Tu-Kaka..(!)

Artık sizler de biliyorsunuz; yazılarımın kavgacı bir üslup taşımamasına ve yazdığım yazının bilimsel ölçütlere uygun olmasına; doğru olmasına, yapıcı olmasına son derece dikkat ederim. Daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi, böylece; bazen sektöre nostaljik bir açıdan bakarak geçmişi dile getirmeye çalışıyor, bugünü yaşayanların, dünün koşullarını da bilmelerini sağlamaya çalışıyorum.
Geçen hafta bu amaçla nostaljik bir yazı yazdım ve ATATÜRK Havalimanımızı sizlerin gözü önüne, kısaca geçmişteki anılarıyla sermeye çalıştım.
Bu hafta, kafamda daha önce tasarladığım halde yazamadığım bazı görüşlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
İlk konumuz; Patronlar ve Genel Müdürleri (kısaca CEO lar).

Öncelikle bu yazımın konusunu; geçtiğimiz günlerde AtlasJet CEO’su Tuncay Doğaner’in, şirketin sahibi Murat Ersoy’la yollarının ayrılmasını haberini okuduğumda kafamda oluşturduğumu söyleyebilirim.
Bu şirketimizde; Murat Ersoy ve Tuncay Doğaner’i her yerde görmek, basının karşısında her ikisinin de farklı, farklı beyanatlarını izlemek olanaklıydı.
Şirket yönetimlerinde CEO’ larla patronlar arasında, bence, farklar olmalı. Örneğin; OnurAir’in sahibi Cankut Bagana iken, çoğu havacı bu ismi sıklıkla duymaz ve kendisini de kolay, kolay göremez. Şahabettin Bolukcu ise, yıllardır Onur Air’in CEO’luğunu yürütmektedir. Cankut beyin yönetimsel bazda işe müdahil olduğunu göremezsiniz. Şirket hakkındaki yapılanmalar, değişiklikler aralarında konuşulur, ama, her zaman vitrinde Sahabettin bey olur.

Pegasus’a baktığımızda ise; AtlasJet benzeri bir yapılanma söz konusu, herkes ortada ve orada da herkes konuşuyor. Ali Sabancı’nın mı? Yoksa Sertaç Haybat’ın mı? Ya da İzair’den Gürol Yüksel’in mi? CEO’luk görevini üstlendiğini anlamak zor.
THY’deki durum ise, yine bunlarla benzerlik gösteriyor. CEO olan Temel Kotil, Yönetim Kurulu’ndaki icra heyetine karşın, daha etkisiz görünüyor ve THY’de kimin işin başında olduğunu ben hala anlayamadım.
İşin aslı; şirketlerde CEO’luk makamlarının ön planda olması ve gerçek patronun veya yönetim kurulunun geri planda kalarak işlerin gidişini izlemesi gerekir diye düşünüyorum. Tabii ki, büyük kararlar, yeni yapılanmalar, uçak alım veya satımları tek başına şirketin sahibi veya ortakları dışında şekillenecek eylemler değildir. Fakat, her ne konuda olursa olsun ben icranın başı olan CEO’nun yönetimde lider görünmesini, kamuoyunun ve basının önünde tek adammış gibi davranmasını daha uygun görüyorum. Bu tür yönetimlerde TAV-Best Air-OnurAir’i örnek gösterebilirim.
Bu üç şirket CEO’ları tarafından yönetildiğinden, gerçek sahiplerini ortalarda görmeniz zordur.
Şirket yönetim kurullarının ya da patronlarının; sivil havacılık gibi deneyimsel birikimlerinin olmasının ön planda tutulduğu bir sektörde, olur-olmaz her yerde görünmesi, personel alımlarına müdahale etmesi, medyanın karşısına geçerek beyanatlar vermesi, öncelikle kendi CEO’larını psikolojik olarak olumsuz etkileyecek ve alt yöneticilerine ve personele karşı saygınlıklarına gölge düşürecektir
Bu arada, AtlasJet’in yeni CEO’luğuna atanan Orhan Coşkun’a öncelikle yeni görevinde başarılar dilerim. Burada, görevine başlar başlamaz verdiği demeçteki gafı da yazmadan geçemeyeceğim. Orhan Bey; MD uçakları ile ilgili soruya: “Bir daha o uçak tipini kullanmayacaklarını ve adını bile duymak istemediklerini “ vurgulayarak, hem Onur Air, hem de Anka şirketlerinin bolca uçurduğu bu tip uçaklara haksız bir göndermede bulunmuştur. Hem de, bu tutumuyla, Isparta kazasının gerçek nedenini resmen MD uçağına bağlamış görünüyor.
Orhan beye buradan şimdiden “canlı karakutu” olmayın (!) demek gerekiyor sanırım.
Bunun yanı sıra Pegasus-Onur izdivacının bu MD kazası sonrası bitmesine denk gelmesi sektörde farklı değerlendirildi. İşletme ve bakım giderlerinin azlığıyla ünlü MD’lere yönelik ikinci bir haksızlık bence. Hâlbuki bu birleşmenin neden olamayacağının nedenini Tolga Turgut’un 18 Şubat 2008 tarihindeki yazısında olduğu gibi ben 8 Ekim 2007 deki Onur-Pegasus-Atlas isimli yazımda aynen yazmıştım.
http://www.airporthaber.com/hb/yazar.php?id=1270
İkinci konumuz; TÖSHİD. Bu derneğimizin olağanüstü genel kurulunda Başkan Sahabettin Bolukçu’nun konuşmaları ilgimi çekti. Birçok sorunu gündeme taşıyan konuşmasında, dernek olarak yaptırım güçlerinin olmadığını belirterek biraz serzenişte bulundu. (Sayın Bolukçu’ya yaptırım gücü olup ta yaptırımını kullanamayan birçok kurumumuzun olduğunu buradan hatırlatmak ve TOSHİD’in “Al gülüm ver Gülüm” tarzındaki seçimlerle bir yere gidemeyeceğini, buradan hatırlatmak isterim.)
TOSHİD’deki çözüm için; Şahabettin beye; yönetimdeki patron veya CEO’ların mutlaka yönetimde olması, ama başkanın sektördeki bir şirketin içinde yer almamasının avantajını, bu makamın profesyonel olarak her gün görevinde olan, deneyimli, saygın bir havacı tarafından maaşlı olarak yürütülmesinin avantajlarından sözettim.
Çünkü, Başkan kim olursa olsun, Bakanlıkla veya SHGM ile yapılan toplantılarda sektörden önce kendi şirketinin sorunlarına çözüm arayabilme ihtimaline karşın, gerek bakanlık, gerekse SHGM, başkanın sektörel sorunları dile getirmesine veya isteklerine temkinli yaklaşacaktır.
Üçüncü konu; AtlasJet’in kriz yönetimi.
AtlasJet, Isparta kazasına kadar tüm söylemlerinde; uçuş emniyetini önemsemelerini, uçaklarının yeniliğine bağlayarak reklam kampanyası yürütmüş bir şirketimiz.
Bu kazanın hemen ardından, kiralık MD’ leri uçuştan çekmesi, bence amatörce bir davranış olmuştur. Şöyle ki; ben şimdi bir yolcu yakını olsam; “Arkadaşım, senin bu kazadan hemen sonra MD’leri devreden çıkartman, kazanın nedeninin bu uçaklarda olduğu izlenimini veriyor. Madem bu uçaklarda sorun hissettin, o zaman, neden uçtun? Şimdi, düne kadar kiralayıp birçok sefer yaptığın MD’leri tu-kaka ilan etmenin ve tekrar yeni uçaklarla emniyettesiniz MD’leri görmek bile istemiyoruz(!) demenizi anlayamıyoruz dese, ne cevap verilir bilemiyorum. Kanımca, kaza sonrası hemen MD’leri devreden çıkartmak, hem MD’lerle hala uçan şirketlerimize karşı bir haksızlık, hem de kazanın nedeni daha açıklanmadan nedenini kendilerince belirlemiş olduklarını göstermiyor mu?

İyi haftalar. 

Exit mobile version