Değerli okurlar, pandemide rakamlar dolar gibi hızla yükseliyorken beklenen açılım başladı. Hatırlarsınız geçen 11 Mayıs günü AVM’ler açılmıştı. Bu kararın verildiği 4 Mayıs 2020 günü Türkiye’de vaka sayısı 1614 idi. Sağlık Bakanımız, 23-26 Mayıs 2020 arasındaki bayramdan sonra vaka sayılarının 500’ün altına düşmesi halinde restaurant ve cafelerin açılmasının düşünülebileceğini açıklamıştı.
AÇILIMIN SONUÇLARI 15 GÜN SONRA…
Mayıs sonunda restaurant, cafe ve çay bahçelerinin açılacağı açıklandığında ülkedeki günlük ortalama vaka sayısı 1016 idi. Bu mekanların açıldığı 1 Haziran’da ise vaka sayısı 827 olarak açıklanmıştı. Faaliyetler 20 Kasım’a kadar sürdü. Yani sayılan işyerleri tam 5.5 ay açık kaldı. Kasım ayının ortasında vaka sayıları 3000’i geçince bu kez kapanma kararı alındı. Restaurant ve cafelerin kapandığı 20 Kasım 2020 tarihinde Türkiye’deki vaka sayısı 5103 olarak belirlenmişti. Peki şu anda ne durumdayız? 5000’li rakamlarda iken bu işyerlerini kapatmıştık ama şu anda 11.000’i geçen bir tabloda yeniden açma kararı aldık… Henüz kış bitmedi. İnsanlar kapalı ortamlara girecek, doğal olarak herkes maskesini çıkartacak. Henüz yüzümüze takılı iken yiyip içebileceğimiz bir maske icat edilmedi ! Sonuçta vakalar hızla artacak. Sonrasında başa döneceğiz. Daha ağır kısıtlamalarla hem toplumun morali bozulacak hem de ekonomisi daha da zarar görecek. Şu işi, havaların iyice ısındığı Mayıs-Haziran aylarına erteleseydik ve restaurant-cafelerin sadece açık alanları ile sınırlı tutsaydık daha iyi olmaz mıydı? Bakın son haftanın rakamları açıklandı. İstanbul’da 3 hafta önce 100.000 kişide 68 olan vaka sayısı iki hafta önce 89’a, geçen hafta da 111’e fırladı. 4 haftada vaka artış hızı nerdeyse % 80…Böylece İstanbul da kırmızıya boyandı ve çok riskli iller arasına girdi. Haftalardır verilere ve bilim insanlarının söylediklerine bakarak ısrarla yazıyoruz, salgın Mart ve Nisan’da patlayacak diye…Korktuğumuz başımıza geliyor maalesef…
KISKANÇ ALMANYA NE YAPIYOR?
Peki işi-gücü bizi kıskanmak olan Almanya’da neler oluyor? Berber, kuaför, çocuk yuvaları ve ilkokullar 3 gün önce açıldı. Sürücü kursları, pilot eğitim kuruluşları, masaj ve güzellik salonları sıkı koşullar altında tekrar faaliyete başlıyor. İki farklı haneden olup biraraya gelmesine izin verilen kişi sayısı 5’e çıkarıldı. Önümüzdeki haftalarda vaka sayısı istikrarlı şekilde düşen yerlerde müzeler, sanat galerileri, botanik parkları açılabilecek. Açık havada en fazla 10 kişi olmak üzere kontaksız sporlara izin verilecek. Ziyaretçilerin “hızlı test” yaptırması koşulu ile sinema ve tiyatrolar açılabilecek. Hızlı testlerin her vatandaşa haftada bir kez ücretsiz yapılması kararı alınırken zincir marketlerde de satışına başlandı. Böylece herkes marketten 5 adedini 25 euro karşılığı alacağı testleri evde kendileri yapabilecek. Bu sayede hayatın normalleşmesi hızlanacak. Bizde ise, restaurant ve cafelere HES kodu ile girileceği söyleniyor da, uygulayan kim? Adam zaten aylardır tek kuruş kazanamamış, kalkıp bir de HES sorarak müşteri kaçırmak ister mi? Ayrıca, bir arkadaşının HES koduyla girip oturmaya da yasak yok. Geçenlerde bir AVM’ye gittim. Kapıda bir görevli HES kodumu sordu. Söyledim. “Geçin” dedi. Şaşırdım, “İyi de, ya başkasının kodunu verdiysem. Kimlik kontrolü yapmayacak mısınız?” dedim. “Maalesef yapamıyoruz. Kimlik isteyince müşteriler itiraz ediyor” diye cevap verdi. İşte bizde kontrol böyle…Dostlar alışverişte görsün, misali…
HERKES BAŞININ ÇARESİNE (Mİ) BAKSIN…
Tam kapanma taleplerine karşı Almanya’da da ciddi tepki olduğu söyleniyor. Artık seçim endişesi kalmayan, Eylül ayındaki seçimlerden önce Başbakanlığı bırakacak olan Merkel ise bilimin dediğini yapmakta kararlı. Alman Federal hükümeti son haftalarda artan mutant virüslerin yaratacağı üçüncü dalgaya karşı olabildiğince az taviz vererek tedbirleri sıkı tutmaya çalışıyor. 27 Şubat-5 Mart arası Almanya’da günlük ortalama vaka sayısı 8197…Ve Almanlar işi sıkı tutmaya devam ederken aynı dönemde ortalama günlük vaka sayısı 10.498 olan bizde ise restaurant ve cafeler açılıyor ! Günlük vakalar bizde 12.000’e dayandı. Bu işi çözmenin tek yolu hızlı ve etkin aşılama… Son 1 haftada 1.400.000 aşı yapılmış. Günde 200.000 aşı demek bu. Bu hızla nasıl çözeceğiz bu işi belli değil. 13.500.000 aşının geldiği bilgisine sahibiz. Yeni parti aşı geldi mi, bilmiyoruz, Ne zaman gelecek, bilmiyoruz. Prof.Dr. Ahmet Saltık, Prof. Dr. Esin Şenol, Prof. Dr. Kayıhan Pala gibi hocalar, açılımın erken olduğunu, aşılamada ağır gidildiğini söylüyorlar. Mutanta karşı aşının koruyuculuğu konusunda ise rivayet muhtelif. En iyisi, kendi tedbirlerimizi alıp korunmaya devam etmek. Pilotsan, kabin memuruysan ölümüne uçmaya devam… Pandeminin gidişatı, havacılığımızı da, işimizi de, ekonomik durumumuzu da doğrudan ilgilendiriyor.
ŞANZIMANI DAĞITMADAN ŞU İŞİ ÖĞRENSEK…
Geçtiğimiz haftanın en dikkat çeken konusu HAVASEN’in gündeme getirdiği, 17 milyar TL zarar açıklayan THY’nin makam araçlarını yenileme kararı idi. Ciddi tepki gösterildi. THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı aynı gün açıklama yaparak “halen kullanımda olan kiralık araçların 1 yıl daha uzatılması için kiralama firmasının kira bedellerinde % 100 artış istediğini” söyleyerek yeni araç kiralamanın daha uygun olduğunu belirtti. Bana tuhaf geldi bu açıklama. Aynı süre için kiralandı ise, 3 yıldır tepe tepe kullanılan bir filoya “1 yıl daha kullanalım” talebi geldi ise, firma niye bunu reddetsin ki? Zaten 3 yıl için belirlediğin fiyat artış oranını uygular yola devam edersin. Konu teknik olduğu için geçmiş yıllarda Uçuş İşletme birimini temsilen ihalelere katılan emekli bir dostumuza sordum. Aldığım cevap sistemi de özetliyor: “THY’nin yaptığı her türlü ihalede mutlaka bir artırma maddesi vardır. Anlaştığınız miktarı % 30 oranında artırabilirsiniz. 10.000 tane bavul aldıysanız aynı şartlarla 3000 tane daha satın alma hakkınız var. Bu tür süreli anlaşmalarda da süreyi uzatabilirsiniz. 3 yıl yani 36 aylık bir ihale yaptıysanız, bu süreyi % 30 daha artırma hakkınız var. Yani 10-11 ay daha uzatabilirsiniz. Aynı şartlarla uzatabileceğiniz gibi her yıl belirlenen bir artış rakamı varsa onu uygularsınız. Zaten döviz kuru ile bağlamışsanız yine döviz üzerinden 4. yılda da süreyi uzatabilirsiniz.” Eğer böyle ise, bu yeniden kiralama işinin gerekçesi dayanaksız kalıyor. Ama hepsinden geçtim, tutun ki 3 yıl bitti. Eee birader hiç olmazsa pandeminin etkileri bitene kadar şu makam araçlarından vazgeçseniz ne olurdu? Hepi topu 1 yıl olsun… Değer mi, 1 yıldır özveriyle çalışan personelinizin midesini bulandırmaya? Bu arada ihalenin 5 Mart Cuma günü yapılması gerekiyordu. Nasıl sonuçlandı, hangi araçlar kaç liraya kiralandı, THY bir açıklama yaparsa spekülasyonları önlemiş olur.
5000 ÜYELİ DERNEĞE 300 ÜYE SINIRI
Pandemi ilişkin gevşeme tedbirlerinde sivil toplum kuruluşlarının toplantılarına ilişkin bir kısıtlama da açıklandı. Genel kurullar dahil bu tip toplantılar en fazla 300 kişi ile yapılacak. Aklıma hemen Hava İş geldi. Biliyorsunuz yetkili sendikamızın 300 delegesi var. Demek ki sadece delegelerle toplanabilecek. Sendika görevlileri, diğer sendikalardan gelecek misafirler içeriye alınmayacak. İyi de, delege seçimleri nasıl yapılacak? Örneğin Kabin delegeleri için oylamada sosyal mesafe nasıl sağlanacak? Diğer bir örnek Derneklerde. TASSA’nın 700, TALPA’nın 5000 üyesi var. Şimdi 300 kişiyi içeri alıp ilk gelen bu şanslı delegelerle yapılan seçim adil olacak mı? Böyle bir seçimin geçerli olacağını iddia etmek mümkün değil. Yıl sonundaki bu Genel Kurullara kadar dileriz aşılama sağlanır da, dernekler ve sendikalar mahkemelere düşmez. Bu çerçevede, THY’nin Genel Kurulunu fiziki ortamda yapmasını da olumlu buluyorum. Zaten katılanlar 50 kişiyi geçmiyor, bu nedenle geçen yıl olduğu gibi internet ortamında yapılmasından vazgeçilmesi yerinde bir karar.
Yazıyı bitirirken, geçtiğimiz hafta Bitlis’teki helikopter kazasında şehit olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına rahmet, başta aileleri olmak üzere tüm milletimize başsağlığı diliyorum.
Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
THY bu kadar gündem olan araba kiralama ihalesinin sonuçlarını açıklamalı.
aslında bu ihalenin iptal edilmesi gerekirdi.
Kıskanç Almanya bize makam araçları yapmakla meşgul. Bu kriz ortamında hiçbir firma Thy gibi bir şirketi ve paralarını zamanında alma imkanını elinden kaçırmak istemez o yüzden de artırma maddesine gerek kalmadan 1 yıl için %100 gibi bir fiyat arttırımı talebi hiç de inandırıcı değil. Ayrıca velev ki arttırıyorlar şirkette çalışan şef,müdür,başkan vs hepsinin hali vakti yerinde,sabahtan akşama para hesabı yapıyorlar,hepsinin gözü dolar,euro’da,artınca seviniyorlar düşünce üzülüyorlar,özel arabaları da var şirket ve ülkelerini de sözde çok seviyorlar,vatan,millet,yerlilik,millilik ağızlarından düşmüyor o zaman 1 sene kendi araçlarını kullansınlar benzin parasını şirket karşılasın olmaz mı? Böyle bir şey söz konusu olsa torpilli tepeden inmeler buna ne bahane uydururlar acaba?