Geçtiğimiz yazımda havacılık ve emisyon konusunu ele alarak havacılığın çevresel boyutları ile ilgili bazı düzenlemelerden bahsetmiş ve konunun devamını da bu yazımda ele alacağımı ifade etmiştim. Dolayısıyla bugünkü yazımda konuya devamla havacılık kaynaklı sera gazı salınımın azaltılması ile ilgili çalışmaları sizlerle paylaşacağım.
Bildiğiniz üzere; sera gazı salınımlarının kontrol edilebilmesi ve iklimdeki olumsuz etkilerinin en aza indirilebilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler nezdinde olsun ülkeler bazında olsun çok sayıda çalışma yapılıyor.
İklim değişikliği ile mücadele edebilmek amacıyla 9 Mayıs 1992’de imzalanmış olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi(UNFCCC)’ni takiben söz konusu Sözleşme’nin de kapsamını geliştiren Kyoto Protokolü tanzim edildi ve Japonya’nın Kyoto şehrinde 11 Aralık 1997’de kabul edilerek 16 Şubat 2005’te de yürürlüğe girdi. Protokol’ün uygulanmasına müteallik kurallar ise Fas’ın Marakeş şehrinde 2001 yılında kabul edildi. Kyoto Protokolü sera gazı salınımını azaltmaya yönelik olarak hazırlanmış olan ilk uluslararası antlaşma olması açısından oldukça önemli. Ülkemiz de 2009 yılında Protokol’e taraf oldu. Protokol uyarınca; taraf ülkeler sera gazı salınımlarını 2008-2012 yılları arasında 1990’daki seviyeden en az 5% daha aşağı seviyeye çekmeyi taahhüt etmişlerdir. Bu hedefe ulaşmak amacıyla protokole taraf ülkeler müzakereler sonucunda farklı oranda sera gazı salınımı sınırlandırılması / azaltılması taahhütünde bulunmuşlardır.
2012 yılına gelindiğinde Doha’da yapılmış olan konferansta taraflar Protokol’ün 2020 yılına kadar devam etmesi konusunda mutabakata vardı. Söz konusu toplantıda 2013-2020 arası ikinci taahhüt dönemi olarak belirlendi. Bu dönemde ilk dönemden farklı olarak 2020 itibarıyla daha önceki sınırdan çok daha aşağı bir sınıra erişmek hedeflendi. Şöyle ki; ikinci taahhüt dönemi uyarınca taraflar 2020 itibarıyla 1990 yılına göre sera gazı salınımlarını en az 18% oranında azaltmayı taahhüt etti. (A.B.D., Japonya, Rusya ve Yeni Zelanda işbu ikinci taahhütü kabul etmemişlerdir.).
A.B.’de de sera gazı salınımı ile ilgili önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Avrupa Komisyonu’nun “Küresel İklim Değişikliğine Karşı Mücadelenin Kazanılması” başlıklı 9 Şubat 2005 tarihli raporu uyarınca yüzde 3’lük orana çoktan erişildi. Bu gelişmeler sevindirici olsa da yeterli değildir.
Kyoto Protokolü’nde salınım ile ilgili azaltılma usulleri de düzenlenmiştir. Bunlardan bir tanesi de emisyon ticaretidir. Emisyon ticareti; piyasa koşulları temelli sera gazı salınımını azaltma için kullanılan yöntemlerden biri olarak tanımlanabilir. Buna göre devlet bir veya daha fazla sektör için karbon salınımı limitini belirler ve bu limitten fazla salınım yapanları cezalandırırken daha az salanların ödüllendirmek suretiyle düzenleme yapar. Ayrıca söz konusu ticarette fiyatlandırılan kirletme birimleri de mülkiyet hakkına dönüştürüldüğü için karbonun dünyada ticaretinin yapılması suretiyle temiz teknoloji teşvik edilir. Karbon piyasaları; Kyoto Protokolü’nde tanımlanan esneklik mekanizmaları ile ülkelerin düşük maliyetle salınım azaltması yapabilmesine imkan tanıyan “zorunlu karbon piyasaları” ile kurumlar, sivil toplum örgütleri ve bireylerin faaliyetleri neticesinde gönüllü olarak azaltımı kolaylaştırmak amacıyla kurulan “gönüllü karbon piyasaları” olarak ikiye ayrılır. Türkiye’de de 2005 yılından beri Gönüllü Karbon Piyasası’na yönelik projeler geliştirmiş ve uygulamıştır. Ayrıca; gönüllü Karbon Piyasalarına yönelik geliştirilen ve yürütülen projelerin kayıt altına alınması amacıyla da 07.08.2010 tarih ve 27665 sayılı Resmi Gazete’de de “Sera Gazı Emisyon Azaltımı Sağlayan Projelere İlişkin Sicil İşlemleri Tebliği” yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yine Kyoto Protokolü’ne dönecek olursak; işbu protokol uyarınca taraf ülkeler iç hat uçuşlarından kaynaklı sera gazları da dahil olmak üzere sera gazı salınımlarını UNFCC’ye bildireceklerdir. Protokolün 1 numaralı eki uyarınca havacılık kaynaklı karbon salınımları azaltılması ya da sınırlandırılması talep edilen salınımlardan değildir ancak Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) Protokol uyarınca havacılık faaliyetleri kaynaklı karbon salınımı ile ilgili politikalar üretme ve tedbirler almak konusunda yetkilendirilmiştir.
