Değerli okurlarım,
Hepimiz iyi biliriz ki insanın en temel ihtiyaçlarından biri güvenliktir.
Güvenliğin insanın aklında olan içeriği ve insan elinde olan koruyucu eylemi hakkında güncel olaylar üzerinden bir tartışma açacağım bugün.
Çünkü gelişmeler biz havacıların güvenlik konusunda giderek artan bir sorumluluğu bulunduğunu hatırlatıyor ve bazı konuları tartışmaya zorluyor.
Bugün “birey olarak güvenliğimizin, aile içi ya da ait olduğumuz topluluklardaki güvenliğimizin, ulus olarak güvenliğimizin, hatta bu gezegende yaşayan tüm insanlar olarak güvenliğimizin neden artık havacılıkla doğrudan ilişkisi olduğunu” tartışmaya açacağım ve “ne yapmak gerektiği” hakkında önerimi dile getireceğim.
Dün bir subay olarak Avrupa’nın en büyük ülkelerinin her birinin harekât merkezinde, en güçlü donanmalarının komuta gemilerinde ve ittifakın havadan erken ihbar uçaklarında görev alıp Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de, Atlas Okyanusu’nda, Manş Denizi’nde, Baltık Denizi’nde ve Afganistan’da güvenliği sağlayan harp karargâhlarında aldığım sorumlulukları ve edindiğim deneyimleri bugün aşağıda paylaşacağım yorumlarıma taşımaya gayret edeceğim.
Havacılık İçin Güvenlik Ne Anlama Geliyor?
Birey için güvenlik ne demek?
On binlerce yıldır masum bir bebek olarak doğup salgın hastalıkların, felaketlerin ve savaşların ortasında kalan “birey” için güvenlik kavramını güç üzerinden tanımlıyor ve güvenliğimizi tehdit eden riskleri yenmekten bahsediyoruz.
Devlet İçin Güvenlik Ne Demek?
Tam bu noktada, hepimizin güvenliğine uzanıyoruz ve güvenliğimiz için otoriteden, hükümden ve devletten aldığımız güvenceyi yorumluyoruz. Kökleri ta Fransız İhtilali’nden beslenen bugünün devletinin otoritesi “egemenlik” olgusuyla ve hükümranlığı kara, deniz ve hava sahasıyla bir bütün olan “ülke” sınırlarıyla birlikte görülür. Net olan tek konu şudur: Bir devlet istemez ise hava sahasına başka hiçbir hava aracının girmesine izin vermez.
Üç kıtanın yıkıma uğradığı ve yaklaşık on milyon askerin hayatını kaybettiği Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Paris’te uzlaşılan kan kırmızı metinlerden günümüze kadar havacılıkta güvenlik devletin otoritesi ve koruyuculuğu ile sabitlenmiştir. Paris mutabakatlarından günümüze bu konuda istisnalar; çeşitli formlarda verilen izinlerle (klerans), ticari beklentilere bağlı olarak sivil havacılık için ikili hizmet anlaşmalarıyla ya da ittifakların gereği olarak ortaya çıkıp gelişmiştir.
Havacılık İçin Güvenlik Ne Demek?
Altmış civarı ülkenin katıldığı ve altmış milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği İkinci Dünya Savaşı’nın ardından üzerindeki kanın kurumadığı ellerin tuttuğu kalemlerle Şikago’da imza edilen Konvansiyonda da hava sahasının güvenliği ve hava sahasını kullanmaya izin verme yetkisi yine devletin olmuştur.
Doğaldır ki uluslararası güçler dengesi ülke sınırlarının olduğu kadar devletler tarafından sağlanan güvenliğin de belirleyicisidir. Havacılıkta hukuk; bir yanda anlaşmazlıklara üretilen çözümler için metinlerde tanımladığımız normatif çizgilerini ve diğer yanda mahkemede vurulan tokmağı tutan ellerde boyun eğdiğimiz otoritesini ICAO aracılığında uzlaşılacak uluslararası kurallara devretmiştir. Şikago’da kurulan bu uluslararası organizasyonun “Viya böyle!” diyerek mavi göklere açılışı deniz hukukunun havacılıkta da yol gösterici olmasını sağlamıştır.
Ezelden olduğu gibi günümüzde de sınır güvenliğinin uluslararası güçler dengesinde ortaya çıktığı, belirlendiği ve güçlü olanın haklılığına daha fazla tanık olunduğu görülüyor.
Tarihsel Süreçte Güvenlik Anlayışı Nasıl Değişiyor?
