Uzay Madenciliği Hukuken Mümkün Müdür?

2013 yılında gerçekleştirilen 6. Uluslararası Uzay Teknolojilerindeki Son Gelişmeler Konferansı’nda uzay madenciliği üzerine bir oturum düzenleyerek konunun hukuki boyutunu ele aldım ve bunun mevcut uzay hukuku düzenlemelerine aykırı olduğunu ifade ettim. Aradan geçen beş yıllık zaman zarfında madenciliğin sadece teknik değil hukuki alt yapısının hazırlığı ile de ilgili önemli gelişmeler oldu. Bu nedenle bugünkü yazımda son günlerde sıkça bahsi geçen uzayda madencilik konusunu ele almak istiyorum.
Nedir uzay madenciliği?
Asteroidlerin demir, nikel, altın, platin ve daha nice kaynak açısından milyarlarca Dolarlık rezerve sahip olduğu tahmin ediliyor. Keza Ay’da da altın, kobalt, titanyum, aluminyum ve daha nice kaynak açısından zengin bir rezervin olduğu tahmin ediliyor. Ay’ı önemli kılan bir diğer önemli sebep ise manyetik kalkanı olmadığı için Dünya’nın belki 10.000 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek kadar Helyum 3 rezervinin olduğunun iddia edilmesidir. Bu zengin kaynakların mevcudiyeti dolayısıyla da A.B.D., Çin, Hindistan, Rusya gibi uzay faaliyetlerinde önde gelen ülkelerin uzayda madencilik yapma ve bu kaynakları edinme planları vardır. Konunun teknik boyutunun yanısıra bir de hukuki boyutu mevcuttur. 1958 yılında B.M. Genel Kurulu’nun kararı ile “Ad Hoc Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi” kurulmuş ardından 1959’da da “B.M. Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi” kurulmuştur. Türkiye’nin de 1977’den beri üyesi olduğu bu Komite beş temel antlaşma ve beş de ilke ve bildirge tanzim etmiştir.  Uzay hukuku anlamında madenciliği ele almak istediğimizde bu antlaşmalardan ilki olan 1967 tarihli Uzay Antlaşması’na göre ve 1979 tarihli Ay Anlaşması’na bakmak gerekir.
Uzay Antlaşması’na göre uzay bütün insanlığa tahsis olunmuştur ve Ay ve diğer gök cisimleri dahil uzayın keşif ve kullanılması, iktisadi veya bilimsel kalkınma derecelerine bakılmaksızın bütün ülkelerin hayır ve menfaatine yürütülmelidir; bu bütün insanlığa tahsis olunmuştur. Yine Antlaşma uyarınca; “Ay ve diğer gökcisimleri dahil, uzay, hiçbir ayırdedici muameleye tabi tutulmaksızın, eşitlik esasına ve devletler hukukuna uygun olarak, bütün devletlerin keşif ve kullanılmasına açık olup, gök cisimlerinin bütün bölgelerine serbestçe girilebilir.” Ayrıca Antlaşma’da açık bir şekilde Ay ve diğer gök cisimleri dahil uzayın egemenlik ilanı, kullanma veya işgal suretiyle veya diğer herhangi bir suretle milli iktisaba konu olamayacağı düzenlenmiştir.
Uzay madenciliği ile ilgili bir diğer konu söz konusu faaliyetlerin verebileceği olası çevresel zararlardır. Yine Uzay Antlaşması uyarınca devletler, Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayla ilgili inceleme ve keşiflerini, bunların zararlı bir şekilde kirlenmesini ve yer-dışı maddelerin sokulması sonucunda yeryüzü ortamında hasıl olacak zararlı değişmeleri önleyecek şekilde yürütecekler ve gerektiğinde bu maksatla uygun tedbirler alacaklardır. Dolayısıyla benim içinde yer aldığım bir grup hukukçu Uzay Antlaşması’ndaki söz konusu düzenlemeler uyarınca uzay madenciliğinin uzay hukukuna aykırı olduğunu düşünüyoruz. Madencilik faaliyetlerinin hukuka uygun olduğunu savunan hukukçular ise elde edilecek menfaatin sadece ekonomik menfaat olarak telakki edilmemesinin gerektiğini ve bilimsel menfaatin de bütün insanlığa faydalı olacağını, madencilik ile birlikte bir toprak üzerinde egemenlik hakkı iddia edilmeyeceğini ve doğal kaynaklarla ilgili Antlaşma’da madenciliği engelleyen düzenleme olmadığını; çevresel zarar anlamında ise yeryüzündeki madencilik faaliyetlerinin aslında çok daha zararlı olduğunu iddia ediyorlar.
Uzay madenciliği ile ilgili hükümler ihtiva eden bir diğer anlaşma olan ve ülkemizin de  tarafı olduğu Ay Anlaşması’nda ise (Adı Ay Anlaşması olmasına karşın Güneş sistemindeki Dünya hariç tüm gezegenlerde geçerli olmak üzere tanzim edilmiştir.) yer altı ve yer üstü doğal kaynakların insanlığın ortak mirası olacağına dair açık düzenlenmeler vardır. Bu nedenle de söz konusu Anlaşma’nın yapım aşamasında yer almış olmasına rağmen A.B.D., Rusya ve daha pek çok uzay faaliyetlerinde önde gelen devlet ticari uzay faaliyetlerini engelleyeceği ve kısıtlayıcı olacağı düşüncesiyle anlaşmayı kabul etmemişlerdir.
Hukuki platformda uzay madenciliği ile ilgili tartışmalar sürerken sürpriz bir şekilde A.B.D. 2015 yılında  bir yasa çıkararak kendi vatandaşlarının ve şirketlerinin asteroid madenciliği ve uzay madenciliği yapabilmesini düzenledi. Yasada bunun A.B.D.’nin uzayda egemenlik hakkı iddia ettiği anlamına gelmediği ve A.B.D.’nin Uzay Antlaşması’na riayet ettiği de düzenlenmişdi.  Hemen akabinde Uluslararası Uzay Hukuku Enstitüsü de bir açıklama yaparak uzaydaki doğal kaynakların edinimi ile ilgili egemenlik hakkında olduğu gibi net bir düzenlemenin olmadığını ve bu nedenle A.B.D.’nin söz konusu düzenlemesinin Uzay Antlaşması’nın bir yorumu olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Takiben Şubat 2016’da Lüksemburg uzay madenciliğini destekleyeceğini söyleyerek 200 milyon Euro’luk bir bütçe ayırdığını açıkladı ve 2017’de de “Uzay Kaynaklarının Keşfi ve Kullanımı Yasası”nı kabul etti. Ancak A.B.D.’den farklı olarak Lüksemburg vatandaşlık koşulu aramaksızın Lüksemburg hukukuna göre kurulmuş şirketlerin bu yasadan yararlanabileceği düzenleyerek yabancı sermayeyi çekebilecek bir düzenleme yapmıştır.  A.B.D. ve Lüksemburg’un peşisıra çok sayıda ülke de uzay madenciliği yapılması için yasal alt yapı hazırlıklarını yapıyor. Dolayısıyla er ya da geç uzayda madencilik faaliyetleri yapılacak ve bizim de gereken önemi vererek hukuki ve teknik altyapı hazırlıklarına önem vermemiz gerekiyor.

Exit mobile version