featured

ADALET VE ÖDÜL

Adalet Demek

Sözlüklere baktığımızda, adalet “hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk” anlamına geliyor.

Burada en çok doğruluk anlamına sarılmak istiyorum. Bu dünyada adalet olmalı çünkü doğrusu o!

Filozofların kavrama nasıl yaklaştığını güzel özetlemiş olan sayın Afşar Timuçin şöyle der: “Adalet toplumsal bir olgudur, toplumsal yükümlülükler açısından eşitlik ilkesine ya da hak eşitliği ilkesine dayanır.” Buradaki “toplumsal yükümlülüklerde eşitlik” ifadesine sarılmak istiyorum. Yükümlülüğü bulunanlar bunun farkında olmalı, çünkü adaletin gereği budur!

Adaleti Sorgulamak

Bugüne kadar yedi üniversitede ve beş uçuş okulunda verdiğimiz, genel anlamda havacılık mevzuatı ile bunun meydana geliş ve güncellenme yöntemlerini içeren havacılık hukuku derslerinin başlangıcında “hukuk nedir” sorusunu öğrencilerimize yöneltiyoruz. Soruya aldığımız yanıtlar mutlaka “adalet” kavramına çarpıyor. Adalet ile ilişkilendirmeden zaten hukuku anlamak ya da anlatmak mümkün değil ki!

Bu kez “dünyada adalet var mı sizce” diye soruyoruz. Gelmiş geçmiş en önemli siyasi liderlerin, hatta peygamberlerin, sonra yazarların, şairlerin ve daha birçok fikir adamlarının uğradıkları haksızlıklar, şiddet, baskılar, eziyet ve sıkıntılar konu oluyor. Bunları konuşunca gerçek dünya koşullarında adaletten ne kadar uzak kaldığımızı anlıyoruz. Yine de adil bir dünya ve güvence altına alınan haklar için bitmeyen mücadelenin değerini ve gereğini vurgulayarak devam etmek istiyoruz dersimize.

Pekiyi o halde neden hep adaleti istiyor ve adaleti başaran yükümlülük sahipleri olmasını talep ediyoruz? Çünkü öğrencilerimizin yanıtlarından da anlaşıldığı üzere adaleti anlamak ve benimsemek üzere birinci derecede yükümlülük sahibi olan ailelerin adalete olan inancı eksiktir. Öğrencilerimin her biri evde haksızlığa uğradıklarını, aslında kendilerine haksızlık eden anne ve babalarının da geçmişte nice haksızlıklara uğramış olduklarını anlatıyorlar. 

Sevgili okurlar, bu dünyayı, insanlar arasında eşitsizliğin kaynaklarını ve nihayetinde adaleti sorgulayacak bireyleri aileler yetiştirir. Adaletin var olacağına inanmayan aileler, adaletsizliğe ses çıkaramayan sessiz bireylerin ve toplumların nesiller boyu tohumlarını taşırlar.

Sonra da siyasi liderler, toplumsal kesimler, yazarlar, şairler, subaylar ve derken havacılar da haksızlığa uğrarlar. 

Bunların her birinin tanığı olduğum için dile getiriyorum. Herkesin malum örgüt hakkında ağız dolusu konuştuğu bir ülkede meslek hayatı boyunca terfide, atamada, sınavda, sicilde ve dahi her konuda kendinin ve ailesinin hakkı çatır çatır yenmiş olan subaylardan biri olduğum ve maalesef benden pek çok daha büyük ve acımasız haksızlıklara uğrayanların da bire bir tanığı olduğum için yazıyorum. Ülkemizde maşallah şovenden bol bir şey yok iken beraber aynı karavandan yemek yemiş olan ve kardeşi bildiği gencecik arkadaşının şehit olduğunu, sıra arkadaşının gazi olduğunu görüp içi yanan bir emekli asker olarak yazıyorum. Çok net söylüyorum: Genç havacıların adalete inancını yitirmesi hepsinden daha büyük bir acı benim için. Adalete inancını yitirmek adaletsiz koşullara katlanmaktan daha zor çünkü. Çünkü böyle olursa mevcut aksaklıkları giderme olasılığımız sıfıra inecek.

