Üniformalı adam, imzasını atıp Dispeç (Dispatch) ofise uğradıktan sonra, çantasını aldı, şapkasını başına yerleştirdi ve uçağa doğru hızlı adım yürümeye başladı. Çantanın içinde jeppesen var, notamlar var… önemli. Tüm havalimanları yaklaşma ve iniş krokilerinin bulunduğu uçuş kartları kısaca
“jeppesen” olarak geçer, tüm dünyada.
Üniforma gıcır, gıcır yeni, ayakkabılar desen yumuşak ve rahat. Askeri üniformadan sonra bu kez farklı bir kıyafet taşıyor sırtında.
***
Birkaç Alman, bir kaç Yunanlı, Portekizli, sonra Hollandalı, Belçika’lı derken İsveç’li….arkadan Avustralya’dan, Japonya’dan…
Küresel krizin işsiz bıraktığı yabancı pilotlar kapağı buraya attılar. Taşı toprağı altın memleketin. Uçuş primi dolgun, apart evler ucuz, marketlerde her şey bol. İstanbul’un albenisi çok, gez gez bitmez, iki kıta ortasında bir cennet. Daha ne olsun yani?
Pilot ihtiyacını karşılamıştı şirket ama özünü, canını, eski kanını kaybetmişti. Ana dil yerine kokpitten değişik aksanlarda İngilizce sesler geliyordu. Kabin ekipleri de yadırgadı önceleri, yapılacak bir şey yoktu. Sir…. Veya captain… bilmem ne, kokpitteki yeri kapmıştı. Eski günler geride kalmıştı.
***
Öyle miydi eskiden?
Sivil havacılık kuruluşu, Hava Kuvvetleri’nin izniyle ayrılan askeri pilotları kendi bünyesinde eğitime tabi tutuyor, yeterlilik sınavından sonra uçaklarda görevlendiriyordu.
Uçuş Eğitim Müdürlüğü, tavanı akan eski hangarın üstünden taşınmış, “B Kapısı ”denen yeni teknik binası ve tesislerinin yanına taşınmıştı. Yer eğitim ile farklı katlarda ve sınıflarda öğrenim görüyorlardı.
Hava kuvvetlerinden gelen birisi için, sivil havacılık eğitimi çocuk oyuncağı gibi elbet. Sivil havacılıkta uçuş emniyet kuralları, emergenci ve uçağın teknik bilgileri konusunda yeterli bilgilerden sonra, sınavlar, eğitim uçuşu derken bröve.
***
Hava Harp Okulu ya da Eskişehir Sivil Havacılık Meslek Yüksek Okulu pilotaj bölümüne gitmek şart değil artık. EASA lisansı verebilen bir okul yeterli.
Akronimi EASA olan kuruluş -European Aviation Safety Agency/Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı; JAA’nın yani Joint Aviarion Authorities/ Müşterek Havacılık Oteriteleri’nin yerini almış. Avrupa hava sahası ile ilgili, ciddi bir kuruluş.
1995’de, THY bir simülatör ile eğitime başladı. 2013’de tam teşekküllü Uçuş Eğitim Merkezi (Center of the Flight Training) eğitim açığını rahatlattı.
Aydın Çıldır Havaalanı’nda Uçuş Eğitim Akademisi açıldı. Pilot eğitiminde en büyük pay Amerika ve İngiltere’ye ait, binlerce dolar. Türkiye’den bu ülkelere öğrenci giderken, artık Türk pilot adayları burada eğitim alıyorlar. Devamlı hat açıldığından, operasyonda pilot açığı devam ediyor.
Bir gazeteci, köşesinde akıl verdi bir gün. Hava Kuvvetlerine bağımlı olma yanlışından dönülmesini önerdi. Etkisi oldu mu bilemem, doğruydu-yanlıştı o da tartışılır ama kısa sürede yabancı pilot alımı başladı ve yukarıdaki panorama ortaya çıktı.
***
Dispeç ofis; uçuş harekât uzmanlarının -dispeçerler- görev yaptığı yerdir. Havacılık kuralları göz önünde bulundurularak, uçuş öncesi planlamalar, uçuşu takip etmek, hava durumu, en mükemmel rota, destinasyon noktasındaki havaalanını tespit etmek gibi faaliyetler içinde başlarını kaşıyacak halleri olmaz.
Havacılar, uçuştan önce bu ofise uğrayarak, dispeçin hazırladığı uçuş planını, saat başı meteoroloji raporunu, meydan/meydanlar haritalarını ve notam’ları, yakıt, yük ve yolcu konularını incelerler. Bazen değişiklikler de yapılır. Olmazsa olmazın kuralı budur. Notam -Notice To Airman- bir bülten. Hava sahası, havaalanı konulu uyarılar. Metin okumak yerine zaman kazandırarak harita üzerinde görmek gerek.
***
Kabin ekibinin sorumlusu kabin amiri/purser, uçağın sorumlusu kaptandır. Kabin ekibi çok önceden gider uçağa. Önce bir brifing’e katılır hepsi. Sonra kabindeki pozisyonlarına göre işe koyulurlar. Bir kabin memuru geç kalmışsa eğer, kabin amirinin uçağa almama yetkisi vardır. Nöbetçiyi alıp yoluna devam edebilir ama kabin amirinin kokpite karışma şansı hiç yoktur.
***
Serin sonbahar sabahında kabinde hummalı bir faaliyet var. Yakıt alınmış,teknisyen kokpitten çıkmış, temizleyiciler kabini toparlamış, koltuk cepleri, masalar, baş üstü dolaplar pırıl, pırıl temizlenmiş, ikram ünitesi servis kapısından yanaşarak yiyecek ve içecek troleylerini galleylere yerleştirmiş.Her şey hazır, biraz sonra “yolcu alıyoruz” diyecek, harekatçı gelecek ama….
Kokpitte mesul kaptandan başka kimse yok!
Bu uçakta kokpit 2 kişilik, hap kadar yer… Kurallar ve kumandalar tek kişi ile uçmaya cevaz vermiyor.
***
Kabin amiri ön kapıdan uzaklara doğru bakıyor, canı sıkkın. Aklından “yine rötara girilecek galiba, rötara girince dönüş de …” diye düşünürken, karşıdan yeni pilotu gördü. ”Hah….geliyor işte dedi kendi kendine. Şuna bir şaka yapsam?
Kapının önüne dikilip:
-Geç kaldınız kaptan, sizi uçağa almıyorum deyiverdi. Adam kollarını iki yanına yapıştırıp, kafasını öne eğdi.
-Özür dilerim kabin amirim, haklısınız diyerek geri döndü. Hızlı adım uzaklaşırken arkasından kendisine seslenen amire dönüp bakmadı bile, hiç duymuyordu.
Mahcup olmuştu, daha ikinci uçuşun başlangıcında. İçinden kalayı bastı kendisine, “oğlum bu iş ciddi” dedi. Aslında acı içindeydi, elinin acısından sabaha dek uyuyamamıştı, zonkluyordu. Az daha parçalayacaktı elini zıpkın kullanırken. Sabaha karşı da dalmıştı işte, sonra otoparktan çıkamamış, taksi çağırmış, durakta taksi yok, aksilikler peş peşe gelmişti. Kabin amiri haklıydı.
Kabin amiri kokpite daldı, kaptana anlattı şakayı, o da kahkahayı patlattı. Karşılıklı gülüyorlardı şimdi. Kaptan dispeç ofisi aradı. Çok ciddiydi ve yardımcısını bekliyordu.
Pilot süklüm püklüm dispeç ofis’e geri döndüğünde herkes ona bakıyordu:
-Hayırdır kaptan?
-Kabin amiri beni uçağa almadı, gecikmişim.
Onca ciddiyet, o yoğun tempo arasında bir kahkaha daha patladı, kopmuştu herkes, ortalık yıkılıyor. Acemi pilot boynuna kadar kıpkırmızı olmuştu, güldü ama bozulmuştu işte, “neyse…”dedi içinden, “yoluna devam et” ve uçağa döndü. Bol köpüklü kahvesini, sıcacık sandviçini hazırlamış kabin amiri gülümsüyordu.
***
Çok sonraları, başka bir tarihte, başka bir uçuşta; chime sesi duyuldu, kokpit kabin amirini çağırdı, düz uçuşa geçilmişti. Müsait bir zamanda kahvaltı alabileceklerini söyledi mesul kaptan. Takılmadan da edemedi, “bugün Zafer’in doğum günü, önce ona verelim kahvaltı sırasını”. Co-pilot’tan bahsediyordu. Kabin amiri dışarıya çıktığında, II pilot Zafer :
-Kaptanım n’aptınız dedi, önce siz alsaydınız, doğum günü de nereden çıktı?
Uçuş mühendisi (Flight engeener):
-Yaş kaç oldu amirim, uzun ömürlü olun inşallah dedi, o da inanmıştı. Mesul kaptan:
-Henüz acıkmadım Zafer, şaka, şaka, afiyetle ye dedi.
Kabin amiri ikramı sever, ekibini de. İşi ciddiye almıştı. Uçak Hamburg’a iner inmez kokpitten izin alıp koştu, önce duty-free shop’a arkadan catering firmasına.
Dönüş parkurunda, İstanbul’a alçalmadan önce özenle tepsiye yerleştirip süsleyip dilimlediği pastayı ve şık paketlenmiş zarif şampanya kutusunu alarak kokpite girdi.
-Doğum gününüz kutlu olsun Zafer kaptan, buyurun pastanız dedi. Ben ve tüm ekip arkadaşlarım adına….
-Şampanyayı akşam evde ailenizle birlikte açarsınız artık.
Kokpitteki 3 kişi inanamadılar önce, pasta muhteşem görünüyordu. Kapı kapandı, kabin amiri çıktı.
Mesul kaptan üzülmüş, pişman olmuş, şaşkındı. Bir kere daha
-Kaptanım n’aptınız? dedi Zafer pilot.
***
Kokpit ve kabin ekipleri arasında bir dayanışma, sevgi ve saygı vardı. Uzak değildiler birbirlerine. O uçuşta bir teknisyen var ise eğer,o da ekibin ayrılmaz bir parçasıydı, birliktelik içindeydiler. Pek çok yerde alışverişte, fikir danışırlardı birbirlerine.
-Gül ,bizim hanıma uyar mı bu,beğenir mi sence? Ya da
-Zeki kaptan, bu kamerayı mı alayım yoksa Canon’dan şaşmamak mı gerek?
-Tülin hanım, bizim kız walkman diye kıvranıyor, Malezya’dan alabilir misin acaba? Orada çok ucuzmuş derdi teknisyen.
Uzun menzil uçuş harekatı denilen okyanus aşırı uçuşlar, ekip üyelerinin sayılarını katlamış ama birbirlerine daha yakınlaştırmıştı.
Latifeyi sever Türk insanı, şaka kaldırmayı bilir, hazımlıdır, hoş görülüdür. Yap bir Arap pilota ya da kuzeyliye şimdi, bak ne oluyor?
Anlar mı acaba inceliği, espriyi, yoksa ters ters bakıp rapor mu eder?