Değerli okurlarım,
GÖKMEN 5.0 yazımızdan ve onun ardından gelen Genç Havacılar Huzursuz yazımızdan sonra bir süre yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Eğitimde Gökmen kalitesi fikrimize verilen olumlu katkılar ve giderek güçlenen destek bazı somut sonuçlara ulaşmamızı sağladı, mutluyuz. Bu sonuçların yurt içinde ve yurt dışında uyandırdığı etkiyi paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Yine de bunun için vakit henüz erken.
Sonra aylardan Eylül geldi. Sivil Havacılık Yüksekokul Müdürü olarak harika bir yıl geçirdiğim üniversitemden dostlukla ve muhabbetle ayrıldık. Bir üniversiteden ayrılmak sadece masanızı ve dolabınızı toplayıp kapıdan çıkmaktan çok daha fazlasını içerdiği için insanın içi biraz buruluyor. Sevgili öğrencilerimle, dostlarımla, benden desteğini hiç esirgememiş olan Başkanımla ve Rektörümle vedalaşıp çıktık kapıdan. 2 veya 3 yılda başarmayı hedeflediğimiz işleri 10 ayda tamamladığımız üniversitemde kayda değer başarılara imza atmış olmanın gururuyla vefa borcumuz olanlarla vedalaştık.
Veda ve vefa biri diğeri ile konuşan kavramlar. Veda eden de edilen de vefa duymalı. Çünkü emek sahipleri bunu isterler ve haklıdırlar. Çünkü veda edilen mahsun, veda eden buruk hisseder bir yanında. Bazen vedalar hiç ayrılmamacasına bağlanmışların geçici ayrı düşmeleri de olabilir. Benim için Kıbrıs biraz öyle oldu galiba.
Sivil havacılıkta yoğun emek veren bir parçanız olarak ben de çok kapıdan eğilmeden girdim, emeğimi geleceğin havacılarından esirgemedim. Böylece çok kapıdan çıktım kalbim ferah ve başım dik şekilde. Sonra aydınlık gökyüzünün ışık ektiği topraklarda tutunduğumuz uçakların gölgesinde emek vermeye devam ettik.
GİRNE
Akademik kariyerime tekrar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) devam edeceğim. Rotamızı yeniden Venüs’ün doğum yerine çevirdik. Çünkü üniversitede daha üst düzey sorumluluklar almanın vakti geldi. Dünyanın dört yanından gelen öğrencilerimize havacılığı ve geleceği Girne’de anlatacağız, havacılara has hayat tarzının önceliklerini, inceliklerini öğreteceğiz. Bunun yanında onlara bilimsel düşünceyi ve bilimi öğrenmeyi, üretmeyi öğreteceğiz. Artık geleceğin havacılarını, pencereleri Karakum sahiline nazlı bakan üniversitemizde yetiştireceğiz.
Bilmeyenlere anlatalım biraz. Girne’nin sokakları Cemile kokar. Karmi köyü vardır. Sokaklarına doyamazsın, en güzel kahveyi orada yudumlarsın. En güzel manzaraya sahip yamacında yer alan zamansız ve üst üste inşa edilmiş tapınakların ev sahibi olan Bellapais köyünde meleklerin kanat sesleri duyulur. Aşağıda eski limanında hayalete dönmüş korsanların öyküsünü rüzgarlar fısıldar. Nefesin yetiyorsa tırmanırsın en zor zirveye ve adına layık Bufovento kalesinde göğsünü deli rüzgarlara açarsın. Diğer yanda, göğsünde yanan bayrağı göndere çekeceğin Yavuz Çıkarma plajı da Girne’dedir, Karaoğlanoğlu şehitliği de.
Bugünlerde her milletten genci yaşlısı o sokaklarda dolaşıyor. Kimi ekmek derdinde kimi öğrenim. KKTC’nin havacı yetiştiren sınırlı sayıda üniversitesinde benim gibi adada yaşamaktan hoşlanan akademisyenlerle birlikte programları yürütüyoruz. Derslerimize ve etkinliklerimize hem Türkiye’den hem de diğer ülkelerden seçkin eğitimcileri davet ediyoruz. Denize karşı işlediğimiz dersler boyunca gökyüzünün berrak olduğu vakitlerde uzakta, ta ufuk çizgisinde Toros dağlarını görebiliyoruz.
