Bölgesel Havacılık: Neden Bizde Yok?
Havacılıkta büyük adımlar atan ülkelerde, küçük şehirlerden bile geniş bağlantı ağları kurulduğunu görüyoruz. Japonya’dan ABD’ye, Avustralya’dan Norveç’e kadar birçok ülke, en ücra kasabaları bile havayoluna bağlamış durumda. Üstelik, pervaneli uçaklarla 200 kilometrelik mesafelere bile uçuşlar gerçekleştiriliyor. Peki, bu ülkeler bu tür gelişmeleri hayata geçirebilirken, Türkiye’de neden bölgesel havacılık bu kadar sınırlı?
Aslında cevap, coğrafyadan ekonomi politikalarına kadar uzanan bir dizi faktörde gizli. Türkiye, coğrafi olarak daha kompakt bir yapıya sahip. Birçok şehir birbirine yakın mesafede yer alıyor ve karayolu ya da demiryolu ulaşımı tercih edilebiliyor. Ancak bu durum, yalnızca coğrafi yapıyla sınırlı değil. Gelişmiş ülkelerde bölgesel havayolu şirketleri ciddi bir pazar oluşturmuş durumda. Türkiye’de ise bu alandaki yatırımlar henüz sınırlı. Büyük şehirler arasındaki uçuşlar ve uluslararası bağlantılar öncelik kazanırken, küçük şehirlerin birbiriyle bağlantısı zayıf kalıyor.
Ekonomik koşullar da bu durumu etkiliyor. Türkiye’de küçük şehirler arasında hava yolu talebi sınırlı olabilir. Bölgesel havayolu ağları kurmak, talep yetersizliği nedeniyle havayolu şirketleri için kârlı olmayabilir. Ancak bu, gelecekte değişmeyecek bir durum değil. Bölgesel uçuşlara yapılacak yatırımlar, daha fazla erişilebilirlik sağlayarak yerel ekonomilere büyük katkı sunabilir.
Türkiye’nin son yıllarda havacılık alanında kaydettiği büyük ilerlemelere rağmen, bölgesel havacılığa yönelik yatırımlar hâlâ gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyor. Gelecek yıllarda bu alanda daha fazla adım atılması ve Türkiye’nin küçük şehirleri arasındaki bağlantıların güçlendirilmesi, hem ülkenin havacılık sektörüne hem de yerel kalkınmaya önemli bir ivme kazandırabilir.
THY’nin Dış Parıltısının Ardındaki Soru İşaretleri
Türk Hava Yolları (THY), 56 milyar dolarlık katkısıyla Türk ekonomisine büyük bir ivme kazandırdığı ile övülüyor. Ancak, dikkatlerden kaçan bir soru var: Bu kadar büyük bir katkı sağladığı söylenen THY, neden üç yıldır vergi ödemiyor?
İhracat ve katkı iddiaları güzel görünebilir, ama ithalatın dengesi ne durumda? Bu kadar büyük bir kuruluşun borç durumu, finansal yükümlülükleri ne kadar ciddi? THY’nin toplam giderleri, borçları ve özellikle döviz bazında ödediği leasing ve faiz oranları nedir? Bu soruların cevapları, şirketin finansal durumunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.
Özellikle leasing ve faiz ödemeleri, havacılık sektöründeki birçok şirket gibi THY’nin de en büyük maliyet kalemlerinden biri. Döviz kurundaki dalgalanmalar, uluslararası operasyonlarda devasa maliyet artışlarına yol açabilir ve şirketin uzun vadeli finansal sağlığını tehdit edebilir.
Gerçekler Ortada: Lobicilik, Rüşvet ve Şirket Yönetiminin Çıkmazları
THY’nin adı yurt dışında rüşvet iddialarıyla anılmaya başladı. Bu iddialar hafife alınacak cinsten değil. ABD gibi bir ülkede kimse durduk yere dava açmaz veya suçlamada bulunmaz. THY’nin isminin bu tür skandallarla anılması, şirketin itibarını zedeleyebilir ve uzun vadede ciddi sonuçlar doğurabilir.
Son yıllarda lobicilik faaliyetleri ve yönetim anlayışının getirdiği yozlaşma, havacılık sektöründe kendini hissettirmeye başladı. Brooklyn Belediye Başkanı’nın yaptığı açıklamalar, Türk yetkililerin kendisine Türkiye’de ücretsiz seyahatler sunduğunu ve Türk Konsolosluğu’nun ise altın kaplama bir çay seti hediye etmeye çalıştığını ortaya koydu. Ancak bu tür hediyeleri kabul etmediğini belirtti. Ayrıca, bir eski diplomatın 2 milyon dolar rüşvet verdiği iddiasıyla yargılandığına tanık oluyoruz.
Bu tür yozlaşma ve adaletsizliklerin yaşandığı bir ortamda, çalışanların sorunları ise göz ardı ediliyor. Özellikle teknisyenler, bu haksızlıkların en büyük mağdurları. Düşük ücretlerle yüksek iş yükü yaratma peşindeler ve bu anlayış, çalışanların moralini her geçen gün daha da düşürüyor. Çalışma koşullarında bir iyileştirme yapılmadığı sürece, bu sorunlar daha da büyüyecek ve sonunda önlenemez hale gelecektir.
Kıymet Verilmeyen Değerler: Yetenekler Yurt Dışına Kaçarken Asıl Kaybeden Kim?
Türkiye’nin dev şirketlerinde yıllardır süregelen bir sorun var: Şirketler, yetiştirdikleri yeteneklere yeterince kıymet vermiyor. Bu insanlar, hak ettikleri değeri bulamadıklarında yurt dışına yöneliyor. Bugünlerde her bölümden yükselen bir “yurt dışı” türküsü var. Herkes bir çıkış yolu arıyor, çünkü şirket içinde en ufak bir hak arama çabası bile kapıyı gösteren bir anlayışla karşılanıyor.
Bu sistemde, teknik yeteneklerin kaybı şirket için geçici bir sorun gibi görülüyor, ama işin aslı öyle değil. Teknisyenler, mühendisler ya da diğer kritik görevlerdeki çalışanlar göz ardı edildikçe, şirketler de bu kayıpların bedelini ağır ödüyor. İşin ironik yanı ise, 10 lira vermekten kaçındıkları bu insanları kaybettiklerinde, yerlerine 20 lira vererek yabancı çalışanlar getirmek zorunda kalmaları.
Ajet: Planlama ve Müşteri Memnuniyeti Konusunda Yol Ayrımında
Ajet ile ilgili sıkça duyduğumuz şikayetler, bu havayolunun planlama ve operasyon süreçlerinde ciddi sorunlar yaşadığını gösteriyor. Ajet’in uçuş ağını genişletmeden önce kendi iç işleyişine odaklanması gerekiyor. Yer hizmetlerinden teknik servislere, biletlendirme süreçlerinden uçuş saatlerine kadar birçok konuda ivedilikle çözümler bulunması şart. Bu sorunlar çözülmeden, müşteri tercihini kazanmak mümkün olmayacak.
Bir müşteri olarak, açıkça söylemek gerekirse, Ajet’i tercih eder miyim? Şu anki haliyle, mümkün olduğunca farklı havayolu firmalarını tercih ederim. Müşteri memnuniyetini bu kadar göz ardı eden bir havayolu, güven ve tercih edilme noktasında ciddi sıkıntılarla karşılaşabilir.
Özellikle koltuk seçimiyle ilgili yaşanan sorunlar, Ajet’in müşteri deneyimi açısından büyük bir eksiklik. Bilet alırken koltuğunuzu satın alıyorsunuz, ancak 24 saat önce check-in yaptığınızda size bambaşka bir koltuk veriliyor. Uçakta birçok yolcu, “Benim yerim neden değiştirildi?” diye söyleniyor. Bu, daha önce görülmemiş bir uygulama ve açıkça söylemek gerekirse, müşterilerin güvenini zedeliyor. Havayolu şirketleri, müşterilerin tercihlerini ve beklentilerini karşılamadığı sürece, sadakat kazanması mümkün değil.
Peki, Ajet nasıl böyle bir uygulamayı hayata geçirebiliyor? Bir havayolu şirketi, müşterilerine karşı bu kadar duyarsız olabilir mi? Bu soruların cevapları Ajet’in yönetim stratejisinde ve müşteri memnuniyeti konusundaki eksikliklerinde yatıyor. Bu tür problemlerin çözümü için şirketin acilen operasyonel süreçlerini gözden geçirmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Ajet gibi bir havayolu şirketinin, uçuş ağını genişletmeye çalışırken, operasyonel hataları ve müşteri memnuniyetini göz ardı etmesi büyük bir hata olacak. Havayolu şirketleri, müşterilerinin güvenini kazanmadığı sürece uzun vadede ayakta kalamaz. Ajet’in, bu tür şikayetlere hızla çözüm bulması ve müşteri memnuniyetine odaklanması, gelecekteki başarısı için kritik öneme sahip.
“Gelecek, biz onu yaratmazsak asla gelmeyecektir.” – Peter Drucker