featured

SİZLER; TOMMİKS-TEKSAS-ZAGOR ETKİSİNDE Mİ KALDINIZ? VE HAMDİ TOPÇU’DAN 305 YORUMU

Ben, bu havacılık sektörünü gerçekten çok seviyorum! Öyle ki; yapılan veya yapılması düşünülen bazı uygulamalara şöyle bir bakınca; beni gerçekten çok güldürüyor. Nedenine gelince:  basında yer alan; sendika –işveren ilişkileri, grev konusundaki gelişmeler, uçaklarımızda silahlı polis gücü taşıma projeleri hakkındaki haberleri okuduğumda ya da izlediğimde, dudaklarımda bir gülümseme beliriyor, yakınımda olanlar da bu durumuma bakıp ne olduğunu anlamadan onlar da bana gülüyorlar…
Okumayı fazla sevmeyen bazı okurlarım, yazılarımı uzun yazdığımdan şikâyetçi oluyorlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Ben, yazılarımı yazarken konuların derinliklerine dalıp gidiyorum. Ne de olsa, havacılığın mutfağında ve apronlarında geçmiş, dolu, dolu yaşanmış otuz yıl, dile kolay! Grev-Eylem-Lokavt, hepsini gördüm ve yaşadım. Şimdi; karşına senaryosu değişmemiş aynı olaylar çıktığında; duramıyorsun, başlıyorsun yazmaya… Neler görmedik ki…
THY’ye gelen en ilginç yapılı genel müdür, Tezcan Yaramancı, yine bir THY grevi öncesi, yapılan grev oylamasını kazanmıştı. Bu profesyonel ve hiç sevilmeyen yöneticinin sendikaya karşı mücadelesi çok ilginçti. Sendika yönetimi bir bildiri mi yayınlıyor, hemen anında bir bildiri de THY yönetiminden yayınlanıyordu… Sendika başkanı, genel müdürlüğün önünde elinde megafonla konuşma mı yapıyor, hemen Tezcan bey mikrofona sarılıp, tüm personele dahili yayınla o konuşmaya karşılık veriyordu. Sanırsın ki, genel müdür olmadan önce sendika başkanlığı yapmış. Toplum şaşkın vaziyette. Kime inanacağını şaşırmış vaziyette. İşyerlerinin duvarlarında, sendikanın yayınladığı her bildirinin yanında, mutlaka işverenin renkli resimli özel hazırlanmış işveren bildirisi de kendini gösterirdi. Türk sendikal hayatında ilk defa bir işveren, grev oylamasını kazandıydı. Hem de, sendikal muhalefetin olmadığı, mevcut yönetimin en güçlü ve bu kadar yıpranmamış zamanında. Bana göre bu tür restleşmeler sonucunda kaybeden taraf yönetimden çekilmelidir. Ancak güzel ülkemin güzel insanlarında istifa edebilme erdemi maalesef yerleşmemiş.
Bu ilginç kişilikle aramda geçen elli kollu tartışmalarımı ve Tezcan Yaramancı tarafından henüz emekliliğimi hak etmediğim halde, işten atılma pahasına yaptığım mücadeleyi “THY de yaşanmış mikrofon sürtüşmeleri”başlığı ile bir köşe yazımda anlatmıştım. Boş bir gün ve saatinizde, o makaleyi okumayanınız varsa, okumasını öneririm. Bu yaşanmış ve kanıtlanmış gerçekler, önüne gelene işveren adamı diyen bazı kişilere kapak olsun. 
 Neyse daha fazla uzatmadan konularımıza girelim.
17 Mayıs 2013 Çarşamba günü Hamdi Topçu, Kanal 24’de yandaş medyasını almış, atıp tutuyordu. İşin kötü yanı, aynı saatlerde de Fenerbahçe- Eskişehirspor maçı vardı. Hem maçı hem de Hamdi Topçu Show u kaçırmamam lazımdı… Bu nedenle, hem maçı hem de programı birlikte ayrı, ayrı TV den seyretmeye başladım.  Birinden sessiz maç seyrederken, diğerinde Hamdi Topçu’yu dinledim.
