Memleketin çivisinin iyiden iyiye çıktığı, kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, devletin tüm kurumlarının laçkalaşma ya başladığı bir ortamda, hiç bir şeyden haberimiz yokmuş gibi, sadece havacılık konularına yer vermeye devam ederken azda olsa yaşadığımız ülkenin sorunlarına kısaca değinmeden geçemeyeceğim.
Namus, ahlak, vicdan gibi; insan olmanın olmazsa olmaz kavramlarının yerini, cüzdan almış. Fakir çalarsa ‘hırsızlık’, zengin çalarsa ‘yolsuzluk’ olarak adlandırılan, fakirin gayri meşru çocuğu olursa ‘piç’, zenginin gayri meşru çocuğu için ise; ‘yasak aşkın meyvesi’ denilen, iyi aile çocuğu dendiğinde ise, soyuna sopuna bakılmaksızın sadece zenginliğiyle bağdaştırılan, Kavramların bile cepte ki parayı göre değiştiği bir dünyada yaşıyoruz .Yaşadığımız bu dünyada, insan olmanın olmazsa olmazı olan kavramlar, yerlerini değiştirince, belirli makamlara gelmiş koskoca insanlar da, bu değişiklikten nasiplenerek, işgal ettiği makamlara yakışmayacak davranışlar sergilemeye başladılar. Yolsuzluklarla mücadele edeceğim diyerek, halktan oy alıp iktidar olanlar, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluklarına karışmakla suçlanıyorlar. “Adalet kantarı bozuk” diye referandumla kantarı düzeltmek için halktan yetki alanlar, şimdi ayarları ile oynadıkları kantar kendilerini tartmaya kalktığında; “pardon yanlış yapmışız, tekrar ayar yapmamız gerekiyor” diyerek yeniden ama bu sefer halka sormadan (referandumsuz) kantarın ayarları ile oynamaya başladılar. Referanduma,” evet” veya ”yetmez ama evet” diyenlere atıfta bulunayım istedim.
11-01-2014 tarihinde TV’lerde TBMM’deki adalet komisyonunda oluşan kavgayı izledim ve inanın ki ülkem ve namuslu yurttaşları adına utandım. Bu milletvekillerimiz mi yasa yapacak? Görülen odur ki; Bundan sonra milletvekili seçimlerinde liderler aday olma koşulu olarak, öncelikle argo kullanımının yanı sıra; mutlaka Karate, Tekvando, Aikido, Wing Chun gibi sporları da yapabilenleri tercih edeceklerdir. Bu yaşa geldim böyle manzaralara Türkiye’mizde ilk kez rastlıyorum. İleri demokrasi dedikleri buysa, sanırım bize göre bir rejim değilmiş.
Bu kirliliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, rüşvet vermek de, almak da adeta meşrulaşıyor. Rüşveti alan kadar verenin de aynı oranda suçlanması gerekirken, rüşveti veren her nedense sorgulanmıyor. Aslına bakacak olursanız, Rahmetli Özal’ın çok eleştirilen “Benim memurum işini bilir” sözü aslında yaşantımızın her anına yerleşmiş bir yanlışın sözlü olarak ifade edilmesinden başka bir şey değildi. Şimdilerde değişen bir şey yok. Üstelik görülen odur ki “işini bilme” konusu çok daha fazla artmış görünüyor.
Rüşveti alan da veren de aynıdır. Bugün rüşvet alarak iş yapan yarın rüşvet vererek işini yaptırma yoluna gidecektir. Rüşvet mutlaka maddi olmak zorunda değildir. Mesela, THY medya mensuplarına devamlı olarak rüşvet veriyor dediğimde; THY’nin kişilerin ceplerine para koyduğu seklinde düşünmemeliyiz. THY’nin zaman zaman yaptığı, medya mensuplarını uçağa doldurup, yabancı ülkelere götürüp, yedirip içirmesi, ücretsiz ikram bileti verdiği veya bazılarını normal biletle Business Class uçurduğu uygulamalar da rüşvet uygulamalarıdır, alan da veren de suçludur. Verdiklerinin karşılığında onlardan bir şeyler isteyeceklerdir. Bu nedenle, Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda gerçek gazeteci kaldı. Rüşvet tuzağına sadece bunlar mı düşüyor? Tabi ki Hayır. Etrafımızda her meslek grubundan bir dolu kirli insanlar var.
THY bu rüşvet uygulamasını neden yapar?
THY bu uygulamayı; medyanın, THY aleyhinde olan haberleri kamuoyuna sızdırmaması için yapar. Şahsen ben; THY’nin ne niyetle yaptığı belli gezilerine katılıp, yiyip içip sonra da kalemi elime alıp THY’nin yaptığı yanlışları yazamam. Bazılarımız; ben hem giderim, hem de yazarım diyebilirler. Bu sizce mantıklı mı? Diyelim ki; hem yiyip içip gezdi, hem de yediği içtiği şirketin aleyhinde yazdı. Etik midir? Bu nedenlerle medyada THY’nin aleyhinde pek yazı göremiyorsunuz. Bu nedenle TV’deki program sunucuları çanak sualler eşliğinde THY yöneticilerini güya sorgular gibi yapıp danışıklı dövüş yapıyorlar.
Bunların yanı sıra, alınacak kadrolara, vasıfları uygun olmasa bile, hemşerilerini, eşini dostunu, partililerini işe almak, iyi görevlere atamak rüşvet değil midir? Bu torpilli işe alışlar, sizce karşılıksız mıdır? Yöneticilerin rüşvet yiyip yemediğini, ancak mevcut makamlarından ayrıldıkları veya ayrılmak zorunda kaldıklarında anlayabiliyorsunuz. Örneğin; Hava-İş Sendikasında yolsuzluklar olduysa bunu şimdiki yönetim görecektir. Kısaca bu tür yolsuzluklar, eninde sonunda mutlaka ortaya çıkıyor ve kendi isminizin yanı sıra tüm aileniz rezil oluyor. Değer mi?
Neyse bu kadar yeter. Daldım gittim yine:) Konumuza döneyim.
THY’nin milyonlarca Euro’luk sponsorlukları, trilyonluk reklamları ortadayken, her gün medyada yankılanan“şu kadar sefer açtık, bu kadar yere uçuyoruz, çok karlıyız çok” gibi beyanlarını okuyup ta, sıra çalışanlarına geldiğinde; %3-5 arası zam yapmaya çalışması ne kadar adildir?
THY’nin sadece yöneticilere yönelik verdiği ve benim konu ettiğim ekstra ikramiyeleri hatırladığınızda, greve katılmayanlara yönelik düşündüğü ve aslında grev kırıcılığı için söz verilen 5500 TL’lik rakamlar ortadayken, kendi şirketler grubundaki %100 THY iştiraki HABOM isimli kurumun çalışanlarına verdiği ve vermek istediği zamlar, çelişkili olmuyor mu? Vicdanı geçtik, artık insanlarımızda utanma sıkılma da kalmamış. THY, yeni kabin memuru alımlarında asgari lise mezununun eline 3000 TL geçer diyorken, Türkiye’de en yüksek puanlagiriş yapılabilen okullarda 4+1 eğitim gören teknisyenlere 1900-2350 TL arasında maaş veriyorsunuz. Üstelik ikramiye pas bilet vb. sosyal haklar olmaksızın.
Sevgili THY yönetimi; %100 THY olan HABOM’daki çalışanlar üvey evlatların mı? Sen bunları tulumlu görüp de amele mi sandın? Teknik A.Ş –Hat Bakım neyse, bunlarda o. Yolcunun ve siz yöneticilerin sıklıkla bindiği o uçakların, bakımlarına ve her türlü arızasına müdahil olup, imzasını koyan onlar.
Geçen hafta, HABOM’a bir ziyaret gerçekleştirdiğimde, çalışanların yüzlerinden mutlu olmadıklarını gözlemledim. Bu tür ortamlarda insanlar ister istemez mutsuzluklarını işlerine yansıtıyorlar. Bunu ben Psikolojik Slow Down olarak adlandırıyorum. Çalışıyor, ama, kafası başka yerde olduğundan, randıman veremiyor. Hani; kafanızda bir sorununuz varken, bir film seyredip kafayı dağıtayım dersiniz de filmden bir şey anlamazsınız ya, işte böyle bir durum söz konusu.
HABOM’da; benim önce önerdiğim gibi, önce mevcut rakamlara (bilhassa alt kadrolara) seyyanen net rakamlar ve sonra tüm çalışanlara yönelik yüzdeli zam yapmazsan, toplu iş sözleşmesini bitirmene rağmen, bu senin iş veriminin yükselmesini sağlamaz. Çalışanların aidiyet duygusu ve huzurları yoksa, bu komik üstü komik artışlar iş verimini yükseltmez.
İşin ilginç yanı; Türkiye’deki özel havayollarından herkes THY ye geçmek isterken, THY Teknisyenleri özele geçiyor. Bu ters akım sizlere neyi anlatıyor? Herkes THY’ye ama teknisyenler özel şirketlere.
