Yazıma başlamadan önce eski Ulaştırma bakanı, yeni Başbakan Binali Yıldırım’a ve DLH genel müdürü iken yine Avşa adasında liman inşaatı ve su arıtma tesisleri sırasında tanıştığım yeni Ulaştırma bakanı Ahmet Arslan beye yeni görevlerinde başarılar diliyorum. Bilhassa sektörümüz için Ahmet Arslan beyin, Binali Yıldırım ile yakınlığının Binali Bey zamanında yapılanları ve yapılması düşünülenleri bilebilmesi açısından avantaj olduğunu düşünüyorum. Bu avantajın yanı sıra alt yapısı hava trafik kontrolörü olan Orhan Birdal’ın da bu ekip içinde olması ayrı bir kazanım olarak karsımıza çıkıyor. Hayırlısı diyerek konumuza geçelim.
Yaz sezonu açıldığından artık İstanbul’da kalma sürem kısaldı. Ailecek yönettiğimiz motelimizde iş çok. Devamlı Avşa-İstanbul arasında gidip geliyorum. Sezon tam olarak açılmadan önce tadilat ve büyütme çalışmalarını bitirmeye çalışıyoruz. Benim hobim havacılık olduğundan arada sırada kaytarıp sektördeki gelişmeleri takip edebiliyorum. Bilhassa çalışanların sesi olabiliyorsam ne mutlu bana…
Haber ve sorunlarınızı bana iletmeniz için bir tek tuş yeterli. Bana mail atarak; THY dışındaki şirketlerin sorunlarını dile getirmediğimden yakınan okurlarıma sesleniyor ve sorunlarınızı bana detaylı ve belgeli olarak iletmelerini rica ediyorum. Bana yolladığınız konular, bireysel değil toplumsal olmalı ve detaylı anlatımın yanı sıra, varsa belgeler eklenmelidir. Belgesiz ve sadece duyuma dayalı ispat edemeyeceğim konuları yazmak benim işim değil.
Dedikodu içeren haberler zaten ilgi alanım olmadığından,kala kala sektördeki gelişmelerin ve sorunların yanı sıra çalışanların iş hayatlarındaki zorluklara eğilmek kalıyor. Bu köşeden zaman zaman geçmişten örnekler vererek,başarı ve başarısızlıkları sizlere anlatıp aynı hatalara düşülmemesini sağlamaya çalışıyorum.
Aşağıda yazacağım yazı bir türlü güncelliğini yitirmeyen bir konu. Daha önceleri de bu tür yazılar yazmıştım.
Bildiğiniz gibi, birkaç haftadır önemli konulara değiniyorum. Köşe yazılarımdaki konularımı siyasete karıştırmadan sadece havacılık içerikli olmasına azami dikkat ediyorum.. Aslına bakacak olursanız,teknik içerikli makaleler yazmak oldukça zor olmakta. Siz değerli okurlarıma, doğru bilgi aktarmak ve doğru yorum yapabilmek için, sıkı araştırmaya girip, ortaya bir gerçekliği sunmak, yorucu olsa da, verilen emeğe değiyor. Tabii ki bir kaza veya kırım ile ilgili yorum yaptığınızda bir riske giriyorsunuz. Yazdığınız ve savunduğunuz tez abuk subuk veriler içeriyorsa rezil olmak olasıdır. Bu nedenle henüz kaza ile ilgili resmi bir belge açıklanana kadar aldığımız duyumlarla fikir jimnastiği yaparak yazı oluşturuyorum. Tabii ki konuya ilgi duyan profesyoneller yorumları ile aynı fikirde veya farklı fikirde olduklarını söyleyerek yazıma renk katıyorlar. Çünkü kaza ve kırım neticelerinin açıklanması oldukça uzun zaman alıyor ve konu gündemden düştükten sonra yayınlamak zorunda kalınıyor.
Bu hafta; acil yazmam gereken bir konu olmadığından, güncelliği hiç bitmeyen, çalışma hayatımızla ilgili farklı bir konuyu tekrar gündeme getirip bir şeyler karalamaya çalışacağım. Kuşkusuz, bunlar benim kendi kişisel görüşlerim olup, her türlü eleştiriye açıktır.
Bildiğiniz üzere; bu platformu sektörün profesyonelleri de izliyor ve yorumluyor. Şimdiye kadar yazdığım yazılar; yanlış bilgi içermediğinden, ilgiyle okunuyor ve yorumlanıyor. UTED Dergi dışında,en az 10 yıldır her hafta aralıksız olarak yazılarım çıkıyor. Bu makalelerde yazdıklarımın hepsinin arkasında olmam, her konuyu ince eleyip sık dokumaya çalıştığımdandır.
Değerli okurlarım:
Çalışma yaşamımız, yaşam sürecimizin en uzun ve de en verimli olduğumuz dönemini içeriyor. Bu süreç içine o kadar çok şey sığdırırız ki, bazen şöyle bir geriye doğru bakıp düşünmeden duramayız; neydik ne olduk misali…
Aslında çalışma yaşamımızı bir mağaza veya bir restoran yönetimi gibi görmek de olanaklıdır. Sizlerle bu hafta, bir çok kere paylaştığım ve tekrar tekrar paylaşılmasında fayda gördüğüm düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Çalışma yaşamımızda; kimilerimiz mutfakta çalışırken, kimilerimiz ise vitrinde yer alıyorlar. Aslına bakacak olursanız, konumuz; mutfak mı, yoksa vitrinde çalışmak mı daha önemli? konusunu içermiyor. Bu makalemi, kişisel bir bakış açısı ile çalışanlara ve yöneticilerine serzenişte bulunmak amacı ile yazıyorum
Her zaman; vitrin mi, yoksa mutfak mı daha önemli diye düşünmüşümdür ve görsel olduğundan; vitrinin üstünlüğüne inanmama karşın, mutfağın öneminin de yeteri kadar gösterilemediğini düşünüyorum. Bu birbirinden kopamayacak, yani biri olmazsa diğerinin olamayacağı; Vitrin, Mutfak meselesini, çalışma yaşamımıza bir uygulayalım isterseniz.
Konumumuz havacılık olduğuna göre, vitrini süsleyen, meslek gruplarına baktığımızda; Burada, pilot ve kabin memuru arkadaşlarımızı görmekteyiz. Havacılık sektöründe, buraya yazılamayacak kadar çok meslek grupları olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Hepsi birbirinden önemli ve zincirin halkaları gibi birbiriyle bütünleşmiş, biri olmazsa diğerinin olamayacağı bu kadar meslek grubu çok az sektörde vardır.
Genelde, yukarıda yazdığım,pilot ve kabin memurluğu grubu dışında kalan tüm gruplar mutfağı temsil etmekteler.
Sosyal yaşantımıza şöyle bir dönüp baktığımızda, bu gerçeği hemen görebilmemiz olanaklı. Şöyle ki; hangimiz bir lokantaya gidip, beğendiğimiz bir yemek için aşçıya teşekkür etmişizdir? Hangimiz, bir mağazadan alışveriş yaparken, beğenip üstümüze giydiğimiz bir giysi veya bir ayakkabı için, bunları üretenleri düşünür veya tanırız? Muhatabımız sadece satış elemanı ile sınırlıdır.
Ground Prix yarışlarına baktığımızda; hep aracın pilotuna odaklanır ve yarışçılarının adlarını ezbere söyleyebilirken, o arabanın performans ayarlarını yapan ve yarış sırasında girdikleri ‘Pit Stop’ ta 10 saniyenin altında hizmet sunan teknik elamanların bu yarıştaki katkısını kaç kişi aklına getirmiştir?
Hangi araba yarışından sonra, teknik ekibe şampanya patlatılmıştır veya ilgili yarışçının teknik ekibinden bir tanesinin bile ismini bilen kaç kişi vardır?
Taraftarı olduğunuz futbol kulübünün tüm oyuncularını ve teknik direktörünü yakından tanırken, arka plandaki çalıştırıcı, malzemeci, masör, doktor, menajer vb.lerini tanıyan veya isimlerini bilen kaç kişi çıkar?
İşte bunları sorguladığınızda, mutfaktakilerin şanssızlığı ortaya çıkmaktadır. Görsel olamamanın verdiği bu eksiklik, sektörümüzde özellikle mutfak bölümünün en etkili kollarından olan teknik birimde çalışan insanları, olumsuz yönde etkilemektedir.
Niyetim, insanların vitrindekilere verdiği önemi sorgulamaktan çok, mutfakta çalışanların ve yöneticilerinin kendilerini kamuoyuna yeterli şekilde tanıtamamalarını vurgulamaya çalışmaktır. Mutfaktakiler, vitrinin önemini çok iyi bildikleri halde, vitrindekiler, mutfaktaki kişilerin ne yaptıklarını ve hangi koşullarda çalışma hayatlarını sürdürdüklerini bilmezler.
Tabii ki bu serzenişim tüm kabin ve kokpit ekiplerini kapsamıyor. Benim çalıştığım yıllarda, bir çok kaptan arkadaşımız sıklıkla hangara gelir ve bakım ve arızaları izlerlerdi. Hatta uçuş sonrası; yazdığı arızanın nasıl giderildiğini gözlemlemek için evine gitmeden hangara gelip, vardiya şefliğinde işi takip edenler bile vardı. Şimdilerde herkes kendi derdinde. Maalesef, benden sonra tufan oynanıyor.
Bir şirketin takım oyunu içerisinde faaliyetlerini sürdürmesi gerekirken birbirinin ne yaptıkları ile ilgili bilgi sahibi bile olmayan bir kitle mevcut. Bu takımı yöneten teknik direktöre yani üst düzey yönetime çok iş düşüyor. Takım içindeki uyumlu çalışmayı yürütmek onun görevi. İş hayatında en önemli yer tutan aidiyet duygusunu tüm çalışanlara verebilmek işin önemli ve zor yanı. İşte bu sorun çözüldüğünde,yani kimse kendini dışlanmış, üvey evlat olarak görmediğinde takım oyunu başarılı olur.
Mutfaktakiler bölümünden örnek olarak en iyi bildiğim ve hep hangarın içinde olmak kaydıyla tamı tamına 30 sene 6 ay geçirdiğim Teknik A.Ş yi vermek istiyorum.
Hala devam eden bu sorunu nasıl çözmeye çalıştık.
UTED derginin çıkış amacını o zamanki yönetim kurulumuzdaki arkadaşlarım dışında kimse bilmez. UTED dergiyi 1991 yılının teknolojisi ile çıkartmaya başladığımızda; “madem mutfağı kimse tanımıyor, bari biz tanıtalım” mantığıyla hareket etmiştik. Hangarın çelik kapıları ardında çalışan,emek veren,zaman zaman iş kazasına uğrayan,vardiyalı çalıştıklarından özel hayatları olmayan meslektaşlarımızın yaptığı işin ne kadar önemli ve hayati olduğunu anlatmaktı amacımız. İçe değil dışa yayın yapacaktık.
Çelik hangarlar içerisinde, bilgilerini, becerilerini, deneyimlerini çok zor koşullarda gerçekleştiren teknik elemanların, kafalarını bu çelik hangarların dışına çıkartıp ne yaptıklarını, üretimdeki yerlerini, hangi koşullar içerisinde çalıştıklarını anlatmalarını, yani göz önünde olmalarının gerekliliğine inanıyorduk.
Vitrindekilere karşın, mutfaktakilerin görünmezliğini bir şekilde ortadan kaldırmak için; mutfaktakilerin, yaptıkları işleri hem yönetim kadrolarına, hem de kamuoyunun dikkatine sunmaları gerekir diye düşünmüştük. UTED dergide bir resim vardı. Bu resim zamanın genel müdürü Tezcan Yaramancı ile UTED yönetimini birlikte çekilmişti. Tezcan beyin ziyaretine Maintenance manuel lerle gitmiştik. Tezcan Bey şaşkın şaşkın bakarak bunlar ne dediğinde ona bizlerin ne yaptığımızı anlattığımızda,Tezcan Bey bu kitapları okuyarak mı çalışıyorsunuz diye bize şaşkınlıkla bakmıştı. Çünkü yeni bir genel müdürün bakış açısını gerçekler eşliğinde doldurmalı ve sıradan bir teknisyen olmadığımızı vurgulamalıydık. Gerçekten de o dönem bu tanıtım konusunda başarılı olduk.
Dergimizin yanı sıra, görsel medyayı da kullanmış,KTHY ile koltuk ceplerine dergimizi koymak için anlaşma yapmış, sosyal etkinliklere hız vermiş, uçuş elbiseleri, apoletler, bröveler yaptırmanın yanında; iş giysilerine de önem vermiştik. O zamanlar iş kıyafetlerini Sümerbank’tan almak zorunluluğu varken, özel firmalardan modelini biz çizdirerek ihale yoluyla alınmasını sağlamıştık. Çünkü “İnsan bir mekana kıyafetiyle girer şahsiyetiyle çıkar” deyişi önemliydi.
