featured

“M.KEMAL ATATÜRK” VE UÇUCU EKİPLERDE ORUÇ TUTMA

05 Mayıs 2014 Pazartesi
Geçen haftanın gündeme düşen, bence en önemli konusu; THY/Teknik A.Ş teknisyeni bir arkadaşımızın, sosyal paylaşım sitelerinden olan Facebook’ta, ATATÜRK’e sınırları aşan bir şekilde, hakaret etmesiydi. Bu haber Airporthaber’de yazıldığında, yüzlerce yorumcu bu hakarete karşı yorumlar attılar, ben izlemekle yetindim.
Yapım gereği; önce, bana göre yapılan bir yanlışın neden ve niçinlerini araştırırım ve tavrımı ona göre takınırım. Acil kararlarla yanlışı yapanın seviyesine düşüp, onunla dalaşmam. Bu kişinin de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin başı olan M. KEMAL ATATÜRK’e hakaret edebilecek gücü, cesareti nereden bulduğunu irdelemeden, en kolay işi yapıp, hakaret edenin seviyesine düşüp, aynen onun yaptığı gibi ona hakaret etmek, doğru ve yeterli olmazdı. Benim bu türlü olaylara duyarlı olduğumu bilen bazı arkadaşlarım, bu konuda görüşümü sorduklarında; bekleyin, bu konuyu derinlemesine irdeleyip bu kişilerin nerelerden destek aldıklarını, arkalarında hangi sağlam iradenin bulunduğunu, yazacağımı belirttim.
Öncelikle, insanların birbirlerinin görüş ve düşüncelerine saygılı olmaları gerekiyor. Demokrasinin en başta gelen ve en basit kuralı budur. Bu görüş ve düşünceler, hiçbir zaman kişilerin ailesine ve kutsal gördükleri bir takım duygularına yönelik olmamalıdır. Burada işlediğimiz hakaret konusu, milyonlarca insanımıza hakaret niteliğinde olduğundan, fikir özgürlüğüne girmez. Çünkü yaşanan bu olay, karşılıklı olarak seviyeli bir tarz ve üslupta bir fikir tartışması değil, açıkça, hakaret içerdiği, ilgili iletiler okunduğunda, net olarak görülmektedir.
Bu teknisyen; bu hakareti yaparken, acaba, “şimdi karşımdaki kişi de benim kutsal saydığım bir kişi veya değerlerim için aynı şekilde hakaret ederse, ne olur?” diye düşünmemiş midir? Unutmamak gerekir ki; bu ülkede herkes ATATÜRK’cü olmadığı gibi, her kes de Müslüman değildir ve olmak zorunda da değildir. Aramızda; ateist, deist, Hristiyanlar gibi farklı inançlardan olan insanlar da yaşamakta olup, görüş ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilmektedirler. Bu kişilerden biri kalkıp da, haddini aşan başka bir ileti ile bizim Peygamberimize laf atsa olur mu? Tabii ki olmaz ve kesinlikle kabul edilemez. Bu tür polemik yaratacak konularda hangi akla hizmet ileti atılabiliyor, gerçekten anlayamıyorum.
Bu tür konular çok kritiktir, düşünceler ve görüşler ne olursa olsun, en azından diğer kişilerin de olumsuz yönde etkilenebileceği iletiler, ifade özgürlüğüne falan girmez.
ATATÜRK’e hakaret eden bu teknisyeni, kişi olarak tanımıyorum. Ancak yapmış olduğum araştırmada; THY/Teknik A.Ş’ye 2004 yılında işe başlamış, SHYO mezunu (o zamanlar SHYO mezunları okuldan direk lisanslı olarak gelirlerdi) lisanslı ve C/S teknisyen.
