Ben diyeyim gecenin, siz deyin sabahın dördünde servise binmiş, sırayla ekip toplanırken uykulu gözlerimiz açık bir fırın arar. Servis şoförleri de duruma alışmış ‘’Şu fırıncı açıkmış, durayım mı?’ diyerek yavaşlar. Ekiplerin birbirine bir şeyler ısmarlaması usuldendir. Bu bir simit olur, bazen yatılarda bir yemek, bazen de ‘Duty Free’ servisi sonrası ekipçe açılıp kahve keyfiyle yenilen çikolatalar olur, yani illaki bir jest olur. Bu jestlerde öncelik sırası yine kaptan, yardımcı pilot, kabin amiri diye uzar gider. Özellikle simit alınacaksa, fırına yaklaşıldığında ekipte başlar bir kıpırdanma. Kaptan anlar herkesin simit almak istediğini ve konuya noktayı koyar. ‘’Siz serviste bekleyin’’ diyerek tüm karizmasıyla araçtan iner. Genellikle senaryo böyle ilerler ama ‘’Siz bekleyin’’ deyip sadece kendine alıp gelenler de olmadı değil.
Simit alma fikri ekipler için motive kaynağı olabilir, simit deyip geçilmez. Gecenin bir vakti bir fırına üniformamızla girdiğimizde ‘’Simitler yeni çıktı, kaç tane vereyim?’’ cümlelerine kulaklar aşinadır. Tüm ekibi karşılarında görseler de, bizim gibi uykusuz fırıncılar simit sevdamıza hiç şaşırmazlar. Kaptanın ‘’Ne almak istersiniz? Siz seçin’’ demesiyle simitler alınır, hızlıca araca binilir. Bir paket servis şoförüne, bir paket de çantasında boş yer olana verilir. Simitler çantaya sıkıştırılır. Uçağa geçiş yolunda, güvenlikten geçilirken kokusu burnumuzdan gitmez. Artık uykumuz iyice açılmış, tatlı homurdanmalar yerini yeni bir uçuşun heyecanına bırakmıştır.
Kalkış sonrası o simitler fırında ısıtılır, mütevazı kahvaltı tepsisinde sırayla kokpite servis edilir. Ekibe ikram olarak ne yüklenirse yüklensin, simit ile hazırlanmış kahvaltı tepsisi tüm ekibi mutlu edebilir. Simit kokusunun yayıldığı kokpitte birkaç dakika durup manzaranın tadını da mutlaka çıkartırım. Tabii ki ısrarlara dayanamadığımdan…O saatler yolcuların derin uykuya daldığı zamanlardır. Kabin sıcak, sessiz ve loş olur. Gün ağarmaya başlarken, siyah kızıla bırakır sahneyi. Bu kez kabinden bakarım doğanın güzelliğine. Kabin sıcak olsa da galleyler soğuk olur ya da bize mi hep soğuk gelir bilinmez ama sıcak simitlerin olduğu tepsiyi dizimize alıp oturduğumuzda sadece vücudumuz değil, yüreğimiz de ısınır. Bazen ilk kez uçtuğun biri olur yanında bazen sıkı bir dost. Alır başını tatlı bir sohbet, ısındıkça ısınırsın. Kaptan anons yapar İstanbul üzerinde. Yukarıdan Boğaz’a bakarken kahvaltı yapmanın tadını, yalıda oturandan daha çok çıkartırsın. Yolcular uyanır yavaşça sonra başlar bir maraton. Çoğu zaman 14 saatlik uçuşun tek ve en güzel öğünü olur ekiple paylaşılmış bir simit, bir dilim peynir, çiğ kokan ama tadı damağında kalan bir karton bardak çay…
simit gibi içimizi ısıtan sıcacık bir yazı
SKY günlerimiz aklıma geldi birden.
Konu da güzel, anlatım da! . Ekip arabası ile simitçiye gitmek Türk hava Yollarında mümkün değildi ama yaşamış kadar oldum. Kaleminize sağlık! .
Atatürk Havalimanı dış hatlar gelişte beyaz Kartal aracı ile sabah 5 te ekipler için hazır olurdu. Kimin kaç simit alacağını bilir, daha araca yaklaşırken simitleri hazırlamaya başlardı. Bir paket ekip için, bir pakette ekip odası için alınırdı. Aksi takdirde ekip odasında kokuyu duyan bir parça koparır uçağa götürecek simit kalmazdı. Çorapçı abimizin girişte beklediği, gelen geçen herkese selam verip laf attığı günlerdi. Her bayram ekip odasında en iyi marka kutu çikolata hediyelerimiz, yılbaşlarında eşantiyonlar kişi başı hazır olurdu. Koşarak uçuşa gider tatlı bir yorgunlukla evimize dönerdik. Bir daha asla göremeyeceğimiz Havacılığı havacı gibi yaşadığımız günlerdi. Güzel anıları hatırlatan bu güzel yazı için teşekkürler. ESKİ ATLAS KAPTANI
Paha biçilemez hatıralar ne mutlu boğaza karşı 10000 mt havada simit keyfi….
Güzel bir anlatım,emeğinize kaleminize sağlık…
Çok teşekkür ederim :)))
Arzu Hanım harika bir yazı, güzel bir anlatım, teşekkürler…