düşürme yöntemi ile, ülkenin birlik ve beraberliğini yok ederek, böl-parçala-yönet sistemi uygulanarak; içerideki işbirlikçileri aracılığıyla ülkeyi yönettirirler(!). Görüldüğü gibi, klasik savaşlara pek gerek kalmıyor.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım bu sistem içersinde, medya-iletişim-bilişim yoğun olarak kullanım alanı buluyor. Hatırlarsınız, 3 Haziran 2011’de, bankalar arasındaki EFT ve havale sisteminde bir günlük iletişim ağ kopukluğu oldu ve 200 milyon TL’lik zarara yol açtı. Bankacılık,e-devlet,YSK vb. gibi çok önemli kurumlarımız, olası teknolojik saldırılara şimdiden hazırlıklı olmalı ve bu olasılıklara çözümler üretecek politikaları gündeme sokmalıdır.
Teknolojik boyut havacılığımızı da tehdit etmektedir . Pilotlara yardımcı olunacağı düşünülüp otomasyona ağırlık verilmesi son zamanlarda ölümlü kazalara sebep olmaktadır. THY’nin Amsterdam kazasının yanısıra, Air France’nin AF-447 sefer sayılı uçağının okyanus üstünde deep stall’e uğrayarak düşmesinin baş nedeni otomasyondur. Uçak üretici firmalarının birbiri ile rekabet edebilmek için gittikce otomasyona ağırlık vermeleri pilotlarımızı sadece sistem operatörlüğü yapma boyutuna getirmekte ve olası bir otomasyon sorunu durumunda, pilotlarımıza zor anlar yaşatmaktadır. Bu çılgın teknoloji nereye kadar havacılığımızı etkiler şimdiden bilemem ama, ben yine de yeni teknoloji uçaklar yerine manuel donanımlı uçaklarla uçmayı yeğlerim.
Teknoloji hayatımızın içine o kadar girmiş ki, risklerine karşın vazgeçilmezi oynamaya devam ediyor.Onlara da bir bakış atmakta fayda var.
Bilgisayarlarımızın baş düşmanı virüsleri üretip bilgisayarlarımızın çökmesine, bilgilerimizin kaybolmasına sebep olanlar ile Anti virüs programı üretenlerin aynı firmalar veya kişiler olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra; Havalimanlarımızdaki güvenlik boşluklarını yaratıp bu boşlukları giderici yeni makinalar, x-ray cihazları imal edip pazarlayan firmalar, aynı kendi ürettiği virüs’e karşı anti-virüs programları satmaya benzer çalışmalar içinde olabilirler. Internet bankacılığında şifre kırıp hesapları hackleyenler ile bankaların bu riske karşı koymak üzere aldığı elemanlarının, bu hacker’lar gibi o konuda deneyimli oldukları kesin.
Büyüklerimiz bir zamanlar, “dayak yemeden, dayak atmayı öğrenemezsin” derlerdi. Bu nedenle “dinsizin hakkından imansız gelir” deyişi doğrultusunda bankalarda son zamanlarda bu tür bir yapılanma içine girip internet bankacılığını güvenli hale sokabildiler. Ancak, ilerleyen zaman diliminde illegal olarak neler yaşanacak ve bunlara nasıl önlemler alınacak, bunu şimdiden kestirebilmek zor.
Bu saldırılar var diye, ne sizler bilgisayarlarınızdan ne de internet bankacılığı kullanan binlerce insan ve firma bu sistemden vazgeçmiş değil. Çünkü artık bu internet ve bilişim dünyasından geriye adım atılamaz. Her türlü virüse karşı anti virüs üretecek, bankalarımızı ve hesaplarımızı hackleyenlere yönelik aynı bilgilerle donanımlı kişilerle onlara karşı mücade devamlı sürecektir.
Teknolojinin tehlikeli yanı kötü niyetli insanların elinde oyuncak olabilme riskidir. Bu risklerden biri 25 Mayıs 2011 de Sabiha Gökçen’e yaklaşma yapan German Wings’e ait uçakla ATC arasında meydana gelmişti. Hatırlıyacağınız üzere, ATC ile pilot arasındaki konuşmaya kimliği belirsiz biri aynı frekansa bir şekilde girerek, uçağın rotasını değiştirmeye yönelik girişimde bulunmuştu.
Bu cihazların alıcı ve verici olarak kullanıldığı küçük uçaklar ve pilot okulları var. Dinlemenin, izlemenin çok büyük yararı varken,verici modlular, kötü niyetli kişilerin elinde tehlikeye dönüşebiliyor. Bu tehlike sadece Türk sivil havacılık sahasını değil tüm dünyayı tehdit ediyor. Bununla ilgili yabancı havacılık forumlarında tartışmalar sürüyor. Bu nedenle, “DHMI suçlu veya SHGM uyuyor mu” demek şimdilik yersiz olur.
Ancak; bizim ülkemizde bir olay vuku bulduğunda bu saldırıdan nasıl korunabilirizi tartışacağımıza, hemen kolaya kaçıp, “Yasaklıyalım”olsun bitsin, tarzında çözümler üretiliyor. Yasaklamayı çok seven bir ülke olduğumuzdan, son günlerde yaşadığımız ve THY uçağı ile Teknik A.Ş yetkilisinin konuşmalarının internet ortamına düşüp gündem yaratması ve sıklıkla ATC’lerle pilotlar arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve yayınlanmasından birileri rahatsız olup ta bu yaşanan korsan konuşmayı bahane(!) ederek air band’lı ve sadece alıcı mod’lu radyoları da umarım verici olarak kullanılabilirmiş gibi düşünüp yasaklatmaya kalkmaz. Kısaca; Vur deyince öldürmez.
Gerçi; bu korsan yayın yapan kişiler, telsiz kanununa göre 6 yıla kadar hapis cezası alabiliyor.Ama cezalar art niyetli insanların bu tür eylemlerini önlemeye yetmez. Aslına bakacak olursanız,teknolojik boyut uçaklarla kule dışındaki görüşmeleri önleyebilecek boyuttadır.Yeter ki istensin.
Bu teknolojilerde; ATC’ler ile uçak arasındaki geçen konuşmalar VHF sistemi ile çalışıyor. Alıcıların serbest olması gerekirken, vericilerin ise kontrolsüz bir şekilde bulundurulmaması gerekiyor.
Bir aklı evvel kalkıp da,bu korsan saldırıyı önleyecek önlemler getireceğine, işin kolayına kaçarak,alıcı olarak kullanılabilen tüm Air band’lı radyoları da kapsam içine alabilir. Bu nedenle kurunun yanında yaş da yanmasın diyerek, bu yazıyı kaleme aldım. Air band’lı radyoları da yasaklı listesine almaya kalkmadan, sadece yasal olmayan vericilere yönelik bir şifre konabileceğini ve ATC ile uçaklar dışında bir başka verici cihazla iletişim kurulamıyacağını ve bunun teknolojik alt yapısının kurulabileceğini söyleyenler var. Bence bu olasılığın üstüne gidilip kule-kokpit arasındaki konuşmalara bir başka yer vericisinden müdahale edilebilmesi önlenmelidir.
Tabii, amaç sadece illegal vericileri etkisiz kılmak ve bu korsanlığı önleme ise…
NOT/ SHGM’DEN İLK OLUMLU HAMLE (tıklayın)