İstanbul-Antalya uçağında rahatsızlanan hastaya ilk müdahaleyi yapan ve hayata döndüren doktorlardan Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu, o gün yaşananları tüm detayları ile hurriyet.com.tr’ye özel olarak anlattı. Akkoyunlu, daha önce hakkında açılan ilginç davadan ve müdahale sırasında yaşadığı tereddütlerden de bahsetti.
26 Kasım 2021’de İstanbul’dan Antalya’ya giden uçakta yolculardan Salih Uyguner ciddi bir şekilde rahatsızlanmıştı. Kalbi duran Uyguner, uçakta bulunan dört doktorun hızlı müdahalesi ile hayata dönmüştü.
Uçakta hastaya müdahale eden doktorlardan biri de Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu idi. Olayın ertesi günü Akkoyunlu, uçaktaki müdahale sonucu hayata tutunan hastanın çocuğundan vefa ve sevgi dolu bir mail almış ve bu maili sosyal medyada paylaşınca bir anda gündem olmuştu.
O gün yaşananları Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu ile konuştuk. Olayın tüm detaylarını anlatan Akkoyunlu, daha önce benzer bir olayda yaşadığı dava sürecinden de bahsetti.
İşte uçakta hastanın hayatını kurtaran doktorun kendi ağzından yaşananlar…
‘UÇAĞIN SAATİNİ GERİ ALDIRMIŞTIM’
“O gün bineceğim uçağın saatini bazı sebeplerden ötürü 2 saat geriye aldırdım. Belki de son on yılda ilk kez uçak saatinde değişiklik yaptırdım. Meğer bir sebebi varmış…
Uçağa bindik. Her şey normaldi ikramlar dağıtıldı ve bir doktor anonsu yapıldı. Birisi ben doktorum diye el kaldırdı ve hastayı sakinleştirmeye çalıştı. Yanına gittiğimde hasta sallanmaya başlamıştı, bilinci kapanmak üzereydi. Hemen koltuğa yatırdık ama baktık hastanın genel durumu kötüleşiyor o alanda müdahale etmemiz çok zor, hastayı uçağın daha geniş bir alanına transfer ettik.
‘KALBİ DURDU, SOLUNUMU GİTTİ’
Hastanın kalbi durmuştu, solunum vardı ama 30 saniye içerisinde gitti. Ben de hemen acil yardım çantası istedim. Diğer doktor arkadaş hastanın başına geçti, o sırada çanta geldi. Onun içinden entübasyon aletlerini çıkardım, daha sonra şok aleti geldi. Önce entübe dediğimiz hortumu hastanın akciğerine göndererek solunumu kontrol altına aldık. Ardından kalp ritmini sağlamak için hastayı şok cihazı ile şokladık ve kalp masajına başladık. Bu sırada doktor olduğunu söyleyen iki kişi daha geldi, toplamda dört kişi müdahale ettik.
5 dakika kadar yaptığımız kalp masajı sonuç verdi ve hastanın kalbinde ritim sağlandı, solunum geri geldi.
Biz bunları yaparken tabii ki o sırada uçuş devam ediyordu. 20-25 dakika kadar daha uçakta kaldıktan sonra iniş yapıldı ve hastayı Sağlık ekiplerine teslim ettik.
Şunu da özellikle tekrarlamak istiyorum ki orada yalnız başına müdahale eden ben değildim. 3 sağlıkçı daha benimle müdahaledeydi.
‘MAİLİ GÖRÜNCE ÇOK DUYGULANDIM’
Daha sonra ben toplantıya gittim. Açıkçası çalıştığımız yerlerde bizim sürekli yaptığımız bir müdahale olduğu için ekstrem bir olay olarak düşünmemiştim.
Sabah kalktığımda hastanın oğlu mail atmıştı bana. Çok duygulandım bunu sosyal medyada paylaştım. Bundan sonra olay zaten birdenbire duyuldu. Güzel olan tarafı şuydu; sağlık kelimesi son zamanlarda sık sık şiddet kelimesi ile yan yana gelir olmuştu. Burada ise güzel bir mesaj vardı. Toplum olarak birbirimize saygıyı, teşekkürü unuttuğumuz dönemde bu mesaj beni çok duygulandırdı.
‘TEDAVİ ETMEDİĞİM HASTANIN YAKINI DAVA AÇTI’
2010 yılında hakkımda çok ilginç bir dava açıldı. Bu olay benim için çok travmatikti. Defalarca ifade verdim, hatta bana ulaşamadıkları için hakkımda tutuklama kararı çıkartıldı.
Olayı kısaca şöyle anlatayım; acil servise bir minibüs kazası sonrası hastalar geliyor. Hastalar çok, serviste sıkıntı yaşanıyor. Doktor arkadaş benden destek rica etti ben de izinli olmama rağmen orada durumu kötü olan 2 hastaya müdahale ettim.
Çok şükür müdahale ettiğim hastalar hayata tutundular. Ancak müdahale etmeyi bırakın acildeki 17 hasta içerisinden hiç görmediğim, bir başka doktorun ilgilendiği hastanın yakını o sırada görevi olan olmayan, izinli çalışan fark etmeksizin hepimizi mahkemeye vermiş.
Bu olay beni düşündüğümden de fazla etkiledi. Tutukluluk hali yaşadım daha ötesi var mı? Dava 5 yıl kadar sürdü. Tabii ki dava sonucunda bir ceza almadım ama tüm bu süreci yaşamak insanı yıpratıyor.
‘UÇAKTA MÜDAHALE EDERKEN AKLIMDA DAVA İHTİMALİ VARDI’
Tabii bu yaşanandan sonra neden uçaktaki hastaya müdahale ettiniz, korkmadınız mı, çekinmezdiniz mi diyeceksiniz. İlk anonsta çok tereddüt ettiğimi söylemeliyim. Ayağa kalktığımda hastanın genel durumunun kötü olduğunu gördüm. O anda her şeyi bir kenara bırakmalıydım, söz konusu bir hayattı sonuç itibariyle.
Hatta aklımdan şu cümleler geçti, “Muhammed dava yükleniyor ama yapacak bir şey yok sonuçta bir insanın hayatı. Artık dava olsa da müdahale etmelisin.”
Hastaya müdahale ederken kafamın içinde hep “Dava yolda, geliyor” cümlesi vardı.
Ancak orada yaşanan şey vicdanen bir sorumluluktu. Müdahale edecek yetkiye sahipken etmemek bence pasif bir katliamdır.
‘GEREKSİZ DAVALAR ŞİDDETTİR’
Herkes her şeye dava açabilir. Ancak hiçbir şekilde görmediğim, müdahale etmediğim hastanın yakınının dava açması çok yanlış. Açıkçası bu gereksiz davalar, bir şiddettir, ciddi bir baskıdır.
Öte yandan güzel bir ülkede, güzel insanlarla yaşadığımıza inanıyorum. Arada bir kötü çıkınca bütün moralimiz bozuluyor, canımız sıkılıyor. Ama bu kötülüğü topluma mal etmemek lazım.
Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu, “Yaklaşık 20 yıldır bu mesleği yapıyorum, 20 yıllık meslek hayatımda yaşadığım tek bir dava var. Gereksiz bir dava, haksız bir dava ama bunun yanı sıra binlerce teşekkür aldım” diyor.
Doktorlarımız her koşulda hayat kurtarmaya devam ederken maalesef bazen haksız davalar ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Tıpkı Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu gibi…
Peki doktorların, sağlık çalışanlarının hastane dışında hastaya müdahale etmesinin yasal bir boyutu nedir?
‘EN BAŞTA İNSANI OLARAK YARDIM ETME ZORUNLULUĞUMUZ VAR’
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı Prof. Dr. Dilek Özcengiz bu soruya Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ile cevap veriyor. “Her şeyden önce insani gerekçelerle zaten bizim insanlara yardım etme zorunluluğumuz var. Türk hukukuna göre, yolda zor durumda birini gördüğünüzde onu o halde bırakıp ayrılmanız doğru değil” diyen Özcengiz devam etti:
“Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Madde 3 ‘Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça, ilk yardımda bulunur. Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir’ diyor.”
Bu ne anlama geliyor?
Dilek Özcengiz şöyle açıkladı: “Hekimin birinci görevi yararlılık ve zarar vermemektir. Yararlı olma ilkesi gereğince de eğer herhangi bir şekilde bir insanın başına bir şey geldiyse hekim ona yardım etme zorunluluğundadır.”
Allah sizden ve sizin gibi Dr.lardan razı olsun…