Tarih: 2008-04-06
Bu hafta, THY’nin Star Alliance birlikteliği ile birlikte Avrupa birliği ve iç politikamızdaki farklılıkları gündeme getirmek ve bu iki önemli konudaki farklı bakışımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu konuda kafama takılan ve canımı sıkan asıl konu; AB ülkelerinin hadlerine düşmediği halde, konuya müdahil olmalarıdır.
Düne kadar; Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne almamak için, deveye hendek atlatmaktan güç isteklerde bulunan AB ülkeleri, şimdi hep bir ağızdan hükümetimizin avukatlığına soyundular.
Neymiş efendim? Bu parti kapatmaları anti-demokratikmiş.
Neymiş efendim? Bu parti kapatılırsa, AB hayallerimizden vazgeçmemiz gerekirmiş.
Neymiş efendim? Türkiye, bu dava süresince çok zarar görürmüş.
Neymiş efendim? Bu dava sonucu kapatılma olursa, AB ilişkilerini tekrar gözden geçirirmiş…
Sana ne oluyor AB?
Sen kimsin, ben senin dama taşın mıyım? Ben senin sömürgen miyim?
Benim anayasamı, sen mi yaptın? Sana mı kaldı Başbakanı savunmak?
Sana mı kalmış bu ülkenin Anayasa Mahkemesi hâkimlerini, savcılarını eleştirmek?
Bu ülkenin partilerine, başbakanına, yargı sistemine, mahkemelerine karışma hakkını nereden alıyorsun?
Başbakanımızı ve kurucusu olduğu siyasi partiyi şimdiye kadar beğeniyordunuz, bugüne kadar onlar da senelerdir sizin peşinize düştüler, istediğiniz her koşulu kabul ettiler, hangi şirkete baksam sizlerden biri var. Adeta ülkeme ortak oldunuz ne bu nankörlük.
Bizim de laik, demokratik hukuk sistemimizi, demokratik yollardan koruyacak kendimize özgü yasal düzenlemelerimiz ve üstünde hassasiyetle durduğumuz olmazsa-olmazlarımız var. (Tıpkı sizde de olduğu gibi…)
Ve siz madem bize demokrasi dersi vermeye soyundunuz o halde neden sizin demokratik sisteminize tehdit oluşturabileceğini düşündüğünüz Avusturya’da Heider gibilerinin cumhurbaşkanı seçilmesini, nasıl ve hangi yöntemlerle önlediğinizden bahsetmiyorsunuz. Bu yaptığınızı demokrasiyle bağdaştırıyorsunuz da bize gelince mi yöntemimizi tartışmak gereği duyuyorsunuz. En iyisi düşün yakamızdan, bizi bizle bırakın!
Değerli okurlarım; her ne kadar bu sütunlarda havacılıkla ilgili yazılar yazmama alışık olsanız da; ben de sizlerden biriyim ve ben de bu ülkede yaşıyorum. Benim de ruh durumum, sizler gibi bazen yaşanan olaylara bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. İnanın ki, bu yabancıların, ülkem ve insanlarımızın yaşamı ile ilgili konularda ahkâm kesmeleri, ikide bir Avrupa birliği normları deyip, her işimize karışmaları, kanıma dokunuyor.
Bu nedenle, ben de bu ülkenin insanı olarak; zaman, zaman kızıyorum, üzülüyorum veya gülüyorum. Onun için; arada sırada yukarıdaki gibi kısa serzenişlerde bulunmam doğal karşılanmalı diye düşünüyorum ve havacılığımıza, THY’mızın Star Alliance katılması ile ilgili gelişmelere dönmek ve bu tarihi günün kutlama organizasyonuna katılmış biri olarak gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
STAR ALLIANCE
Star Alliance grubu; 1997 yılında kurulmuş olan162 ülkede 965 havalimanına ulaşan bir ağa sahip. THY’nin katılımıyla bu birlik, 20 şirkete ulaştı.
Lufthansa’nın başını çektiği için, daha önce eleştirdiğim bu birliktelik, artık başladığına göre, bu beraberliğin THY’na ne riskler getireceği hakkındaki görüşlerimi şimdilik beklemeye alıyorum. Gelişmelerin seyrine göre durum değerlendirmeleri yapacağım ve sizlere ulaştıracağım. Türkiye’nin senelerdir AB’nin işine gelen Gümrük birliğine alınıp gerçek AB üyeliğine alınmaması beni bu konuda da bizi kullanarak istedikleri Ortadoğu ve Türki cumhuriyetler pazarını elde etme niyetli şüphelerimi artırıyor.
“Bu konuda riskler var” diyerek daha önce bu köşemde dile getirdiğim düşüncelerimin boş bir kuruntu olarak kalmasını diliyorum.