Tarih boyunca güvenlik konsepti farklı dönemlerde tartışılmış ve yeni uygulamalarda denenmiş ve güvenlik gereksinimimiz dine, felsefeye, jeopolitiğe konu olmuştur.
17nci Yüzyılda İngiltere’de Thomas Hobbes’un ve Samuel Van Pufendorf’un Almanya’da Monarşik devlet yapısında devlet ile birey arasındaki güç, otorite ve sorumluluklarda ilişkileri tartıştığına tanık oluyoruz. 18’inci yüzyıldan itibaren dört temel haktan biri olan özgürlüğün ABD Anayasası’nda ve Fransız İhtilali’nin ardından ilan edilen “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nde güvenlik ile ilişkilendirildiğini görüyoruz. 19’uncu yüzyıldan itibaren Humbolt ve Fichse gibi Alman filozofların Kant’ın etkisinde hukuk devletini, anayasal devleti tanımladıklarını ve bunun da 20’nci yüzyılda sahneyi dolduran ulus devletlerin vazgeçilmezi haline geldiğini anlıyoruz.
Böyle olunca bir ikilem ortaya çıkıyor. Yaklaşım olarak liberalizm ile realizm arasında anlam bulan bir tartışma bu: Güvenlik devlet odaklı olunca bireyler baskı altına alınıp zorunlu güvenlik harcamalarına katlanmak zorunda kalıyor. Güvenlik birey odaklı olunca ise uluslararası uzlaşmalar çok zaman aldığı ve uğraşa uğraşa gelinen yollar bir arpa boyu olduğu için savaşların, kıtlıkların, ekonomik krizlerin sonu gelmiyor. 20’nci yüzyılın ilk üç çeyreği bu iki güvenlik odağından hangisinde kalmak gerektiği tartışılarak ve bunlar arasında gidip gelmelerde yıprana yıprana geçti, gitti.
Sonrasında da güvenlik tehditleri içerik ve yapı yönünden değişime uğradı.
80’lerden itibaren havacılıkta devlet denetimine devredilmiş güvenliğin gereği olan kurallar etkinleşen serbestleşme (de-regulation) kapsamında gevşetilerek uluslararası hava taşımacılığının önü açılmıştır. Havacılığın getirdiği ekonomik faydanın yanı sıra sosyo-kültürel fayda da oluşarak toplumlar arasında iletişim ve anlayış gelişmiştir.
90’larda Doğu Bloğundan kaynaklı tehdidin ortadan kalkması ile yakalanan görece güvenlik istikrarı, yüzyılın sonuna doğru küreselleşme barış rüzgârının esmesini sağlamıştır. Ancak bunu durduran 11 Eylül faciası olmuştur. Ardından havacılıkta güvenlik anlayışı ve uluslararası hava sahasının denetimi en öne gelip eteğini açmıştır.
Bugün Güvenliğimiz İçin Ne Yapmalıyız?
Bugün devletler eliyle korunduğuna inandığımız hava sahası, değişen güvenlik tehditlerinin alanı halindedir. Hava kaynaklı tehditler, artık kaçırılan (hi-jacked) ya da terör amaçlı kullanılan (renegade) uçaklarla sınırlı değildir. Terör gibi, salgın hastalık gibi, bölgesel istikrarsızlıklar gibi, istenmeyen göçler yahut kaçakçılık gibi küresel asimetrik güvenlik tehditlerine konu olan kişiler, eşyalar ve diğer varlıklar hava yoluyla taşınmaktadır. Yeni nesil hava araçları için güvenilir düzenlemeler yazılmıştır ancak uygulanması kolay değildir. Siber saldırılara ne denli dayanıklı olduğumuz da belirsizdir.
Havalimanlarımızda artan güvenlik önlemleri taşımayı engellemeye yararken teröristlerin fiziki saldırılarının hedefi olmaya hala devam etmektedir. Değişen güvenlik tehditlerine karşı askeri güç kullanımı da pek çok koşulda olanak dışıdır. Örneğin birçok AB ülkesi içinde yolcular olan bir uçağa terör amaçlı kaçırılmış dahi olsa müdahale etmeyeceğini beyan etmiştir.
Yani artık ne ellerimizdeki tetikler, ne araçlar, ne mekanizmalar, ne yargıç tokmakları, hiçbiri yeterli olmamaktadır. İnsan aklına gerek duyulmaktadır. Yani düşünen havacılara acil ihtiyaç vardır.
