TOKAT…

 
Değerli okurlar, küresel salgın aldı başını gidiyor. Vaka sayıları indirimli satışlar gibi 900’lü rakamlarda hep. Ben 999 vakanın hangi gün açıklanacağını merak ediyorum. Kurban bayramındaki hareketlilik ve sonrasında okulların açılmasının sayıları artırmasına kesin gözüyle bakılıyor. Yoğun bakım ve solunum cihazındaki hasta sayısı yani yaşam riski olanlar 1600’ün altına düşmüyor. Bunların yarıdan fazlası da İstanbul’da…Son yapılan araştırmalar, hastalığın kalp-damar sisteminde, akciğer ve böbreklerinde kalıcı hasarlar bıraktığını gösteriyor. Havayolu şirketlerimizin özellikle uçuş ekipleri ile ilgili önlemleri revize etmesinde ve artırmasında ciddi fayda var. 1-2 bin TL uçuş parası için ölümüne uçurulmamalı insanlar… Çalışma düzeni derseniz, sektördeki belirsizlik sürüyor. Sendika saklandığı yerden arada bir kafasını çıkarıp etrafı kesiyor, THY yönetimi ise elini belli etmeyen poker oyuncusu gibi içten içten gülüyor. Çalışanlar ise çaresiz… Filler tepişmiyor ama çimler eziliyor.

İŞVEREN, SARI SENDİKAYA KARŞI(!)

İşçi-İşveren ilişkilerinde aslında denklemin analizi çok basittir. Bir tarafta çalışanı sömürmeyi ana ilke edinen, çok sıkışınca kızarak, köpürerek ilave haklar veren ama punduna getirdiğinde de kaşıkla verdiğini kepçeyle alan, işçinin sırtından kar eden, kişisel anlamda da prim yapan işveren var. Karşısında ise bu gücü frenlemek ve üyesinin hak ve çıkarlarını korumakla görevli olan sendika hadi biraz daha genişletelim, sivil toplum kuruluşları var. Karşı taraf yani çalışan örgütleri ne kadar güçlü ise, dengeye o kadar yaklaşılır. Ama Sendikanın ve sivil toplum kuruluşlarının yönetimleri “kukla” ise, işveren tarafından işbaşına getirilen embedded(iliştirilmiş) örgütler ise gariban işçiler ne yapsın? İşte en tehlikeli olan da budur. Sen; üyesi olduğun örgütlerin senin için mücadele ettiğini “aslanlar gibi” çarpıştığını zannedersin ama kapalı kapılar ardında satılırsın, farkına bile varmazsın ! Taraflar bu konuda tiyatroyu iyi oynamak zorundadır. İşveren, işçiye hakkını vermemek için direnirken Sendikacı da işverene saldırırken(!) ikna edici olmalıdır.

“SENDİKANIZ VALLAHİ ÇOK İYİ, BEN ŞAHİDİM !”

Peki,THY de durumlar nasıl?  Hatırlayın 2016-2018 dönemi Toplu Sözleşme görüşmelerinin başında Hava İş Başkanı Ali Kemal Tatlıbal ilginç bir yorum yapmış “Biz THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’nın samimiyetine inanıyoruz. Onun işçilerin haklarını vereceğine ve koruyacağına inanıyoruz. İfadelerini kullanmıştı. Düşünebiliyor musunuz bunu söyleyen bir sendika başkanı ! İşverenden “aman” diliyor… Eee birader, İlker bey senin işini yapacaksa, işçilerin hakkını koruyacaksa sen ne işe yararsın?  Aidatları da İlker bey toplasın o zaman ! Neyse ki İlker bey işe uyanmıştı da, Toplu Sözleşme imzalandıktan sonra sendikanın başarısını (!) hatırlatarak durumu toparlamıştı… Bakın ne demişti Aycı bey 12 Nisan 2017’deki Abant toplantısında?
Değerli sendikamızın başında iyi niyetli, kaliteli, pırıl pırıl insanlar var. Sendikanın sizi çok iyi temsil ettiğine ben şahidim. (..) Beni çok zorladılar. İşleri gereği doğru yaptılar. Gece buluştuk, gündüz buluştuk, vurduk kırdık ve bir yerde anlaştık.”
İlker bey hızını alamamış, devam etmişti:
Ne kadar şanslı bir yönetim kurulu başkanıyım ki, böyle bir sendikamız var ve bize destek olan böyle çalışanlarımız var. (…) Oturduk sendikamızla bunun pazarlığını yaptık. Onlar çok sıkı pazarlıkçı çıktı. (…). Masada yaman pazarlık yaptılar. Beni çok terlettiler.”
Nasıl ama? Sendika Başkanının PR’ını (halkla ilişkiler çalışmasını) işveren yapıyor. “Farkında değilsiniz ama çok iyi bir sendikanız var.” diyor. Bu açıklamadan daha 1 ay önce “Sendika bize SIFIR ZAM verin diye geldi, biz OLMAZ ÖYLE ŞEY dedik ve % 1.5 verdik” diyen de aynı İlker Aycı ! TİS görüşmeleri başlamadan önce Aycı’nın şirketi kötü yönettiğini söyleyen, TİS’in kırmızı çizgileri olduğunu, kazanılmış haklardan vazgeçilmeyeceğini temcit pilavı gibi tekrar eden kimdi? Hava İş !
İnandırıcılığını kaybetmiş bir sendikaya işverenin sahip çıkması ne hazin bir tablo… Senin vekil tayin ettiğin, senin adına karar vermesi için güvendiğin sendikayı işveren övüyorsa başka söze ne gerek var? Sendikanın ne kadar yaman çıktığını işveren söylüyor, dünyada örneği var mı acaba?

SENDİKADAN YANA ŞANSLI İLKER BEY…

Ama şu lafına bayıldım Aycı’nın: “Ne kadar şanslı bir yönetim kurulu başkanıyım ki, böyle bir sendikamız var.”  Vallahi doğru, billahi doğru ! Böyle sendika nasip olmaz her işverene … Allah mutlu mesut etsin, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş ! Seçilir seçilmez Toplu Sözleşmeyi 2 yıldan 3 yıla çıkartan sendikayı kim sevmez?
Yalnız birkaç sorum olacak acizane… Sayın Aycı, madem bu kadar başarılı, üyesinin hakkını savunan, sizi terleten-yoran ama çok beğendiğiniz bir sendikanız var. Niçin sizin Ekip Planlama yöneticilerinizi savcılığa verdi? Niçin siz, hayran olduğunuz bu sendikaya sormadan Pazar mesailerini, otoban paralarını kestiniz? “Değerli, pırıl pırıl insanların başında olduğunu” söylediğiniz sendikanızla pandemi döneminde niçin biraraya gelip çalışanların mağduriyetlerini ortadan kaldırmıyorsunuz? Teklif verildi-verilmedi muhabbetinde niye birbirinizi doğru söylememekle suçluyorsunuz? Yakışıyor mı böyle iyi anlaşan işveren ve sendikaya ? Yoksa bir tiyatro mu izliyoruz?
Aycı’nın aynı açıklamasındaki şu sözleri de atlamayalım. ”Fedakârlık yaparken bile, vefasını ortaya koyarken bile dimdik durabiliyorlar. Biz bu ülkede kıvıranları çok gördük. Ama bu sendika başkanım ve onun yönetim kurulu dimdik duruyorlar.” Ne güzel ! Kıvırmamak önemli tabii… Yani bugün söylediğin, dün söylediğine ters düşmeyecek.

TOPÇU, ÇALIŞANLARLA NASIL BARIŞMIŞTI?

Şimdi burada bir nefeslenelim ve geçmişe bakalım. Prim muhabbeti ne zaman çıkmıştı? 2014’de… Bay Hamdi çalışanlarımızla barışacağız ayağı ile, 2013 Mayıs ayında Atılay Ayçin’in başlattığı greve katılmayan THY çalışanlarını ödüllendirmişti. Aslında grevi bitirerek TİS masasına oturan yeni Hava İş yönetimine de itibar kazandırmaktı amaç… Yetmemiş, 305 olarak bilinen 2012 Mayıs eylemi mağdurlarının bir bölümünü de (kıdemlerini sıfırlayarak) işe geri alarak yeni yönetimin başarı(!) hanesine bir çentik daha atmıştı. Kanunların hiçe sayıldığı bir süreçti. Kanuna göre bir işyerinde grev başlamışsa, grev anlaşma ile bittiğinde “greve katılmayanlar TİS kazanımlarından yararlanamazdı.” Ama ne gam… THY’nin başında bay Hamdi vardı. Greve katılan yaklaşık 500 kişiden bir kısmı işten atılırken greve katılmayan 13.500 kişi kanuna aykırı biçimde hem Toplu Sözleşmeden yararlandırılmış hem de üstüne de prim verilmişti ! Ne günlerdi, Uğur Cebeci’yi sollayarak bay Hamdi’nin gönlüne taht kuran gazeteci Hakan Çelik, yolcuları mağdur etmeyen ve greve destek vermeyen çalışanlara teşekkür etmişti…
Demem o ki, Candan bey gitmiş, Hamdi bey gelmiş, o gitmiş İlker bey gelmiş, hiçbir şey farketmez. Hepsi aynı kafadadır. O yüzden hep yazıyorum, Hamdi Topçu Coca Cola ise İlker Aycı da Pepsi Cola’dır. Bunları yazarken aklıma bir fıkra geldi:
İşsiz bir gariban kahvede oturmuş kara kara düşünüyormuş. Yan masada kahvesini yudumlayan kalantor kasaba ağası biraz eğlenmek istemiş. O sırada kahvenin önünden geçen iriyarı bir adamı göstererek,
– Şu giden adamı görüyor musun? Git o adama bir tokat at, sana 20 TL para vereceğim, demiş.
Çay içecek parası olmayan Garibanın gözleri parlamış,
– Tamam giderim, demiş ve gidenin arkasından yaklaşarak var gücüyle ensesine bir tokat atmış.
Tokadı yiyen can havliyle arkasına bakmış ve adamı yakalamış.
– Sende kimsin, ne diye vuruyorsun?
Gariban titreyerek konuşmuş:
– Abi, çok özür dilerim seni bir arkadaşıma benzettim, demiş.
Tokadı yiyen la havle çekip yoluna devam etmiş. Gariban gidip parasını almış.
Öğlen olmuş, sahne aynı… Gariban simitle çayla karnını doyurmuş. Kalantor bakmış ki, aynı adam geçiyor. Garibana dönmüş:
– Git bir tane daha vur, 50 lira vereyim demiş.
Gariban parayı duyunca ikiletmeden fırlamış ve adama tokadı yapıştırmış.
Tokadı yiyen yine garibanı yakalamış ve:
– Ulan bela mısın, ne diye vuruyorsun? Şimdi geberteceğim seni, demiş.
Gariban korkudan titreyerek yalvarmaya başlamış:
– Abi vallahi amcaoğluma çok benziyorsun. Seni o sandım, ne olur affet…
Adam küfürü basıp yola devam etmiş.
Gariban keyifli… Parayı cebine indirmiş, bir de kendine kahve söylemiş
Akşam olmuş, hava kararmış. Kalantor, aynı adamın uzaktan geldiğini görünce garibana dönmüş:
– Seninki geliyor, bir daha vur bu sefer 100 lira vereceğim, demiş.
Gariban bir yandan korkuyor bir yandan da para tatlı.. Biraz düşündükten sonra koşarak adama yetişmiş ve tokadı patlatmış.
Adam hışımla dönmüş, bir de bakmış aynı gariban…
– Ulan bakalım bu sefer ne uyduracaksın? Seni kimse elimden alamaz artık, deyince gariban boynunu bükmüş, kahvede oturan kalantoru göstererek:
– Abi bende bu garibanlık, sende bu ense, şu adamda da bu para oldukça sen daha çok tokat yersin, demiş…
Burada kim hangi rolde siz karar verin artık… Kalantor para babası olmadığınız kesin de, tokadı atan gariban mısınız yoksa her seferinde tokatlanan mı?
 

Exit mobile version