Havacılık kaynaklı sera gazı salınımları müteaddit kereler söylediğim üzere hızla artıyor. ICAO’nun verilerine göre; artış aynı hızda artık devam ederse emisyon oranları 2036’da 2006’ya oranla %155 ila %300 daha fazla olacaktır. Bu nedenle de ; ICAO Konseyi hava araçlarının meydana getirdiği gürültü ve emisyonlarla ilgili olarak uzun süredir çalışmalar yapıyor. 1983 yılında ICAO Havacılıkta Çevresel Koruma Komitesi’ni kurmuştur. Selefi olan Havaaracı Motor Emisyonu Komitesi ile beraber söz konusu Komite Konsey’e havacılığın çevresel etkileri ile ilgili standart ve tavsiye niteliğindeki uygulamalar oluşturmak maksadıyla destek veriyor. Onbirincisi 4-15 Şubat 2019 tarihleri arasında Montreal’de gerçekleştirilen toplantısında Komite; hava araçlarından kaynaklı gürültü ve emisyonlar ile ilgili olarak mevcut durumu ve gelecekteki beklentileri konuyu farklı yönleri ile ele alarak değerlendirmiştir. Hava aracı motorlarının emisyonları ile ilgili olarak ise Komite’nin gündeminde Çevresel Koruma ile ilgili 16 No.lu Ek’in tadili, süpersonik havaaraçları ile ilgili olarak emisyon standartlarının tanımlanması gibi hususlar yer aldı.
Sera gazları salınımı ve iklim değişikliği konusu ICAO’da Genel Kurul düzeyinde de ele alınıyor. 27 Eylül -7 Ekim 2016 arasında Montreal’de gerçekleştirilen 39. ICAO Genel Kurul toplantısında da uluslararası uçuşlarla ilgili olarak yine piyasa bazlı karbon salınımı azaltılması mekanizmaları için anlaşma yapılması konusu ele alınmıştır ve Uluslararası Havacılık İçin Karbon Dengeleme ve Azaltma Programı (CORSIA) adlı program ile ilgili ana hatlarda anlaşmaya varılmıştır. Bu yıl gerçekleştirilecek olan 40. ICAO Genel Kurul Toplantısı gündem maddeleri arasında da çevre koruması ile ilgili olarak ICAO Konseyi’nin uluslararası sivil havacılık ve iklim değişikliği ile ilgili olarak İlk Havaraçları Karbon Salınımı Standardı ve sürdürülebilir havacılık akaryakıtı konuları dahil bu konudaki çalışmalarla ilgili rapor sunması yer alıyor. Ayrıca CORSIA’nın uygulanması (izleme, raporlama ve doğrulama için yeni SARP oluşturulması ve geliştirilmesi dahil) konusu da ele alınacak konular arasındadır. Bu çerçevede ilgili B.M. birimleri ile işbirliği konusu da yine değerlendirilecek konular arasında yer alıyor.
Sadece B.M. değil sektör içindeki ilgili kurum ve kuruluşların işbirliği de sera gazı salınımının azaltılması konusunda önem arz ediyor. Sera gazlarının salınımının azaltılması için sektörün her kesiminin katkısı gerekir. ACI, CANSO, IATA, IBAC, ICCAIA da karbon salınımlarını 2005 seviyesine oranlar 2050 itibarıyla %50 oranında azaltmak için çalıştıklarını duyurmuşlardır.
Emisyon konusundaki gelişmeler sadece havacılık ile sınırlı değildir. Denizcilik ile ilgili düzenlemelerde de yine bu konuda önemli gelişmeler mevcuttur. Hatta bu gelişmelerin bazıları havacılığa da sirayet edecektir.
IMO(Uluslararası Denizcilik Örgütü)’nun Deniz Çevresini Koruma Komitesi (MEPC)’nin 73. Dönem Toplantısında 1 Mart 2020’den itibaren bir gemide kullanılan ya da bir gemide kullanılmak üzere taşınan yakıtın kükürt içeriğinin %0.50 m/m’yi geçmemesi kabul edildi. Her ne kadar karar sadece gemi yakıtları için olsa da bu kararın jet yakıtları için de uygulanacağı değerlendiriliyor. Uluslararası Taşıyıcılar Birliği tarafından 2018 yılında Singapur’da organize edilmiş olan Havacılık Yakıtı Forumu’nda konuşan bir stratejist bu gelişme dolayısıyla 2020’de daha sıkı bir havacılık yakıtı pazarı olacağını ifade etmiştir.
Hepinize saygı, sevgi ve selamlarımla.