YIPRATILAN KURUMLARIMIZ…

Çalışma yaşamımızın olmazsa olmazları olan demokratik kuruluşlarımız; sendikalar, meslek odaları ve dernekler, ne yazık ki yıpranmalarını ve toplumsal işlevlerinden uzaklaşmayı (bir tür yozlaşmayı-çürümeyi), ne yazık ki sürdürmektedirler.
Üyelerin, kendi paraları ile kurdukları, besledikleri, üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak adına örgütlendikleri bu kurumlarımız, esen globalizm ve liberalizm önünde savrulup uçmakta ve her geçen gün etkisini yitirmektedir Ve şimdiki durumları ile de hiç bir çalışanın haklarını falan da koruyamamaktadırlar.
Demek istediğim; aslında çalışma ve özel yaşamımızda bizim sorunlarımızın çözümü için varolan sendikalarımız, meslek odalarımız kitle örgütlerimiz, derneklerimiz ne yazık ki mücadelede zayıf kalmakta ve zayıf kaldığını bildiği halde amatör ruhlarını kaybettiklerinden kendilerini suyun akışına bırakıp sadece kendi çıkarları doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmekte olduklarıdır. Amacımız, sendikaları ve bu kuruluşları kötülemek değil, asli görevlerine çağırmak ve görevlerini yapmalarını sağlamaktır. Her kesimden, tüm çalışma yaşamında varolanların beklentisi budur.
Bu kurumlarımız, bugünkü konjonktürde etkisizliklerinden dolayı erozyona uğrarken, bireyler ise, hem durumlarından yakınmakta, öte yandan da adam sendeciliğe yönelmektedirler. Bu durum en tehlikeli süreçtir. Çünkü kuruluşu birçok acıya, emeğe malolmuş bu kuruluşlarımız, bizim toplumsal kazanımlarımız yaşam garantisidir.
Sendika yönetimleri, üyelerinden aldıkları astronomik aidatlara karşın, işverene karşı hak, çalışanların menfaati adına bir eyleme girişememeyi yasalara bağlarken, her nedense koltukları uğruna verdikleri seçim savaşında muhalefete karşı her türlü mücadeleyi etik sayarak, duyarsız ve adam sendeci kişiler sayesinde kendilerini aklamayı ve başarısız da olsalar yönetimde kalmayı beceriyorlar.
Gelen gideni aratır deyişinin etkisinde kalan toplum bireylerine; yönetime gelmek isteyenin, neden yönetime gelmek istediğine yönelik spekülasyonlar yapılırken, kendilerinin yönetimden neden bir türlü ayrılmadığı hakkında bir soruyla karşılaşmıyorlar
7 Haziran 2007 tarihinde, Hava-İş Sendikasının Teknik A.Ş personeli ile yapılan toplantısı bana, eskiden birkaç kere seyrettiğim bir filmin jeneriğini yeniden görmemi sağladı. Sağ olsunlar, varolsunlar(!) Bu filmin jeneriği her zaman güzeldi, ama, filmin sonu her nedense seyircinin beklentilerinden uzak kalıyor. Sizler de bu filmi beraber seyrettikten sonra, umarım birlikte yorumlarız. Şimdilik senaryonun değiştirilmeksizin korunduğu ve yine aynı artistlerle oynanan bu filmi, zorunlu olarak seyretmek zorunda olacağınızdan, filmin sonunu söyleyerek sizlerin keyfini kaçırmak istemiyorum.
***
Dernek yönetimlerimiz de, yazık ki, sendika yönetimlerimizden aşağı kalmıyor ve onlar da üyelerine, meslektaşlarına verdikleri sözleri kişisel beklentileri doğrultusunda bazen bir anda siliveriyorlar.
Çok kısa bir süre önce, THY Kabin Hizmetleri Başkanının kızağa çekilerek yerine Sayın Emine Lim’in getirildiğini ve yine Kabin Eğitim Müdürlüğü makamına ise TASSA başkanı Sayın Berna Tanyolaç’ın getirildiğini hep beraber okuduk. Her iki kişi hakkında; olumlu-olumsuz yorumlar ortaya atıldı.
Şimdi bu atamalara bir bakalım isterseniz: Eski Kabin Hizmetleri Başkanı Sayın Neşe Kocaoğlu; uzun zaman TASSA Başkanlığı yapmış ve THY Genel Müdürlüğüne Abdurrahman Gündoğdu’nun gelmesi ile THY Kabin Hizmetleri Başkanı olmuştu. Aynı spekülasyonlar o zaman da yapılmış ve bu atamanın kimilerine göre yanlış, kimilerine göre doğru seçim olduğu söylenmişti.
Eskiyi şöyle bir film şeridi gibi gözler önüne serdikten sonra, Sayın Kocaoğlu’nun yerine getirilen Emine Lim Aydaşgil’in geçmişine objektif bir bakış açısıyla bakalım.
Sayın Lim, 11 senelik eski bir hostes. RJ ‘lerde ve 737’ lerde kabin amirliği yapmışlığı var. 1998 yılında, Personel Başkanlığı Ücret Müdürlüğüne, düz memur olarak maaşında büyük bir düşüşe rağmen geçiyor. İşletme mezunu olması nedeniyle, yaklaşık 3 yıl sonra, aynı bölümde müdürlük makamına getiriliyor.
