Uzay Alanında Neler Yapmalıyız?

13 Aralık 2018 tarihli ve 30624 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 23 no.lu Türkiye Uzay Ajansı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile tüzel kişiliği haiz, idari ve mali özerkliğe sahip olacak şekilde Türkiye Uzay Ajansı kuruldu. Ajansın kurulması ile beraber 1 Kasım 2011’de 28102 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş olan 655 sayılı “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Uyarınca” kurulmuş olan ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde bulunan Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü de kapatılmıştır. Ajansın görevleri, organları, gelirleri ve sair hususlar 23. no.lu kararnamede düzenlenmiştir. Ben de uzaya ilişkin bu gelişme dolayısıyla bugünkü yazımda ana hatlarıyla uzay hukukuna ve uzay faaliyetlerine ilişkin olarak ülkemizin neleri yapmasında fayda olduğunu düşündüğümü sizlerle paylaşmak istedim.
Türkiye 1977’den beri üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi tarafından hazırlanmış olan Türkiye Uzay Antlaşması (1967), Kurtarma Anlaşması (1968), Sorumluluk Sözleşmesi (1972), Tescil Sözleşmesi (1975) ve Ay Anlaşması (1979)’nın tarafıdır. Bu beş temel antlaşma metninde uzayda egemenlik hakkı, uzay faaliyetleri dolayısıyla verilen zararların tazmini, uzayın barışçıl amaçlarla kullanımı, uzay araçlarının tescili, uzayın askeri kullanımı gibi hususlarda -kanaatimce eksik ve muğlak- düzenlemeler yer almaktadır. Uzay hukukunun başkaca kaynakları daha olmakla beraber en temel metinleri bahsetmiş olduğum bu beş antlaşmadır. Söz konusu düzenlemelere taraf olmak ise uzay hukuku alanındaki tüm ihtiyacı karşılamak için yeterli değildir. Anayasamız’ın 90. maddesi uyarınca; “Usulüne göre yürülüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Dolayısıyla tarafı olduğumuz antlaşmalara uygun olmak kaydıyla kanaatimce ulusal uzay mevzuatımızı oluşturmamızda fayda var.
Peki ulusal uzay yasamızda neler olmalı?

  1. Uzay Sigortası : Uzay faaliyetleri yüksek maliyetlidir. Söz konusu faaliyetler sırasında fırlatma öncesinde, fırlatma safhasında ya da yörüngedeki zaman zarfında meydana gelebilecek olan zararlarla ilgili olarak uzay faaliyetlerinde önde gelen ülkeler tarafından sigortaya müteallik düzenlemeler yapılmıştır.

Sigortalanan dönemler şu şekildedir :
Fırlatma öncesi  : Fırlatma aparatı veya uydu ile ilgili fırlatmaya kadarki nakliye, muhafaza, test vs. aşamalarını kapsayacak süreci ifade eder.
Fırlatma             : Fırlatma ile beraber başlayıp belli süre devam eden bir sigorta türü.Yörüngedeki son pozisyonunda operasyonel şekilde çalışmaya başlaması ile beraber sona erer. Uydunun kaybı veya zararı ile ilgili sigortalamanın yanısıra üçüncü şahıslara karşlı mali mesuliyet için de sigortalama yapılabilir. Poliçe kapsamına kar kaybı, gürültü vs. gibi talepler dahil olmamaktadır.
Yörüngedeki dönem : Fırlatmanın başarı ile tamamlanmasını takiben yörüngedeki sürenin sigortalanmasını ifade eder. Ancak tam zamanı kapsamaz. Örneğin GEO uydusu ile ilgili olarak ortalama 7-10 yıllık bir ömür biçilir. Bu sürenin tamamı değil ancak belirli süreler halinde kısım kısım sigortalanması tercih edilir.
A.B.D., İngiltere, Avusturya, Avustralya, Japonya, Rusya örneklerine bakacak olursak söz konusu ülkelerin sigorta ile ilgili hükümlere mevzuatlarında yer verdiğini görebiliriz. Örneğin; İngiltere’nin Dış Uzay Yasası 1986 uyarınca uzay faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için lisans alınması zorunludur. Lisansta yer alacak hususların düzenlenmiş olduğu 5. maddenin ikinci fıkrasının (f) bendi uyarınca lisans sahibi; lisans dahilinde yaptığı işlemler dolayısıyla üçüncü kişilerin uğrayabileceği zarara veya kayba karşı sigorta yaptıracaktır. Japonya’nın mevzuatına göre; Japon Ulusal Uzay Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun’un 24-2 maddesi uyarınca Ajans sigorta mukavelesi yapmaksızın uydu vs. fırlatamayacaktır. Sigorta meblağı ile ilgili olarak ise işbu meblağın Bakanlar tarafından mağdurların korunması vs. hususlar göz önünde bulundurularak tayin ve tespit edileceği düzenlenmiştir. Rus mevzuatı uyarınca ise uzay faaliyetlerinden elde edilecek olan gelirler, kurumlardan gelecek gelirler, vergiden, sigortadan vs. gelecek olan gelirlerle beraber bir Rus Uzay Fonu (Russian Space Fund) oluşturulacaktır. Zorunlu sigorta primleri ise ya Rus Uzay Fonu’na ya da uzay faaliyetleri ile ilgili sigortalama yapma lisansına sahip olan diğer şirketlere aktarılacaktır. Bu örneklerin yanısıra A.B.D., Avusturya, Hollanda, Belçika gibi pek çok ülkenin uzay faaliyetleri ile ilgili olarak sigorta zorunluluğunu düzenlediğini görebiliriz.
Türkiye’nin de; uzay faaliyetlerini gerçekleştirirken meydana gelebilecek zararları göz önünde bulundurarak uzay faaliyetlerinin sigortalanmasına müteallik düzenleme yapmasında fayda var.

