Günlerdir hayalini kuruyordu, her anı kusursuz olmalıydı. Tüm detayları tek tek aklından geçirdi. Biraz da endişeliydi, ya olmazsa ya hayır denirse… O zaman yalvaracak, bu anın kendisi için ne kadar önemli olduğunu, ne zamandır hayalini kurduğunu anlatacak, ikna etmeye çalışacaktı. Kararlıydı.
Günlerden o gün. Ömrünün en uzun günüydü. Her şey aklında, kimseler bilmiyor kendinden başka. Önce oturduğu koltukta biraz düşündü, derin bir nefes aldı ayağa kalkarken, öne doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, durdu…
Kalbi heyecandan bir başka atıyorken, durduğu yerden perdeyi araladı, gözleri onu aradı. Tüm cesaretini topladı, perdeyi açtı, öne çıktı. Bütün gözler üzerindeydi. Başladı. “Bu anı günlerdir düşünüyordum. O kadar istiyordum ki özel olmasını ve sen, o kadar özelsin ki ancak bu denli bir şey sana olan hislerimi ifade etmeme yardımcı olabilirdi. Şimdi binlerce metre yükseklikte, haykırıyorum herkesin önünde.
‘’Benimle evlenir misin?”
Yani gerçekte böyle demiş midir bilmiyorum ama ben anlayamadığım bir dilde hislerini en içten haliyle dile döken bu gencin, böyle demesini uygun buldum gönlümce. Herkes ayaktaydı, kabinde alkış kıyamet kopuyordu. Islıklar kulakları çınlatıyordu. En arka sıralardan kabinin ortasına doğru, titreyerek gelen genç bir kadını izliyorduk. Tam kanatların olduğu yerde birleşti âşıkların kolları ve tam o anda uçakta çaldığımız en romantik parçayı dinletiyordum bu heyecanlı yüreklere. Diz çöktü romantik prens, kız mutluluktan ağlıyor, elleri yüzünde başını sallıyor, belli ki gördüklerine inanamıyordu. Ekiple ön tarafta bu anı izlerken “Aaaa” diye bir ses çıkartıyorduk. Bizim de ellerimiz yüzümüzde… Sanırım benim dayandığım yerden kaydı kollarım bir ara ama çaktırmadım. Sonra ayağa kalktı romantik prens, kızı belinden tutup yere doğru eğerken, en içten öpücüğü kondurdu yüreğine. Sonrası malum, yüzük takma merasimi. Jest olarak şampanya açtık âşıklara, hep beraber fotoğraflar çektirdik mutlu mutlu. Bu anı yaşamalarına izin verdiğimiz için teşekkürler, dualar ettiler bolca. “Yüzüğünüze bakabilir miyim?” dedim. Özenle hazırlanmıştı, daha önce hiç görmediğim, aşk kokan bir şekli vardı. Kral tacını andırıyordu. Altının en sarı ve en kırmızı hallerinin karışımından yapılmış, küçük kabartmalarla süslenmişti. Kabartmalara yakından baktığımda, aslında her birinin dünyadaki birçok dilde yazılmış en romantik cümle olduğunu gördüm.
“Seni Seviyorum.”
Hayat, uzak diyarlara uçtuğumuz bir gün, bu anı paylaşmamız ve romantik prensin hayalini gerçekleştirebilmesine yardımcı olmamız için bizi seçmişti. Kaptanla konuşup durumu izah etmiştim. Onun da onayını aldıktan sonra bu anın oluşumuna bizim de katkımız olmuştu. Bu olayın üzerinden uzun yıllar geçti, ama arada aklıma gelir. Acaba hâlâ dünyanın birçok dilinde birbirlerine “Seni seviyorum” diyorlar mıdır? Yoksa dünyanın birçok dilinde hiç söylenmemesi gereken cümleler mi dillerinde?
Umarım kendilerine göre en iyi anlaştıkları aşk dilini bulmuşlardır. İşte burası başka bir dünya… Havadaysan hayallerin bile uçsuz bucaksız. Kanatlandırır bu dünya, alır götürür seni istediğin yere.
Havada bir aşk hikayesi bu kadar duru ve sade bir dille anlatılır emeğine sağlık çok teşekkür ederim sevgili Arzu
Arzu hanım yıllarını havacılığa vermiş bir isim. çalışırken başından gelen bir olayı güzellikle anlatmış. Havacılık denince aklına sadece divert eden, basıncı düşen uçak mı geliyor?
Bir havacılık sitesi daha ciddi konulara yer vermeli. Böyle boş beleş gereksiz şeylere değil.