Her zamanki gibi, çanak sorular soruldu ve her zamanki yanıtlar alındı. Kısaca, herkes görevini başarılı bir şekilde yürüttü. Yiğit Bulut programı yürütürken, meşhur havacılık uzmanımız(!) Güntay Şimsek ve Google havacıları arasına yeni giren Hakan Çelik, Hamdi beyi soru(!) yağmuruna tuttular. Tabii ki, kulağım bu uzmanlar(!) grubunda gözüm maçta elimde ise not defteri konuşmaları dinlemeye başladım.
İnanın koca programda sizin bilmediğiniz, duymadığınız, okumadığınız ne soru ne de cevap vardı. Öncelikle Hamdi Bey THY’ deki başarılarını ve kendini övdükten sonra baştan anlaşıldığı üzere; çanak sorular başladı. Ancak; Hamdi Topçu’ ya işten çıkartılan 305 sorusu geldiğinde; gözüm maçtan ayrıldı ve Hamdi beyimizin surat ifadesine takıldım. Huzursuz ve rahatsızdı. Ancak, bu danışıklı söyleşide; not defterime bir tek sözcüğü not alabilmişim. Konuşmasının arasına sıkışmış bir sözcük vardı ki bence çok önemliydi. Bu sözcük, net olarak belirtmese de,”305 kişinin mahkeme kararları(Yargıtay dâhil) bittikten sonra hukukçularımızla oturup konuşacağız” cevabı beni 305 arkadaşımızın bir çoğu için umutlandırdı. Tabii ki bu süreç tüm davalar Yargıtay tarafından sonuçlandıktan sonra ki zaman dilimini kapsadığı belliydi.
Şimdi; bu konuşmadaki sözcüğü birlikte tercüme edelim; Hamdi Topçu diyor ki: Bu 305 kişi bugünkü yasalara göre eylem yaptı (malum, Türkiye’de; Almanya gibi günlük grevler yok. Keşke olsaydı) Bizim yasalarımızda Grev kararını asarsın ne zaman çıkacağını ilgili şirkete bir hafta öncesinden bildirirsin ve ondan sonra greve başlanabiliyor. Bu uygulama dışındakilere; eylem adı veriliyor ve suç oluşturuyor.
Bu yapılan eylemi sendika örgütlediği halde sahip çıkmayıp biz örgütlemedik işçiler kendi yapmış diyorya pes yani…Sevgili sendika yönetimi; Madem yapılan grev veya eylem YASALDI. O halde ben organize ettim desene…Biz örgütlemedik demen bile bunun yasal olmadığını bilmenden ötürü olamaz mı?
Hamdi Topçu, bu eylemde günahlı günahsız birçok kişinin çıkarıldığını kabul ediyor, ama, ben bu saatten sonra bunları ayıklayamam diyor. Aynı durumda sendika olsa, kendi örgütlenmesinden farklı olarak 29 Mayıs birlikteliği adı altında temsil edilen işten çıkartılmışların olduğu grup için onları değil bizimkileri hatta temsilcilerimi işe başlat grevden vazgeçelim diyebilir mi? Bu aşamada ne işveren nede sendika bu yolu seçemez.Seçmemelidir de.
Bu programda ne Hamdi Bey ve uzman(!), konuklar hayatlarında grev görmemiş, psikolojisini yaşamamış insanlar olunca bu konuda can alıcı soru veya sorular sorulamıyor. Hâlbuki o söyleşide Hamdi Beyi biraz cesaretle sorgulayıcı sorular sorulsa ağzından çok şey alınabilirdi. Ne yapalım bizim medyamız bu işte. Benim kara kutu programım gibi olacak değil ya :)
Hamdi Topçu’nun bu 305 kişiden rahatsızlık duyduğu kesin. Ancak, emir almadan elinden gelen bir şey yok.İstese de yapamaz..
Neden mi?
Bir dolu dava, hala mahkeme ve Yargıtay aşamasında. Hamdi Topçu bu aşamada mahkeme kararlarını Yargıtay’ca temyiz etmeden işe başlatamaz. Başlatırsa, bazen kamu, bazen ise özel şirket kimliğine bürünen bukalemun şirketimiz THY, genel kurullarda ortaklarına veya hükümete karşı ne der?
Bu konuda hukuk süreci başlamışken, şimdi nasıl ben vazgeçtim diyebilir? Mahkemeler bu 305 kişiye yönelik işe iade kararı bile verse, sen bu mahkeme kararlarını Yargıtay’ca temyiz edebilecekken etmiyorum ve bana sadece mahkeme kararı yeter diyerek hepsine en azından 8 er maaş tazminat vererek yollayamazsın.Çünkü;Tüm şirketler, şahıslar, kurumlar; hele, hele kamu şirketleri, kendilerine açılan davalarda mahkeme aleyhlerine hüküm verdiğinde, bunu temyiz etmek durumundadırlar.
Kamu şirketlerinde bu daha çok gereklilik arz eder.  Aksi takdirde Yargıtay aşamasını beklemeden, tazminat ödendiğinde maliyeye ve ortaklarına karşı paramı satıyorsun sen suçlamasıyla karşılaşırlar.
Bu hukuki süreci bilen veya bilmek zorunda olan Hamdi Topçu’nun, bu nedenle eli bağlı. Ancak; Yargıtay aşaması bittiğinde işe iade alanlar arasından istediğine 8 maaş ekstra tazminat verip yollarken istediğini işe aynı kadro ve kıdemi ile başlatabilir. İşte bu davalar bitsin, hukukçularımızla bir araya gelip bakacağız sözünün tercümesini ben böyle yaptım.
Hamdi Topçu, ikide bir Toplu İş Sözleşmesi ayrı, 305 konusu ayrı, diyor ve bence de bu konuda maalesef haklı. 
Şüphesiz ki benim de şahsi düşüncem, hep bu şekilde oldu. 305 Kişi 16.000 kişilik bir toplu iş sözleşmesinde olmazsa olmaz madde OLAMAZ.
Sendika bu yasal süreci mutlaka takip etmeli ama 16.000 çalışanını bekletme ve greve sokabileceğini sanmıyorum..Çünkü; Sendika yönetimi ile çalışanlar arasında güven sorunu yaşanıyor.
Hamdi Topçu’ ya buradan seslenmek istiyorum. Tabii ki, 305 kişi ile THY’nin rutin, yapması gereken toplu iş sözleşmeleri, ayrı ayrı konular. Ancak bilmelisin ki; o 305’in içinde en az 250-260 civarında çalışan kişi;  Grev nedir? Lokavt nedir? Eylem nedir? Yapılan eylemin suçu, tazminatsız mı yoksa tazminatlı mı atılmayı emreder? Bunları bilmiyorlardı. Bu nedenle eyleme katılanları suçlayamıyorum.
Kısaca; Gaza getirildiler ve kurunun yanında yaşlarda yandı.  
Bunlar suçsuz bile bulunsa, Yargıtay bunları işe başlat dese bile, THY’nin yine de işe başlatmama hakkı var(yasalarımızda böyle). Ama, bu konuda bir çok çalışanın gaza getirilerek örgütlendiğini unutmamak lazım. Bu suçsuzları bulup, onları işe başlatıp, diğerlerini tazminatlarını öder, işe almayabilirsin. Ancak, gaza gelenler; yaptıklarını, kanuni grev hakkı sandıkları için, oyuna gelmişlerdir. Bu yapılan hatada olsa iyi örgütlenip hep birlikte yapılabilseydi bu eylem başarılı olabilirdi.Ama yapılamadı.Becerilemedi. Teknik direktör takımı iyi hazırlamadan sahaya sürmüştü.