Bugünün karmaşık güvenlik ortamında örneğin Suriye’de, örneğin Afganistan’da veya örneğin en güncelinden Karadeniz’de hava sahasının güvenliğinin nasıl sağlanacağı sorunu herhangi bir koltukta oturan herhangi bir seviyedeki yöneticinin yetkisini de aklını da aşmış durumdadır.
Neden Davetim Herkese?
Sevgili okurlarım,
Havacılık güvenliğinde ulusal akıl oluşturmamız gerek. Bunun için bir mekanizma geliştirmeliyiz. Buna ya otorite ya da bir araya gelip somut destek verebilecek üniversitelerin kuracağı bir enstitü ya da düşünce kuruluşu öncülük edebilir. Davet herkese!
Düşünebilen havacılar düzenli aralıklarla toplanmalı, teklifleri dinlemeli ve değerlendirmelidir. Çünkü gelecek karmaşıklaşıyor. “Bakalım bu defa başımıza ne gelecek?” demenin bir anlamı yok. Gelişen tehditleri görmeli, düşünmeli ve hazır bulunmalıyız.
Montreux Sözleşmesi hakkında yakın geçmişte yaşananlar ders olsun, biz havacılara bu defa “vira bismillah” dedirtsin.
Bir mekanizmamız olsun. Havacılığımızın geleceğine yön vermekte öncülük etsin. İçinde siyasetçinin, girişimcinin, akademisyenin ve sahada uzmanlık kazanmış kişilerin bulunduğu işleyen dinamik bir mekanizmayı kurmaya davet ediyorum.
Böyle bir mekanizma, güvenlikte önemi en üst noktaya gelen havacılığın geleceğe dönük duru bir bakışı ortaya koymasını sağlamalıdır.
Üzerimize Düşen Nedir?
Değerli okurlarım,
Makalelerimin okuyanların arttığını web istatistiklerinden takip edebiliyor, özellikle de özelden tarafıma ulaşan yorumlarınız ile şerefleniyorum.
Türkiye’de de güvenlik sorunlarının yansımalarına maalesef canımız acıya acıya ve yüreğimiz kanaya kanaya tanık olduk.
Yakın tarihlerde yukarıda bahsettiğim liberalizm ve realizm ikilemini dini toplantıların ve ibadetlerin özgürleştirilmesi ile yol alırken fetö belasına, etnik kültürel değerlerin yaşatılması ve güçlendirilmesi için çabalarımızda PKK belasına çarparak deneyimledik.
Hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet döneminde utanç duymamızı sağlayacak kadar çok düşünen adamımızı ve kadınımızı öğüttük: hapse de tıktık, işkence de ettik, sokaklarda da öldürdük. Yine de bu güzel insanlar diyarında düşünen insanların ve başaran insanların kökü kurumadı. Kurumayacak da! O yüzden umutla soluyarak ve geleceğe bakarak bitirelim sözlerimizi:
Milletimiz için havacılık güvenliği hakkında bölgede ve dünya genelinde söz sahibi olmak olanağı vardır. Düşünenlerin bir arada ortak akıl üretebilmesi yeterli olacaktır. İnisiyatif kullanmalıyız. Toulon’da inisiyatif almasaydı Napolyon diye bir dev bu dünyadan geçmiş olmayacaktı. Ülkemizde havacılıkta Napolyon’un ihtirasına sahip, üst düzeyde bilgi ve yetenek sahibi çok sayıda havacı var. Onların aklından geleceğe ve geniş katılımla elimizden gelen emeğe yön vermek esas olacaktır.
Havacılık güvenliğinde ortak akıl oluşturmak için jeopolitik, askeri ve sivil havacılık yönlerden beslenerek işleyen mekanizmanın oluşturulmasına açık bir davet sunarak kendi aklıma düşeni yaptığımı düşünüyorum. Bundan başka yapılacak ne varsa elimden gelen çabayı sarf etmeye bugün ve her gün hazırım.
Dr.Cengiz Mesut BÜKEÇ,
Güvenlik alanında kapsamlı,bilgi verici bir yazı olmuş ellerinize sağlık hocam
Elinize sağlık hocam….
Ağzına sağlık, havacılık kültürünün bireysel kazanımlardan uzaklaşacağı hayalimin ayak seslerini duyuyor gibiyim. Yeşermiş her makul adımı izlemek beni mutlu eder. Paylaşımların değerli, yenilerini bekliyorum.
Emeğinize sağlık hocam. Yazdığınız gibi, güzel ülkemizde düşünen ve başaran insanlar hep olacak.
Sayın Bükeç iletişim adresinizi rica edebilir miyim. Benimkisi ” sontayyareci@gmail.com ” Selamlar Saygılar.