Geçtiğimiz Çarşamba günü hepimizi derinden sarsan bir olay yaşandı. Türk Hava Yolları’nın TK204 sefer sayılı Seattle-İstanbul uçuşunda görevli kaptan pilot İlçehin Pehlivan, uçuş sırasında aniden rahatsızlanarak baygınlık geçirdi. Maalesef, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı ve aramızdan ayrıldı. Kaptan Pehlivan’a Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve tüm havacılık camiasına en içten başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Şimdi gelelim sormamız gereken asıl soruya: Bir dönem Talpa’da “fatique” (yorgunluk) üzerine yapılan çalışmayı hatırlıyor musun? O zamanlar bu çalışmanın ne kadar profesyonelce hazırlandığı övgülerle anlatıldı. Ne hikmetse bu önemli çalışma sümen altı edildi. Bu çalışma kim tarafından yok edildi? Bu çalışmanın rafa kaldırılmasının sebebi neydi?
Oysa bu çalışmalar, profesyonelce hazırlanıp Türk Hava Yolları tarafından hayata geçirilmeliydi. Aksi takdirde, daha birçok değerli kaptanı kaybedip, Ataköy Camii avlusunda saf tutmaya devam ederiz.
Pilot Yorgunluğu: Sessiz Tehlike, İhmal Edilen Gerçek
Değerli okurlar,
Avrupa Kokpit Derneği’nin (ECA) 2012 Barometresi, havacılık sektöründeki derin bir ihmalin üstünü açıyor: pilot yorgunluğu (fatigue). Bu rapor, göz ardı edilen ve pilotların can güvenliğini riske atan acı gerçeği ortaya koyuyor. 2010-2012 yılları arasında 6.000’den fazla Avrupalı pilotun katıldığı anket, yorgunluğun bir pilotun hayatında ne kadar yaygın ve tehlikeli olduğunu gösteriyor. Ancak daha acı olanı, bu tehlikenin havayolu yöneticileri ve otoriteler tarafından bilinmesine rağmen görmezden gelinmesidir.
Pilotların %50’si, yorgunluk sebebiyle uçuş sırasında performanslarının düştüğünü belirtiyor. Yani, her iki pilottan biri kokpitte ölümcül bir riskle mücadele ediyor. Bu riskin farkında olmamak, uçuş güvenliğiyle kumar oynamakla eşdeğer! Daha da vahimi, pilotların %70-80’i yorgun olduklarını rapor etmekten korkuyor. Neden mi? Çünkü yorgunluğu rapor etmenin bedeli, işinden olmak ya da disiplin cezasıyla karşılaşmak. Pilotlar arasında hâkim olan korku kültürü, sektörün ne denli çürüdüğünün en açık göstergesi!
Uykuda Uçan Pilotlar: Kokpitte Yaşanan Felaket
İngiltere’de pilotların %43’ü, İsveç’te %54’ü uçuş sırasında istemsizce uyuyakaldıklarını itiraf etmiş. Daha da kötüsü, İngiliz pilotların üçte biri uyandığında yanındaki meslektaşını da uyurken bulduğunu söylüyor! Bu tablo, “uçan tabutlar” benzetmesinden ne kadar da uzak değil. Pilotların bu korkutucu durumu, uçuş güvenliğinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor.
Pilot yorgunluğu bu kadar yaygın ve tehlikeli bir sorunken, yöneticiler neden bu konuda sessiz kalıyor? Cevap çok basit: Para ve prestij. Uçuşların aksaması, havayollarına zarar verir; daha fazla uçuş, daha fazla kâr demek. Peki ya insan hayatı? Yorgun pilotlarla yapılan uçuşlar, bir gün hepimize pahalıya mal olacak.
Yönetimlerin İhmali ve Suç Ortaklığı
Düzensiz çalışma saatleri, uzun uçuş süreleri, gece uçuşları ve çok sektörlü uçuşlar, pilot yorgunluğunun başlıca sebepleri arasında. Ancak bu sorunların çözülmesi için yöneticilerin kılını kıpırdattığını gören var mı? Almanya, Avusturya ve Fransa gibi ülkelerde yapılan anketler, gece uçuşlarının en büyük yorgunluk sebebi olduğunu ortaya koyuyor. Danimarka ve Norveç’te pilotların %80’i, yorgunluk nedeniyle hata yaptıklarını itiraf ediyor. Almanya’da bu oran %90’a kadar çıkmış durumda! Ancak hâlâ havayolu şirketleri ve yöneticileri bu sorunları çözmek yerine üzerini örtmeyi tercih ediyor.
