Referandum bitti ancak tartışmaları bir sonraki seçime kadar devam edecek gibi görünüyor.
Bir süredir Araftayız çünkü neye evet, neye hayır dediğimizi çok da bilmeden, değişen 18 maddenin dışında her şeyin konuşulduğu ve tartışıldığı bir seçimi geride bıraktık. Seçerken diğerinden vazgeçmek ne kadar zorsa karar vermek de o kadar güçleşir ve aslında her seçim bir vazgeçiştir zira birini seçerken diğerinden vazgeçersiniz. Neleri kaybetmeyi göze alabiliyoruz ya da alamıyoruz? Çoğu zaman sonradan anlayabiliyoruz seçimlerimizin sonuçlarını.
Bu toprakları kendine yurt edinen ve bundan sonra da gidecek başka yeri olmayanlara hayırlı olsun, diyorum. Referandumdan sonraki ilk açıklama 18 Nisan’da geldi. Meclis yeni dönem çalışmasının ilk maddesi açıklandı.
TBMM’nin ilk çalışması KIDEM TAZMİNATININ FONA DEVREDİLMESİ olacak.
Anlaşılıyor ki bu ülkenin en acil çözülmesi gereken problemlerinin başında yine bu ülkeden gidecek başka yeri olmayan işçi sınıfı geldi. Ne gariptir ki bu ülkenin başına her geçen, icraatına önce işçi haklarını tırpanlamakla başlıyor. Maalesef bu gelenek bozulmayıp bu yeni dönemde de devam etti.
“Kıdem Tazminatı”, 12 Eylül 1980’den sonra sürekli tırpanlanan işçi haklarının son kalesidir.
Konfederasyonumuz olan Türk İş, “Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir.” diyor.
Hak İş Konfederasyonu, kıdem tazminatı fonu kurulması ve mevcut uygulamanın kaldırılmasını doğru buluyor ve destekliyor.
Disk, her zamanki gibi kesinlikle karşı.
Şimdi Kıdem Tazminatı meselesini basit bir şekilde anlatalım. Ne kaybediyoruz, Neden kaldırılıyor ve Ne yapabiliriz?
Neden kaldırılıyor ve fona devrediliyor.
Hükümet, yani Çalışma bakanlığı diyor ki; “İşverenler, işçilere kıdem tazminatı vermemek için işçinin bir yılı dolmadan işçiyi işten atıyor, böylece kıdem tazminatı vermekten kurtuluyordu. Oysa yeni yasa ile işçi bir gün dahi çalışsa kıdem tazminatı almaya hak kazanacak.”
Soru 1– Yeni yasaya göre bir gün çalışsa dahi kıdem tazminatı hakkı doğan işçi bunu hemen alabilecek mi?
Cevap 1– Hayır! 3600 iş günü dolmadan işçi yine kıdem tazminatını alamıyor.
Soru 2- Yeni yasaya göre işveren kıdem tazminatını kendinde tutmadığı ve fona yatırdığı için işçiyi işten daha kolay çıkarabilecek mi?
Cevap 2– Evet! İşverenin işçiyi işten çıkartırken tazminat ödeme zorunluluğu ortadan kalktığı için işçinin işten çıkartılması daha da kolaylaşmış olacak.
Şimdi çok kısa bir mukayese yapalım:
Halen geçerli olan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14.’üncü maddesine göre, 4857 sayılı İş Kanunu gereğince çalışanlar 7 hal ve şartta işverenlerinden kıdem tazminatı alabiliyorlar. Bunlar;
1- İşveren tarafından haklı bir sebep olmadan işten çıkartılırsa,
2- İşçi haklı bir sebeple işi bırakırsa,
3- Erkek çalışanlar askerlik için işi bırakırsa,
4- Emekli olmak amacıyla işçi işi bırakırsa,
5- Emeklilikte diğer şartları tamamlayıp, tamamlaması gereken yaşı evinde geçirmek isteyen işçi işi bırakırsa,
6- Kadın işçinin evlendikten sonraki bir yıl içinde işi bırakırsa,
7- İşçinin ölmesi, hallerinde son aldığı aylık bürüt ücret üzerinden bir yıl için bir maaş tutarında kıdem tazminatı ödenir.
