İnsanlar, kendileri dışında bir kişi, kurum veya kuruluş, eleştirildiğinde; ya bravo diyerek alkış tutuyor veya sessiz kalmayı yeğliyor. Aynı insanlar, yazılan bir yazı veya uygulama zülfüyâre dokunuyorsa, mantık dışı saldırılara geçiyor ve aldıkları aile terbiyeleri seviyesinde yorumlarla psikolojik tatmin sağlamaya çalışıyorlar.
Bu başlığı geçen hafta yazdığım, maliye bakanlığının bir uygulamasını irdeleme yazıma karşın provakasyon yapan kişilere yönelik bir serzenişte bulunmak için yazdım. Ayrıca, bu haftaki konuma geçmeden önce bu haber sitesinde şimdiye kadar yazdığım 336 köşe yazımın da arkasında olduğumu ve şimdiye kadar alışık olduğunuz objektif ve yansız yazılarımın aynen devam edeceğini belirtmek isterim. Yazı arşivim www.sefainan.com isimli kişisel bloğumdadır. Sadece bir tane bile, taraflı- otoriteyi-şirketleri veya kişileri pohpohlayan ve yaptığım suçlamalarda belgeye dayanmayan bilgiler içeren,benim ismim altında yayınlanmış bir yazımı bulursanız lütfen bana mail atarak veya ilgili yazıma yorum atarak linkini verin ki diğer okurlarda görebilsin.
Geçen haftaki önemli konularından bir tanesi; THY’nin %30’ unun blok satışı ile ilgili haber, Hamdi Topçu’nun Kanal 24’de yaptığı tek taraflı Show ve THY’nin yeni uygulaması ETİK HAT en çok yorum alan konular idi.
Öncelikle, THY yönetiminin bile haberi bile olmadan Yeni Şafak gazetesinde çıkan, THY’nin %30’ unun blok olarak satılma haberi ve hemen sonrasında borsada THY’nin hisselerinin hızla düşüşe geçişi (%5 oranında), beni çok şaşırttı. Bu tür haberlerde blok satışın kime yapılacağı belli olmadığından, küçük yatırımcı ürker ve kaçar.
Bu haberden sonra, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bu haberin gerçek dışı olduğunu yayınladı ama piyasada olan oldu. Sermaye piyasası kanununun 47.maddesi a-a1-a2-a3maddelerine bakacak olursanız, bunun manipülasyon, yani piyasa dolandırıcılığı olduğunu görürsünüz.
Küçük yatırımcıyı ürkütüp kaçırtan bu haber sonucunda, SPK ilgili medya kuruluşunu dava edebilir ve bunun cezası ağırdır. Bunun yanı sıra, bakalım bu hisseleri kimler topladı veya toplayacak. Umarım (!), SPK, bu ani düşme sonrasında hisseleri kimlerin topladığını izleyecek ve bu haberin, haksız kazanç sağlamak amacıyla, yani, manipülasyon için mi yapılıp yapılmadığını gözlemleyecektir.
Bu haberin; sadece, Albayraklar grubunun yayını Yeni Şafak gazetesinde çıkması, Albayrak grubunun; Havaş’ın İstanbul’daki servis hatlarını aldıktan sonra, THY’nin %30’una da mı talip olacak? Sorusu benim gibi birçok insanın da aklına düşmüştür. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bu haberi yalanlamasına rağmen, ileride THY’nin bu tür bir blok satışı kararı çıkarsa beni şaşırtmayacaktır.
Şimdi de gelelim THY’nin sıklıkla yaptığı Show uygulamalarına;
Geçenlerde, Hamdi Topçu, THY Yönetiminin müdavimi olduğu Kanal 24’e çıktı. Genelde, aynı TV’de program yapan Hakan Çelik’le birlikte izlediğimiz Hamdi Topçu; “Söz Bitmeden” isimli programının sunucusu Elif Çakır’ın konuğu idi.
TV’lerde program yaparken, bazen siz konuk ararsınız, bazen ise konuk olayım diye sizi ararlar.
Bu programın sunucusu Elif Çakır, Hamdi Bey’i kendi mi davet etmiştir? Yoksa Hamdi Bey mi; “AKP Genel Kurulu öncesi beni davet edin ve partililerime “One Man Show” yapayım” mı demiştir, bunu ancak ilgili kanal yönetimi bilebilir.
Program davetini ilgili TV kanalı yapacak olursa; konuk olacak kişi, programı yapan kanal ve programı düzenleyen sunucuyu tasvip ederse, programda yöneltilecek soruları mutlaka ister. Bu sorular konuğun bilebileceği ve rahatlıkla cevaplayacağı sorularsa, OLUR cevabı verilmekle birlikte, ilgili program sunucusuna, ayrıca bana bu sualleri de sorun denilebilir. Sunucu ve konuk program öncesi mutlaka karşılıklı sohbet anında, sıcak çaylar ve ikram faslında neler sorulacağını ve neler sorulması gerektiği hususunda karşılıklı konuşmadan programa çıkmazlar.
Bu,” kendin çal, kendin oyna” tarzı program isteği, bazen de, kişi tarafından istenir. Hakkında dedikodular yapılan, kamuoyunda kendini temize çıkartma sorunu olan, bir yerlere mesaj verme gereği olduğunu düşünen kişi, ilgili kanalın genel yayın yönetmenini, aralarında ki iyi diyaloga güvenerek arar ve bu tür bir programın yapılmasını isteyebilir.
Örneğin; Airport TV’de” Kara Kutu” isimli programı yaparken, devletin önemli kadrolarında bulunanlar, THY Yönetimi, Sendika Yönetimi, davetimi kabul etmemişlerdi. Çünkü benim bu programımın formatı, konuğa Show imkânı vermeye odaklı olmayıp, sorgulamaya yönelikti.
Sizlerin de çok iyi bildiği üzere, kendine güvenmeyen, canlı yayında açığa düşebileceğini düşünen kişi, bu tür programlara çıkmaz. Aslında bu tür programların sunucu açısından da riski çoktur. Canlı yayında ki tartışma anında, konuk olan kişinin sizi açığa düşürmesi ve kamuoyunda sizi rezil edebilmesi de mümkündür. Kısaca Hodri Meydan tarzı programlar, konuk tarafından genelde pek tercih edilmiyor.
Hamdi Beyin ve Temel Bey’in TV programları, “Kendin çal kendin oyna” tarzı olan programlardır. Bu tür programları her sunucu kabul etmez. Bu tür programları, çanakçılar dediğimiz sunuculara yaptırtırlar.
Bu kısa ve gerçek bilgilendirmeden sonra, Kanal 24’de yayınlanan “Hamdi Topçu Show”a odaklanalım…
Hamdi Bey, programa önce kendini tanıtan bir başlangıç yaptı. Hangi yılda nerede doğmuş, baba mesleği, mali müşavirlik serüveni, bakkallık yaptıktan sonra, mesleğini zirvede bırakmış. (Tabii ki zirveden neyi kastettiğini anlayamadım. Mali Müşavir bir tür muhasebecidir. TC mühürü bile olmayıp, denetleme yapamaz. Yeminli Mali Müşavirliğin sınavına girip kazanamadı mı, yoksa yeminli müşavirliği istemedi mi, açıklama yapmadı.
Programdaki sohbet devam ederken, THY’nin ve Türk sivil havacılığının nereden, nereye geldiğinin rakamlarını verdi ve kendilerinin ne kadar başarılı bir yönetim sergilediğini, “kızım sana söylüyorum gelinim sen duy” misali mensubu olduğu parti teşkilatının bilgisine sundu. ( malum bu tür genel kurullarda her türlü kurum ve kuruluşun başındaki atanan kişilere yönelik dedikodular olur)
Hamdi Bey; Programcı bayanla karşılıklı anlaşma gereği olduğunu düşündüğüm zor bir soru ile karşılaştı. Sanırım konuk, bu soruya iyi cevap vereceğini düşünmüş olmalı. Soru, GREV YASAĞI idi… Hamdi Bey bu soruya hemen cevap vererek, bu yasağın meclisten geçme aşamasını,” Hükümetimiz THY’de değil bütün sivil havacılıkta grevi yasaklama konusunda bir kanun tasarısı meclise getirmiş” derken tabii ki doğru ama eksik söyledi. Ancak, çok övündükleri ve çok başarılı gidişatı olduğunu söyledikleri koskocaman havacılık sektöründe, sendikal yapının bir tek THY’de var olduğunu ve dolayısıyla bu yasağın doğrudan THY için yapıldığını söyleyemedi ve tabii ki sunucu hanımefendi de bu kontra soruyu sormadı(!)
Ayrıca öyle bir kelam etti ki, inanamadım. Hamdi Bey; ”Ben 10 yıldır bu şirketteyim. Bu süreç içerisinde, ben, siyasi bir baskı, siyasi bir telkin görmedim” dedi… Evet, evet bunu hem de ekrana baka, baka söyleyebildi! Oysaki herkes bilir; “ taşıdıkları bir unvanı siyaseten kazananlar, siyaseten gelen telkinlere her zaman açıktırlar.
36 senedir THY’yi tanırım. THY’nin hiçbir döneminde siyasi baskı yapılmadığı olmamıştır. Bu siyasi baskı her dönemde yaşanmıştır, ama bu kadar aşırı bir siyasi yapılanma şimdiye kadar olmamıştır.
Hamdi Bey’in görüşüne karşı, ben de görüş sundum. Buna okuyucular karar verecektir. Gepetto Usta’nın Pinokyo’su olsaydık; ya Hamdi Bey’in TV karşısında burnu bir anda uzardı ya da ben bu satırları yazarken burnum klavyeye değerdi!
Bunun yanı sıra eylemcilerin işten çıkarılmaları ile soruya; benim her zaman söylediğim cevabı verdi.“Evet, kurunun yanında yaş da yanmıştı” Hamdi Bey’in bunu kabul etmesi güzel, ama ” bu saatten sonra kurunun yanında yaşın da yandığından emin olsam, onları artık işe geri alamam” demesi, güçlü bir yöneticiye yakışmadı.
Grev yasağını bile tek başına parlamentodan geçirtebilecek gücü olan Hamdi Bey, kurunun yanında yanan yaşlar için; “Emin olsam da“ diyerek kaçamak cevap vermemeliydi. Hamdi Bey, bu eylem sırasında, mademki bazı kişilere yanlış yapıldığını anlamış, o halde mahkemeler bu kişilere yönelik (yani, kurunun yanında yanan yaşları) işe iadeleri kararı verdiğinde, karşı hamle ile tazminat yoluna gitmemeli, direkt olarak işe başlatmalıdır. Yakışanı budur.
Ayrıca; Hamdi Bey,” One man Show” gibi düzenlenmiş bu programda; “Biz bu arkadaşlarla artık, THY’yi bu kadar zarara uğratan, imajını bu kadar kötüye çıkaran arkadaşlarla, bir daha beraber olmayı düşünmeyiz. Ancak, yargının vereceği karar kesindir. Yargıya uymak zorundayız. Biz de artık yargının kararına uyacağız” demesi de çelişki dolu bir açıklama oldu.
Bir daha beraber olmayı düşünmediğini söylüyorsun, hem de yargının kararını bekliyorsun. O halde beyan bu olmamalı. Ya yargının neticesini bekleyeceğim diyeceksin, ya da yargı ne karar verirse versin karşı hamle olarak; “ tazminat verir, yine de bunları almam” diyeceksin. Cevabın samimisi böyle olur.
Çünkü o ve ben çok iyi biliyoruz ki, yargı işe iade verse bile, buna uymayacak ve 8-12 maaş tazminat verme pahasına yargı kararını uygulamayacak.
Yasalarımız da enteresan; hem işe iade veriyor, hem de işverene; “işe almak istemezsen, şu kadar tazminat ödersin” diye açık kapı bırakıp “tavşan kaç tazı tut” u oynatıyor.
Gelelim THY’nin aslında yapılması doğru ama THY’de uygulanması zor olan ETİK hat uygulamasına;
Temel Kotil Bey; REMED ten alacağı hizmetin şirket için iyi neticeler vereceğini söylüyor. Remed Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı iş ve işyeri odaklı Çalışan Destek Programı. Programın amacı çalışanların performansını ve kurum verimliliğini artırarak daha huzurlu ve daha sağlıklı çalışma ortamları yaratmak. Bunların yanı sıra ilgili firmanın hasta destek hizmetleri, psikolojik danışmanlık, kriz yönetimi ve bunun gibi hizmetler sunan profesyonel bir kuruluş.
Bu konuya girmeden önce ETİK likle Ahlak anlayışını kesinlikle karşılaştırmamak gerekiyor. Çünkü Ahlak yöresel kuralların, Etik ise evrensel kuralların etkisinde mütalaa edilebiliyor.
Kurumların ve işletmelerin başarılı olabilmeleri ve uzun süreli yaşayabilmeleri yöneticilerin davranış ve tutumlarıyla yakından ilişkilidir. Günümüz dünyasında işletmeler büyük bir rekabet içerisindedir. Bu rekabetten başarıyla çıkmak için sadece güçlü sermaye yeterli olmamakta aynı zamanda bu sermayeyi yönetebilecek ve geliştirebilecek güçlü yöneticiler de gerekmektedir. Yöneticilerin gücü kariyer gibi kişisel özelliklerinin yanı sıra işletmedeki çalışanlarla gerçekleştirdiği iletişim, müşterilere karşı yaklaşımı, çevreye yönelik tutumu gibi faktörler tarafından da belirlenmektedir. İşte Temel Kotil bu cümlelerin etkisinde kalarak bu uygulamayı başlatmış…
Bu nedenle, Temel Kotil’in başlattığı ve bir firma aracılığı ile uygulamaya soktuğu ETİK’lik konusu önce THY yöneticilerinden başlamalı ve Cem Kozlu’nun zamanında tüm yöneticiler dâhil olarak çalışanların tümünü içine alan “ÖNCE İNSAN” isimli seminer gibi programlarla, neyin Etik, Neyin Etik dışı mütalaa edileceği anlatılmalıdır.
Bu şekli ile, bu uygulama THY’de resmen ispiyon ortamına yol açar. Ayrıca bu firmaya atılan e-mail veya telefondaki bilgilerden mutlaka THY yönetimin haberi olacak ve etik dışı davranışlar sergiliyor diye şikâyete uğrayan yönetici, kendini şikâyet edenden bir şekilde öcünü alacaktır.
Ayrıca, bir yazıya isimli yorum atmaktan çekinen, sahte maillerle yazışan, raporlama kültürü oluşmamış, Bir sorun halinde, o kişiyle karşılıklı konuşacağına uygun ortam bulduğunda arkasından konuşmayı yeğleyen, kurallara uymayan emirleri, yazılı vermekten imtina edip, sözlü olarak söyleyen ve yapılmadığında ceza veren amirlerin olduğu bir ortamda bu çok zor yürür.
Kendi ayağınıza balta vurmayın. Sizin yönetime geliş biçiminiz bile bana göre ETİK değil. Alın size ilk şikâyet… Farz edin ki bir çalışanınız, bu anlaştığınız firmayı aradı ve THY yöneticilerini vasıfsızlıkla suçlayıp onların siyasi irade ile göreve getirildiğini ve alt yöneticilerini liyakat esaslı değil sadakat esaslı atandığını iddia etti. ŞİMDİ NE OLACAK?
Öncelikle, THY yönetiminin bile haberi bile olmadan Yeni Şafak gazetesinde çıkan, THY’nin %30’ unun blok olarak satılma haberi ve hemen sonrasında borsada THY’nin hisselerinin hızla düşüşe geçişi (%5 oranında), beni çok şaşırttı. Bu tür haberlerde blok satışın kime yapılacağı belli olmadığından, küçük yatırımcı ürker ve kaçar.
Bu haberden sonra, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bu haberin gerçek dışı olduğunu yayınladı ama piyasada olan oldu. Sermaye piyasası kanununun 47.maddesi a-a1-a2-a3maddelerine bakacak olursanız, bunun manipülasyon, yani piyasa dolandırıcılığı olduğunu görürsünüz.
Küçük yatırımcıyı ürkütüp kaçırtan bu haber sonucunda, SPK ilgili medya kuruluşunu dava edebilir ve bunun cezası ağırdır. Bunun yanı sıra, bakalım bu hisseleri kimler topladı veya toplayacak. Umarım (!), SPK, bu ani düşme sonrasında hisseleri kimlerin topladığını izleyecek ve bu haberin, haksız kazanç sağlamak amacıyla, yani, manipülasyon için mi yapılıp yapılmadığını gözlemleyecektir.
Bu haberin; sadece, Albayraklar grubunun yayını Yeni Şafak gazetesinde çıkması, Albayrak grubunun; Havaş’ın İstanbul’daki servis hatlarını aldıktan sonra, THY’nin %30’una da mı talip olacak? Sorusu benim gibi birçok insanın da aklına düşmüştür. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bu haberi yalanlamasına rağmen, ileride THY’nin bu tür bir blok satışı kararı çıkarsa beni şaşırtmayacaktır.
Şimdi de gelelim THY’nin sıklıkla yaptığı Show uygulamalarına;
Geçenlerde, Hamdi Topçu, THY Yönetiminin müdavimi olduğu Kanal 24’e çıktı. Genelde, aynı TV’de program yapan Hakan Çelik’le birlikte izlediğimiz Hamdi Topçu; “Söz Bitmeden” isimli programının sunucusu Elif Çakır’ın konuğu idi.
TV’lerde program yaparken, bazen siz konuk ararsınız, bazen ise konuk olayım diye sizi ararlar.
Bu programın sunucusu Elif Çakır, Hamdi Bey’i kendi mi davet etmiştir? Yoksa Hamdi Bey mi; “AKP Genel Kurulu öncesi beni davet edin ve partililerime “One Man Show” yapayım” mı demiştir, bunu ancak ilgili kanal yönetimi bilebilir.
Program davetini ilgili TV kanalı yapacak olursa; konuk olacak kişi, programı yapan kanal ve programı düzenleyen sunucuyu tasvip ederse, programda yöneltilecek soruları mutlaka ister. Bu sorular konuğun bilebileceği ve rahatlıkla cevaplayacağı sorularsa, OLUR cevabı verilmekle birlikte, ilgili program sunucusuna, ayrıca bana bu sualleri de sorun denilebilir. Sunucu ve konuk program öncesi mutlaka karşılıklı sohbet anında, sıcak çaylar ve ikram faslında neler sorulacağını ve neler sorulması gerektiği hususunda karşılıklı konuşmadan programa çıkmazlar.
Bu,” kendin çal, kendin oyna” tarzı program isteği, bazen de, kişi tarafından istenir. Hakkında dedikodular yapılan, kamuoyunda kendini temize çıkartma sorunu olan, bir yerlere mesaj verme gereği olduğunu düşünen kişi, ilgili kanalın genel yayın yönetmenini, aralarında ki iyi diyaloga güvenerek arar ve bu tür bir programın yapılmasını isteyebilir.
Örneğin; Airport TV’de” Kara Kutu” isimli programı yaparken, devletin önemli kadrolarında bulunanlar, THY Yönetimi, Sendika Yönetimi, davetimi kabul etmemişlerdi. Çünkü benim bu programımın formatı, konuğa Show imkânı vermeye odaklı olmayıp, sorgulamaya yönelikti.
Sizlerin de çok iyi bildiği üzere, kendine güvenmeyen, canlı yayında açığa düşebileceğini düşünen kişi, bu tür programlara çıkmaz. Aslında bu tür programların sunucu açısından da riski çoktur. Canlı yayında ki tartışma anında, konuk olan kişinin sizi açığa düşürmesi ve kamuoyunda sizi rezil edebilmesi de mümkündür. Kısaca Hodri Meydan tarzı programlar, konuk tarafından genelde pek tercih edilmiyor.
Hamdi Beyin ve Temel Bey’in TV programları, “Kendin çal kendin oyna” tarzı olan programlardır. Bu tür programları her sunucu kabul etmez. Bu tür programları, çanakçılar dediğimiz sunuculara yaptırtırlar.
Bu kısa ve gerçek bilgilendirmeden sonra, Kanal 24’de yayınlanan “Hamdi Topçu Show”a odaklanalım…
Hamdi Bey, programa önce kendini tanıtan bir başlangıç yaptı. Hangi yılda nerede doğmuş, baba mesleği, mali müşavirlik serüveni, bakkallık yaptıktan sonra, mesleğini zirvede bırakmış. (Tabii ki zirveden neyi kastettiğini anlayamadım. Mali Müşavir bir tür muhasebecidir. TC mühürü bile olmayıp, denetleme yapamaz. Yeminli Mali Müşavirliğin sınavına girip kazanamadı mı, yoksa yeminli müşavirliği istemedi mi, açıklama yapmadı.
Programdaki sohbet devam ederken, THY’nin ve Türk sivil havacılığının nereden, nereye geldiğinin rakamlarını verdi ve kendilerinin ne kadar başarılı bir yönetim sergilediğini, “kızım sana söylüyorum gelinim sen duy” misali mensubu olduğu parti teşkilatının bilgisine sundu. ( malum bu tür genel kurullarda her türlü kurum ve kuruluşun başındaki atanan kişilere yönelik dedikodular olur)
Hamdi Bey; Programcı bayanla karşılıklı anlaşma gereği olduğunu düşündüğüm zor bir soru ile karşılaştı. Sanırım konuk, bu soruya iyi cevap vereceğini düşünmüş olmalı. Soru, GREV YASAĞI idi… Hamdi Bey bu soruya hemen cevap vererek, bu yasağın meclisten geçme aşamasını,” Hükümetimiz THY’de değil bütün sivil havacılıkta grevi yasaklama konusunda bir kanun tasarısı meclise getirmiş” derken tabii ki doğru ama eksik söyledi. Ancak, çok övündükleri ve çok başarılı gidişatı olduğunu söyledikleri koskocaman havacılık sektöründe, sendikal yapının bir tek THY’de var olduğunu ve dolayısıyla bu yasağın doğrudan THY için yapıldığını söyleyemedi ve tabii ki sunucu hanımefendi de bu kontra soruyu sormadı(!)
Ayrıca öyle bir kelam etti ki, inanamadım. Hamdi Bey; ”Ben 10 yıldır bu şirketteyim. Bu süreç içerisinde, ben, siyasi bir baskı, siyasi bir telkin görmedim” dedi… Evet, evet bunu hem de ekrana baka, baka söyleyebildi! Oysaki herkes bilir; “ taşıdıkları bir unvanı siyaseten kazananlar, siyaseten gelen telkinlere her zaman açıktırlar.
36 senedir THY’yi tanırım. THY’nin hiçbir döneminde siyasi baskı yapılmadığı olmamıştır. Bu siyasi baskı her dönemde yaşanmıştır, ama bu kadar aşırı bir siyasi yapılanma şimdiye kadar olmamıştır.
Hamdi Bey’in görüşüne karşı, ben de görüş sundum. Buna okuyucular karar verecektir. Gepetto Usta’nın Pinokyo’su olsaydık; ya Hamdi Bey’in TV karşısında burnu bir anda uzardı ya da ben bu satırları yazarken burnum klavyeye değerdi!
Bunun yanı sıra eylemcilerin işten çıkarılmaları ile soruya; benim her zaman söylediğim cevabı verdi.“Evet, kurunun yanında yaş da yanmıştı” Hamdi Bey’in bunu kabul etmesi güzel, ama ” bu saatten sonra kurunun yanında yaşın da yandığından emin olsam, onları artık işe geri alamam” demesi, güçlü bir yöneticiye yakışmadı.
Grev yasağını bile tek başına parlamentodan geçirtebilecek gücü olan Hamdi Bey, kurunun yanında yanan yaşlar için; “Emin olsam da“ diyerek kaçamak cevap vermemeliydi. Hamdi Bey, bu eylem sırasında, mademki bazı kişilere yanlış yapıldığını anlamış, o halde mahkemeler bu kişilere yönelik (yani, kurunun yanında yanan yaşları) işe iadeleri kararı verdiğinde, karşı hamle ile tazminat yoluna gitmemeli, direkt olarak işe başlatmalıdır. Yakışanı budur.
Ayrıca; Hamdi Bey,” One man Show” gibi düzenlenmiş bu programda; “Biz bu arkadaşlarla artık, THY’yi bu kadar zarara uğratan, imajını bu kadar kötüye çıkaran arkadaşlarla, bir daha beraber olmayı düşünmeyiz. Ancak, yargının vereceği karar kesindir. Yargıya uymak zorundayız. Biz de artık yargının kararına uyacağız” demesi de çelişki dolu bir açıklama oldu.
Bir daha beraber olmayı düşünmediğini söylüyorsun, hem de yargının kararını bekliyorsun. O halde beyan bu olmamalı. Ya yargının neticesini bekleyeceğim diyeceksin, ya da yargı ne karar verirse versin karşı hamle olarak; “ tazminat verir, yine de bunları almam” diyeceksin. Cevabın samimisi böyle olur.
Çünkü o ve ben çok iyi biliyoruz ki, yargı işe iade verse bile, buna uymayacak ve 8-12 maaş tazminat verme pahasına yargı kararını uygulamayacak.
Yasalarımız da enteresan; hem işe iade veriyor, hem de işverene; “işe almak istemezsen, şu kadar tazminat ödersin” diye açık kapı bırakıp “tavşan kaç tazı tut” u oynatıyor.
Gelelim THY’nin aslında yapılması doğru ama THY’de uygulanması zor olan ETİK hat uygulamasına;
Temel Kotil Bey; REMED ten alacağı hizmetin şirket için iyi neticeler vereceğini söylüyor. Remed Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı iş ve işyeri odaklı Çalışan Destek Programı. Programın amacı çalışanların performansını ve kurum verimliliğini artırarak daha huzurlu ve daha sağlıklı çalışma ortamları yaratmak. Bunların yanı sıra ilgili firmanın hasta destek hizmetleri, psikolojik danışmanlık, kriz yönetimi ve bunun gibi hizmetler sunan profesyonel bir kuruluş.
Bu konuya girmeden önce ETİK likle Ahlak anlayışını kesinlikle karşılaştırmamak gerekiyor. Çünkü Ahlak yöresel kuralların, Etik ise evrensel kuralların etkisinde mütalaa edilebiliyor.
Kurumların ve işletmelerin başarılı olabilmeleri ve uzun süreli yaşayabilmeleri yöneticilerin davranış ve tutumlarıyla yakından ilişkilidir. Günümüz dünyasında işletmeler büyük bir rekabet içerisindedir. Bu rekabetten başarıyla çıkmak için sadece güçlü sermaye yeterli olmamakta aynı zamanda bu sermayeyi yönetebilecek ve geliştirebilecek güçlü yöneticiler de gerekmektedir. Yöneticilerin gücü kariyer gibi kişisel özelliklerinin yanı sıra işletmedeki çalışanlarla gerçekleştirdiği iletişim, müşterilere karşı yaklaşımı, çevreye yönelik tutumu gibi faktörler tarafından da belirlenmektedir. İşte Temel Kotil bu cümlelerin etkisinde kalarak bu uygulamayı başlatmış…
Bu nedenle, Temel Kotil’in başlattığı ve bir firma aracılığı ile uygulamaya soktuğu ETİK’lik konusu önce THY yöneticilerinden başlamalı ve Cem Kozlu’nun zamanında tüm yöneticiler dâhil olarak çalışanların tümünü içine alan “ÖNCE İNSAN” isimli seminer gibi programlarla, neyin Etik, Neyin Etik dışı mütalaa edileceği anlatılmalıdır.
Bu şekli ile, bu uygulama THY’de resmen ispiyon ortamına yol açar. Ayrıca bu firmaya atılan e-mail veya telefondaki bilgilerden mutlaka THY yönetimin haberi olacak ve etik dışı davranışlar sergiliyor diye şikâyete uğrayan yönetici, kendini şikâyet edenden bir şekilde öcünü alacaktır.
Ayrıca, bir yazıya isimli yorum atmaktan çekinen, sahte maillerle yazışan, raporlama kültürü oluşmamış, Bir sorun halinde, o kişiyle karşılıklı konuşacağına uygun ortam bulduğunda arkasından konuşmayı yeğleyen, kurallara uymayan emirleri, yazılı vermekten imtina edip, sözlü olarak söyleyen ve yapılmadığında ceza veren amirlerin olduğu bir ortamda bu çok zor yürür.
Kendi ayağınıza balta vurmayın. Sizin yönetime geliş biçiminiz bile bana göre ETİK değil. Alın size ilk şikâyet… Farz edin ki bir çalışanınız, bu anlaştığınız firmayı aradı ve THY yöneticilerini vasıfsızlıkla suçlayıp onların siyasi irade ile göreve getirildiğini ve alt yöneticilerini liyakat esaslı değil sadakat esaslı atandığını iddia etti. ŞİMDİ NE OLACAK?