Türk Hava Yolları’nda 11 yıl basın müşavirliği yapan Ali Genç, THY’nin markalaşmadaki başarı hikayesini yazdı. “Yüksek İrtifa” adını taşıyan kitapta Amsterdam kazası ve üniforma krizi gibi detaylar da yer alıyor
Türkiye’de havacılık konusundaki kitap sayısı çok az. Mevcut kitapların da önemli bölümünü askeri havacılık oluşturuyor. Ali Genç’in kaleme aldığı “Yüksek İrtifa” (Alfa Kitap) ise bu açıdan Türk Hava Yolları’nın (THY) son dönemine ışık tutan, yaşananların birinci elden paylaşıldığı bir kitap olma özelliğini taşıyor. Şimdilerde akademik hayatına devam eden ve birkaç markaya iletişim danışmanlığı yapan Ali Genç’le buluştuk ve THY’deki 11 yıllık görev dönemini konuştuk.
– Bu kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz? Çalışırken notlar alır mıydınız?
Çalışırken kitap yazarım diye bir düşüncem yoktu aslında. Öyle notlar filan da almadım. THY, yurt dışında yaygınlık ve bilinirlik olarak baktığımızda da Türkiye’nin önemli markası. Böyle bir marka Amerika’da ya da Avrupa’da olsa onlarca kitabı çıkardı. Bu başarı hikayesi insanlara kaynak ve markalara örnek olması açısından önemli. Dolayısıyla THY için böyle bir kitap yazılmasını hep düşünüyordum ama ben yazarım diye hiç düşünmemiştim. Görevimden ayrıldıktan sonra vaktim olduğu için neden ben yazmıyorum dedim ve bu şekilde başladım.
– THY 54 uçakla başladı ve şu an 330 civarında uçağı var. Kitabın asıl konusu da bu ama sizin için bu başarının en önemli sırrı neydi?
Aslında burada kolektif bir başarı var. Bunların içinde maddeler sayabilirim ama bana göre tüm diğer koşullar aynı kalmak üzere olmazsa olmazı için söyleyebileceğim kritik bir nokta görüyorum. Türkiye’nin coğrafi konumu. Bulunduğu yer, THY’nin bugün geldiği noktayı inşa edecek felsefeyi destekleyen bir konumdu. Coğrafi konum sayesinde dar gövde uçaklarla iki-üç saatlik yakın lokasyonlara gidip geniş gövdeli uçaklarla uzak lokasyonlara dağıtarak tansfer ağını genişletti. Bu durum bizi bölgedeki rakiplerimizden öne taşıdı. İlkokul yıllarından beri duyduğumuz “Türkiye coğrafi konumu açısından çok önemlidir” cümlesinin bire bir hayata geçtiği nokta havacılık sektörü oldu. Bu avantajı ve siyasi iktidarın havacılık sektörüne olan bakışıyla birlikte aldığı gücü cesaretle stratejiye dönüştüren bir yönetim anlayışının olması da önemliydi.
– Sizi THY’de 11 yıl tutan şey neydi?
İnsanların maddi olduğu kadar manevi tatmin de yaşaması gerekiyor uzun yıllar çalışabilmesi için. THY sürekli büyüyen bir şirketti ve sıkılma ihtimalim olmadı. THY sayesinde dünyanın birçok ülkesini gezdim. Başarıyla birlikte yurt dışında THY’ye olan bakış açısındaki değişimlerle gelen manevi tatmin duygusu beni uzun yıllar içinde tuttu diyebilirim. Rahat bir çalışma ortamı vardı ve yöneticilerimizin sorumluluk verme ve güvenme anlayışı çok güzeldi. Tüm bunlar varsa neden ayrıldınız diyeceksiniz.
– Evet, diyeceğim…
Burada hep aynı pozisyonda hep basın müşaviri olarak kaldım. 11 yıldan sonra da üretecekleriniz sınırlı hale gelmeye başlıyor. Bir ayağında bu vardı ayrılma sebebimin. Yönetimler için de bu geçerli, benim dönemimde üç kez değişiklik oldu. Ben ayrıldıktan sonra da yaşandı bir yönetim değişikliği. Bu değişiklikler şirketi dinamik tuttuğu gibi yeni yollara yelken açmasına fırsat sağlar. Bir yandan koşullarda da değişiklik olacağını düşündüğüm için yollarımızın çalışanı olarak ayrılması gerektiğine inandım. Gönlüm her zaman Türk Hava Yolları’yla birlikte.
– Bu kadar büyük bir markanın sorumluluğunu almak kolay değil. Karşılaştığınız zorluklar neydi?
Kimi zaman yurt içinde kimi zaman yurt dışında zorluklar yaşadık. Uçak kaçırılması, herkesi çok üzen uçak kazası, esir alınan kabin memurları, kabin memuru kıyafetleri krizi bunlardan bazıları. Tüm bu krizleri kitapta anlattım. Bizim hatalarımızın olduğu durumlar da var, insanlarımızın her olaya fazla ideolojik bakmasından kaynaklı yaşanan olaylar da. Önemli olan hepsinden dersler alarak yolumuza devam etmemizdi. Ben ve benimle çalışan tüm arkadaşlarım 24 saat ulaşılabilirdik. Telefonlarımız hep açıktı. Her zaman basına karşı açık olmaya çalıştık, doğru yanıtlar verdik.
KİTAPTAN BİR ANEKDOT
“Sponsor olduğumuz takımlar final oynadı”
Manchester United ve Barcelona gibi dünyanın en tanınmış kulüpleriyle imzalanan sponsorluk anlaşmaları çok ses getirdi. Bu sırada ilginç olaylar da yaşandı. İki takımın istediği bedeller birbirine yakındı. Yıllık 5 milyon euro isteniyordu. Kriz dönemi olduğu için uluslararası şirketler harcamalarını kısarken THY krizi fırsata çevirmek istiyordu. Türk usulü pazarlıklar devreye girdi. İki kulüp arasında gidip gelmelerle adeta ikisi birbirine vurdurularak sonuç alınmaya çalışıldı. İlk adımı atan Barcelona oldu, sonra Manchester da anlaşmaya imza attı. İşinizi iyi yaptığınızda ve çok emek verdiğinizde şans da sizin yanınızda oluyor. 2011 yılında THY’nin sponsor olduğu iki takım Şampiyonlar Ligi’nde final maçı oynadı. Manchester’ı 3-1 yenen Barcelona kupanın sahibi oldu. Şampiyonlar Ligi kupası futbolcularla birlikte THY uçağıyla Londra’dan Barcelona’ya götürüldü. -(milliyet)