Sektörümüz geçen hafta gündemine düşen bomba gibi bir haberle adeta çalkalandı; TT Yönetimi, SHGM Genel Müdürünü sivil havacılık tarihinde görülmemiş bir tarzda, rüşvet istemekle suçladı!
Ardından, TT’nin eski genel müdürü Ufuk Şen’in açıklamasını hep birlikte Airporthaber’de okuduk.
Şimdi, teknik olarak konuya biraz daha açıklık getirdikten sonra, olaylara farklı bir açıdan bakmaya çalışayım; Şirketler, ilgili JAR/EASA kuralları gereği; hem kendi bünyelerinde oluşturdukları Kalite Üniteleri’nin ve hem de SHGM’nin denetimlerinden kaçınamazlar. Bunlar, ilgili mevzuatlar gereği zorunlu olup, tüm şirketlere uygulanır.
Tabii ki, bu denetimlerde tespit edilen bulgular, sadece TT Airlines’da değil, birçok havayolu şirketimizde de bulunabilmektedir ve bunlar, SHGM tarafından liste halinde şirketlere sunulur ve bu uygunsuzluklara düzeltici işlem uygulanması istenir.
TT Airlines hakkında, SHGM tarafından hazırlanan denetleme raporunu okuduğumda, gerçekten çok fazla, hatta rekor seviyede(255 sanırım) eksikliklerin/bulguların listelendiğini gözlemledim.
Bu bulgulardan en belirgin olanı; TC-TTB uçağının bir Amerikan şirketinden alındığı ve dolayısıyla EASA/JAA kurallarına göre değil, FAA kurallarına göre bakımının yaptırılıp getirildiği konusudur. Bu konuya açıklama getiren TT Airlines’in eski Genel Müdürü Ufuk Şen; SHGM ile bu uçak gelmeden konuşulduğunu ve SHGM’nin bu uçağın FAA bakımlı olduğunu bildiğini, fakat uçağı getirdiklerinde, bu bakımın kabul edilmeyip, JAR -145 yetkili MNG tarafından tekrar C bakımına alındığını ve bu uygulamadan zarar ettiklerini söylüyor.
Yazıyı okuduğunuzda doğru gibi görülen bu manzarayı kanıtlayacak olan, konuşmalar(!) değil, yazılı izin belgesidir. Bu konuyla ilgili yazılı izin alınmadığından, telefonla yapılan görüşmeler geçerli olamaz.
SHGM bu konuda haklı.
Ufuk Şen’in gündeme getirdiği ikinci önemli konu; getirdikleri uçak motorunun yurda ithal izni alınmadan sokulması. Sayın Şen, burada, ilk kez motor aldıklarını ve bu aksamadan gümrükleme işlemini yapan firmanın hatalı olduğunu söylüyor. Doğrudur. Bu konudaki aksaklık SHGM’yi bağlamaz. Gümrükleme yapan firma, SHGM’den ithali uygundur belgesi almış mıdır?
Buradaki sorun; bir havayolu Form-4 yetkilisinin(Ufuk Şen’in), bu tür dışalımlarda prosedürleri bilmesi, ya da bilen bir kişiyi kadrosunda tutması gerekirdi diye düşünüyorum. Bu konuda TT nin Havacılık gibi özel ihtisas gereken bir konuda kadrolarını “var mı var” şeklinde değil daha deneyimli, bilgili elemanlarla kurması SHGM denetimlerindeki bulguları azaltacaktır.
21 Şubat 2007 tarihinde, SHGM’nin; bir Daire Başkanı ve bir Şube Müdürü olmak üzere, yanlarında denetçilerle TT’yi denetleme isteklerini de bu arada anlayamadığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Uçuşları askıya alınmış bir şirketin, yüzlerce bulgusu varken ve bunlara henüz bir yanıt verememişken, SHGM’nin orada ne işi vardı? diye düşünüp durdum. Bu kafama yatmayan konuda SHGM den bir açıklama gelirse sevinirim.
Bunun yanı sıra, TT’nin de (gizli kamera yöntemiyle); SHGM denetçilerinin denetim faaliyetini kayıt altına almaya çalışması, sivil havacılığımıza yakışmayan ilkel ve saygısız davranış örneğiydi.
Şimdi de gelelim SHGM-TT savaşının can alıcı ve magazinsel bölümüne; TT Yöneticileri SHGM Genel Müdürünün, uçakta birlikte oturdukları sırada, kendilerinden 800.000 dolar rüşvet istediğini söylüyor. Bu, rüşvet isteme 16 Haziran 2006 da oluyor. Bunu açıklama süreci arasındaki zaman dilimi içinde, her hangi bir açıklama yapılmıyor, ruhsat alındığı için susuluyor ve ne zaman ki şirket kapısıyetersizlikten mühürleniyor, konu yeniden gündeme eski yayınlanmamış bir kaset sayesinde bir şekilde getiriliyor. İlginç…
İkincisi; Ali Arıduru’nun yurt dışındaki harcamalarının, hatta içtiği sodanın bile gündeme getirilmesi (AtlasJet tarafından yalanlandı ve fatura ibraz edildi)… Burada beni düşündüren konu; soda gibi çok basit ve gerçekten içildiğinin bile hatırlanması zor olan bir konunun, ülkemizin en çok tiraj yapan gazeteleri arasında, hatırı sayılır bir konumu olan Vatan gazetesinde manşet olması. Sanırım, Rüşvet yeterli tadı vermeyince, içine biraz soda katarak sulandırıp bir kokteyl hazırlamak gereği duymuşlardır.
Bu haberi yapan Vatan gazetemizin; ülkemiz gündeminde, türban, ekonomik durum, Avrupa Birliği, Vakıflar Yasası, PKK harekâtları gibi çok önemli konuları dururken, bu basit konuyu manşete taşımasının nedenini, ben hala anlayabilmiş değilim.
Karşılıklı zehir zemberek açıklamalar sürerken, şu ana kadar hiçbir şekilde kanıtlanamayan bu rüşvet iddiası; umarım, devletimizin çok önemli bir kurumumuzun yıpranmasına yol açmaz..
Eğer, bu yönde bir soruşturma olacak olursa; sivil havacılığımızı yeni baştan başlayıp, yeniden yapılandırma sürecine giderken, başka şirketlerden de rüşvet istenip istenmediğine ve verilip verilmediğine tekrar bakmak gerekecek. Burada asıl düşünülmesi gereken konu; devletin harcırah kanununda yapılması gereken değişiklik olmalı. Düşünsenize, bir Genel Müdürünüzü Paris gibi dünyanın en pahalı otellerinin olduğu bir yere günlük 200 dolar harcırahla yolluyorsunuz! Bu genel müdür, fuara katılan katılımcılar 5 yıldızlı otellerde kalırken, kendini 3 yıldızlı bir otelde bulacak ve belki de bu harcırahla sadece otel parasını ödeyip aç kalacaktır. Ve bunu bilen ve gören bazı havayolu şirketlerinin üst düzey yöneticileri “aman efendim olur mu böyle şey, lütfen bizim misafirimiz olun, yarın hep birlikte fuara gideriz” diyeceklerdir. Ve sonra, bu yaptıkları jest’i Genel Müdür‘e karşı kullanarak, iyi niyetli olunduğunu sanarak bu tür önerileri kabul eden müdüre yaptırım olarak kullanacaklardır.
Bence; Hükümetimizin harcırah kanununda değişiklik yaparak, bu kadar önemli görevleri yürüten bürokratlarına, harcırah değil, tüm seyahat giderlerini; otel, yemek, ulaşım, ikram giderlerini rahatça karşılayacağı olanaklar verilmeli ve ilgili harcama faturalarının ülkeye dönüşte tesliminin yeterli olması sağlanmalıdır.
Değerli okurlarım; şimdiye kadar birçok FAA-JAA denetimi geçiren biri olarak, bu denetime gelen yabancıları boğazda yemeğe götürdüğümüz, şirketimizi denetleyen bu kişilere, geleneklerimizden gelen alışkanlıklarımızla elimizden gelen konukseverliği(!) gösterdiğimiz bir gerçektir. Herhangi bir eksikliğimiz olmasa da, bu denetçileri ağırlamak, hemen, hemen her şirketimizde olağandır.
Soda, su, yemek, otel gibi, doğrudan kişisel çıkar sağlamayan bu uygulamaların bazılarını, biz de başkalarına yapmış ve belki de tarafımıza yapılmıştır. Bu tür basit uygulamaların, gündeme yolsuzluk-rüşvet olayı gibi getirilmesi pek yakışık almamıştır.
Tapu memurunun ya da müdürünün istediği rüşveti, bahşiş olarak algılayıp savunan bir bakanın olduğu ülkenin vatandaşlarıyız.
Rüşvet varsa(!), sonuna kadar hep birlikte karşı çıkalım ve bu yanlışın cezasını ilgililere çektirelim. Rüşveti, bahşişle de, sodayla da karıştırıp sulandırmayalım. Sapla samanı ayırt edelim lütfen..