Sanırım, hosteslik mesleğini yaparken ayrılmasının sebebi evlenmesi ve çocuk sahibi olmasıdır diye düşünüyorum. Özellikle bayanlarımız için gerçekten zor ve yıpratıcı olan bu mesleğe, evli olmanın yanı sıra bir de çocuk eklenirse, ücretinde rakamsal düşüşe karşın, uçucu hosteslikten yer hizmetlerine geçen birçok kabin memuru arkadaş biliyorum. Kişisel seçimleridir, saygı duyarım. Ve şu anda gelmiş olduğu makama, gerek kabin memurluğundaki 11 yıllık deneyimi, öğrenim düzeyi ve THY’deki 7 yıl müdürlük yaparak gereken yönetimsel deneyimlere sahip olması nedeniyle, aşağıda anlatmaya çalışacağım toplumsal torpili kullanmadığından şüphesiz iyi bir seçim olarak görünmekte.
Kabin Eğitim müdürü TASSA Başkanı Berna Tanyolaç’a geldiğimizde ise; biraz düşünmek gerekiyor. Sayın Tanyolaç, TASSA Başkanı olarak şu anda atandığı mevkiden, bence daha önemli bir görevi sürdürmekteydi. Atamayla değil meslektaşlarının oylarıyla seçimle başa baş, dişe diş bir mücadele ile alkışlarla TASSA’nın başkanı olmuştu.
Hedefleri vardı, arkadaşlarına verilmiş sözleri vardı, ondan beklentiler vardı. O, ne yaptı, bir kişinin dudakları arasında her an değişecek bir unvanı, TASSA Başkanlığına tercih etti. Ve kendisiyle yapılan bir röportajda, TASSA Başkanlığını tüzüklerinde aksine bir madde olmamasına karşın olağan üstü genel kurul yaparak bırakacağını belirtmesi gerçekten ona güvenenleri bir daha derinden yaraladı.
Sayın Tanyolaç, atanmış olduğunuz makama kişisel olarak kesinlikle layıksınız. Bu makama geldikten sonra eğer, TASSA’nın ve meslektaşlarımın sorunlarını bu makamda daha rahat giderebilirim, arkadaşlarımın sorunlarını yönetici olmam sıfatıyla daha iyi görebilir hak ve menfaatlerini bu konumda daha da iyi savunabilir, THY yönetimiyle, TASSA arasındaki ilişkileri meslektaşlarımın çıkarları doğrultusunda düzeltebilirim deseydiniz, sizi eleştireceğim şıklardan birini atlatmış olurdunuz.
İkinci eleştirim; kurumsal yapının yıpratılmasına yönelik olacak. Derneklerde başkan sıfatı verilmiş, meslektaşlarının sevgi ve saygısını kazanmış bu kişilerin en ufak kişisel bir fırsatta kurumlarını terk etmesi, bu kurumların geleceğine vurulmuş en büyük darbedir. Size bu müdürlük görevi verilmek istendiğinde bu görevi dernek başkanlığınız süresince kabul edemeyeceğinizi belirtseydiniz, gönüllerde olduğu kadar, THY yönetiminin de takdirini kazanmaz mıydınız?.
THY’nin sadece şimdi değil eski yönetimlerince de, toplumsal birlikteliği bozmak adına zaman, zaman uyguladığı bu tür unvan vererek saf dışı yapma politikasına. Daha önceleri de rastlandığını ve bu tür bir uygulama isteğine THY deki başka dernek başkanlarının EVET dediğini mi sanıyorsunuz?
Siz de, Eski TASSA Başkanı Neşe Kocaoğlu’nun yapmış olduğu hatayı yapmak zorunda mıydınız? Siz de; Neşe hanımın Kabin Hizmetleri Başkanlığına getirildikten sonra, sizi ilk dönemki TASSA başkanlığınıza getirdiği tarzda, kendi yönetiminizden birini mi Başkanlığa getirme çalışması yapacaksınız?
Bu örneklerden sonra, İdealist, toplumcu yapılı insanlar(eğer kaldıysa) bu dernek başkanlıklarına gelmek istediklerinde, üyelerini nasıl kişisel çıkarlarını hiçe sayarak görev yapacaklarına ikna edebilirler?
İşverenler, artık, dernek yöneticilerinin bu zaaflarından yararlanarak, dernekleri istedikleri şekle, yola sokma çalışması içinde olmazlar mı?
Şimdi ne olacak?; Size karşı tüm arkadaşlarınız, hatta dernek çalışmalarınız içersinde oluşan muhalefetiniz bile aşırı sevgi ve saygı gösterisi yapacaklar; “işte beklediğimiz kişi diyecekler.” Kimin sahte, kimin gerçek sevgi ve saygı gösterdiğini anlayamayacaksınız.
Maaşınızda ilerleme olacak, az uçacak ama fazla kazanacaksınız. Ama inanın ki, sonunda büyük bir yalnızlığa düşecek ve çevrenizde kimsenin kalmadığını göreceksiniz. (Neşe Kocaoğlu gibi)
Eskiden çat kapı girebilme şansınızın olduğu üst yönetim kapılarına, hiyerarşik düzen çerçevesinde rahat giremeyeceksiniz. Saygınlığınız azalacak, İsminiz unutulacak, Toplumcu başarıların getirdiği veya getirebileceği kişisel tatminden uzak olacaksınız.
Sonra, bir gün doğal olarak, TASSA’nın yeni yönetiminin, sizin Neşe Koçaoğlu’na yaptığınız gibi, şahsınıza karşı muhalefet yaptığını duyacaksınız. Onlarla mücadeleye gireceksiniz. Yıpranacaksınız ve yıpratacaksınız.
Keşke, TASSA Başkanı olmadan ya da bıraktıktan sonra bu görevi kabul etseydiniz. TASSA’ya, THY’de örgütlenmiş diğer derneklere ve kendinize bu kadar zarar vermeseydiniz. Küçücük bir makamı koskoca TASSA başkanlığına tercih etmeseydiniz.
İyi haftalar…

Exit mobile version