Fon gelirse;
a) Emekli olursa kendisi,
b) Adına en az 10 yıl Fona prim ödenen işçinin isteği halinde parasının yarısına,
c) İşçinin ölümü halinde, kanuni mirasçıları kıdem tazminatına hak kazanacaklar.
d) Tüm çalışılan yılların ücret ortalaması alınarak bir yıllık tazminat tutarı belirlenecek.
e) Patronların talebi bir aylık çalışmaya karşılık 15 günlük tazminat ödenmesi.
Niyet işçi haklarını korumak ve geliştirmekten çok uzak olunca neredeyse ucube diyebileceğimiz yasa taslakları her dönem birileri tarafından önümüze servis ediliyor.
Emeğin bayramı 1 Mayıs’ın arifesinde işçilere reva görülen kıdem tazminatının kaldırılmasının önü açılıyor.
Biz biliyoruz ki, 35 yıldır işçiler için iyi olacak diye yapılan her yasa ve kanun maddesi, işçilerin aleyhine olmuş ve olmaya devam etmektedir. Eğer bir hükümet veya ilgili bakanlığı bu kadar önemli bir referandum sonrası ilk icraat olarak kıdem tazminatı meselesini halletme niyetindeyse bunun arkasındaki mesaj açıktır.
Geçmişte özelleştireceğiz, güzelleştireceğiz, dedikleri kurumların ne hale geldiğine bir bakın, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Taşeron sistemine bakın ne olacağını görürsünüz.
Özel istihdam bürolarına bakın niyetlerini anlarsınız.
Hükümet ve Çalışma Bakanlığı, tercihini bu ülkenin işçilerinden yana değil, sermayeden ve uluslararası tröstlerden yana koyuyor.
Diyorlar ki, bizde ucuz işçilik var, taşeronlaşma var, sendikalı olmak isteyen işçiyi işten atacak dolambaçlı yasalarımız var. Gelin ey uluslararası ve ulusal sermaye, bizim işçileri tepe tepe kullanın, biz de arkanızdayız. Verilen net mesaj budur vesselam.
Gelelim işçi cephesine; onların (sendikalar ve bağlı oldukları konfederasyonlar) durumu içler acısı
Hava İş ne diyor, diye sakın merak etmeyin zira onların şimdilerde daha önemli işleri var. Çok önem verdikleri Kooperatif işleri ve Abant gezi-tur organizasyonları dolu dizgin devam ederken bütün bu yoğunluğun arasında bir de bu sene sonunda uğraşmaları gereken Genel Kurulları (olmasa iyiydi onlara sorsak ama) var. Bu sebeplerden dolayı böyle gereksiz (!) konulara ayıracak zamanları yok.
Konfederasyonumuz Türk İş: “Kıdem Tazminatı Kırmızı çizgimizdir” ana başlığı altında mahçup bir eda ile açıklamasını yaptı. Kırmızı çizgiden kasıt nedir, diyecekseniz açıklayayım; mevcut uygulama şu an çalışanlar için aynen kalsın, yeni yasayı bundan sonra işe gireceklere uygulayın. Yani babalara ve annelere diyor ki; çocuklarınızın geleceği karşılığında sizin durumunuzu koruyorum.
Hak İş : Bu yasanın hazırlanmasında Çalışma Bakanlığı ile birlikte hareket etti ve yeni yasayı savunuyor. Değerlendirmeyi Hak İş üyelerine ve Türk İşçi Sınıfı’na bırakıyorum.
Disk : Bu yasaya her hali ile karşı. Mevcudun korunmasını hatta kıdem tazminatı tavanındaki artışların yeniden işçi lehine düzenlenmesini istiyor. Hiç kimsenin dinlediği ve dikkate aldığı yok çünkü Disk, sadece özel sektörde ve belediyelerde örgütlü.
Hadi soralım tekrar en gür sesimizle;
Ey Türkiye İşçi Sınıfı! Durum pek parlak görünmüyor. 1980 darbesinin bile kaldıramadığı “Kıdem Tazminatı” hakkı kaldırılıyor!
Yeni yasa ile gelecek nesillerin emeklilik ikramiyesi hakkı bitiriliyor. Ne diyorsun?
Yapacak bir şey yok, bu toplumla bir yere gidilmez, bu sendikalar ve sendikacılardan bir şey olmaz gibi serzenişlerinizi duyar gibiyim.
İsterseniz durumu bazılarınızın bildiğine emin olduğum bir hikaye ile özetleyelim ve biraz düşünelim.
Hz. Ali, Muaviye ve Deve Hikayesi
Muaviye Şam’da, Hz. Ali ise Kufe’de validir. Aralarındaki anlaşmazlık sebebiyle savaş çıkmak üzeredir.
Bir gün bir tüccar erkek devesine yüklediği mallar ile Hz. Ali’nin Küfe’sinden Şam’a gelir. Uyanık bir Şam’lı, Küfe’li tüccarın devesine sahip çıkmaya çalışır.
Şamlı: Bu dişi deve benimdir.
Küfe’li rahat bir tavırla “Git işine, der. Deve benimdir der, kendinden emin bir ifadeyle. Çünkü devesi Şamlının iddia ettiği gibi dişi değil, erkek devedir.
Tartışma büyür ve Muaviye’nin kulağına kadar gider. O da pazar yerine gelir ve Küfe’den gelen tüccarla Şam’da deveye sahip çıkmaya çalışan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklar:
– Bu dişi deve Şamlınındır!
Muaviye, sonra meydanda toplanmış halka döner ve sorar:
– Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırır:
– Şamlınındır!
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından baka kalırken, Muaviye onu yanına çağırır:
– Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkek deveden ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Sözüm sizedir ey Türkiye İşçi Sınıfı ve onları temsil eden sendikalar! Deve Küfeli’nin ve cinsi erkek iken siz de Muviye’nin ağzına mı bakacaksınız yoksa Kufeli’nin devesini verip hakkını teslim mi edeceksiniz?
Kıdem tazminatı meselesi böyle bir meseledir. Hadi bakalım cemaat-i müslümin sizin de iki çift lafınız yok mudur bu işe?
Deve kimindir?
Saygılarımla.
13 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Deve Küfelinin, emek ve kıdem tazminatı hakkı ise işçilerindir! Sendikamız Hava-İş’ten de bu güncel sorunumuzla ilgili tek bir satır açıklama gelmemesini kendilerini hala işçi vekili değil işveren vekili gibi görmelerine bağlıyorum. Sendikal örgütlenme ve mücadele ile ilgili çare bulunmayan cehaletleri her geçen gün bizleri daha aşağıya çekiyor.
Türk tıbbı, Türk adaleti, Türk müziği vb. isim tamlamalarında olduğu gibi Türk İşçi Sınıfı olmalıydı sayın yazar.
2012’de grev hakkımızın hukuka aykırı bir biçimde Meclis kararı ile kaldırılmasına tepki olarak yapılan 305 eyleminde bizlerin aleyhine mahkemede şahitlik yapan Ali Kemal Tatlıbal ve avanelerinden işçileri direkt ilgilendiren böylesine önemli bir konuda şimdiye kadar ses çıkmamasını ben şahsen yadırgamadım. Adam işveren adamı olarak girdi şirkete, öyle terfi aldı ve yine işverenin talimatıyla sendikacılık oynuyor ama asla sendikacılık yapmıyor ve yapmayacak da. Ayçin’e dünya kadar laf edip borçlarını kapattık dediler, şeffaflık dediler ama Kooperatif ayağına, gezi ayağına hamuduyla götürdüler. Bilanço yayınlamıyorlar. Biz yaptık, oldu zihniyetiyle işçiyi satarak o koltuklarda daha fazla oturamazlar!
cemaati müslim ne diyorsunuz bir ses verseniz. Deve kimin
ahiretinizi yakmayın mübarek üç aylarda tövbe etmekte fayda var. Deve kimin?