Şimdilerde resmi üniformalarını giyip, apoletlerini ve brövelerini takıp uçuşa giden teknisyenler, bunların ne koşullarda THY yönetimine kabul ettirilip alındığını biliyorlar mı dersiniz? Bunları kabul ettirmek yıllarımızı almıştı.
Şimdilerde durum nasıl, bunu tam olarak bilemiyorum. 5 Aralık UTED kuruluş günü bile en az 10 senedir kutlan(a)mıyor. Çalışanların aileleri ile birlikte bir araya gelip, coşku ile kutladıkları geceler nerede kaldı? Bu geceler yazılı ve görsel medyada; “Uçak teknisyenleri …. Restaurant’ta stres attılar“ diye manşet olurdu.TV programlarına çıkardı. Uçak teknisyenleri stres attı manşetleri gazeteleri süslerdi. O ortamlarda arkadaşlıklar pekişir, aileler birbirini tanır, davetli yöneticiler ve medyamız iş giysileri ile görmeye alıştıkları pırıl, pırıl genç arkadaşlarımızın, robot değil, sosyal bir insan olduklarını anlarlardı.
Değerli okurlarım;
Bakın TV’lerdeki havacılık programlarına, hangisinde teknik bölümler konu edilir? Tele-vole kültürünün yoğun olarak yaşandığı ülkemizde, bu önemli konuları kamuoyuna sunmayan TV yöneticileri mi, yoksa biz mutfak çalışanları mı? medyanın bu ilgisizliğine sebep olmaktadır. Hangarlarda yapılan önemli çalışmaları yeteri kadar kamuoyuna anlatamıyor muyuz dersiniz.
Kamuoyundaki değer yargılarını daha iyi anlamak için, fazla ileriye gitmeye gerek yoktur. Çalıştığınız ortam dışında, havacılık mesleğinde olduğunuzu söylediğinizde, erkekseniz pilot, kadınsanız hostes misiniz? sorularıyla karşılaşanınız çoktur. Dispatch, Load Master, Operasyon Memuru gibi önemli meslek gruplarını bilen, ya da Teknisyen ile Uçak Teknisyeni veya mühendis ile uçak teknisyeni arasındaki farklılığı bilen kaç kişi vardır?
Lisans nedir? Kaç senede, kaç modül geçilerek ve kaç sene deneyim süreci geçilerek alınabilir? Tip kursu nedir? Lisanslı olmak her uçak tipinde imza yetkisi verir mi? C/S nedir anlarlar mı? Bu meslekte deneyimin önemini kavrayabilirler mi? Sıradan teknisyen diye geçiştirdikleri kişilerin tahsil seviyeleri nedir? Bilirler mi?
Dertlerimizi, sorunlarımızı, çalışma şartlarımızın zorluklarını, sorumluluklarımızın önemini anlatabilmek için, yukarıda anlatmaya çalıştığım tanıtımların mutlaka kullanılabilmesi gerekir.
Medyamıza baktığımızda; pilot eksikliği, yabancı pilot çalıştırıldığı sayfa, sayfa yazılırken, aynı sorunlarla baş başa kalan Uçak Teknisyenleri ile ilgili tek bir haber bile yapılmamaktadır. Medyanın bu bakış açısı, siyasi hükümetlere, onların atadığı yönetim kadrolarına, hatta maalesef sendika yönetimlerine aynen yansımakta, onlar da her kes gibi vitrine odaklanıp, mutfağı görmemezlikten gelmektedirler.
Sonuç olarak, sizin ne olduğunuzun değil, nasıl göründüğünüzün önemli olduğu çalışma hayatımızda, mutfaktakilerin, vitrindekilerin olanaklarına sahip olamamaları, vitrindekilerin tabii ki suçu değildir. Ama, mutfaktakilerin de kendilerini tanıtma eksiklikleri ve bu konuyu önemsememeleri ve hak ettikleri yerde olmamaları, onların suçudur.
5 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Güzel bir değerlendirme olmuş. Tüm yazdıklarınıza katılıyorum. Önce kendimizi tanıyalım. Üretime olan katkımızı bilelim sonra kamuoyuna sunalım. Ancak sıkıntı kendimizin yaptığı işin önemini bile bilmememizde.
Kim yapacak bunu
Senin bıraktığın dernek cıtasına erişebilmek mümkün değil. Boşuna bu ekiplere yazıp durma. Kim tanıtacak kendinimi tanıyor ki tanıtacak kişiler
uted mi kaldı allah aşkına. kimse bir yere üye değil artık.
Lider lazım lider nokta