  1. Uydularla Konum Belirleme Sistemleri (GNSS) :

A.B.D.’nin 1978 yılında ilk GPS uydusunu yörüngeye yerleştirmesini takiben bu alanda diğer ülkeler de farklı sistemler geliştirmiştir. 1982’de ilk uydusu yörüngeye yerleştirilen Rus GLONASS uydu sistemi ile de beraber genel olarak bu sistemler için GNSS (Global Navigation Satellite Systems ) tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Sonuç olarak, WAAS, EGNOS, MSAS ve GAGAN gibi kapsama alanı genişletme (augmentation) ve gerçek zamanlı doğruluk artırmaya yönelik standart diferansiyel GNSS(DGNSS) sistemleri ayrı bir sınıflama ile uydu bazlı sistemler (SBAS) adını almaktadır. Böylece, uydularla konum belirleme sistemleri (GPS, GLONASS, Beidou/Compass, QZSS, IRNSS vd.) ve SBAS birlikte GNSS olarak adlandırılmaktadır.
Uydu teknolojilerinin konum belirleme, navigasyon ve zaman belirleme yeteneklerine sahip olmaları ülkeleri milli menfaatleri gereği kendi bölgesel veya global uydu sistemlerini geliştirmeye zorlamaktadır. Bu zorunluluğun temelinde yatan ana düşünce ise egemenlik kavramına dayanır. Egemenlik kavramını güçlendiren ve geçerli kılan hususun ise GNSS ve diğer bütünleşik navigasyon sistemlerindeki yüksek teknoloji pazarından ülkelerin pay alma düşüncesi olduğu düşünülebilir. A.B.D., Rusya AB gibi navigasyon uyduları konusunda lider ülkelerin kendi aralarında ortak bir zemin bulmasını takiben yakın gelecekte bu konularda uluslararası yasal düzenlemeler veya kısıtlamalar getirilebilir. Bu nedenle ulusal menfaatimiz dolayısıyla kendi bölgesel uydu sistemimizi kurmaya yönelik alt yapı çalışmalarına başlamamızda kesinlikle fayda var.
Hukuki alt yapı anlamında GNSS’i ele alacak olursak; Türkiye’de mühendislik amaçlı ve haritacılık teknik içerikli uygulamalar dışındaki GNSS faaliyetlerini ve ölçmelerini düzenleyen kanun ve yönetmelik bulunmuyor. Uygulamada ise GNSS ile ilgili neredeyse konular çoğunlukla Harita ve Harita Bilgilerini Temin ve Kullanma Yönetmeliği’ne dayandırılabilir. Bu nedenle değişik sektörel amaçlar için GNSS verilerinin elde edilmesi ve kullanılması ile ilgili mevzuat çalışması yapılması gerekir. Ayrıca; GNSS ile ilgili olarak bilhassa ulusal egemenlik, özel yaşamın gizliliği, GNSS ve CORS servis sağlayıcı yükümlülükleri ile ilgili kaygılar var. Bunların da yine mevzuat çalışması yapılması sırasında dikkate alınması gerekir. Örneğin, cep telefonlarındaki ve araçlardaki navigasyon özellikli cihazları tanımlayan ve esas olarak araç/filo takibi (yönetimi) amaçlı kullanılan konuma dayalı servisler (örn. Google Earth), uydu görüntüleri, GNSS verileri, hava fotoğrafları, SRTM (Shuttle Radar Topography Mission) ve Coğrafi Bilgi Sistemi bileşenlerini kullanarak caddelerin, sokakların, binaların 3 boyutlu koordinatlandırılmış görüntülerini tüm dünyaya sunmakta. Bu da hem özel hayatın gizliliği hem de egemenlik hakkı anlamında ciddi tehditler içermektedir.Ulusal ve uluslararası platformda konunun hukuki boyutunun değerlendirilmesi gerekir.
Devamı bir sonraki yazımda …
Sevgi ve saygılarımla;

Exit mobile version