Değerli Okurlar,
Ülkemizde her yeni düzenleme beraberinde yeni sorular ve sorunlar getirmezse zaten şaşırmak lazım. Şimdilerde EYT nedeniyle emekli olup çalışmaya devam edecek arkadaşların cevap alamadıkları sualleri ve derin kaygılarıyla kıvranmaları başladı. THY’nin başka iştiraklerinden geçenlerin o dönem ki ödenmeyen saklı kıdem tazminatları hakkında herhangi bir açıklama yapılmaması, emekliliği 9 yıl ve üzeri olanların çalışmaya devam edip, ayrıldıktan sonra emekli pass hakkı için toplam hizmet sürelerinin göz önünde bulundurulup bulundurulmayacağı gibi hususları çokça gündemde. Muhatapların belirsiz ve yarım yamalak cevapları bu süreçte karar vereceklerin kafasını bir hayli karıştırmaya devam ediyor.
Emekli olduktan sonra çalışılacak süre için ayrıca bir kıdem tazminatı ödenmeyeceği gerçeği de sanırım en can sıkıcı başlıklardan biri. Kısacası emeği geçen herkese teşekkür ettiğimiz iyi bir gelişmenin altının tam olarak doldurulmadan, dedikodu ve kaygılara fırsat verilmeden izahına ihtiyaç vardı. Ne yapılan duyurular ne de yapılan açıklamalar demek ki yeterli olmamış. Umarız bir an evvel bu konuda daha net ve anlaşılır biçimde gerekli bilgilendirmeler yapılır. Ayrıca bu emeklilik hakkının daha da genişletilerek daha çok çalışanın istifade etmesi sağlanmalıdır.
THY de diğer gündem ise günlük 12 saat çalışma modeli üzerine yürütüldüğü iddia edilen çalışmalar. Konuyla ilgili modelin ve çerçevenin tam olarak içeriği bilinememekle birlikte sektörün çok ciddi dikkat ve özen gerektiren işlerde yaratacağı etkilerin detaylı bir biçimde analiz edilmesi gerekir. İstanbul gibi bir şehirde ulaşım, trafik ve dinlenme aralıkları gibi ağır faktörlerin göz önünde bulundurulması lazım. Aksi durumda faturası çok ağır olabilir. Belki mevcut yasalara göre ya da teklif edilen bazı ek değişikliklerle bu durum hukuki bir zemine taşınabilse de vardiyalı çalışma düzeni üzerine etkileri çokça düşünülmesi gereken bir konu. Verimden çok, iş kazalarına ya da daha düşük performansla daha verimsiz çalışmalara da neden olabilir.
Dünyada çalışma hayatında daha kısa çalışma modelleri tartışılıp, hafta tatilinin 3 güne çıkarılması konuşulurken, bizim çok daha uzun saatlerde çalışma modellerine yönelmemiz tuhaf değil mi? Bugün Orta Doğu, Asya ve Afrika ülkelerine baktığınızda batının ucuz iş gücü olma yarışı içinde tam bir emek sömürge düzeni görürsünüz. Ekonomik gelişimi düşük ülkeler cari açığını kapatmak mal ve hizmet ihraç etmek için sürekli emekten tasarruf etmeye, ucuz iş gücü için çalışan maliyetini düşürmeye çalışıyorlar. Bu da bu toplumları mutsuz ve huzursuz bir adaletsiz çalışma yaşamına mahkûm ediyor. Sermaye gücünün siyaset ve kanunlar üzerindeki baskısı ve kanunun yönetmelikler ile denetimlerin yetersizliği, çalışanları sistem karşısında savunmasız hale getiriyor. İşverenleri koruyan, çalışanı ücret, iş güvencesi ve ağır çalışma koşulları karşısında yeterince koruyamayan bir düzen, çalışma yaşamını büyük bir enkaza dönüştürüyor.
İşte düşük ücret ve kötü muamele değil mi sürekli beyin göçüne neden olan? Şimdi yetişmiş bir elemanın ülkesine maliyetine ve yurtdışına göçüne dönüp baktığınızda, o ülkelerin dünyaya taşeron eleman yetiştiren ucuz iş gücü tarlalarına döndürüldüğünü görürsünüz. Hep bu ince detaylarda değil mi büyük kayıplar? Emeğin sömürülmesine, vahşi sermaye odaklarının doyumsuz büyümesine asla izin verilmemeli. İnsanın sosyal bir birey ve yaşamın ana döngü nedeni olduğu gerçeği asla göz ardı edilmemeli. Bu ülkelerin neden dünyanın mutsuzluk sıralamasında en yüksek sıralarda olduğunun sorgulanması gerekirken, neden daha da mutsuzlaştırmak için mücadele edilir anlamış değilim.
İnsanı açlık ve yokluktan çok adaletsizlik kahreder. Doğa ya da yaşam bir biçimde karnınızı doyurmanın imkanlarını size sunabilir ama yine insan oğlu yaşamı daha da zorlaştırarak çok adaletsiz bir dünyaya neden olabilir. Baskı ve dayatmalarla sistemi daha da zorlaştırmak düzene karşı öfke ve nefret besleyen kitleleri çoğaltır. Belki bugün kaygılarıyla sesini çıkaramazlarsa bile vakti geldiğinde tepkileri de bedeli de çok ağır olabiliyor.
Kendinize eleştiri yapılmasına bile tahammülünüz yoksa zamanla hırsınız sizi köreltir. Zalimliği ve haksızlığı vicdanınızda meşrulaştırıldığınız an, tamamen kontrolünüzü kaybettiğiniz zamandır. Dönem dönem işine yaşamına sebep olduklarınıza, arkasındaki dayısına, amcasına göre yeniden geri istihdamınız, bugüne kadar vermiş olduğunuz tüm kararların haklılığını ve meşruluğunu sorgulatır. Sahipsiz binlerce insanın vebali düşününce aklıma Ünlü yazar Alev ALATLI’nın meşhur sözü geliyor “Her yasal hak, helal değildir, asıl olan helalleşmektir”.
Elinizdeki yetkiyi haksız ve adaletsiz biçimde kullananların kendilerine hak saydıkları yasaldır ama asla helal değildir. Vicdanınızın terazisi kibir ve hırsa yenilmişse verdiğiniz kararların tümü kadüktür…
Hepinize sağlık ve huzur dolu bir hafta diliyorum…