Kara Kutu Verileri, araştırmacıların bir kazanın olası nedenlerini belirlemesine, ister pilot hatası, ister harici bir olay, ister uçak sistemi sorunu veya bunların birleşiminde oluşan sorunlar olsun, kaza oluşum gerçeğinin bulunmasına yardımcı olur.
Uçuş verilerini kaydedecek bir cihaz yaratma fikri ilk olarak 1950’lerde Avustralya’da Dr. David Warren’de oluştu. Dr. Warren altı yaşındayken babası, Tazmanya’dan Melbourne’a uçarken bir uçak kazasında öldü. Bu kaza, bir kaza sonrasında araştırmacılara ne olduğunu anlamalarına yardımcı olmak için uçuş verilerini ve kokpit konuşmalarını kaydedebilecek bir cihazın geliştirmesini sağladı.
2010 yılında 85 yaşında vefat eden Dr. Warren’in bu icadına “ARL Uçuş Hafıza Birimi/ARL Flight Memory Unit” adı verildi ve başlangıçta çok fazla ilgi görmese de birkaç yıl sonra ABD ve İngiltere’de üretilmeye başlandı. Avustralya, 1967’de Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ticari uçaklarda zorunlu hale gelene kadar, bu teknolojiyi zorunlu kılan ilk ülke oldu.
Neden buna “Kara Kutu” deniyor?
“Black Box-Kara Kutu” terimi ilk olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından kullanıldı. İngiliz uçaklarında radar ve elektronik gizli navigasyon cihazları geliştirildi. Bu gizli cihazlar, hemen göze batmasın diye yansıtıcı olmayan (Non Reflective) siyah renkli kutulara yerleştirildi. Günümüzde uçakların kara kutuları, havacılık ve uzay mühendislik firmalarının nesneleri hızlıca ayırt etmeye yardımcı olmak için kullandıkları “Uluslararası Turuncu/International Orange” adı verilen turuncu bir renge boyanmaktadır. Bu renk ile hemen göze çarpıyorlar ve görsel olarak bulunmaları kolay oluyor. Bu cihazlar turuncu renkte olmalarına karşın “Kara Kutu” terimi geçerliliğini yitirmiş yanlış bir isim olarak dünya çapında hâlâ yaygın olarak kullanılmaktadır.
Evet, havacılık uzmanları buna elektronik uçuş veri kaydedici adını verse de çoğu insan hâlâ “kara kutu” diyor. Uçuş veri kaydedicisinin görevi, konum, irtifa, hız gibi pek çok eşzamanlı bilgiyi ve kokpit konuşmaları gibi bilgilerin ayrıntılı bir kaydını tutmaktır. Modern sivil uçakların bir kaza geçirmesi durumunda bu cihazlar tarafından kaydedilmiş tüm bilgiler, kaza araştırmacılarının kullanımına sunulur. Kaza sonrası bunlar özel bilgisayarlarda okunarak kâğıt üzerine taşınır. Bir diğer deyişle deşifre edilerek kaza araştırmacılarına sunulur.
FDR’ler suya daldırıldığında elektronik yayını yapar (emitting a ping)
Günümüzde uçuş veri kayıt cihazları güçlü, korozyona dayanıklı paslanmaz çelik veya titanyumla kaplanmış ve yüksek sıcaklıklara dayanabilecek yalıtımla sarılmıştır. Modern FDR’ler suya daldığında yani ıslandıklarında, arama yapanların onu bulmasına yardımcı olmak için ultrasonik bir ping yayını ile su altında bulunduğu yeri belirtir. Bu ping yayını, üzerindeki özel bataryası ile 30 gün boyunca 6.000 metreye (20.000 ft) kadar derinlikte çalışabilir, yayınladığı sinyaller, dolayısı ile bulunduğu yer özel alıcılarla tespit edilir.
Kokpit ses kayıtlarına gelince, mürettebat arasındaki son 2 saatlik konuşmaları ve kokpitte duyulabilecek tüm diğer sesleri kaydeden bir döngü ile çalışır. Eski teknoloji CVR’lerde kokpitteki sesler kaset dediğimiz banta (tape) kaydedilirdi. Artık bunun yerine sesler bir Hafıza Kartı-Chip üzerine elektronik olarak kaydediliyor ve düşen uçakta kolay kolay fiziki hasar görmüyor. Örneğin, 1999 yılında Adana Ceyhan’da düşen B737 TC-JEP uçağının CVR bantı parçalanmış, bulunan parçalar ABD’de NTSB Laboratuarında deşifre edilmiş ancak, kaza nedenini açıklayacak pek fazla işe yarar veri alınamamıştı.
Yeni teknoloji neden kullanılmıyor?
Malaysia Airlines Flight MH370’in 2014 yılında ortadan sır olup kaybolmasının ardından, yerdeki alıcıya gerçek zamanlı uçuş bilgilerini gönderen ve pilotun kapatamayacağı bir sistemin geliştirilmesi yönünde öneriler yapıldı. Eğer Malezya uçağında böyle bir sistemi olsaydı, araştırmacılar enkazı bulmak için tam olarak nerede arama yapacaklarını bilirlerdi.
Bunu mümkün kılacak teknoloji mevcut, ancak havayollarına yüksek maliyeti, bunun uygulanmasını engelliyor. Gerçekte kara kutu teknolojisi, havacılık sektörünün güvenliği sağlamak için yaptığı diğer yeniliklerle karşılaştırıldığında, modası geçmiş durumda. Inmarsat’ın SB-S (Swift Broadband-Safety) ürünü gibi bazı yeni fikirler ortaya atıldı. Inmarsat, bir uydu telekomünikasyon santralinin adıdır.
Kara kutuların sorunu, uçağa fiziksel olarak bağlı olmaları yani, uçak kaybolduysa bu verileri depolayan kara kutular da uçakla beraber kaybolmuştur ve erişemezsiniz. SB-S, Black Box In The Cloud sistemi işte bu soruna son verecek. SB-S ile hayati önem taşıyan bilgilere uçak kaybolsa bile her zaman erişilebilir. Tipik olarak bu sistem ile uçak, her 15 dakikada bir konumunu bildiriyor. Ancak, uçağın rotasından sapması veya çok hızlı yükselmesi veya alçalması gibi anormal davranışlar sergilemesi halinde, sistem otomatik olarak gerçek zamanlı raporlamaya ve tüm kritik veriler anında yere aktarılır.
Erhan İnanç Ekim 2023