KIBRIS’TA HAVACILIK
Uzun yıllar boyunca KKTC’de havacılık faaliyetleri Ercan Havalimanımıza operasyon düzenleyen az sayıda havayolu işletmesinin yapabildikleri ile sınırlı kaldı. KKTC’de tarih yazan mücahitlerin torunu ve en zor günlerin tanığı Kıbrıs Türkleri havacılıkta arzu ettiklerini maalesef yapamıyor.
KKTC’de havacılık tarihini yazmaya gayret eden araştırmacı yazarların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bunlardan birisi de kadim dostum İzzet Derkan’dır. İlk kitabının tanıtımı etkinliğine beni de davet etmişti. Orada söz alıp konuşma yapan pek çoğu emekli havacıların KTHY’nin tarihine dair anlattıkları hepimizi ağlatmıştı. İzzet beyin bin bir emekle yazdığı ve içinde inanılmaz derecede anlamlı fotoğraflar yer alan kitapta yer alan ve II Dünya Savaşı yıllarında adada yaşananları anlatan satırların kanıtlarını dalgıçlar tam da kitapta anlatılan noktada dalıp buldular. Kıbrıs’ta havacılığın tarihinde yeni yapraklar eklenirken doğruları ve yanlışları iyi görüp tahlil edebilmek gerektiğini düşünüyorum.
Ercan Havalimanı’nın kapasitesi artırılıp terminal binaları büyütülse de uluslararası uçuşlar gerçekleşmediği sürece Türkiye’ye bağımlılık ve pazarda darlık devam edecektir.
KKTC’nin BM tarafından tanınan devletlerden biri olmaması, hava sahasındaki ve/veya havalimanlarındaki faaliyetlerin de uluslararası arenada tanınmaması ile sonuçlanıyor. Yani örneğin adada bir Uçuş Okulu açsanız dahi, buradaki hava sahasında yapacağınız uçuşları hiçbir otorite geçerli saymıyor. Beş yıl önce adadan İstanbul sevdam için ayrıldığımda bir hevesle başladığına tanık olduğum sportif havacılık faaliyetleri, geçtiğimiz yıl yaşanan bir elim kazanın ardından durmuş. Buna da üzülmemek elde değil.
Bir bölgede yahut bir şehirde havayolu taşımacılığının gerçekleşiyor olması, orada yapılabilecek tüm havacılık faaliyetleri göz önüne alındığında sadece küçük bir başarı olarak görülebilir. Ancak derslerde öğrencilerimize de anlattığımız gibi, her şeyin başlangıcı da bu olabilir. Nitekim yetişmiş insan gücüne dair küresel ihtiyaç KKTC’nin sayısı 30’a yaklaşan uluslararası yüksek öğrenim kurumunda karşılık arıyor. Büyük resimde havacılık sektörünün gelişimine bağlı olarak görünenleri dikkate alınca havacılık bölümlerinin ve programlarının sayısının kısa vadede artacağını öngörebiliriz.
KKTC HAVA SAHASI KARMAŞIK DOĞU AKDENİZ DENKLEMİNİN AÇMAZIDIR
Hava Kuvvetleri’nde görevli iken genelde Hava Sahamızın Savunması’ndan sorumlu harekat merkezlerinde görev yaptım. 24 saat üzerinden vardiya sistemi ile yürüttüğümüz görevlerimizde pekçok özel durum ile karşılatık. Ege Denizi üzerindeki hava sahasında egemenlik haklarımız veya manevra alanlarımız konusunda Yunanistan ile asla uzlaşamadığımız için sıkça gerginliklere de tanık olduk, hava sahamızda ortaya çıkan yahut ihlal eden çeşitli hava araçlarına müdahalelerimize de.
Benim Milli ve NATO Harekat Merkezlerinde görev yaptığım en önemli dönem Milenyumun ilk on yılıdır. 11 Eylül Saldırıları, dünyada küresel güvenlik konseptinin Batı dünyası için ilelebet değişmesinde milad olmuştur. NATO 2003 İstanbul Zirve’sindeki kararların ardından Küresel terörizmin yanı sıra bölgesel istikrarsızlıklara müdahaleye yönelik görevler de üstlenmeye başlamıştır. Rusya’nın buna bölgedeki karşılığı Suriye’de gözlemlenmiştir. Bu yüzden o dönem, Ege Denizi’ndeki açmazların benzerlerinin Karadeniz’de ve Akdeniz’de de karşılaşılmaya başlandığı dönemdir. Nitekim F-4 Phantom model Keşif uçağımız, Suriye tarafından bu dönemde ateş açılarak düşürülmüştür. Diğer taraftan, Uzun Menzilli Askeri Uçakları (Long Range Aircraft-LRA) ile eli güçlenen Rusya’nın Karadeniz’deki uçuşlarına NATO’ya yeni üye olan Bulgaristan ve Romanya tarafından deniz üzerinde karşılık verilmeye çabalandığına tanık olduğumuz günler olmuştur o günler. Bir yanda Montrö Anlaşması’nı aşarak Karadeniz’de askeri deniz gücünü artırmak isteyen ABD ve diğer tarafta psikolojik üstünlüğünü sürdürmek üzere ilk kez Türkiye’den daha büyük bir güçle Karadeniz’de varlık göstermek isteyen Rusya’nın yatıştırıcısı ve dengeleyicisi olan “devlet” biz idik. Doğu Akdeniz’de ise ABD’nin o meşhur eski 6’ıncı Filosunun yerine devriye görevlerini yapmakta olan NATO’nun SNFM ve/veya SNFL askeri gemi gruplarının gövde gösterisi yaptığı günlerdi. Bölgenin en güçlü aktörü Türk Deniz Kuvvetleri’nin Komutanlarının FE-Fonten’den masallarla görevlerinden edilerek hapishaneler gönderilip tümden zayıf düşürülmeye başlandığı günlerdi. Elbette ki hiçbir şey tesadüf değildi. Bugün gelinen koşullarda, bölgede Çin, Kanada, Brezilya gibi en uzak ülkelerin savaş gemileri bile cirit atar hale gelmiştir. Ne yazık ki burnumuzun dibindeki uluslararası sularda bunlar faaliyet gösterirlerken, mavi vatanına tümden sahip çıkacak gerçek bir iradenin eli kolu biraz bağlı bırakılmış gibi.
Tüm bunlara karşılık, defaten hava sahası Fransızlar tarafından ihlal edilmiş olsa da devletimizin kararlı tutumu sayesinde istikrarlı şekilde KKTC hava sahası Türk Hava Kuvvetleri tarafından sürekli savunulabilmiştir.
BURADA YAPABİLECEKLERİMİZ VAR
Sormamız gereken soru “Egemenlik hakkını zorla ve zorlukla elde ettiğimiz KKTC hava sahasında sivil havacılık için neler yapabileceğimiz” olmalıdır.
Halen tavsiyeli Ercan sahasını kullanmakta olan uluslararası trafiklerin hemen hemen tamamı Nicosia kontrol ile temasta kalmayı tercih etmektedir. KKTC’nin Devlet olarak tanınmamasının sonucunda Bilateral Anlaşma yapılamamaktadır. Bunun neticesinde, Uluslararası Ercan Havalimanı uluslararası uçuşlarda bir varış noktası olamamaktadır.
Bir konuda ilerleme kaydedilecekse ilk önce onu isteyen bir iradenin var olması ve gücünün bulunması gerekir. Dünyanın pekçok yerinde de olduğu üzere, havacılık gibi teknik bir alan hakkında ilgili siyasi iradenin eksiksiz ve doğru bilgilendirilmesi için güçlü aktörlerin sorumluluk üstlenmesi gerekcektir.
Bu noktadan sonra yola çıkılacak olursa, biz de KKTC’de, yani vatanımızda birlikte hareket etmeye talip olabilir ve bu kapsamda mevzuat geliştirme, eğitim geliştirme, proje geliştirme konularında benzersiz olanaklar sunabiliriz.
Dr.Cengiz Mesut BÜKEÇ, 04 Ekim 2022