Sizlerin de gördüğü gibi; iş güvenliği bakımından uygun olmayan çok uzun bir sakalı var. Öncelikle hangarda ve uçak üzerinde bu şekilde uzun sakallı olarak çalışılmasının, iş güvenliğine aykırı olduğunu söylemek isterim. Aynı yerde 30 sene çalışmış biri olarak, uçak teknisyenliğinde değil uzun sakal, saç, yüzük, saat ve künye bile yasaktı. Çünkü işyerlerinde ve uçak üzerinde çalışırken sakalının, saçının veya kolundaki künye veya yüzüğün bir yere sıkışması durumunda, istenmeyen iş kazalarına neden olur. Daha geçen gün yayınlanan istatistiğe göre; Türkiye, iş kazaları kulvarında dünyada en önde görülüyor. THY’de iş hayatıma yeni başladığım yıllarda, iş güvenliği uzmanları kolumdaki künyeyi “bir yere takılarak iş kazası olur” diyerek çıkarttırmıştı. Örnek olarak da; çalıştığı F27 uçağında kapıdan yere atlayan teknisyenin, parmağındaki yüzük kapı koluna takılınca kendisi yere düşerken parmağının kopup yüzükle beraber kapı kolunda asılı kaldığı anlatılırdı.
Elektrik sisteminde çalışırken, metal olan bu takılar veya yalıtkan olmayan metal el feneri, canlı (O an üzerinde güç olan) kabloya veya terminale değince, oluşacak kısa devrenin uçakta yangın çıkardığı bilinen gerçeklerdir.
Yasa gereği zorunlu olması gereken iş güvenliği uzmanları, THY’de yok mu? Onlar bu şekilde çalışmaya nasıl göz yumuyorlar? Yoksa korkuyorlar mı? Unutmayın ki, olası bir iş kazasında, işçi yaralanır veya hayatını kaybederse bundan iş güvenliği uzmanları ve yöneticileri de sorumlu olacaktır.
Şimdi, bu sakal olayına bir başka açıdan daha bakmakta yarar var. Bu teknisyen C/S (yetkili teknisyen) olduğundan, THY’nin teknisyen bulundur(a)madığı yerler için uçucu ekipte yer alabilir veya yurt dışındaki arızalara yollanabilir. THY’nin kabin memurlarının rujuna, piercing ve vücudun görülen bir yerinde dövme olmamasına dikkat eden ve bir tane bile sakallı Türk pilotunun olmadığı uçucu ekipte, resmi elbiseli, uzun sakallı ve takkeli bir teknisyen absürt kaçmaz mı?
Uzun sakal ve takke, ekip kıyafet armonisine ne kadar da güzel uyum sağlar(!) değil mi?
Gelelim bu konunun diğer bölümlerine;
THY yönetiminin sosyal medyadaki her türlü mesajları takip edip işine gelmeyenlere cezalar verdiğini biliyoruz. Bunun örneklerini sizler de medyamızda görüyorsunuzdur.
Bir kaç ay önce THY’den Serdar Öztürk’ün Twitter’dan Fethullah Gülen ile ilgili attığı tweet, büyük tepki çekince, sosyal paylaşım sitesinden açıklama yapan THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu; “THY’nin bir çalışanının, ne maksatla olursa olsun edep dışı attığı tweeti kabul etmemiz mümkün değildir. Gereken yapılacaktır” diyerek tepki koymuştu. Bu tepkiden sonra birileri; “Hop, hooop, Hamdi Bey!” o kadar uzun boylu değil! demiş olabilir. Sonuçta, ilgili müdüre sadece kınama cezası verilebildi.
Biz Müslüman Türkler olarak, ölmüş bir insanın arkasından kötü konuşmayız. Hamdi Bey’in, yukarıdaki örnekte olduğu gibi “THY’nin bir çalışanının, ne maksatla olursa olsun edep dışı attığı iletiyi kabul etmeyerek” gerekeni yapacağına inanıyor ve Atatürk’e açıktan hakaret iletileri atan bu personeli için Hamdi Bey’den çok ama çok sert bir tepki beklediğimi ifade etmek isterim.
