Haftalık köşe yazılarımı, o haftaya damga vuran gelişmeleri ve
olayları yorumlayarak yazmaya çalışıyorum. Zaten Airporthaber’in farkı da burada sanırım. Geçtiğimiz hafta, her zamankinden daha farklı gelişmelerin yaşandığı birçok olaya sahne oldu. Bunlara kısaca değinirsek,
A) THY’nin ,bizce bilinen fakat THY yönetimince bilinmeyen nedenler dolayısıyla, rezalet derecesine varan rötarları,
B) Sivil havacılık sektörümüzde, ülkemizde ilk defa yaşanan iki şirketimizin işbirliği ( Pegasus-İzair )
C) Sayın Bakanımızla sektörel sorunları rahat, rahat konuşabildiğim İzmir seyahatim.
Öncelikle THY’nin rötarlarının nedenlerine girmek gerekirse, THY gibi kurumsallaşmış büyük şirketlerde sistemi çökertmek isteseniz bile bunu yapmak kolay değildir. Çünkü sistemin en önemli parçalarından biri olan personel yapısı en ufak hatayı bile çok çabuk şekilde örtecek bilgi ve birikime sahip olan insanlardan oluşmuştur.
Bu konuyu açmak gerekirse; bir volan düşünün, devamlı olarak bağlı olduğu kasnaktan hareket almakta ve devamlı hareket etmektedir. Bu volanı bir anda enerjisiz bıraktığınızda bile o volanın almış olduğu hızdan kaynaklanmış kinetik enerji ile bir müddet dönmesine ve bağlı olduğu sistemi geçici de olsa çalıştırmaya devam edeceği bilinir.
Milli havayolumuz, Türkiye’mizin gurur kaynağı,bayrak taşıyıcımız THY, işte yukarda benzetmeye çalıştığım bu durumla karşı karşıya kalmıştır. Sistemi çeviren volanın hızı, THY yönetiminin idari, personel ve ticari yapılanmasının yanlışları nedeniyle maalesef azalmış, sistem uzun zamandır emergency olarak bilinen, yedek sistemle götürülmekte idi.
Bu emergency durumu anlayamayan ve hala sistemden eskisi gibi güç alınacağını sanan yönetim, volana resmen çomak sokarcasına müdahalelerle sistemi zorluyordu ve sonunda zoru başararak; zaten bu kadar yanlışa rağmen personelin özverisi ve bilgisi ile yürüyen sistemi bir anda tamamen çalışamaz hale getirmeyi becerebildiler.
Şimdi burada üstünde durulması gereken konu,sistemin emergency olarak devam etmesinin mi veya sistemin bir an önce çökerek acil tamir veya değiştirilmesinin mi hakkımızda hayırlı olduğudur.
Bence, sistemin bundan sonra daha sağlıklı çalışması ve uzun vadede daha sağlıklı olması açısından bu çöküş son derece faydalı olacaktır. Şapkanın düşüp kelin görünmesi o an için komik bulunsa da, ilerisi için bazı gerçeklerin yönetimce anlaşılması açısından son derece faydalıdır.
İkinci konumuz olan, Pegasus-İzAir işbirliği anlaşmasının öncelikle iki şirketimize ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim. Son derece akıllıca olduğunu düşündüğüm bu birliktelikte, her iki şirkette istediğini bulmuş ve acımasızca rekabet ortamının olduğu bu günlerde kendilerini koruma altına almışlardır.
Zaten bu konu ayrıntıları ile geçen hafta gündemimizi oluşturmuştu. Buradan bu önemli kararlarını Airporthaber ailesiyle paylaşmak nezaketini gösteren Pegasus yönetim kurulu başkanı Sayın Ali Sabancı’ya ve İzAir yönetim kurulu başkanı Sayın Ekrem Demirtaş’a bizlere gösterdikleri yakın alakadan ve misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ederim.
Üçüncü ve bence en önemli olay,Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım ile yaptığım sohbet niteliğindeki görüşmemdi. Her zaman sektörün çok iyiye gittiğinin altını çizen Sayın Bakan, belki de ilk defa sektörün anlatılan ve yansıtılan görüntülerin dışında alt yapısal bir çok sorununun gündeme geldiği eleştirel bir sohbete girmek durumunda kalmıştır.
Yaklaşık 30 dakikasını bize ayıran Sayın Bakan’ın hoş görüsü ve eleştirilere yaklaşım tarzının mükemmelliğinin altını çizmek isterim. Öncelikle sohbetten önce bana çok soğuk ve yanlı olarak baktığını sezinlediğim ve sonra konuştukça samimiyetimize inandığını gözlemlediğimiz Bakanımızla, sizlerle paylaştığım ve bu köşede devamlı gündeme taşıdığım konuları nihayet tartışabildim.
Sayın Bakanın; “karşımdaki beni ikna ederse onun dediğini yaparım, ama ikna edemezse, benim dediğim yapılacaktır” cümlesi ,kendisinin demokratik anlayışını sergileyen bence çok önemli bir ayrıntıdır. SHGM’nin yapısal sorunları, denetim mekanizmasının çalışma şeklinin ve yeterliliğinin tartışıldığı, alt yapısal sorunlara gereken önemin verilip verilmediğinin tartışıldığı ve bu konularla ilgili bilgi alışverişinin yer aldığı konuşmamız, Sivil Havacılık Kanunu’nun üst komisyonda olduğu halde bir çok yanlışı ihtiva ettiğine ve düzeltilmesi gerekliliğine kadar ortak her türlü konuyu kapsamıştır.
Havalimanlarının, alt yapılarının yetersizliğinden, havalimanlarının yapımının ve işletilmesinin yerel yönetimlere devredilip, devredilmemesi konuştuğumuz konuların ana başlığını oluşturmuştur. Sonuçta, kimin ikna olduğunun anlaşılmadığı bu görüşmemizin devamını dilerken, Sayın Bakanın konuşmaya başladığımız ilk dakikalardaki gergin tavrının yumuşamasından son derece mutlu oldum. Çünkü, sorunları farklı düşünen insanlarla, tartışarak ve karşılıklı görüşlerin ortaya konarak çözülmesi gerektiğini her zaman söylemişimdir. Aksi takdirde şak, şak cılıkla ,”Padişahım çok yaşa” nidalarıyla sırf Bakanın gözüne girebilmek ve kendine rant yaratmak için eleştiri yapmaktan kaçarak sadece yapılan güzel uygulamaları dile getirmek bu ülkeye yapılacak en kötü davranış biçimidir.
Bilirsiniz, iyi bir belediye başkanı o semtin alt yapı sorunlarına eğilmelidir.Su, kanalizasyon gibi çok önemli alt yapı sorunları çözülmeden o semtin caddelerinin, sokaklarının ve çevre düzenlemelerinin hiçbir önemi yoktur.
Alt yapı sorunlarına eğildiğinizde de; yollar kazıldığından her yer çamur içinde kalır, trafik keşmekeşi yaşanır, çok para harcanır. Halk o belediye başkanına bu kadar cefa çektikten sonra genelde oy vermez. Halbuki o Belediye başkanı makbul olanıdır.
Seçim riski taşıyan veya popülist belediyeler, genelde yüzeysel ve kendini gösteren uygulamalarla sempati toplarlar. İnsanlar çevre düzenlemesinden,trafiğin rahatlamasından, sokaklarının ağaçlandırılmasından son derece mutlu olur. Ta ki, kanalizasyonları taşıp,su şebekeleri patlayana kadar. (vermiş olduğum bu örnek, bizim sivil havacılığımıza benzemiyor mu sizce? )
Sonuç olarak; ya ülkeye hizmet edeceksin ya da koltuğuna!
Saygılarımla.