Şimdi de gelelim; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının sivil havacılık yasa çalışmalarında, uçaklarda silahlı polis bulundurma isteğine;
Bu haberi n başlığını okuduğumda, “acaba yanlış mı okuyorum?” dedim. Nasıl olur bu tür bir saçmalık? diye okumaya başladım. Polis ya da özel güvenlikçiler, ‘şüpheli’ gördükleri yolcuyu, uçağa almayabilecek deniyor.Buna bir şey diyemem, uygulamalarda bir çok sorun çıkacağını düşünsem bile mantıksız gelmiyor. Bu tür rahatsızlık veren yolcular için SHGM’de bir cezai yaptırım yayınlamıştı, ama, bu ceza yanılmıyorsam caydırıcılığı olmayan bir rakamdı. Halbuki, bu tür yolcular mutlaka hapisle cezalandırılmalı ve yapılan suça göre ayrı bir para cezasına çarptırılmalı. Uçağın havadan dönmesine neden olan yolcu ile kontuarda rahatsızlık veren yolcu, aynı cezai yaptırımla değerlendirilmemeli.
Tüm havayolları birlikte karar alarak; black list yani kara listeye bu yolcuların isimlerini yazmalı ve belirli bir süre veya daha uzun süreler bu kişiler uçurulmamalı. Bunlarda umarım hemfikirizdir. Bu tüm havayolu şirketlerimizin ortak çanak seklinde tutacakları Black List’e giren yolcuları uçuran şirketlere, SHGM ceza yazabilir. Bu uygulama tutar.
Ancak, kalkmışlar bu ayda bir iki, bilemedin üç defa olabilecek rahatsızlık durumları için silahlı polis koymak istemişler. Bu çok komik olur. Yani evinizdeki olası sivrisinek saldırısı için, elinde sinek raketi ile bekleyen birini tutmak gibi bir durum söz konusu olur.
Hadi diyelim ki bu yasa onaylandı. Polisimiz her havayolunda bir koltuk işgali yapacak ve bazı belirlenmiş hatlarda belinde de silahı olacak. Hadi en kötüsünü düşünelim. Uçağa bir şekilde eli silahlı yolcu bindi diyelim. Şimdi polisimizle bu kişi yüzlerce yolcunun içinde birbirlerine ateş mi açacaklar? Silahlı polisin uçakta uyuması veya bir anlık dalgınlığında art niyetli kişi bu silahı onun belinden alamaz mı?
Yahu siz çocukluğunuzda çok miktarda Teksas-Tommiks-Zagor falan mı okudunuz?  Peki, bir yolcumuz rahatsızlık verdi ve polis devreye girdi diyelim. Hadi polisi anladık belki bir caydırıcılığı olur diyelim. Peki, bu silah neyin nesi oluyor? Rahatsızlık veren kişiyi vuracak mısınız? O bizim polisimiz vurursa ne olacak?
Hadi yine diyelim ki, bazı polislerimiz uçucu polis olacak ve binlerce uçuşun hepsinde bulunacaklar.  Bu kadar çok mu polisimiz var? Bu polislerimiz için bir koltuk ayıracaksın ve bunları uçuş ekibinden saymak zorunda kalacaksın. Yani; onlara da uçuş parası, harcırah, landing kart(pasaport yerine geçer) ve yatılarda otel odası ayıracaksınız.  Bu masrafların yanı sıra, uçucu ekipler gibi polislerimizin de her ay aldıkları tazminatlarından vergi kesemezsiniz.
Bu polislerimizin mesai saatleri neye göre belirlenecek?  Bunları sizce düşünmüşler midir? Hiç sanmıyorum…
Havalimanlarımız güvenlikli mi, değil mi? Olası silahlı bir yolcu sızması söz konusu bile olsa, bu terörist polisten mi korkacak?  Bu terörist veya teröristler silahlı çatışmaya girdiğinde, yolcuları siper olarak kullanmazlar mı?
Aklın yolu bir ise, bu saçma fikir bir yerden elbet döner.  
NOT/ Arzu Aydın’dan kabinde yaşanmış güzel bir anı daha. Bir tık ötenizde….

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir