THY'de 'Networking' Sistemi ve Torpil Mekanizması

THY’DE ‘NETWORKING’ SİSTEMİ ve TORPİL MEKANİZMASI
Değerli okurlarım; geçen hafta, kayda değer olmanın yanı sıra yorumlanacak da bir konu pek çıkmadı diyebilirim. Bu nedenle çalışma hayatımızda sıklıkla bahsedilen torpil ile networking arasındaki bağlantıya bir göz atma gereği duydum.
Bu ikiliye çalışma hayatımızda sıklıkla rastlanılıyor ancak birbirinden farkları var.
Öncelikle networking ve Torpil arasındaki benzeşime bir göz atalım.
Bu ikilinin birbirinden farkı, birinin yatay diğerinin ise dikey olarak iletişim sağlamasıdır. Networking aynı veya yakın kademelerdeki insanların birbiri ile yardımlaşmasına dayalı iken, torpil ise direk olarak tepeden gelmesinin yanı sıra karşılıklı beklenti içermez. Bu nedenle, torpil verimli olmayan ve sıklıkla eleştirilen bir sistemdir. Bir diğer deyişle,işe uygun adam değil,adama uygun iş bulunmasıdır. 
Peki networking yapmak size ne gibi faydalar sağlayabilir?
Öncelikle, iş hayatınızda tanışacağınız ve muhatap olacağınız insanlar birbirinden çok farklı yerlerden gelmiş ve farklı işler yapıyor olabilirler. Ancak, her ne kadar farklı iş dallarında çalışıyor olsanız da, herkesin birbirinden öğreneceği çok şey olduğu gerçeğiyle, diyalog kurup arkadaş olabilirsiniz.
Genelde sosyal ortamlarda oluşan ve kartvizit değişimi ile hatırda kalmaya çalışılan networking sistemi ile çevreniz çok genişleyecektir. Bazı şirketler iş ilanı yayınlamadan önce, o ilanı şirketin içinden belirli kademelerde çalışanlar arasında yayınlayıp çalışanlarından referans isterler. Birçok başvuru formunda, “sizin hakkında görüş alabileceğimiz kişiler” diye bir bölüm bile vardır. Bu bir nevi referans istemedir.
İşte o bölüm işverenlerce mutlaka değerlendirilir. Size referans olan kişinin, sizi işe alacak makamdaki ile network bağlantısı varsa işe alınmanız daha kolay olacaktır. Mutlaka sizlerden de işe girmek için yardım isteyenler olmuştur. Örneğin, THY’de hangi mevkide çalışıyor olursanız olun, çevrenizde bulunan insanlar, çalıştığınız işyerinizdeki kademenize bakmaksızın sizden yardım istemiş veya en azından “sizi referansıma yazabilir miyim” demişlerdir. İşte bu kişi, sizin network’ünüzden faydalanmaya çalışmaktadır.
Şimdi ise yaşanmış örneklerle bu konuyu pekiştirelim.
Bir çoğumuzun THY’de olduğu varsayımıyla, tanıdığımız bazı kişileri değerlendirelim.
THY’nin başarılı ve çok sevilen yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü Cem Kozlu’dan başlayalım. Cem Kozlu ile tanışmam çok ilginçtir. Görevli olarak gittiğim bir uçuştan dönüşüm Ankara idi. Ankara’dan sonra İstanbul’a pas gelecektik. THY’nin Ankara-İstanbul uçağına resmi kıyafetimle bindim.  Tüm ekip en ön sıralardaydık. Benim yanıma bir yolcu oturdu. Kibar görünümlü ve güler yüzlü biri idi. Yanıma otururken karşılıklı gülümsedik. Uçak kalktı ve bana dönerek “siz görevde değil misiniz” diye sordu. Bende durumu kendine aktardım ve Ankara’dan İstanbul’a pas döndüğümüzden bahsettim. İlgi ile dinliyordu. “Pilot musunuz” dedi. “Hayır” diyerek teknisyen olduğumu söyledim. “Her uçuşta teknisyen bulunur mu” diye sordu. Cem Bey’i, “yurt dışında teknik anlaşma yapmadığımız yerlere biz uçarak orada uçağın olası arıza ve bakımlarını yapmamız için gidip geliyoruz” diye cevapladım.  İçimden de ‘amma meraklı adam ha’ diye geçmedi değil hani… Uçuş boyunca devamlı soru sorup bilgi aldı. İçimden çok meraklı biri diye geçiştirip, ben de kalkıp “siz ne iş yaparsınız Cem Bey” dedim. O da bana bakarak ben THY’ye genel müdür atandım ve bu nedenle İstanbul’a gidiyorum dedi.
Tabii ki çok şaşırdım. Hayırlı olsun diye cevapladım ve bir an sessizlik oldu.  Hatırladığım kadarıyla 1988 yılının Ekim Ayı idi.  O zamanlar çiçeği burnunda UTED başkanı olduğumdan, yeni bir atama bekliyorduk ama atanacak kişi ile birlikte yolculuk yapacağım aklımın köşesinden bile geçmezdi.
Neyse, 45 dakika boyunca durmaksızın sohbet ettik. İstanbul’a alçalmaya başladık ve indiğimizde tam vedalaşırken, yanımıza bizim teknik ekipten, Anadol marka bakım arabası ile teknisyen arkadaşımın beni almaya geldiğini gördüm. Motor Yağ kutularının taşındığı bir aracımız idi. Arkadaşım, beni hangara bırakıp uçağın bakımı için gelmişti.
Cem Bey’i karşılamaya henüz araç gelmemişti. Ona, “buyurun sizi hangara götüreyim” dedim. “Tabii ki, neden olmasın; orayı da merak ediyorum, birlikte gezeriz” diyerek arabaya binmek için hamle yaptığında, son sürat VIP aracının uçağa yanaştığını gördüm ve Cem Bey, aracın kendini almaya geldiğini anlayınca,” Sefa Bey hangar gezimiz bir başka güne kalacak” diyerek benimle vedalaştı ve VIP araçla yolcu salonuna gitti. Ben ise hangara gidip üstümü değiştirdikten sonra eve doğru yola çıktım.  İlginç bir anımdı. Cem Bey ile birçok kez hangarda buluştuk. İşyerlerini İlker Aycı gibi gezmeyi severdi. Dernek başkanı olduğumdan sıklıkla hangarda görüşürdük. Şimdilerde ise Pegasus yönetim kurulunda ve zaman zaman telefonlaşırız. İyi bir insan olmanın yanı sıra THY’nin başarılı bir dönemine imza atmış bir kişi olarak tanınır.
Herkes Cem Kozlu’yu, ‘Turgut Özal’ın torpiliyle gelmiş’ diye bilir. Ancak ben Cem Bey’in Ahmet Özal’ın arkadaşı olduğunu ve onun networku ile THY’nin başına geldiğini duymuştum. Çünkü Ahmet Özal sıklıkla Cem Bey’in odasına gelip giderdi. Kısaca Cem Kozlu Bey de network ile göreve getirilmişti diyebiliriz.
Abdurrahman Gündoğdu: Abdurrahman Bey de THY’nin yönetim kurulu başkanı ve genel müdürlerinden. Cem Kozlu’dan sonra göreve gelmişti. Abdurrahman Bey ile tanışmam ilginçtir. Ataması yapıldığından bir iki gün sonra olsa gerek. Onur Air’in Feriye restoranda kutlama yemeği var. Ben de davetliyim. Onur Air’in o zamanki genel müdürü Sahabettin Bolukçu. Yemek başlamadan önce konuklar ayakta sohbet ediyor. Ben o zamanlar Abdurrahman Gündoğdu’yu fotoğraflarından tanıyorum. Bir de baktım ki Abdurrahman Bey kapıda. Kimse tanımadığından tek başına dolaşıyor. Yanına gittim kendimi tanıttım ve masama davet ettim. Abdurrahman Bey ile bana ayrılan masada sohbete başladık ve birlikte yemek yiyoruz. Sahabettin Bey, masa masa dolaşarak konuklarına “hoş geldiniz” diyor. Bir ara benim bulunduğum masaya da geldi ve el sıkıştık, ayak üstü muhabbete başladık. İşte o zaman ben Sahabettin Bey’e, “THY’nin yeni yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü ile tanıştınız mı” dediğimde jeton düştü ve Sahabettin Bey’i kendi oturduğu protokol masasına davet etti. Abdurrahman Bey, “Sefa beyle oturuyoruz daha sonra uğrasam” dedi ama Sahabettin Bey’in ısrarına dayanamayarak yanımdan müsaade istedi ve ayrılıp protokol masasına gitti.
Abdurrahman Bey ile sıklıkla sohbet ederdik. Bir gün ona “THY’ye nasıl geldiniz?” sorusunu sorduğumda, kendisinin daha önce İDO’da görev yaptığını ve bir gün şimdiki Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın kendisini arayarak, “Abdurrahman, sen uçak mühendisiydin değil mi?” diye soru yönelttiğini ve Abdurrahman Bey’in “Evet efendim” cevabından sonra, “Seni THY’ye yolluyorum, bilgin olsun” diye konuştuktan sonra THY macerasının başladığını anlattı; “Beyefendi öyle uygun görmüş” dedi. Bu atamaya da network denebilir.
‘Uçak teknisyenlerinin iş tazminatlarından vergi kesilmesinin yanlışlığı’ adına, Maliye Bakanlığı aleyhine açtığım davadan önce, Abdurrahman Gündoğdu Bey ile görüşmüş ve “THY’yi de dava edebilirim efendim” demiştim. O da bana verdiği cevapta, “Bizimle alakası yok. Siz Maliye Bakanlığı ile bu işi çözmelisiniz” demişti. (Bir nevi yol vermişti)
Ben de davayı Maliye Bakanlığı aleyhine açmış, kazanmış ve kazandığım davayı Danıştay onayladıktan sonra, uçak teknisyeni ve bazı mühendis arkadaşlar, benim kazandığım davayı emsal göstererek, toplamda 188 trilyon civarında ödemeyi (şimdinin 188 milyonu) kazanıp paralarını almışlardı. Bu dava sonrasında, benim mevcut kanunda bulduğum açıkların kapatılması için kanun değiştirilmiş ve o zamanki maliye bakanı Kemal Unakıtan bu yüksek giderin intikamını benden aldırmıştı (beni 2006’da 300 kişiyi aşkın kişinin işten çıkarılacağı listesinin arasına sokturmuştu) ancak yine iddia ediyorum ki bu mevcut kanunla da, Maliye, uçak teknisyenlerinin iş tazminatlarından vergi kesemez; bu konuda benden sonra göreve gelen tüm UTED başkanlarına bilgi vermiş, gerekçelerini anlatarak tekrar dava açmalarını söylemiştim. Henüz açan olmadı.     
Hamdi Topçu; Hamdi Bey’in bizzat anlattığı hikâye de ilginç. Hamdi Bey muhasebecilik yapan biri. Sanırım Tayyip Erdoğan Beyi’ de o zamanlardan tanıyor olsa gerek ki, Tayyip Bey, bir gün telefonla Hamdi Bey’i arıyor ve Üsküdar’daki evine davet ediyor. Hamdi Bey tabii ki davete aynen uyuyor ve Tayyip Bey ile buluşuyor. Tayyip Bey, Hamdi Bey’e” seni THY yönetimine sokacağım” diyor. Hamdi bey ise “aman efendim ben İstanbul’dayım Ankara’ya gidip gelmem zor olur” deyince Tayyip Bey, Hamdi Topçu’ya dönerek, “yahu THY İstanbul’da” diye cevap veriyor. Hamdi Bey yaptığı bu gafı gülerek anlatırdı.  Bu atamanın da network bağlantılı olduğu belli…
Candan Karlıtekin ise Abdullah Gül ile bağlantılı bir atama… THY Yönetim kuruluna nasıl geldiğini anlatmamıştı. Ancak ayrılış tarzını çok beğenmiştim. O zamanki maliye bakanı Mehmet Şimşek’e, “ya Temel Kotil ya da Ben” demek ve sonunda Şimsek’ten olumlu cevap alamayınca, masasını toplamak erdemli bir davranıştır. 
Gelelim İlker Aycı’ya; kendisinden bizzat duymasam da atamanın gerçekleştiği günlerde Kartal İmam Hatipli olduğu ve Bilal Erdoğan’ın sınıf arkadaşı olduğu söylenmekteydi. Tayyip Erdoğan Bey ile bağlantısı bu kanaldan olsa gerek diye düşünüyorum. İlker Bey, aynı zamanda AKP üyesidir. Aldığım duyumlar doğru ise o da Bilal Erdoğan’ın network’ünden faydalanmış gibi görünüyor. Her ne kadar eleştirsem ve bilhassa sendikal konularda yanlışlarını dile getirsem de bu aralar şansı yaver gidiyor.
Yazılacak çok konu var. Ancak yazı da uzadıkça uzayacak. Bu nedenle kısaca diyerek konumu bitireceğim.
Yukarıda yazdığım yöneticiler her ne kadar tepeden inme gibi görünüyorlarsa da kendilerinin,ilgili makamla network bağlantıları etkili olmuş gözükmekte.
Gelelim Torpil dediğimiz direk bağlantıya…
Ben iş alımlarında verilen kıstaslara uygun kişiler arasında yapılan seçimlerde, ilgili kişinin network bağlantılarını kullanmasını veya bir başkasının network bağlantısı ile işe girmeye çalışmasını yadırgamıyorum. İlgili kişi, işe alınacağı kadroya yönelik özellikleri tutuyor ise referansı olsun olmasın değerlendirilmelidir. İşe gireceği kadroya yönelik istenenleri karşılayamadan işe başlatılıyorsa, işte bu torpildir. Çok yanlış bir uygulama olup,kendine torpil yapan kişi gittiğinde kendisi de gider. 
Örneğin; yurt dışına personel tayininde lisan şartı aranması gerekirken, lisan bilgisi olmayan ve atanacağı görevle ile ilgili hiç deneyimi olmayan birinin atanması torpildir.
Ancak işin ideali, kişilerin tepeden inme değil, alttan üste doğru ünvan almasıdır.
Örneğin; Yusuf Bolayırlı… İşe girdiği 1974 yılından itibaren,uçak mühendisi olmasına rağmen, iş kıyafeti giyerek hangarlarda çalışarak işin mutfağında yetiştikten sonra kademe kademe ilerleyip, genel müdürlük makamına kadar gelmesi işin idealidir.
Son zamanlarda bu tür ilerlemelere rastlamıyorsak da umar ve dilerim ki bir gün mutlaka olmalıdır.
 
 

Exit mobile version