Merhabalar,
Bundan böyle bu köşede elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce paylaşımlar yapmaya çalışacağız.
Yüksek karakterli ve kaliteli personel yapısı ve dolayısıyla yüksek profilli okuyucu kitlesine sahip havacılık sektörümüz için yazabilecek kadar donanımlı olduğumu şahsen kabul etmesem de, platformumuz adına paylaşımlar yapabilmek için bu köşeyi bir fırsat olarak gördük ve hep birlikte bir şeyler karalamaya çalışacağız.
Yazılarımıza son olarak bendenizin kalemi değse de bilmeliyiz ki ardında hepimiz varız. Hem çalışmalarımıza yön vermek adına haklı eleştirilerinizle yolumuza ışık olmanız beklentisindeyiz, hem de bir havacılık haber sitesi köşesi sorumluluğu ile araştırma yapma gereğinin itici gücünü kullanabilmek niyetindeyiz.
Teknik camiamızın duayenlerinden Sefa abimize ve sevgili Airline Haber ailesine bize bu teklifi ve fırsatı sundukları için teşekkür ediyoruz. Ayrıca göstereceğiniz tahammül ve sabır için sizlere de.
Geçen haftaki bilgilendirme mektubumuza çok olumlu yorumlar, çok az da olsa haklı eleştiri aldık. Ekseriyete ulaşmak maksadımız ve yazdıkça kırmamız olası her güzel kalp için şimdiden affola. Pir Sultan’ın dediği gibi “Dil sürçtü diye ademoğlu asılmaz”.
Seviyesiz birkaç yorumu da yorumcusunu da görmezden geldiğinize eminim, ancak biri vardı ki okul mezunlarımızın seviyesini tartma talihsizliğinde bulundu. Biraz da bunu bahane ederek bu haftanın konusunu belirlemiş olalım. İlk köşe yazımıza, Üniversite Seçme ve Yerleştirme Sınavında meslek liselerine yapılan katsayı haksızlığını ve bizlere etkilerini anlattığımız bu yazımızla başlamaya karar verdik.
Hadi o zaman, zaten çoğumuzun içinde yara olan bu konuyu bir kez daha kaşıyıp kanatalım mı?
Neydi bu katsayı sorunu, hatırlayalım. 28 Şubat süreci sonrasında, hastalıklı bir zihniyetin ürünü olarak, imam ve hatip yetiştirmek üzere kurulmuş okullarımızın üniversitelerde tıp, mühendislik, hukuk gibi alanlarda öğrenim görme haklarına engel olabilmek gayesiyle Yüksek Öğretim Kuruluʼna baskı yapıldı. Sınav puanına ilave edilecek bir Ortaöğretim Basarı Puanı hesaplanacaktı ve uygulanacak katsayıların meslek liseleri aleyhine değiştirilmesi isteniyordu. Amaç meslek liselerinde okutulan bölümlere kalifiye eleman yetiştirilmesi ve alan yönlendirmesi gibi mantıklı ve ülke geleceğine yönelik bir strateji gibi görünse de politik sebep ve sonuçları mevcuttu. Zira ansızın alınan bu karar için o anki mezunların ve öğrencilerin istisna tutulmaması bile bariz bir art niyetin izlerini taşıyor idi. Üstelik de kendi alanlarındaki mühendisliklere dahi alan dışı muamelesi yapılıyordu.
Sonra ne oldu? YÖK, teknik lise mezunlarını da kapsayacak şekilde katsayı uygulamasını başlattı. Genel liselerin yerleştirme puanları 0.8 katsayısı ile hesaplanırken, meslek liseliler 0.3 katsayısı ile dezavantajlı duruma düşürüldü. 1998 yılında ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 43’ü meslek liselerini tercih ederken, katsayı psikolojik bir engel oluşturdu ve meslek liselerine olan talebi düşürerek 2003’te yüzde 28’e kadar geriletti. 1999ʼdan itibaren açılan davalarda, Danıştay, sürekli olarak, getirilen sistemin hukuka uygun olduğuna hükmetti. Bu süreç 2012’de YÖKʼün aldığı karar ile son buldu.
Son buldu bulmasına da etkileri geçti mi? Meslek liseliler ne yaptılar? Meslek/Teknik lise öğrencilerinin mezun olduktan sonra, her başarılı öğrenci gibi, sıradaki hedefleri, iyi bir üniversitede iyi bir bölüm okumaktı. Gel görelim ki bu yeni sınav sistemi ile, tüm dallarda nerdeyse tam puan alsalar dahi, ancak vasat bir üniversitede talip olmadıkları bir bölüme yerleşebiliyor idiler. Bir yaz günü ansızın ve hemen uygulamaya konmak üzere alınan kararla aralarında benim de bulunduğum ilk mağdurlar için durum daha da vahimdi. Lise eğitimlerine başlarken Fen Lisesi, Anadolu Lisesi ve Anadolu Teknik Lisesi gibi okulları kazandıkları halde, ilerdeki tahsillerine altyapı oluşturması için ebeveynlerince Elektrik, Elektronik, Bilgisayar gibi teknik lise bölümlerine gönderilmiş pırıl pırıl gençler zaten okullarında son sınıfa geçmişlerdi. Daha sınava girmeden, genel liselerden mezun olan yaşıtlarından okul başarıları nispetinde 50 puana kadar geride başlayacaklardı. Yani start çizgisinden 50 metre geriye gönderilmişlerdi. Teknik okulların müfredatları gereği ekstra ve daha ağır dersleri de mevcuttu zaten. Yani geriden başladıkları yarışa, start çizgisine ulaştıklarında bir de onlara çelme takan bir hakem düşünün lütfen. Sınırlı seçeneği olan mezun ya teknik öğretmenlik ya da çok iyi bir puan alıp havacılık bölümlerimizi kazanacaktı. Tabiki istikballerini göklerde arayacaklardı, zamanın popüler mesleği ve daha yüksek taban puanlı olan havacılık okullarını tercih ettiler.
Sonuç olarak, Havacılık/Uçak Elektrik Elektroniği ve Uçak Gövde Motor bölümleri Türkiyeʼdeki en başarılı meslek lisesi öğrencilerini bünyesinde toplamaya başladı. 1999 yılından itibaren okullarımıza yerleşmiş bu öğrenciler katsayı mağduriyetine denk gelmeseler en iyi üniversitelerde rahatlıkla bir tıp fakültesi, mimarlık veya eczacılık kazanabiliyor idiler. Örneğin 1999 yılında, gururla söylüyorum, Türkiye’de sayısal net puanı ile ilk 3000’e girdiği için başarı bursu alan birçok sınıf arkadaşımız olduğu gibi, katsayı engeli olmasa sınıfımızın tamamının kampüsteki bütün mühendisliklere yerleşebildiği bir öğrenci kalitesi söz konusu idi. Öncesinde de zaten yüksek seviyeli öğrenci profili olan okullarımızda bu yeni profille birlikte bayrak epey bir yükseğe konmuştu. Hocalarımızın halen o günki sınıflar hakkında “maşallah yıldızlar topluluğu gibiydiler” dediklerini zaman zaman duyarız. Mühendislik Fakültesinden çift ana-dal yaparak oralarda da birincilik dahil dereceler elde eden SHYO/HUBF öğrencileri de hem okullarımızdaki eğitimlerin hem de öğrenci kalitesinin ayrıca kanıtıdır.
Aynı özgüven ve donanım ile mezun olan bu arkadaşlarımız, özel ve devlet sektöründe şu an tüm şirketlerde en kritik görevlerde bayrağı başarı ile taşımaya devam ediyorlar. Şirketlerinde verilen unvan veya tanımlama ile verilen görevi layıkıyla yerine getiriyorlar. Ancak ne gariptir ki, o gün katsayı ile mağdur edilenler, bugün de “eleman” unvanı ile mağdur ediliyorlar. Kamuda bir karşılığı olmayan, devletin bir kurumunun verdiği unvanı diğer bir kurumunun tanımadığı, bu yüzden çoğu devlet kurumuna iş başvurusu dahi yapamayacak olan yeni mezunlarımızın da mağdur edilmemesi tek dileğimiz. Bugün artık eski mezunlarımızın unutmaya yüz tuttuğu bir olgu olsa da, hakkımızı, sosyal statümüzü teslim alana dek bu yara içten içe kanayacak. Nasıl ki katsayı saçmalığı ortadan kalktı ve haklar teslim edildiyse, “eleman” saçmalığı da iptal edilip hakkımız teslim edilecektir.
Bu yazıyı okuyan kimsenin mezunlarımızla kendi seviyesini karşılaştırma gafletine tevessül edeceğine ihtimal vermiyorum artık.
Sonuç olarak, 28 Şubat sürecinin izleri silinmekle beraber, binlerce mezun üzerinde etkisi halen devam etmektedir. Karar alıcılar, yanlış kararlarla binlerce insanın hayatını uzun yıllar boyunca olumsuz yönde etkileyebildikleri ve milletimizi, en önemlisi de gençlerimizi mağdur etmenin ne büyük bir felaket olduğu vizyonuna sahip olmalılar. Toplum yararına yanlışlardan dönmek ise bireysel erdem olsa da aynı zamanda kurumsal bir görevdir. 2013 yılında, okullarımızı 2 yıllık teknik olmayan bir okul gibi gösteren İstanbul Teknik Üniversitesinin hatalı bilirkişi raporunda kimlerin imzası olursa olsun, bunları düzeltmek ve hukuğa dönmek şu anki yönetimin ve bilirkişilerin sorumluluğudur. Yine YÖK’ün bu hukuksuzluğa imza atarak katılmış ve mezunlarımıza “eleman” unvanını layık gören yetkilileri de aynı felaketin sorumluluğuna ortaktır. Biz kendi adımıza bu yanlıştan tez zamanda dönülmesi için tüm girişimleri yapmaya ve haklılığımızı ortaya koymaya kararlılıkla devam edeceğiz. Biliyoruz ki sorumlu ve hakkaniyetli birileri sesimizi duyacak ve bu sorunu kalıcı olarak çözecektir.
Milli projelerimize bir yenisinin eklenmesi, Havacılık ve Uzay Fakültelerimizin ve mezunlarımızın aldıkları eğitimin gereği ve milli duygularla beslenmiş sorumluluk bilinciyle bu stratejik ve vizyonel hamlede kilit noktada olması sebebiyle bizleri oldukça sevindirmiş, ülkemiz adına gurur kaynağımız olmuştur. Tam destek vermekle mükellef olduğumuz bu projede belirtilmiş milli hedeflerimizin tamamına ulaşabilecek motivasyon ve özveriye sahip olduğumuza inanıyoruz. Özel ve kamu ortaklığı olan iştiraklerle havacılıkta her geçen gün artan üretim ve Ar-ge girişimlerimiz ve başarılarımız, hem gurur kaynağımız hem de gelecekteki hedeflerimizin teminatıdır.
Haftaya görüşmek ümidiyle, sağlıcakla/covid-free kalın…