Bir pilot yorgunluğunu bildirmeye cesaret ettiğinde, disiplin cezalarıyla tehdit ediliyor. Pilotlar, işlerini kaybetme korkusuyla uçuş güvenliğini riske atmak zorunda kalıyorlar. Yönetimlerin bu ihmali, artık basit bir hata değil, bilinçli bir suç ortaklığıdır.
Ne Yapılmalı?
Avrupa’da çıkan bu sonuçlar, Türk havacılık sektörü için de acil bir uyarıdır. Yönetimler, uçuş ve görev saatleri düzenlemelerini acilen gözden geçirmeli, pilotların yorgunluklarını bildirebilecekleri güvenli ve cezasız bir ortam yaratılmalıdır. Eğer bu soruna hemen müdahale edilmezse, sonuçları ölümcül olabilir. Pilot yorgunluğu nedeniyle yaşanabilecek bir facianın sorumluluğu, sadece yorgun pilotların değil, onları bu koşullarda çalışmaya zorlayan yöneticilerin omuzlarındadır.
Bugün yorgunluk nedeniyle kokpitte uyuyan pilotlar, yarın felaketin habercisi olabilir. Havacılık sektöründe görevli herkesin bu tehlikeyi görmezden gelmek yerine, yüzleşmesi ve derhal harekete geçmesi gerekiyor. Uçuş güvenliği, kar hırsına kurban edilemez!
Sosyal Medya Üzerinden Yönetime Ulaşan Çalışanlar
Türk Hava Yolları (THY) gibi büyük bir kurumda, çalışanların yöneticilerine doğrudan ulaşabilmesi genellikle zorlayıcı bir süreç olabilir. Yönetim kademesindeki isimler, özellikle THY Yönetim Kurulu Başkanı’nın sıkça LinkedIn’de, Genel Müdür’ün ise Twitter’da aktif olmasıyla, çalışanlar sosyal medya aracılığıyla iletişim kurmaya yönelmiş durumda. Bu durum, kurumsal bir yapının içinde yaşanan iletişim sorunlarının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Çalışanların iş yerlerindeki sorunları ya da talepleri dile getirmek için yöneticilerine sosyal medya üzerinden ulaşmaları, geleneksel kurum içi iletişim kanallarının yeterince etkili olmadığını düşündürüyor. Böyle bir durumda çalışanlar, çözüm arayışlarını dijital platformlara taşırken, bu platformların etkisini ve geniş kitlelere ulaşma potansiyelini kullanıyorlar.
Sosyal Medya Kullanımında Yeni Düzenleme
Türk Hava Yolları, çalışanlarının sosyal medya platformlarında yapacakları paylaşımların marka imajını olumsuz etkileyebileceği riskini göz önünde bulundurarak, “PL.10.23.001 Sosyal Medya Kullanım Politikası” adında yeni bir düzenleme duyurdu. Bu politika, çalışanların kişisel hesaplarında markaya zarar verebilecek paylaşımlar yapmalarını önlemek amacıyla oluşturulmuş. THY, markanın global itibarı için sosyal medyada disiplinli bir duruş sergilemeyi ve çalışanlarını da bu konuda eğitmeyi hedefliyor.
Bu kapsamda, çalışanlar sosyal medya paylaşımlarında dikkatli olmak zorunda kalacak ve kurumsal itibarı zedeleyebilecek herhangi bir içerikten kaçınmak durumunda. Ayrıca, çalışanların THY’ye yönelik eleştirilerini ya da taleplerini sosyal medyada dile getirmelerinin önüne geçmek adına bu düzenleme, kurumsal yapının itibarını korumaya yönelik net adımlar olarak değerlendiriliyor.
Pakistanlı Mühendisler mi Geliyor?
Bir de işin başka bir yönü var: havacılık sektöründe artık yerli mühendis ve teknisyen bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Öyle ki, “Pakistan’dan uçak teknisyeni ithal edelim” noktasına geldik! Ülkenin en yetkin insan kaynağını küstürüp, en alt tabaka ülkelerden mühendis getirme planları yapılıyor. Pakistan’dan teknisyen ithal ediliyor, adamlar Hindistan’daki Indigo havayollarında “ground engineer” olarak çalışıyor ve buradaki birçok teknisyenden daha iyi maaş alıyor! Bu tabloya bakınca Türkiye Yüzyılı’nın nasıl bir hayal kırıklığı olduğunu anlamak için derin analizlere gerek yok. Herkesin kalitesi kadar değer gördüğü bir düzende, kalitesiz yöneticilerin sektörü bu noktaya getirmesi şaşırtıcı mı?
Havacılık sektöründe çalışanlar uzun süredir çeşitli sorunlarla boğuşuyor, ama artık iş çığırından çıkmış durumda. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan vize sorunlarını çözmeye yönelik kanun teklifi bir umut ışığı gibi görünse de, toplumun genelindeki tepkiler insanı şaşırtıyor. Her memura, her avukata türlü ayrıcalıklar tanınırken, işi sürekli yurtdışı seyahatlerine bağlı olan pilotlar ve kabin ekiplerine yeşil pasaport verilmesi tartışma konusu oluyor. Kusura bakmayın ama bu kadar absürt bir argümanla karşılaşmadım! Yani her meslek grubuna verilen kolaylık uçuş ekibine mi verildiğinde sıkıntı olacak?
Yeşil Pasaport ve Yanlış Algılar
Bir diğer saçma argüman ise yeşil pasaport taleplerine karşı çıkarken, “Tır şoförleri de talep eder, AB vize uygular” gibi komik senaryolar üretmek. Oysa burada mesele basit: Uçuş ekiplerinin uluslararası görevlerde yaşadığı vize sorunlarını çözmek. Avrupa ülkeleri kendi vatandaşlarına çeşitli kolaylıklar sağlarken, Türk vatandaşları kapıda sürekli engellerle karşılaşıyor. Bırakın tır şoförlerini, turizm çalışanlarını bu işin içine sokmayı; havacılık sektöründeki kritik personelin işini rahat yapabilmesi için gerekli adımlar atılmalı. Avrupa Birliği’nin yeşil pasaporta vize uygulayacağı varsayımı ise boş bir korku! Zaten gri ve yeşil pasaportla iltica edenler var diye bu sorunu çözümsüz bırakmak, tam da sistemin içinde kaybolup gitmek demek.
Adaletli Gelir Dağılımı ve Gerçekler
Sektörün bir başka önemli sorunu da maaş adaletsizliği. Şirketler, çalışanlarına üç haneli maaşlar veriyor havası yaratıyor, ancak gerçekler farklı. Kimileri borsa ile, kimileri ek işlerle geçinmeye çalışıyor. Üç haneli maaş algısına aldanan insanlar, bu maaşların gerçekte ne kadar yetersiz olduğunu anlamıyor. Havacılık gibi son derece hassas bir sektörde çalışanların, geçim derdiyle boğuştuğu bir düzende, iş verimliliği nasıl sağlanır? Gelir dağılımında adalet sağlanmadan bu sorunlar çözülemez. Sözde skala düzenlemeleri bir türlü hayata geçirilmiyor, maaşlardaki dengesizlik devam ediyor. Evli, çocuklu bir çalışan bu maaşlarla nasıl hayatını sürdürebilir?
Sonuç olarak, havacılık sektöründe yaşanan sorunlar her geçen gün derinleşiyor ve çözüm önerileri sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Pilotların vize sorunlarından maaş adaletsizliğine kadar her alanda köklü bir değişim şart. Bu sektörde çalışanlar, bu ülkenin en kritik personelidir ve hak ettikleri değeri görmelidirler. Yetkililer artık bu sorunları ciddiye almalı, adımlar atmalı ve çalışanları küstürmemelidir. Avrupa’dan maaş beklentisi içinde olmayan bu insanlar, en azından insan gibi muamele görmek istiyor.
Kalın sağlıcakla
Boş günün üstüne gece 00.30L uçuşa gidiyor bu insanlar! Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir saçmalık yok! Bana bir tane iş kolu gösterin, off günü gecesi sırf takvim günü geçti diye mesai açan?? Biz off günümüzde iş için dinlenmek, tıraş olmak, evden çıkıp limana gelmek, brifinge katılmak zorunda değiliz! Bu yapılan mobbingdir! İnsanların sosyal ve sivil hayatına müdahale etmektir, kısıtlamaktır! Bu yapan ve yapılmasına seyirci kalan herkesin ….
Üç haneli maaş algısına aldanan insanlar, bu maaşların gerçekte ne kadar yetersiz olduğunu anlamıyor.
!!!!
Amerika, Endonezya, Filipinler gibi tüm uzun uçuşlarda yatı süresi en az 24 saat değil 48 saat olmalıdır. Şu anda 24 saat ve çok yetersiz. Gece gündüz döngüsü farkından dolayı bu kadar yorucu ve uzun uçuştan sonra 24 saatte dinlenmek ve tekrar uzun bir uçuşa hazırlanmak mümkün değil. Eskiden uzun uçuşlarda yatı süresi en az 48 saatti, ancak Thy bir çok şeyde olduğu gibi bunda da parayı öncelikleyerek bu süreyi maalesef 24 saate indirdi..