Adaletin Kültürü

Sevgili okurlar,

Köşemiz elbette ki derin felsefi ya da hukuki tartışmaları etraflıca ortaya koymaya yetmeyecek. Yine de denkleştirici adalet ile dağıtıcı adaletin arasına sıkışan dengelerde anlam ve değer kazanan hukuk sisteminin havacılıkta da her konuda vazgeçilmezliğini vurgulamaktan geri durmayacağım. Örneğin şunu mutlaka dile getirelim: Denkleştirici adalet, kişilerin özel durumlarını ya da yeteneklerini göz önüne almayı gerektirdiği için havacılık işletmelerinde yöneticiler, bu konuda yeterince bilgilendirilmeden ne emniyet kültürünü ne de güvenlik kültürünü geliştirmekte başarılı olamayacaklardır. Oysa eğitimlerde üst yönetimin desteğini zorunlu olarak anlatıyoruz ve bunu sağlamalarını bekliyoruz.  

Platon’un Yedinci Mektubuna karşılık gelmek değil niyetim. Fakat olmamız gereken yer burası değil diye haykırmak görevimiz. 17’inci yüzyılda doğal hukukun gereğince adalet bir hak olarak yorumlanmaya başlanmış, 18’inci yüzyıldan itibaren hem sözleşmelerde hem de pozitif hukukla özgürlük gibi, eşitlik hakları gibi adalet de güvence altına alınmış.  Adım adım ve emekle ve türlü büyük mücadeleler ile alınmış. O yüzden modern bir devlette 21’inci yüzyıla varmış iken gördüğümüz adalete inancını yitirmiş genç havacılar olmamalıydı! 

Onların gördüğü bireysel özgürlüklerini kullanamayan bizlerin, çalışanların temel haklarına saygıyı derin karanlıkta mum ile arıyor olduğumuzdur. Yani havacılık sektörüne zaten adalete inancı yeşertecek ailelerden gelmediler ve zaten katılmakta oldukları dünyamızda adaletin temel unsurları yeterince güçlü değil.

Ödül ve Adalet

Diğer tarafta, atama, terfi, ödül gibi konularda dağıtıcı adalet, denkleştirici adaletin eksik kaldığı yerlerde dengeyi sağlıyor. Çünkü herkese eşit olanın verilmesi veya herkesin eşit işleme tabi tutulması bazı durumlarda haksızlığa neden olmaktadır. Örneğin zengin ve fakir ayrımı yapmadan herkesten aynı oranda vergi alınması da adaletsizliktir. Mevcut hukuk sistemi de yönetim düzeni de kişilerin yetenekleri ve içinde bulundukları işletmeye veya topluma katkılarına uygun oranda yarar sağlayacak mekanizmalara sahip olmalıdır. Bunu sağlamak için denkleştirici adaleti doğru anlıyor ve yorumlayabiliyor olmalıyız. 

Yoksa ödüller hak etmeyene verilmeye devam eder. Nepotizm alır başını gider. Birilerine birileri yürü ya kulum demeye devam eder. Güçlerinin yettiği tek kesimin alın teriyle ve iyi niyetle çabalayan havacılar olduğu işletmelerde, niteliksiz ve beceriksiz yöneticilerin ve çalışanların uyduruk başarı öyküleri ayakta avuçlar patlayarak alkışlanır.

Bunu nasıl düzelteceğiz? Buradan masallardaki gölgeleri isimlendirip saydırmak kolay. Ne yapacağımızı söylemek zor.

Genç havacılar için düşünüp kaygılanan ve sabah akşam onlara faydalı olmak adına bir şeyler üretmeye çabalayan bir akademisyen olarak Proudhon kadar sert düşünüp toprağa düşen yağmur damlası kadar yumuşak tepki vermenin bir yolunu önermem gerekiyor. Bunun böyle olduğunu biliyorum. Susuyorum.

Konuşanın “kral çıplak” demesi gerek, bunun için de bir çocuk kadar saf yüreğe ve kocaman bir cesarete sahip olmak gerekiyor. Bunun böyle olduğunu biliyoruz. Susuyoruz.

Benimkine benzer olanaklara sahip olanlar burada ve her yerde söyle(n)meye devam edecek. Fakat bize lazım olan söylenecek bu söz değil, tutulacak ve ülkü edinilecek o asıl söz.

Bence öyle bir sözün günü ve saati geldi.

Geçtiğimiz haftanın sürprizleri 

Geçtiğimiz hafta iki önemli projede inanılmaz derecede büyük adımlar attık. Heyecanımı bastırıyor ve siz değerli okurlarımız ile paylaşmak için biraz daha olgunlaşmasını sabırla bekliyorum. 

Ancak bilmenizi isterim ki ülkemizde havacılığın gelişmesine katkı sağlamak için daima emeğe inanmaya devam etmek, üretmek için de elimizde olandan fazlasını vermemiz gerektiğini asla unutmamak gerekiyor.

Güzel bir hafta diliyorum.

Dr.Cengiz Mesut BÜKEÇ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir