Son günlerde, her nedense, TV kanallarında UFO programları yayınlamak, moda oldu. Medyamız, reyting yapacak konuları çok iyi bilir, üzerine atlar ve hemen kullanır. Reyting kaygısıyla, güncel bir konu durumuna getirilen UFO’lar üzerinde yapılan bilimsellikten uzak spekülasyonları en azından etkisizleştirmek, konuya sağlıklı yaklaşımları bulmak ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek de ayrı bir görev olarak topluma saygılı ve sorumlu medya kuruluşlarının önünde duruyor.
Tüm dünyada insanları ilgilendiren ve yıllardır varlığı/yokluğu üzerine yapılan tartışmaların 1950’lerden beri sürdüğü UFO’lar konusunda, hâlâ netleşmiş bir bilgi yok.
UFO’lar; insanların en azından elli yıldır gündemde tuttukları önemini yitirmeyen bir konu olarak önümüzde duruyor. İnsanoğlunun evrenin gizemini çözme isteği ve bu konuda ürettiği fantezileri dizginlemek olanaksız.
Ben de bu konuya gösterdiğim ilgi nedeniyle, kısa bir araştırma yapıp kendi fikirlerimi sizlerle paylaşma gereği duydum. Hatta daha da ileri giderek, İTÜ Uzay Mühendisliği bölüm başkanı Prof. Dr. Alim Rüştem Aslan’ı aradım. Rüştem beyle bu konuda bir program yapmak istediğimi ve kendisiyle birlikte UFO’ ların var olduğuna inanan Haktan Akdoğan’ı da programıma konuk etmeyi düşündüğümü söyledim. İlerleyen zamanlarda, bu programı gerçekleştirmeyi planlıyorum.
Bu haftaki yazımda UFO’ların varlığı/yokluğu konusunu seçmemin nedeni; UFO’lar ile ilgili yaptığım araştırmayı ve edindiğim bilgileri sizlerle yorumlayarak, ileride yapmayı düşündüğüm programıma zenginlik katması ve sizlerin bu konudaki düşüncelerinizi almak içindir.
Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgilere göre; evrende milyarlarca gökada var, bu gökadaların her biri Güneş’imizin benzeri yüzlerce milyar yıldızdan oluşuyor. Yıldızların bazılarının etrafında gezegenleri olmalıdır ki, bu gezegenler de birer, birer keşfediliyorlar. Başka güneşlerin çevrelerinde dolanmakta oldukları keşfedilen gezegenlerin sayısı daha şimdiden üç yüzü geçmiş bulunuyor.
A.B.D.’li astronom Frank Drake’in 1961 yılında önerdiği bir formüle göre; dört yüz milyar güneşten oluştuğu kabul edilen Samanyolu gökadasında bulunması olası gezegenlerin sayısı 1,3 trilyondur. Söz konusu formülün sonuçlarına göre, bu gezegenlerden yaklaşık olarak yüz milyarında, hayatın yeşermiş olması olanaklıdır ve bu yüz milyar gezegenin yaklaşık on milyonunda da ileri düzeyde uygarlıklar yaşıyor olmalıdır. Bu on milyon gezegenden bazıları üzerinde hayat, dünyamızdan birkaç milyon, ya da milyar yıl daha önce başlamış olabilir ki, bu durumda, böyle gezegenlerde yaşanan uygarlıkların vardıkları bilim ve teknoloji düzeyini bizler hayal bile edemeyiz.
Nereden bakarsanız bakınız, bizim modern bilim ve tekniğimiz çok, çok birkaç yüzyıllık geçmişe sahip bulunmaktadır. Montgolfier kardeşlerin balonları dışında, kendimizin kontrol edebildiği araçlarla yerden ilk kez havalanabildiğimiz günden bu yana da sadece yüz küsur yıl geçmiş bulunuyor.
Bilim ve teknik alanında bugün varılan gelişmişlik düzeyine karşın, yıldızlar arasında yolculuk, çok büyük ölçekte enerji kullanımına gereksinim göstermektedir ve çok ileri düzeyde teknolojilere sahip olmayı gerektirir. Bu açıdan bakınca; yakın bir zaman dilimi içinde insanlığın başka yıldızlara uzay gemisi yola çıkarabilmesi oldukça zayıf bir olasılıktır.
Öte yandan, böyle milyarlarca gökadanın var olduğunu da dikkate alırsanız, bütün evrende, üzerinde uygarlık barındırması olası gezegenlerin sayısı akıl almaz miktarlara ulaşacaktır.
Bilim insanları Samanyolu gökadasında var olması olası ileri uygarlıklara dair izler bulmak için, devasa radyo antenleri ile yıldızları dinliyorlar.
Son günlerde sık, sık TV kanallarına çıkan kimileri bu bilgileri de kullanarak; “Evrende yaşam ve zekâ için bu kadar alternatif bulunuyorsa, uçan daireler de vardır” diyorlar.
Evrende bu kadar çok uygarlığın bulunma olasılığı, uçan dairelerin Dünya’mızı ziyaret etmekte oldukları anlamına gelmez. Bu konuda ortaya atılan iddialar tutarsız ve çelişkilidirler.
