Değerli Okurlar,
Sabiha Gökçen Havalimanının bitmek bilmeyen tünel inşaatı ve otopark sorunu giderek büyüyor. Konu yetkililerin çözüm üretemediği yetki ve yönetim kargaşasıyla personellerin canından bezdiği bir hal almış. İhalesini DHMİ’nin yaptığı, kontrolünün HEAŞ da olduğu, bir dönem çökme ve yağmur sularının tahliye sorunu ile yeniden revizyonların yapıldığı ama halen açılışının yapılmadığı bir tünel muammasıdır gidiyor. Müjdesi verildi ama bir türlü start verilmedi. Böyle olunca da toz, toprak ve uzayan mesafe ile işe gidip gelmek herkeste büyük bir işkenceye dönüşüyor.
Zaten servis alanları dar ve üstüne de yetersiz otopark alanları nedeniyle araçların giriş çıkışı tam bir kaosa dönüşüyor. Servislerle ve girip çıkan araçlarla bomboş trafiğe kapalı bir alanda resmen ağır köprü trafiği gibi çile çekiliyor. Yahu bu kadar mı basiretsiz insanlar, oturup bir ara bu soruna bir çözüm bulunamaz mı? Servis yolu sorunu böyle olunca insanlar ailesine ve kendisine daha çok zaman ayırmak için şahsi araçlarıyla ek bir maliyete katlanıp işe gidip gelmeyi tercih ediyor. Bu seferde yetersiz otoparklar yüzünden insanlar araçlarını yol kenarına park etmek zorunda kalıyorlar. İşin ilginç tarafı ne karayolları ne de şehirler arası trafik ulaşımının ya da şehir içi herhangi bir trafik uygulamasının olmadığı bu yerde gariban çalışanlara park cezası kesilmeye çalışıyor. Allah aşkına hem soruna çözüm üretemeyip hem de basiretsizliğinizle mağduru daha da mağdur etmenin maksadı nedir? Yolu tüneli bitiremeyen siz, aracıyla gelenlere bomboş çorak bir alanda araçlarını park edecek yer sunmayan siz, işe yetişmek için aracıyla gelenlere ceza kesen yine siz. Çifte kavrulmuş zulüm buna denir.
Ey kudreti koltuğundan muktedir acizler, size verilen makamlar zulüm ve haksızlık makamları değildir. Tevazu ve fedakârlıkla hizmet ve çözüm makamlarıdır. Her oturanın altındakileri lağım faresi gibi gören kibirzadeler, omuzlarından para ve güç kazanarak yönettiğiniz insanları ezen vahşi egolu korteksleri gelişmiş maymunlardan farkınız yok. Hak, hukuk ve liyakat sadece dilinizde bir lafügüzaftan ibaret. Dilinizdeki hiçbir değeri temsil edemeyen, çelişkili kişilik bozukluğu ile memlekete iş değil zahmet ve yükten başka bir şey vermeyen, insanları öfke ve nefretle aidiyetten uzaklaştıran bu mahlukatlara ne zaman hesap sorulacak?
HEAŞ güya DHMİ’ye bağlandı. Neye göre nasıl bir maksatla bunu kimse topluma izah edemedi. Başına DHMİ’den alikıran baş kesen, altındakilerce hiç sevilmeyen bir adam koydunuz. Onun da ilk icraatı kendine lig paketleri alarak maç izleyeceği özel bir oda döşemek oldu. Duyumlarımıza göre yakında Malezyalı İSG firmasını da ceza ve mobbinglerle yıldırılarak oradan yollayıp, yerine 5 büyük yerli ve milli küfürbaz holdinglerden birine buranın işletmeciliğinin peşkeş çekileceği iddia ediliyor. Bu HEAŞ ve DHMİ muammasının da arka planında bu sırrın yattığı ve sürecin yeni pistin açılmasının ardından yavaş yavaş hayata geçirileceği dedikoduları her yerde konuşulmaya başlanmış. Açıkçası yeni pist ile artan uçuş sayıları ve büyüyen pastanın muhakkak birilerinin iştahını şimdiden kabarttığı kesin. Anlaşılan bunun alt yapısına çalıştıkları için basit bir yol, tünel ve otopark sorununu çözmeye de fırsat bulamıyorlar. Trafiğin olmadığı bomboş bir araziye aracını park eden işçilere trafik cezası keserek devlete hizmet borçlarını ödüyor ağalar…
Her şeyin çivisi çıkmış, tuz kokmuş sözlerinin vücut bulduğu bir dönemdeyiz. Servisler çalışanların oturdukları güzergaha göre değil firmanın nasıl daha karlı taşıyacağına göre belirlenirse, sabah ıssız yerlerden yürüyerek servise binen kadın ve gençler tacize ya da sokak hayvanlarının saldırısına uğruyorsa ne yapsın. Bir şekilde borç harç aldıkları araçlarla güvenli bir şekilde işine gidip gelmeyi tercih etmek zorunda kalıyor ve neticede bu yöntemle cezalandırılıyorlar.
Açıkçası bu konuyu mağdurlardan bire bir dinleyince kulaklarıma inanamadım. Bir yandan sektörün altında maaş ve ağır şartlarda çalışmak zorunda bırakılıp, bir yandan içerde baskı ve mobbingle hayattan bezdirilmiş insanlara bir de adam gibi sıcak bir kap yemek ya da adam gibi bir servis imkânının sunulamaması ne kadar acı bir durum.
Tüm bu baskılarla ve izlediğiniz ücret politikaları ile birçok kişinin istifasına neden oluyorsunuz. İnsanlar ilk buldukları iş teklifinde sizden kaçmanın yollarını arıyor. Hele yaklaşan bu toplu sözleşmelerde dişe tırnağa gelir bir ücret iyileştirmesi yapılmazsa emin olun tüm tecrübeli iş gücünüz kaçmanın peşine düşecek.
Bizden uyarması!
Sağlık ve mutlulukla kalın…
380 teknisyen aramızdan ayrıldı devamıda gelecek,bizi küçük gördükçe Shgm ile Easa yetkilendirilmesi engeli oyununu oynadıkça, ev kirası parasına 3 vardiya adam çalıştırdıkça,mobbing devam ettikçe,aidiyet bittikçe, devamıda inşallah gelecek.15 tane mala 3 tane akıllının düştüğü sistem çöküyor.
380 teknisyen ayrilmasi demek resmen sirketin kurumsal hafizasinda büyük bir kayip olusmus demektir, tipki bir darbe sonucu hafizasini yitiren biri icin, giden arkada´slarin yolu acik olsun diyorum. Artik elde kalan degerli, bilgili, donanimli ziraat mühendisi, cevre mühendisi ya da moda tasarimi mezunu arkadaslar ile ucak bakimi yapilmasi yönünde calismalar baladigini dusunuyorum. Artik yaptiklari bakim sonrasi vurduklari CS mührünün yanina cicek deseni ve kokulu kalemlerle imza atarlar. Bu ülkenin en büyük sorunu calisanlari sadece kafa sayisindan ibaret olarak görmeleri. Sayi tutuyorsa önemli degil, giden gider kalanlar ile cicekli mühürlemeler diliyorum….
Sefa Tolga İnan bey tam bir eziyet deposu Sabiha Gökçen Havalianını detayları ile yazmış, kalemine sağlık. Kendini yönetmekten aciz, burnu kaf dağında olan insanları buraya yönetici diye atamışlar. Yazık ki, ne yazık. Dünyanın sayılı şahirlerinden olan İstanbul’un ikinci havalimanına yakışıyor mu? Hadi beyler, bir silkinin, kendinize gelin ve şu havalimanını huzur deposu haline getirin artık.