THY, gerçek Türk konukseverliği anlayışı ile önce Airport Hotel’de, sonra da Çırağan Sarayında Star Alliance birlikteliği onuruna bir gece düzenledi. Öncelikle; THY’nı, bu organizasyonun kusursuzluğu açısından kutlamak gerekiyor.
Havalimanında başlayıp, Çırağan Sarayında süren bu organizasyon için kullanılacak tek sözcük; “olağanüstü” olmalıdır. Bu güzel gecede programa alınarak geceye renk veren ve beni birçok düşüncelere yönlendiren; modernleşme sürecimizdeki giyim, giysi ve kültürümüzün sergilendiği defile bölümü oldu.
Defile organizasyonu; Osmanlı giysileri, yöresel Anadolu giysileri, Cumhuriyet dönemi giysileri ve modern yüzümüz olmak üzere 4 kategoride gerçekleşti. Bu bölümlerde giyimlerin gerçekçiliği ve mankenlerin giysileri mükemmel sergilemeleri ve tabii ki bu defilenin Çırağan Sarayının büyüleyici atmosferinde sergilenmesi, bir TÜRK olarak beni son derece gururlandırdı.
Kültürümüzün, geçmişten bugüne taşındığı bu koleksiyonda Anadolu’muzun zenginlikleri bir kez daha sahnelendi.
Giysilerin zamanlama olarak, geçmişten bugüne sıralandığı bu defilede kökenimizin kültürel zenginlikleri ile gurur duyarak bugünkü Cumhuriyet dönemimize gelişimizin giysilere yansıtılmış bölümünü izledik. Son kategoride izlediğimiz Modern Türkiye yüzümüzün, THY’nın da bugünkü konseptiyle en azından görsel olarak örtüştüğünü gözlemledim.
Türkiyemizin modern görünümünü dünyaya gösteren ve biz de sizlerden biriyiz demeye çalışan bayrak taşıyıcımız THY’nın bu modern yüzü ile ülkemizde son günlerde estirilen fırtına ile getirilmeye çalışılan farklı yüz, çifte standart oluşturmuyor mu diye kendimi sorguladım.
THY’nin bugünkü yönetim anlayışını yukarıdan şekillendiren ve yönetimini atayan kişiler aynı değil mi?
Star Alliance birlikteliğinin kutlama gecesinde; masalardaki içkiler, şerefe kaldırılan kadehler, geceye katılan sektörümüzde çalışan Cumhuriyet kadınlarımızın giyimleri ve bu Avrupa’da bile az rastlanacak olağanüstü organizasyonu gören yabancılar, sanırım ülkemizde son günlerde yaşanan sorunlarımızı düşünüp, benimle aynı soruyu kendi aralarında sormuş ve “bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz” demişlerdir.
Bizler, bin bir surat mıyız? Orada yaşananlarla sokakta yaşananlar farklı olacaksa ve bunlardan üniversiteleri farklı, THY’nin dünyaya açılan yüzünü farklı olarak uygulamaya kalkmaya çalışıyorsak ve bunu bizim zenginliğimiz olarak lanse edip halka sesleniyorsak, neden önceliği üniversitelerimize türbanla giriş yapmak isteyen kızlarımıza verelim ki?
Eğer böyle ise; Türkiye’nin dünyadaki yüzünü temsil eden THY’nda da, bu zenginliklerimiz (!) neden hemen uygulamaya konulmadı neden bu tarihi fırsat kaçırılıyor. Örneğin; defilede sergilenen ve dünyaya kültürel zenginliklerimiz olarak gösterilen Osmanlı, Yöresel Anadolu, Cumhuriyet ve Modern yüzümüzü simgeleyen kadın giysilerinin yanında, işte, yeni Türkiye de bu! demek için; türban, peçe, çarşaf gibi diğer kültürel zenginliklerimiz de bu güzel defilede mankenler veya hosteslerimiz üstünde denenerek, THY’nin yeni konsepti bu denmedi?
Dünyaya kendimizi anlatabilmek ve ne istendiğini onlara sunabilmek için bundan güzel bir fırsat olabilir miydi? Yoksa bu ülkemizde zamansız yaşatılan fırtına sadece iç politika amaçlımıydı.
THY’nin bugünkü yönetiminin izlettiği bu Avrupalı tarzını, hükümet politikaları olarak da uygulayıp dünyaya aynı pencereden bakmak gerekmez mi diye düşündüm. Ekonomik kriz içinde olan dünyada, tüm öncelik iş ve aş iken ve tüm dünyada ekonomik sıkıntılar had safhada sergilenirken tribün gündemleri yaratarak nereye varılabilir ki.
İyi haftalar..