Yabancı uygarlıklara ait uzay gemileri (varsa), geçmişte dünyaya uğrayıp gerekli gördükleri araştırmaları yaparak uzayda yollarına devam etmiş olabilirler. Yüz yıldan beri uzaya yayılmakta olan dünya kaynaklı radyo dalgalarının farkına varan gelişmiş bir yabancı uygarlık, önümüzdeki zaman diliminde uzay gemilerini dünyaya yollayabilir. Ancak, uçan daire ya da UFO olarak adlandırılan yabancı uzay gemilerinin, halen etrafımızda dolaşmakta olduğuna dair iddialar, güçlü delillerle desteklenememektedir.
Bu iddiaların sahipleri, ekranlarda, sözde uçan daire fotoğrafları ve video filmleri gösteriyorlar. Bunlardan bazılarının resmen düzmece olduğu kısa zamanda ortaya çıkıyor.
Ömründe gökyüzüne bilinçli şekilde bakma alışkanlığını kazanamamış kimi insanlarımız da Venüs gezegeni gibi çok parlak gökcisimlerini ya da düşmekte olan göktaşlarını görünce, bunları uçan daire sanıyorlar, yanlarında video çekicileri varsa bunları kaydediyorlar. Bu çekimler sırasında kaçınılmaz olan el titremeleri bu konuların erbabı geçinenlerce (!) TV programlarında uçan dairenin hareketleri şeklinde yorumlanıyor, ek olarak, kameraya “zoom” yaptırarak görüntüye “hava” veriyorlar.
Sözde uçan daireler, genellikle havada asılı duruyorlar! Bazen uçan dairenin içindekileri bile resimliyorlar, havada öylece durup, camın arkasından bize bakıyorlar (!), sonra da gidiyorlar!
Bir iddiaya göre; bu uçan daireler arada bir yere konup sıcak yataklarından insanlarımızı da alıp kaçırıyorlar, kaçırdıkları insanlar üzerinde çeşitli türden deneyler yaptıktan sonra, onları getirip yeniden yataklarına yatırıyorlar!
Yapılan araştırmalara göre; A.B.D.’lerinde yaşayanların % 2’si uçan daireler tarafından kaçırılarak üzerilerinde deneyler yapıldığını söylemektedirler. A.B.D.’nin nüfusunu yaklaşık üç yüz milyon olarak kabul edersek, uçan dairelerin kaçırıp havada tur attırdıkları Amerikan vatandaşlarının bile sayısı 5 ile 6 milyon civarında olmalıdır!
Bir diğer iddiaya göre de; A.B.D’nin elinde 1947 yılında New Mexico yakınlarına düşen bir uçan dairenin enkazı bulunuyor. Eğer bu doğru ise, neden Amerikalılar bu yolda elde ettikleri ileri teknikleri kullanıp, uçan daire benzeri uzay gemileri yapmıyorlar da, insanlarını hâlâ, 2. Dünya Savaşı’nda kullanılmış olan Alman V1 ve V2 roketlerinin prensiplerine göre çalışan araçların ucunda, büyük risklere girip uzaya yolluyorlar?
Bilim insanları yerden gökyüzünü, havadan yeryüzünü mükemmel aletler kullanarak gece gündüz sürekli incelemekteler, ancak, uçan daireler bu bilim insanlarına değil de nedense sıradan insanlara görünüyorlar. Bugüne kadar her nedense bir teleskopun önünden geçen bir uçan daire olmadı.
Nedendir bilinmez, 1950’li yıllardan beri havalarda dolaşıp duran uçan dairelerin ekiplerinden birileri yere ayak basıp, Birleşmiş Milletler yetkilileriyle görüşmeye hâlâ yanaşmamaktadırlar. Bunun yerine; aramızda yaşamakta olan bazı sıradan insanlarla iletişim halinde oldukları söylenmektedir. Bizler ise bu konulardan maalesef, TV ekranlarında sık sık boy gösteren uzman(!) kişiler sayesinde aydınlatılmaktayız!
Geçen günlerde, TV kanallarından birinde, bu konuların değeri kendinden menkul bir uzmanı, dinimizin en önemli öğelerinden biri olan “Miraç” olayına da yepyeni bir yorum getirerek, Peygamberimizin Tanrı katına yükselmek için bir uçan daireye binmiş olabileceğini ima edecek kadar ileri gitti. Sanki Allah’ın böyle aracılara gereksinimi varmış gibi…
Uçan daire konuları TV kanallarında tartışılırken, kendilerini bu konularda sözüm ona uzman (tıpkı bizim sektörde uzman olduğunu iddia edenler gibi) ilan eden insanların karşılarına bilim insanları çıkarılarak akılcı ve bilimsel bir tartışma ortamı oluşturulmadığı takdirde, bütün bu saçmalıklar da sürüp gidecek, insanlarımızın boş hayallerle ve hurafelerle uyutulmasına devam edilecek.Medyumlara, fallara inanarak hayatını şekillendirmeye çalışan bazı insanlarımız üzerinden kendini uzaylı gibi gösterip para kazanabilmek bile olanaklı olacaktır.
Ancak, böyle bir kaos ortamı medya yapımcılarının da işine geliyor. Çünkü günümüzde bilime dair konular, toplumumuzun büyük bir çoğunluğunu ilgilendirmemekte ve bu tür bilimsel konularda yayın yapan tematik kanallar reyting yapamamaktadır.
İyi haftalar…