Kral çıplakkkkkk
Bu kadar yüzsüz, bu kadar aleni işverenci olduğunu ifade eden bir sendika ve sendikacılar görmedim. Bu Thy personeli hala bu sendikayı dönüştürmek için bir çaba sarf etmiyorsa Yazıklar olsun onlara da
muaviye ve deve hikayesi, bugünkü türkiyede olanları anlatmak için tam oturmuş,kaleminize sağlık.
Türkiye işçi sınıfı ne zaman kazanmaya başlayacak. Ne zaman son bulacak sendikaların kokuşmuşluğu veya yok olmuşluğu.
Bizim olan bizden olan sendikaya ne zaman kavuşacak bu sessiz çoğunluk.
Artık sahada görmek istiyoruz menfaatten arınmış, bizim için çalışacak, bizim için mücadele edecek sendikacıları.
Dört gözle bekliyoruz mevcutların gitmesini…
Hikaye çok güzel ve özel, çok şey anlatıyor. Lakin, bir de yazdıklarıyla topluma birşeyler anlatmak isteyenlerin yaptıklarına bakalım: Hani bir söz vardır İmamın yaptıkları ve dedikleri…Türkiye işçi sınıfı, mevcut durumunu hak etmemekle birlikte en büyük darbeyi hak etmeyenleri lider seçmekten çok umut beslenenlerin ihanetinden almıştır. Sorarım sayın yazara, emek mücadelesi yapmak için yola çıkmış bir adam, işverenden yardım diler mi?
Önce Çuvaldız!
Ay ülkesi ne oldu aliyem güllüye. :) son yazında sağdan soldan copy paste yapmışsın
Ay Ülkesi senin gibi dünyadan bihaber, aklı bir karış havadakileri uyandırmak içindi ve artık soru sormaya başladığına göre kısmen başarılı da olmuş. Neden kısmen? Çünkü soru sormaya başladın ama bu sefer de yanlış kişiye yanlış sorular soruyorsun be mor gülüm! Seni işverene karşı temsil etmek için baskı ve tehditle geçen bir şeçimden sonra işçilerin yuvası olması gereken sendikanın koltuklarını işgal edip işverenle kucak kucağı olanlara, işvereni kendi sendikacılığına şahit gösterecek kadar şuurunu kaybedenlere soracaksın. Ha, ben zaten sendika trolüyüm diyorsan da git kendi çöplüğünde oynamaya devam et.
ülkemizde işçi hakları günden güne eriyor,bitiriliyor ama ne işçinin ne sendikaların umurunda değil büyük çoğunluğu biat içinde günü kurtarma peşindeler! günümüzde özel sektördeki sendikalı sayısı %3,5 ile dünya 1.siyiz yetmiyor kayıtlı 13 milyon civarı işçinin sadece 1,4 milyonu sendikalı,son 15 yılda sendikalı işçi sayısı 5.5 milyondan bu rakama düşmüş ancak iktidarın en çok oy aldıkları kesim de işçi,memur ve emekli kesimi ! bir toplum biat ettikçe,ne yapalım buna da şükür dedikçe, umursamadıkça,hakkını aramadıkça ve birileri hakkımızı arasın neme lazım, biz tepki vermeyelim,ortalarda görünmeyelim,işverenin yanında işverenci sendikacının yanında sendikacı oldukça, çıkarcılığı ve şark kurnazlığı marifet sanırsa hakları da yenir gelecek nesiller de bundan etkilenir tabii !