THY yönetimi her nedense teknisyen düşmanı gibi davranmaya devam ediyor. THY Tekniğe baktığımda bürolarda çalışan 300’ü aşkın mühendis var. Gördüğüm kadarı ile uçak imalatı, uçak dizaynı falan da yok. Bu arkadaşların bir çoğu torpillerinin gücü nispetinde, şimdiden müdürlük beklentisine girmişler bile.Mühendis kadrolarınızdaki elemanların, hangarda teknisyenlerle birlikte çalıştığını gören varsa bana bildirsin lütfen. Bu çalışanların %95’ibeyaz yakalıdır.
Genelde bürolarda çalışan bu arkadaşların görevi sadece yapımcı firmalardan gelen yayınları, servis bülten ve AD’leri tercüme edip, bakımda kullanılır hala getirmek midir? Bu iş için mühendis olmak mı gerekiyor? Bu görevi SHYO mezunu, dil bilen teknisyen yapamaz mı? Kurallar bunu yapmanıza engel mi oluyor? Tabii ki Hayır.
Uçak üzerinde yıllarca teknisyen olarak çalışan kişinin, uçağa el değdirmemiş tüm çalışma hayatı bürolarda geçen mühendisten, daha yararlı ve kullanışlı bakım kartı, TYE yazacağına eminim. Zira, bakım kartının, AD’nin, TYE’nin nasıl olması gerektiğini en iyi bilen onlardır.
THY üst yönetimi; ya bu gerçekleri anlamıyor, veya üst yönetime bu konu doğru aksettirilmiyor. Sanırım, tekniğin yöneticileri sorunları yukarıya taşımıyor veya korkudan taşımak istemiyor.
Bunun yanı sıra tüm özel havayollarında yönetici, müdür, başkan hatta genel müdür seviyesinde teknisyenler çalışırken, THY’de teknisyen kökenli müdür var mı? Bir ara bu konu çok dillendi ve THY hat bakım vardiya müdürlerini SHY-145 gereği olarak zorunlu olarak teknisyen kökenli yaptı ama bu sefer 4 vardiya müdürünü yine mühendis kökenli bir başka müdüre bağladı. Anlayacağınız illa da mühendis olacak. Kısaca hazzetmiyorlar bunlar teknisyenden.
Bu şöven yapılanma bildim bileli THY de hâkimdir. Teknik kökenli, beyaz yakalı gelmiş beyaz yakalı gidecek olan üst yönetimin aralarına teknisyen almak istemedikleri kesin. Bu nedenle olsa gerek, THY’nin tarihinde teknisyen kökenli sadece iki müdürü oldu: Salih Özalp (Rahmetli Salih Hocamız) ve Erhan İnanç. Başka örnek var mı? Yok. Üstelik bu eski teknisyen kökenli müdürlerimizin yüksek tahsili bile yoktu.
Uçak teknisyeninin eğitim seviyesi ve lisan bilgisi yükselmesine rağmen, sadece THY’de olmak kaydı ile, teknisyenden müdür yapılmamasını neye bağlayabiliriz?
Kabin memurunun başında kabin memuru kökenli yönetici, Pilotun başında pilot kökenli yönetici, Mühendisin başında, mühendis kökenli yönetici var da, teknisyenin başında neden teknisyen kökenli yönetici yok?
Bu nasıl bir kompleks, nasıl bir şovenliktir. Türkiye’deki hiç bir havayolu veya bakım kuruluşu uçak imal etmiyor. Yapılan iş sadece bakım ve arıza giderme. Bakım için yetkili olan teknisyenken, sen bu mesleğe senelerini verenlerden neden yönetici olarak da faydalanmazsın? Bunları neden hiç yönetici kadrolarına layık görmezsin? Bu nasıl bir akıl nasıl bir yöneticiliktir?
Yazıma dikkat ederseniz; “mühendis arkadaşları atın, onların yerine teknisyen çalıştırın” demiyorum. Sadece bu iki meslek grubuna eşit olanaklar sağlayın. Mühendisleri de masa başında harcamayın. Bırakın onlarda hangara insin teknisyenlerle birlikte çalışsınlar. Zaman içinde lisans alsınlar.Korkmayın onlardan.
NOT/ Her hafta sizlerden onlarca E-Posta almaktayım. Bunların hepsine cevap vermeye çalışıyorum. Bana yollanan önemli olduğunu gördüğüm postaları isimlerinizi gizleyerek SHGM genel müdürüne yollayıp cevap alıp size dönüyorum. Lütfen bana belge yollamadan suiistimal içeren konular ve belden aşağı tabir ettiğim konular yazmayın. Magazin benim işim değil.
İşte yine bir serzeniş ve lisans alma sorunu çeken bir teknisyenin çığlığı;http://www.sefainan.com/anadolu-universitesi-lisans-verme-sorunu.html