2006 yılının sonuna gelindiğinde THY’yi büyük bir sürpriz bekliyordu. Milyonlarca dolar reklamla elde edilemeyecek bir tanıtım(!) fırsatı patlamıştı. 11 Aralık 2006 tarihinde Sefa İnan’ın çektiği fotoğraflar 150’ye yakın ülkede yayınlanmış, haber olmuştu. Artık THY’yi herkes tanıyor(!), herkes THY’yi konuşuyordu.
Yükselen Yıldızı beklerken…
Temel Kotil o günleri şöyle anlatıyordu:” Bizim için o hafta çok önemliydi. Eğer o olay olmasaydı biz pazartesi günü dünyada her yerde ‘yükselen yıldız’ olarak haber olacaktık. Cuma günü Star Alliance’a giriş imzası atmıştık. Viyana’dan üyelerden bütün Genel Müdürleri buraya getirmiştim. 340 uçağımızı gelin gibi süsledik. Star Alliance logolarını yerleştirdik. Avusturya Havayolları’nın kuruluşunu kutlamak için Viyana’da olduğum genel müdürlerle birlikte Türkiye’ye geldik. Burada toplandık. Cumartesi ve pazar günleri ben onları tek tek yolcu ettim. Ve bütün haber Türk Hava Yolları’nın ‘Raising Star’ olmasıydı.”
Gelin gibi süslenen deve
O gün, gelin gibi süslenen sadece A 340 uçağı değildi. Son RJ uçağının iadesini kutlamak için, bir de deve gelin gibi süslenmişti. Kamyonete konulmuş, Atatürk Havalimanına doğru yola çıkarılmıştı. Deve’nin fikir babası THY Uçak Bakım Başkanı Şükrü Can’dı. Can, 1983 yılında İTÜ Uçak Mühendisliği bölümünü bitirmişti. Temel Kotil’in sınıf arkadaşıydı. Çeşitli şirketlerde çalışmış, son olarak Kombassan Holdinge bağlı Air Alfa’da yöneticilik yapmıştı. O sırada Candan Karlıtekin de Kombassan ‘da Genel Koordinatördü. Hamdi Topçu gibi Rize’nin Çayeli ilçesindendi. Görüldüğü gibi, THY’yi yöneten troyka ile ortak paydaları vardı. Candan Karlıtekin’in davetini kıramamış, THY Teknik’te göreve başlamıştı. Ancak daha 1 yıllık iken imza attığı skandalla tüm dünyanın konuştuğu bir isim haline gelmişti.
Çelebi’nin mirası RJ…
Neydi bu RJ olayı? Kısaca hatırlayalım… 1994-95 yıllarında THY filosuna dahil edilen RJ-90 ve RJ-100 tipi uçaklar sürekli sorun çıkarmaya başlamıştı. Daha sonra THY Genel Müdürlüğü de yapacak olan Kaptan Pilot Atilla Çelebi’nın başkanı olduğu Uçak Alım Komisyonunun alınmasına onay verdiği RJ’ler için çok yazılıp çizildi. Sözkonusu uçakların temsilciliğini Çelebi’nin Fransız asıllı eşinin yaptığı, hatta Genel Müdür olduğunda yanından ayırmadığı papyonlu danışmanına danışmadan iş yapmadığı iddia edildi. Papyonlu danışman yıllar sonra Kıbrıs’ta ortaya çıkmış, KTHY batana kadar da şirkette danışmanlık yapmıştı.
THY: ” RJ’lerimiz sağlamdır.”
RJ uçakları ile ilgili şikayetler 2003 yılından itibaren artmaya başlamıştı. Kamuoyundaki tepkiler yaygınlaşınca THY, 29 Aralık 2005 günü bir açıklama yaptı. Açıklamada aynen şöyle deniyordu:
” Yurtiçindeki bazı havalimanlarındaki teknik ve coğrafi şartlar nedeniyle zorunlu olarak kullanılan RJ 100 uçaklarının sözleşme sürelerinin sonuna gelinmektedir. Halen filomuzda bulunan 5 RJ 100 uçağının 3’ü iade bakımındadır. Seferde olan 2 RJ 100 uçağı ise sırayla iade bakımına alınacaktır. RJ uçaklarıyla sefer yapılması zorunlu olan havalimanları için de THY, ilave önlemler alarak yeni uçaklar kiralamıştır.
Yolcularımızın güvenliği ve huzurlu uçuş yapmaları THY’nin en çok önem verdiği konudur. Kamuoyunda oluşan hassasiyet nedeniyle, teknik açıdan şu anda uçaklarda bir problem görünmemesine rağmen uçmakta olan iki adet RJ tipi uçak tekrar kontrolden geçirilmektedir.
THY filosunda bulunan tüm uçakların bakımı, yurt içi ve yurt dışındaki birçok havayolu şirketinin uçaklarına bakım hizmeti veren uluslararası sertifikalara sahip THY Teknik tarafından yapılmaktadır. Uçuş emniyeti bakımından yolcularımız hiçbir endişe taşımadan güven içerisinde seyahat edebilirler.”
Sorun uçakta ise, devenin suçu ne?
Yani THY yönetimine göre bir sorun yoktu. Açıklamaya bakınca böyle anlaşılıyordu da, tam bir yıl sonra Aralık 2006’da aynı THY’nin Uçak Bakım Başkanı bu sorunlu uçaklardan kurtulmanın şerefine bir adet deveyi apronun ortasında kestiriverdi…Sorun RJ uçağı idi, yani deveden kaynaklanmıyordu. O halde deveyi niçin kurban etmişlerdi? Üstelik İngilizler bu işe çok bozulmuşlar, kendi imalatları olan uçaklardan kurtuldukları için THY’nin deve kesmesini öfkeyle karşılamışlardı.
Her uçağın tesliminde, teknik çalışanlarının kendisine gelerek”kurban kesilmesini istediğini” söyleyen Şükrü Can bu isteklere “11 uçak için 11 koyun yerine son uçağı bitirdiğinizde size söz, deve keseceğim.” şeklinde cevap vermiş, son uçağın bakımı tamamlandığında da “gaza gelerek” deve siparişi vermişti. 7.500.-TL’ye alınan deve, Can’ın deyimiyle “izinsiz çakmak bile sokamazsınız” denilen B kapısından kamyonet içinde aprona sokulmuştu. Deyimdeki gibi, un elerken deve geçmişti elekten… Gerçekten önemli bir olaydı, bu nedenle Can tüm üst yönetime bu “etkinliği” gururla duyurmuş hatta sms göndererek devenin havalimanına intikalini an be an bildirmişti.
Deve mi kurban, Şükrü mü ?
Olayın üzerinden 6 ay geçtikten sonra Sabah gazetesine verdiği ropörtajda şöyle diyordu: “Bizim basın müşaviri başta olmak üzere, herkesi davet ettim. Hepsi de, “Çok büyük iş başardınız. Kim tutar sizi” diye destek çıktı. Ben bekliyorum ki, biri de çıkıp “Manyak mısın kardeşim” desin. Sonra olay krize dönüşünce, Temel Kotil, “Bütün bu şimşekleri karşılamak için seni kurban ediyoruz” dedi. Yani bir anlamda paratoner oldum.”
Kotil’in suçlandığı ropörtaj Topçu’nun odasında mı yapıldı?
Sevilay Yükselir’in bu ropörtajı çok ses getirdi. Ancak ilginç de bir iddia vardı. Yükselir bu görüşmeyi Hamdi Topçu’nun odasında yapmıştı. Bu iddiayı seslendirenler, Can’ın görüşme sırasındaki fotoğraflarda yer alan koltuklar, perdelere ve diğer eşyalara dikkat çekiyor mekanın Hamdi Topçu’nun makam odası olduğunu ileri sürüyorlardı. iddia sahiplerine göre, Kotil ile yıldızı barışık olmayan Topçu, bir taşla iki kuş vurmuştu. Hem Kotil’i en yakın arkadaşının ağzından itibarsızlaştırıyor, güvenilir bir yönetici olmadığı izlenimini uyandırıyor, hem de Karlıtekin’in Kombassan’da birlikte çalıştığı ve “kardeşim” diye hitap ettiği Can üzerinden Karlıtekin’i de yıpratıyordu. Görüldüğü gibi “deve ” sadece kurban edilmekle kalmamış, şirket içi iktidar mücadelesinde de önemli bir rol üstlenmişti. Sizin anlayacağınız THY’nin muhterem yöneticileri devenin, etinden, kılından, kanından sonuna kadar yararlanmışlardı.
Sefa İnan’ın “ödüllük” haberi
Peki bu olay nasıl patladı? Çok basit…Can, Teknik’te beraber çalıştığı Sefa İnan’a mesaj atmış, “Son uçağı da bitirdik, deve keseceğiz, gel haber yap.” diyerek davet etmişti. İnan’ın çektiği fotoğraflar ve yaptığı haber çok değil birkaç gün içinde tüm dünyanın konuştuğu bir olay haline gelmişti. Dünyanın önde gelen birçok gazete, dergi ve televizyonu bu olaya yer vermiş, bazı gazeteler apronda deve kesilmesi ve kanlı etlerin bir vince asılarak teşhir edilmesini “Vahşet” başlığıyla duyururken, dünyanın önemli haber ajanslarından Reuters da “2006’nın en tuhaf olayı” seçmişti.
Devenin 2. kurbanı Vali Yardımcısı…
Olayın ardından Atatürk Havalimanı Mülki Amiri ve İstanbul Vali Yardımcıs olan Vedat Müftüoğlu bir açıklama yaparak soruşturma başlattığını açıklamıştı. Gariptir, bu açıklamadan tam 1 ay sonra Müftüoğlu Havalimanındaki görevinden alındı ve İstanbul Valiliğine çekildi ! Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise olayı “densizlik” olarak nitelemiş ve “Orada aklı evvel bir arkadaşın yaptığı hatayı koca bir kuruma, camiaya mal etmek yanlıştır. Gerekli talimatlar verildi ve bu arkadaş açığa alındı. Soruşturma devam ediyor. Türk Hava Yolları’nda bazıları, herhalde Kurban Bayramı’na erken girdi. Öyle anlaşılıyor” demişti.
Can geri dönüyor, develer panikte !
Olayın ardından Can, vekaleten baktığı görevden alınarak asıl kadrosunun bulunduğu THY Londra Teknik Müdürlüğü görevine iade edilmişti. Bu kadro da tartışmalıydı. Can’ın altında sadece bir teknisyen görev yapıyordu. Oturma iznini bekleyen Can aslında Londra Teknik Müdürü olarak işe alınmıştı. Vekaleten de Uçak Bakım Başkanlığını yürütüyordu. THY kurallarına göre, asaleten atandığı kadronun maaşını alması gerektiği için de kendisine pound üzerinden Teknik Müdür maaşı ödeniyordu. Olay biraz soğuyunca, Teknik’te imza toplanmaya başlandı. 1500 imzaya ulaşılınca, “Arkadaş medyanın kurbanı oldu” diyen dönemin Teknik A.Ş. Genel Müdürü İsmail Demir (şu anda Savunma Sanayii Müsteşarı), Can’ın tekrar göreve dönebileceğini açıkladı. Unutulan olay tekrar gündeme geldi. Can’ın geri dönme olasılığını bir büyük gazete şöyle duyurmuştu : “Develer panikte…”
THY deve güreşine sponsor olur mu?
Bayrak taşıyıcı milli havayolumuz hem yurtiçinde hem de yurtdışında alay konusuydu artık. 2007 yılında 13’üncüsü düzenlenen deve güreşlerinin tüm gelirinin, Yahşi Engelliler Okulu’na aktarıldığını belirten Ortakent-Yahşi Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, THY’ye çağrı yaparak “THY Genel Müdürü Sayın Temel Kotil ve yönetimini, güreşleri izlemeleri ve develeri yakından tanımaları için davet ettik. İnşallah bundan sonraki yıllarda güreşlerimize sponsor olurlar. Böylelikle, hem apronda kestikleri deve nedeniyle imajı sarsılan THY’nin imajını düzeltmiş, hem de özürlü ve engelli vatandaşlarımız için büyük destek sağlamış olurlar” diyor, toplam 130 devenin yarışacağı güreşlere 10 bin kişinin katılmasını beklediklerini ekliyordu.
2007 yılında THY defterini kapatan Şükrü Can, önce Nijerya’ya giderek Arik Air’de çalıştı. 2010’da Türkiye’ye döndü ve Onur Havayolları’nda teknik bakım başkanı olarak göreve başladı. Halen Onur’da teknikten sorumlu genel müdür yardımcılığı görevini sürdürüyor.
2006 Aralık ayında Yükselen Yıldız (Raising star) olmayı beklerken bir anda yerin dibine geçen THY ise, bu olaydan ders çıkarmayacak, izleyen yıllarda yeni skandallara imza atacaktı. Öyle işler yapıldı ki, THY haberlerini okuyanlara meşhur atasözünü hatırlattı: Deveye neren eğri diye sormuşlar, nerem doğru ki demiş……………