İsa Al konusunu hatırlatmaya bile gerek yok. En son olayda ise; THY genel müdür yardımcısı ve Hamdi Bey’in arkadaşı Faruk Çizmecioğlu’nun Gezi parkı olayları lehine atmış olduğu twittler sonrasında geldiği durum belli. Bu nedenle THY yönetimi; “sosyal medyadaki yazışmalar bizi ilgilendirmiyor” diyemez ve ATATÜRK’e hakareti, ihtar, kınama, üç yevmiye ceza veya kıdem terfiinin durdurulması cezasıyla geçiştirmeye çalışamazlar. Bakalım; ATATÜRK’e edep dışı ve açıktan hakaret edebilen bu kişiciğe ne ceza verilecek?
31 Temmuz 1951 tarihinde kabul edilen 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un 1.maddesi : “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 3. Maddesi “Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re ‘sen takibat yapılır.” diyor. Sanırım tüm medyada yankılanan ve büyük tepki gören bu edep dışı mesajlar, Cumhuriyet Savcılığını da re ‘sen harekete geçirmiştir.
Sadece Türk vatandaşlarının değil tüm dünyanın hayranlığı kazanan büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 20 Mayıs 1933 tarihinde Hava Yolları Devlet İşletmesi adı altında kurup bugün THY olarak anılan bu şirketin ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu hakkında “KEFERE” ve “CEHENNEM LİDERİ” hakaretleriyle THY’de çalıştırılmamalıdır.
Şimdi de gelelim yazı başlığımdaki oruç konusuna;
Konuya girmeden önce, kısa bir anımla konuyu pekiştireyim ki, kutsal dinimiz ile iş hayatımızın nasıl birbirine girdiği ve yöneticilerin bu konudaki aczi ortaya çıkabilsin.
THY’de müşteri uçakları şefliği görevini yaparken, bugünkü yönetim göreve getirilmiş ve tüm üst mevkilerde hızlı bir değişikliğe gidilmişti. THY Yönetim Kurulu, Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcılıkları hemen değiştirilmişti. Böyle olunca, tüm çalışanları bir korku sardı ki, inanılmaz. Aylarca bize ne olacak korkusu ile yaşamak zorunda kaldılar.
Bir Ramazan ayı ve tüm ekibimdekilerin oruçlu olduğu bir gündü. Çalışma arkadaşlarım, ramazanda akşam yemeği için yemekhaneye gitmezler, kendi aralarında yemek yapıp, birlikte iftar yapmayı severlerdi. Ben de, onların odalarının bir bölümüne mutfak yapmıştım. Yine bir gün iftar hazırlıkları yapıldı, iftarlıklar hazırlandı ve tam iftar saatinde masaya oturulduğunda telefon çaldı ve HAVAŞ’mı Çelebi’mi tam hatırlayamadığım bir handling kuruluşumuz arayarak, hizmet verdiğimiz yabancı uçaklardan iki tanesinin körüğe yanaştığını iletti. Tarifelerindeki zamandan önce indiklerini anladım ve hemen arkadaşlara uçağa koşmalarını söylediğimde, hepsinden; “şimdi iftar yapıyoruz, yemekten sonra gideriz” dediklerinde, onlara, “yahu bunlar yabancı şirket ve bizim müşterimiz, ne anlarlar iftardan, 45 dakika-1 saat sonra uçuşları var, arızaları var mı yok mu en azından ona bir bakın” dedim. Herkes birbirine baktı ve masadaki altı kişiden kimse kalkmadı. Uçaklar yerde ve bizden hiç kimse uçağın başında yok… Olacak iş değil. Arabaya atladım ve en azından kokpit ekiplerine THY Teknik olarak görünerek, uçaklara yakıt bağlattım. (Müşterimiz olan yabancı şirket ekiplerinin durumu rapor etmesin diye…) Yarım saat kadar sonra iftar yemeğini bitiren arkadaşlar lütfedip geldiler ve uçakların kalkış öncesi gerekli bakımlarını yaparak sefere verdiler. Rezil olmaktan ve şirketimizle olan bakım anlaşmasının müşteri tarafından tek taraflı olarak iptal edilmesinden kıl payı kurtulduk.
Hepimiz ofise döndük ve yaşadığım stres nedeniyle elime bir kâğıt alarak, büyük harflerle; “ORUÇ TUTMAK YASAKTIR” yazarak duyuru panosuna yapıştırdım. Arkadaşlar arasında soğuk bir hava esti ve herkes sessizliğe gömüldü. Ertesi günün sabahı uçak bakım başkanı Şükrü Can beni aradı ve Sefa Bey konuşalım dedi. Yanına gittiğimde “Sefa bey, siz orucu yasaklamışsınız doğru mu?” diye sordu. Evet dedim. Neden diye sorduğunda; “konuyu detaylı bir şekilde anlattım ve kendisine; arkadaşların göreve gitmeyi reddettikleri bu durumda siz olsanız ne yapardınız?” diye kontra bir soru sordum.
Şükrü Bey bu sorumu cevaplamadı ve “teşekkürler Sefa Bey ben gerekeni yapacağım” diyerek, beni odasından yolcu etti. Anlaşılan, ekibimden birisi veya bir kaçı duyuru panosuna astığım yazının resmini çekmiş ve Şükrü Can beye götürmüş. (Yönetimin dini konularda duyarlılığını düşünerek benim cezalandırılacağımı düşünmüş olmalılar.) Bu olaydan sonra kim oruç tuttu veya tutmadı bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa bir daha akşam ezan saatinde gelen müşteri uçağına, iftar yapıyoruz diye gitmeme olayının yaşanmamış olmasıdır.
Bu anımı neden mi anlattım? Bu uzun sakallı ve takkeli teknisyenin, başteknisyeni, şefi, müdürü falan yok mu? Bir tanesi de bu uzun sakalının en azından kendi güvenliğini riske ettiğini ve sakal boyunun kısaltmasını talep edemiyor mu? Birisi çıkıp ta bu işyerinde uzun sakallı ve takkeli çalışılamaz diyemiyor mu? Bu nasıl bir korkaklıktır.
Bu şahsın uzun sakalı, görevi gereği kullanmak zorunda kalabileceği havalı veya elektrikli matkap veya tornavida makinesinin yüksek devirle dönen ucuna sarılırsa suratının parçalanacağını, hatta çenesinin kopabileceğini bilmiyor olabilir mi? Adam cahil de değil ki, yüksek okul mezunu. Bu konuda bu teknisyenin başındaki yöneticileri ile beraber THY’ büyüklüğünde bir şirkette yasa gereği olması gereken iş güvenliği uzmanları da suçludur.
THY, birkaç ay önce uçuşlara alkollü gidilmemesi için bir yönetmelik hazırladı ve her gün uçuş ekiplerine rastgele çağırarak alkol kontrolü yapmaya başladı. Hatta son aldığım duyuma göre bu yönetmeliğe bazı uçucuları takip etme maddesi de eklenmiş. Her ne kadar zaman zaman alkol kulansam da, uçuş ekiplerinin alkollü olarak uçuşa gitmelerini onaylamam. Uçuş emniyeti için uçuş ekiplerinin sıfır promil alkolle uçuş görevine gitmeleri zorunludur.
Konu uçuş emniyeti olunca, akan sular durmalı. Çünkü uçuş ekipleri sadece kendi canlarından değil, kabinde uçan yüzlerce yolcunun hayatından da sorumludurlar.
1 Mayıs işçi bayramımız ve Regaip Kandilimiz aynı güne denk geldi. Regaip Kandili üç ayların başlangıcı olan Recep ayının ilk Cuma gecesi olup 2 ay sonra Ramazan ayına gireceğiz ve Müslüman kardeşlerimizin bazıları, dinimizde farz olan oruç tutmaya başlayacaklar.
Uçuş emniyeti açısından, alkolle neden mücadele ediyoruz? Çünkü alkol, uçuş ekiplerindeki çalışanların (Pilot-Kabin Memuru) biyolojik ritmini bozuyor. Peki, alkol gibi oruçlu olarak uçuşa gitmenin hiç mi yan etkisi yok?
