THY; geçen hafta 90 kişilik bir yer işletme birimine yönelik “Kırk katır mı, yoksa kırk satır mı?” tarzında birer mektup yollayarak, çalışanları istedikleri şehre veya bölüme atayabileceklerini duyurdu.
31 Mayıs 2010 tarihli “THY’DE SON TANGO” (TIKLAYIN) adlı köşe yazımda; işverenin anti demokratik tutumunun bu günlerin ve yaşanan bu sürecin habercisi olduğunu, bugünkü “Ya istediğimiz yere gidersin, ya da seni işten atarız!” biçimindeki tavırın, o günlerden belli olduğunu belirtmiştim.
Son imzalanan Toplu İş Sözleşmesini okur okumaz; işverenin rakamsal cömertliğine karşılık, Hava-İş’ten işçi adına ne ödünler aldığını öğrenmeye çalışmıştım. İşte size o yazımla sıcağı sıcağına sunduğum ve çok tehlikeli olduğunu açıklamaya çalıştığım 8. maddenin getirdikleri ve tabii ki bundan sonra getirecekleri:
Objektif olmak için bardağa dolu ve boş tarafından bakmakta yarar var. Yani, olaylara çift yönden bakacağız. Çünkü iki tarafın çıkarlarını anlamaz ve dile getirmezsek, bundan sonra uygulanacak stratejileri de göremeyiz, hataya düşeriz.
THY ticari bir şirkettir ve diğer havayolu şirketleri ile rekabet edebilmek zorundadır. Havayolu şirketlerinin en büyük gider kalemleri; YAKIT- BAKIM- PERSONEL GİDERLERİDİR ve ilk ikisinde tasarrufa gitme şansı olamayacağından, yapabileceği tasarruf, sadece personel gideri ile sınırlı kalmakta. Çünkü; THY, ticari olarak kamu şirketi yapısından ayrılmış ve karlılığa odaklanarak, ulusal ve uluslararası rakipleriyle mücadele edebilmek için giderlerini azaltmak, gelirlerini artırmak zorundadır.Bu yeni liberal, piyasacı politikaların zorlamasıdır.
Örneğin; Pegasus-Atlas-Onur Air gibi şirketler de, hizmeti kendi veya başkasına yaptırtsın; maliyetler önemli bir faktör olarak karşılarına çıkacaktır. Alınması gereken hizmeti rakiplerin 3 liraya alırken, sen 5 liraya aldığında; onlarla rekabet etmekte zorlanırsın. Bu nedenle, THY üst yönetimleri her zaman personel giderlerinin yüksekliğinden yakınmış ve kapsam dışı dedikleri yöneticilerine ödedikleri maaş ve ödenekleri görmeden “vur abalıya” mantığı ile her zaman, alt kadrolarda çalışanlara daha az ücret verebilmek için mücadele sürdürmüşlerdir.
Duruma bir de işçi cephesinden bakalım. Çalışan işçi, emeğini ve bilgisini en yüksek değerde işverene kiralamak ister. Bu onun en doğal hakkıdır. Bu nedenle emeğini, bilgisini ve iş güvencesini en iyi şekilde pazarlayabilmek için yasal olan sendikalarını kurmuştur. Günümüzde ise sendikalar; yeni liberal piyasacı politikalar sonucu işlevsizleştirilerek, bir çoğu (Hava-İş de içinde), ne yazık ki işçisinden aidat alıp onların hak ve çıkarları doğrultusunda çalışacakları yerde, işveren yanlısı faaliyetler göstermektedirler. Bu durum, işçiler için çok önemli olan ve benim her zaman büyük saygı duyduğum ve 30 yıl aralıksız aidat ödeyerek desteklediğim sendikal yapıya çok büyük zarar vermektedir.
Sendika yönetimine muhalefet etmekle, sendikacılığa karşı olmak çok farklıdır. Ancak, sendikacılığı meslek haline getirip, aracı kurum gibi çalıştırıp, toplu iş sözleşmelerini sadece paraya odaklar ve iş güvencesini önemsemezseniz, sendikacılığı kendi elinizle bitirmiş olursunuz.
Sendikalar aracı kurum değildir. Sendikaların en büyük görevi, öncelikle üyesinin iş güvencesini düşünmek olmalıdır. Çünkü, bugün alınacak en yüksek ücret bile, siz hala orada çalışabiliyorsanız, önemlidir. Kısaca, siz o çalıştığınız bölümde huzurlu bir ortamda yarınınızdan kuşku duymadan çalışabiliyorsanız, en şanslı insanlardansınızdır demektir. Güvenli normal ücret, güvencesiz yüksek ücretten çok daha iyidir.
Şüphesiz ki, Toplu İş Sözleşmelerinde; 3 istersiniz, belki 1 alırsınız… Bu bir pazarlık konusudur ve sendikalar toplu iş sözleşmesi aşamasında işverene sunduğu istekler taslağında, istedikleri ücreti hiçbir zaman alamamışlardır. Bu aslında normaldir. Toplu iş sözleşmeleri bir pazarlık konusu olduğundan, zaman, zaman istediğin rakamlarda esneklik göstermenin yanlışı olmaz. Ancak, bu iş güvencesi maddesine gelindiğinde; sendikaların asli görevi olan bu maddede kesinlikle taviz vermemelisin. Çünkü sen aracı kurum değil, sendikasın. Ve de işçinin; önce iş güvencesini garantiye almak ve huzurlu bir ortamda çalışmasını sağlamakla sorumlusun.
İşte, geçen hafta sergilenen ve ustaca bir taktikle işlerinden edilmek istenen THY’deki bu 90 kişi, karşılıklı imzalanan ve sendikanın iş güvencesi dediği büyük yalanın kurbanıdırlar. Ve görünen odur ki, yeni kurbanlar da ardı ardına gelecektir. Çünkü; sendika, TİS’ni imzalamadan önce bu maddeyi eleştirenlere; “Hayır, bu madde aslında iş güvencesi maddemizdir…” diyerek, yanlışa kılıf arayışı içine girmiştir. Ve sonunda TİS’ni imzalamışlardır. (Danışıklı dövüş)
4857 sayılı iş yasası ne derse desin, sen sendikasın. Unutma ki, toplu iş sözleşmesinde alınan haklar, karşılıklı ikili akit olduğundan, çok önemlidir. Şimdi sormak gerekir; aslında işverenin önerdiği ve “kabul etmezseniz ücret konusunda sıkıntı yaratırım” diyerek dayattığı 8.maddeyi sendika olarak; “Sayın işveren; siz bu maddeyi getirirseniz biz bunu imzaladığımızda savunamayız”. “Ancak bu maddeyi biz isteyelim ve siz de 6 brüt maaş rüşvet verin ki, biz de işçilerin önüne; zaten işten çıkartılacaktınız, biz bir de size fazladan 6 maaş bonus aldık” diyerek, işçimi savunduğumu, onlara anlatabileyim mi dediniz?
Siz Hava-İş yönetimi olarak; Özelleştirmeye-Taşeronlaşmaya HAYIR derken, işverenin bile sunmakta ve savunmakta sıkıntı çektiği ve konuşurken bile yüzü kızarması gereken bu maddeyi savunup ayrıca,”Arkadaşlar, size işten çıkartıldığınızda bir de 6 maaş bonus aldım” diyerek, işverene mi yoksa işçiye mi hizmet ediyorsunuz?
THY işvereninin; Yer Hizmetlerinde kendilerine göre yüksek gördükleri ücretlerden kurtulmak için, TGS’yi kurduğunu bilmiyor musunuz? “Bu kırk katır mı, kırk satır mı?” örneği, işten çıkartılmaya çalışılan 90 kişi, Yer İşletmenin elemanları değil mi? Siz, tamam atın onları, ama, bonusu da verin diyerek ne yapmaya çalışıyorsunuz?
2006 yılında 300 kişiyi aşkın çalışanın bir anda işten çıkartılıp, sonra mahkeme kararı işe geriye iade hakkı kazandığını, ancak yasaların işverene verdiği hak ile, bunun yerine 8 maaşı gık bile demeden işverenin ödediğini balık hafızalarımız hatırlıyor mu acaba?. O tarihte 300 kişiye tazminat+8 maaş ekstradan fazla ücret ödeyeceğini bile, bile hepsine; “yeter ki gitsinler, para kolay” diyen THY işvereni için, sizin; “at ama, 6 brüt maaş bonus ver” dediğiniz rakam, onlar için çekirdek parası değil midir? Bu sizce bir caydırıcılık maddesi midir? Bu maddenin neresi iş güvencesi maddesidir?
Bu tutumunuzla kargaları bile güldürürsünüz siz.
Siz kime çalışıyorsunuz? Senin sendika olarak görevin; işçilerin kolektif haklarını korumak iken, sen neden işten çıkana tazminat ödenmesinin yanında “+ 6 maaş daha verin işçiye cazip gelebilir ve sessiz sedasız giderler” mantığında hareket ediyorsun?. Sen bu savunduğun veya savunmak durumunda kaldığın 8.maddeyle işçinin işyerinden “Allah kahretsin ne yapayım” diyerek mecburen ayrılacağını çok iyi biliyorsun. Ve bu adaletsizliğe karşı çıkacağın yerde, 6 ay bonus koydurarak taşeronlaşmaya hız veriyorsun. Sen buna iş güvencesi maddemiz diyerek çocuk mu kandırıyorsun?.
Dünyada bir örneği yoktur ki; işçilerin kolayca çıkarılabileceği bir madde, süsleye püslüye Toplu İş Sözleşmesi maddesi olarak hem de sendika tarafından konabilsin… Sen bir ilksin ey Hava-İş..!
Taşeronlaşmanın ve Özelleştirmelerin önünde durur gibi yapıp, yandan geç diyen tek sendika sensin...
Size tavsiyem; yazma bu maddeyi, öldürme sendikacılığı, bırak atabiliyorsa işveren atsın, sen sendika olarak işçini arkana al ve savunmanı mahkemelerde yap(tayin edilen yerlerde personele ihtiyaç var mı yok mu onu sorgula Samsun-Van vb) sonuçta davaları kaybetsen bile herkes işverene yuh desin, sana değil. Bonuslarla, işçinin işinden atılmasına çanak tutma. Evet, evet belki THY için çok geç, ama, bari görüşmeleri yeni başlayan Teknik A.Ş TİS taslağından bu maddeyi çıkar ve hemen tüm THY’deki sendika üyelerinden özür dile…
THY’deki sendikaya üye personel şunu unutmasın ki bugün 90 kişilik gruba yapılan yarın KESİNLİKLEsize de yapılacaktır. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı burada geçerli değildir. Bu böyle biline.