Oruçlu bir insanda; kan şekeri düşüklüğü, dikkat ve bellek bozuklukları, halsizlik, dalgınlık, uyuklama, algılama ve refleks gecikmesi ve sigara tiryakilerin de ise sinir yaptığı bilimsel olarak açıklanıyor.
Siz değerli okurlarıma soruyorum: Sizce de uçuş ekibinin oruçlu olması, uçuş emniyetini olumsuz yönden etkilemez mi? “Ben orucumu tutarım, bana bir şey olmaz” diyecek olanlar varsa, aynı soruyu “ben alkolümü alırım bana bir şey olmaz” diyerek cevaplayacak olanları da haklı görmek gerekir. Bu kabul edilebilir mi? Her ikisi de uçuş emniyetini olumsuz etkileyen konulardır.
THY’nin uçuş hekimleri de içinde, bu konuda HAYIR hiç etkilemez diyecek bir doktor varsa, bundan sonraki satırları okumayabilirsiniz. Benim bu konuda soru sorduğum doktorlar, yukarıdaki yazdığım belirtileri söyleyerek kesinlikle etkiler dediler. Bakalım THY’nin uçuş hekimleri ve Safety Management System (SMS) yöneticileri ne diyecek? Kan şekeri düşüklüğü, dikkat ve bellek bozuklukları, halsizlik, dalgınlık, uyuklama durumuna düşmüş bir pilotun, uçuşun zorlu aşamalarında veya bir emergency’de hızlı ve doğru bir reaksiyon göstermesi beklenemez ve sonuç felaket olabilir.
Bu konuda daha önce de bir yazı yazmıştım. Hatta bu konuda havacılık tıbbı derneği başkanı Doc.Dr Muzaffer Çetingüç’ün de bilimsel makaleleri var.
Sabiha Gökçen Havalimanının eski Genel Müdürü İbrahim Yumukoğlu (Hava Kuvvetlerinden emekli general) ile bir sohbetimizde bana anlattıklarını sizlere aynen aktarıyorum. -Bu arada, İbrahim Paşa oruç tutan biridir-…)
İbrahim Paşa, hava kuvvetlerinde iken uçuş öncesi yapılan brifinglerde, ramazan ayında pilotlara kiraz ikram eder. Kiraz yiyen pilotu uçuşa yollar, yemeyeni; o gün uçuşa yollatmaz. Bu şekilde uçuş emniyetini riske atmazmış. (Kendi söylemi)
Bilimsel veriler; uçuş emniyetinin oruçlu bir ekiple bozulacağını söylüyorsa (ki, söylüyor), SHGM ve THY yönetiminin, aynı alkolde olduğu gibi mücadele etmesi işin doğrusu değil mi?
Kişiler;” bu benim dini vecibem, bana bir şey olmaz” diyerek, oruçlu uçuşa gitmeleri yolcu olarak da kesinlikle uygun görülmeyecektir. Ramazan ayında orucun farz olduğu gerçek olup elbette oruca karşı değilim. Mevcut kurallara göre pilotun; yorgunsa, uykusuzsa, hastaysa, morali bozuksa sağlıklı ve emniyetli bir uçuş yapamayacağı için uçuş görevini reddetme hakkı var. Bu durumda olduğunu bildiren pilotu, zorla uçuş görevine gönderilmesi kaza veya kırıma (accident-incident) alenen davetiye çıkarmak değil midir?
Konu uçuş emniyeti ise, mutlaka oruç tutacağım diyen pilotlarımızın senelik izine çıkması, bu pilotların uçuşlarının ramazan ayında oruç tutmayan pilotlara veya Müslüman olmayan yabancı pilotlara (ki, THY’de çok sayıda var) yaptırılması düşünülebilir. Bakalım, bu konuda doğruları savunup her türlü tepkiyi göğüsleyebilecek yöneticimiz çıkacak mı?
Az kaldı onu da göreceğiz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir