THY VE HAVA-SEN ARASINDA İT DALAŞI YAŞANIYOR

Bu haftaki köşe yazımda, THY ile-Hava-Sen ilişkilerini, havacılık literatürüne girmiş bir deyişle başlamamın nedeni, bir benzetimden ibarettir.
Bildiğiniz gibi, İt Dalaşı 1. Dünya harbinden itibaren kullanılmaktadır. İki çeşidi vardır. Birincisi, aynı ülkeye ait uçakları kullanan pilotların kendi aralarında yaptıkları eğitim/antrenman, ikincisi ise, iki farklı ülkenin askeri uçaklarının birbirlerine ateş etmeden silah sistemlerini birbirlerinin üstüne kilitleme şeklinde devam eder. Bu manevralarda kilitlenen uçak seri manevralarla kurtulmaya çalışır.
THY ile Hava-Sen arasındaki ilişkilerde bu mücadeleye benzer bir çatışma yaşanıyor. Ancak, it dalaşı gibi başlayan bu süreç gittikçe sertleşiyor. Bu gereksiz dalaşmanın sonunda ne olur bilemem ama Hava-Sen başkanı barış elini uzatmış ve konuşalım demesine rağmen, İlker Aycı’nın tavrının değişeceğini şimdiye kadar olan tavrından dolayı hiç sanmıyorum. Umarım beni yanıltır. 
Çalışanlardan yana olarak düşündüğümde, bu mücadelenin gereksiz yere bu hale geldiğini gözlemleyebiliyorum. Her ikisi de aynı şirket için çalışan tarafların (işçi ve işveren vekilleri), gelmiş oldukları hasım durumunu çok gereksiz bir sürtüşme olarak görüyorum ve herkesin kendi işine bakmasının gerekliliğine inanıyorum.
Öncelikle bu duruma nasıl gelindiğine kısaca bakmak lazım.
Mevcut sendika Hava-İş’in, geçmişte kalan toplu iş sözleşmesi sürecinde yaşananların yanı sıra son genel kurul seçim aşamasındaki sürtüşmeler kargaşa yarattı. Uçuş işletme gibi THY çalışanlarının neredeyse %80 ini kapsayan bir kitlenin, son genel kurulda, yapılan tüzük tadili ile 85 delegeden 45 e düşürülmesi, Hava-İş in, uçucu kesime olan art niyetini gösteren en büyük referans olarak kayda geçti.
Hava-İş tarafından çok az delege sayısı ile temsil edilmesinin tüzüğe girişinin yanı sıra,  uçuş işletme çalışanlarının hak ve menfaatlerinin mevcut sendika yönetimi tarafından korunamayacağı inancında olanlar, istemeye, istemeye Hava-Sen’i kurmak zorunda bırakıldılar. Bana göre son derece haklılardı.  Çünkü THY ve çalışanları sıradan işçiler değildi. Birçoğu, Üniversite- Yüksek lisans hatta doktora tahsil düzeyinde çalışanlardan oluşan bir gruptan bahsediyoruz. Bu nedenle, Abidik Gubidik uygulamalarla günü kurtarmaya yönelik hamleler anında sırıttı ve madem öyle işte böyle mantığı doğrultusunda tamamen yasal bir sendika kurma çalışmaları sürdürüldü ve kuruldu.
Bu aşamadan sonra mevcut Hava-İş sendikasının,çalışanlar tarafından müdahale edilmediği takdirde, olağanüstü veya olağan hiçbir genel kurulda kaybetmesi mümkün değil. Çünkü olağanüstü genel kurul yapılabilse bile aynı delege yapısı oy verecek ve değişen hiçbir şey olmayacaktır. Olağan genel kurul beklense, bu seferde kasıtlı olarak uçuş işletmenin delege sayısı düşürülmüş olduğundan yine şansı yok.   Kısaca HAVA-SEN ‘in kurulmasından başka THY çalışanının şansı yoktu.
Bu nedenle;  bu oluşuma gerek yoktu diyenlerin ya aklı yok ya da aptala yatıyorlar diyebilmek mümkün
Değerli okurlarım;
THY’de yaşanan bu süreç daha öncelerde de yaşanmıştı. İşverenin haddini aşıp çalışanlarının özgür iradelerine ipotek koymaya çalışıldığı bir süreç 1993-94-95 Senelerinde THY Genel Müdürlüğü görevine getirilen T.Yaramancı zamanında da yaşandı.
Hava-iş sendikasında Atilay Ayçin yönetimi vardı. T.Yaramancı KOÇ bünyesinde üst düzey yöneticilik yapmış ve sonra THY’ye getirilmişti. İlker Aycı gibi, “ben ne dersem o” yapısında biri idi.   
THY Yönetim Kurulu başkanı E.Yerdelen, genel müdür Tezcan beyin, yönetim tarzına karışmaz ve yapması gereken işlere burnunu sokmazdı. Bu nedenle çok az kişi E.Yerdelen le muhatap olmuştur. THY yönetim kurulu başkanlarının işe gereksiz müdahaleleri C. Karlıtekin zamanında başlamıştır.
Bu yanlış uygulamalara T.Kotil uymamış ve bu nedenle, C. Karlıtekin-H. Topçu ve İlker Aycı dâhil tüm yönetim kurulu başkanları ile anlaşamamıştı.
THY’de Yaşanmış Bir Anı ile konuya Açıklık Getirelim 
THY’nin genel müdürü T.Yaramancı ile ilgili, yine sendikal süreç içinde yaşanmış ve emekli arkadaşlarımızla her buluştuğumuzda kahkahalarla güldüğümüz bir anımı anlatmadan T. Yaramancı ile İlker Aycı arasında ki benzerliği anlatmam mümkün değil. Çünkü okurlarımın çoğu bu isimlerden en fazla, H.Topçu ve İlker Aycı’yı tanıyor.
Sendikanın ve derneklerin ( Beden işçileri derneği, UTED, TALPA, TASSA, TALTA, MÜH DER, Muhabere çiler derneği, unuttuğum dernek varsa eski arkadaşlar yazsın lütfen.) çok etkili olduğu bir dönemdi. Hava-İş in o zamanki başkanı Atilay Ayçin ile yukarıda isimlerini saydığım dernekler pek anlaşamazlar ve zaman zaman sürtüşmeler yaşanırdı.
Tezcan Yaramancı’nın göreve başlaması, Toplu İş sözleşme görüşmeleri ile çakışıyordu. Uyuşmazlık tutulmuş ve grev aşamasına geliniyordu. Koç grubunda uzun süre yöneticilik yapmış birinin, sendikalar ve toplu sözleşmeler ile ilgili deneyimi olamazdı. (İlker Aycı gibi) Bu deneyimsizlikten, bir dolu hatalar yaptı. İşyeri kulislerinde bir anda Tezcan Yaramancı’nın THY’na genel müdür olarak atandığı bilgisini aldık.
Yukarıda ismini saydığım dernekler devamlı bir araya gelip toplantılar yapıp birbirimize destek olurduk. Yani hangi iş kolunun sorunu varsa ortak düşünür çözüm bulmaya çalışırdık. Toplantılarımız genelde TASSA’da (kabin memurları derneği) yapılırdı. (TASSA’nın misafirperverliği harika idi)
Yaramancı’nın Genel Müdür, E.Yerdelen in ise yönetim kurulu başkanı olarak göreve getirildiğini duyan bizler, hemen bir toplantı düzenledik. Yaramancı’nın bu süreç içindeyken göreve başlaması onun için çok zordu. Ben ne dersem o mantığında biri için Sendika’nın sert konuşma ve laf sokmalarına karşı sessiz durması beklenemezdi ve Yaramancı, Atilay Ayçin’in sert konuşmalarına aynı tarzda cevaplar vermeye başlamıştı.
İşte bu sert ve zor süreç içinde, kendimizi ve temsil ettiğimiz kitlenin ne iş yaptığını ve kısaca sorunlarımızı yeni yönetime sunmamız gerekir diye düşündük ve karar aldık.
Niyetimiz, sendika yönetimi ve THY’nin, Yön Kur Başkanı, Genel müdür, genel müdür yardımcıları ve tüm başkanların olduğu bir ortamda, her iş grubunda çalışanların temsilcileri olarak bu iş yerinde bizlerde varız demekti.  Hemen karar aldık ve THY’nin başkan ve üst düzey tüm yöneticilerine yönelik bir kokteyl eşliğinde, ,sıcak ve samimi bir ortam hazırlamaya karar verdik.
Tüm yönetime, kişi bazında isimler yazarak her birine ayrı, ayrı davetiye yolladık. Saat 18’de THY Genel Müdürlük VIP salonunda (genel kurulların yapıldığı salon) yapacağımız bu toplantıya hepsini davet ettik. ( Toplantı yerini biz THY binası olarak değil bir başka yerde planlamışken, genel müdürlükten gelen bir istek ile THY binasında yapmak zorunda kaldık)
Davete sendika hariç hepsi cevap verdiler ve geleceklerini ilettiler. Toplantıya bir gün kala dernekler olarak tekrar bir toplantı yaptık, yöneticilere hitaben yapılacak konuşmayı birlikte hazırladık. TALPA başkanı, merhum kaptan pilot Ertuğrul Bilişli topluluğa dönerek, toplantıdaki sözcülüğümüzü, içimizde en eski ve tecrübeli olan Sefa Beyin okumasını teklif ediyorum dedi. Oylandı ve oybirliği ile kabul edildi. Dernekler olarak davetin ev sahipliği bana kalmıştı. Tabii ki hazırladığımız ve kargaşa yaratan sunumu okumakta…
TALPA –TASSA Yönetimleri resmi kıyafetleri ile bizler ise sivil kıyafetlerimizle salona erkenden geldik ve kokteyl hizmeti verecek olan firmayı denetledik. (Malum, kokteylin giderlerini davet veren öder) Pilotlar, Kabin memurları, Mühendisler, teknisyenler, henüz genel müdür ile tanışmamış başkanlar ve genel müdür yardımcıları dâhil yüz kişiyi aşan bir topluluk olmuştuk. Herkes Tezcan Beyi ilk defa göreceklerdi. (Tabii ki bizler de)
Tezcan Beyin resmini bile görmemiş biri olarak gözüm kapıda idi. Salon hınca hınç doluydu. Mühendisler Derneği yönetiminden Bayram Gencer arkadaşımız bana koşarak geldi ve  “Sefa Bey Tezcan ve Erman beyler geliyor.  öndeki T.Yaramancı arkadaki E.Yerdelen, şaşırma” diyerek beni uyardı ve ben aldığım bilgi ile kapıda hoş geldiniz diye elimi uzattım ve Tezcan beyin garip bir refleksiyle şaşkına döndüm.
Elleri cebinde ve ukalaca yüzüme bakarak, “Hadi kardeşim saat 6 oldu, ne diyecekseniz deyin de, bir an önce evimize gidelim” demez mi? Sinir katsayım o anda yükseldi ama temsil ettiğim arkadaşlarımı düşünüp hak ettiği cevabı vermedim. Neyse, tüm THY yöneticileri ve bizler oradaydık. Kokteyl için tuttuğumuz görevliler aralarda dolaşıp servislerini yapıyorlarken, benim bildiriyi okuma zamanım gelmişti. Salonda soğuk bir hava esiyordu.
Tüm salondaki davetliler susmuş biz ne diyeceğiz diye bekliyorlardı. Salonda oturma yeri olmadığından herkes ayaktaydı. Tabii ki önce hoş geldiniz şeref verdiniz gibi klasik sözlerden sonra birlikte yazdığımız metni okudum. Yazıyı ezberlediğimden arada sırada salonun nabzını ölçmeye çalışırcasına Tezcan Bey ve Erman beyin olduğu yere bakıyordum. Erman ve Tezcan Beyler aralarında konuşuyorlar. Sanki bir şey tartışıyorlar gibi bir sohbet sürüyordu.
Ben kürsüden indim. Tezcan Bey, koşarcasına kürsüye gelip mikrofondan bize bir anda verip veriştirmeye başladı. “Siz kimsiniz de bize akıl öğretiyorsunuz. Herkes haddini bilsin yoksa ben gereğini yaparım” şeklinde bağırıp duruyordu. (sanırım şirketin sahibi sanmıştı kendini)
Ertuğrul kaptan şaşkın, pilotlar, kabin, mühendisler, THY yöneticileri vb… hepsi birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı. Yanımda duran mühendis Bayram Gencer kulağıma eğilerek, “Sefa Bey bize küfretse bundan iyiydi” demez mi… İşte o an koptum…
Tezcan bey attı tuttu ve eller cebinde kürsüden inerken, koşarcasına benim kürsüye gittiğimi gördü ve yüzüme çok sert bir bakış attı.   Kürsüye geldim ve aynı üslupla ben de aynı tarzda verdim veriştirdim… “Benim okuduğum yazıyı sanırım bunlar anlayamamış, hostes arkadaşlarımdan rica edeyim, şu bildiriyi Tezcan beye bizzat verelim, eve gidince iyice okusun ve anlamaya çalışsın” deyince, Tezcan bey yine bir hışımla kürsüye geldi ve “ben böyle bir terbiyesizlik görmedim. Bir toplantıda en büyük makam sahibi konuşur ve sonra başkası konuşmaya çıkamaz bunlar protokolü de bilmiyor” dedi.
Artık ok yaydan çıkmıştı. Sene 1993, henüz emeklilik dolmamış. Altta kalanın canı çıksın misali o kadar yöneticinin şaşkın bakışları arasında tekrar mikrofonu aldım ve… “Burası bizim sizi davet ettiğimiz ortam. Bu davetin ev sahibi siz değilsiniz, biziz ve ben onları temsil ediyorum. Burada en büyük sen değilsin davet sahibi olarak benim” deyince,
Tezcan bey ok gibi yerinden bana saldırdı ve tam salonun ortasında elli kollu tartışmaya başladığımızda, Tezcan beyin elini yakalayıp aşağıya çektim ve karşılıklı hamleler yapmayı düşünürken yanımdaki UTED başkan yardımcısı Şükrü Ak elimi tutarak aramıza girdi ve beni düşündüğüm hamlemi yapmamı önledi. Çünkü o an Tezcan Bey ve ben neredeyse birbirimizin yakasına sarılacak ve belki de sille tokat birbirimize girişecek vaziyetteydik.
Ancak sen mi büyüksün ben mi büyüğüm tartışmaları hala bağıra bağıra devam ederken,  Genel Müdür yardımcısı S. Gümüştekin yanımıza yaklaşarak, “Sefa Bey müsaadenizle ben ayrılmak istiyorum” demez mi…  Yani, bu davetin sahibi bizim olduğumuzu ima etmeye çalıştı. 
Tabii ki bende toplantımıza teşrif ettikleri için kendisine teşekkür edip tam Tezcan beye dönmüştüm ki yanımızda, THY yönetim kurulu başkanı E. Yerdelen i gördüm. Toplantıya katılan tüm THY yöneticileri ve dernek temsilcileri duvara yaslanmış ne olacağını seyrediyorlardı.
Yerdelen Bey, önce esprilerle konuya girdi ve akşam Tezcan Bey ve sizi yemeğe davet ediyorum dedi. İşte dedim yöneticilik bu… İnsanlık bu. Kalite bu. Tabii ki daveti kibarca reddettim.
Sitemiz köşe yazarlarından Yurdaer Aksoy Bey de o toplantıda idi ve o tarihte THY’de Uçak Bakım Başkanımdı. Toplantı dağılırken yanıma yaklaştı ve “seni işten attı bu adam bilgin olsun” dedi. Ben de o sinirle “atmazsa……….” diye cevapladım ve eve döndüğümde,aile fertlerine işten atıldım dedim.
Sonuç olarak ben atıldığımı düşünerek 2 gün işe gitmedim. Ta ki, 3. Gün Yurdaer Aksoy bey beni arayıp “henüz işten atılman ile ilgili bir bilgi alamadım. Sen en iyisi hemen işe gel, kartını bas yoksa 3 gün işe gelmezsen ben seni atmak zorunda kalacağım” deyince işe gittim. Birkaç gün işten atılma yazımı bekledim durdum. Gelmedi… Ancak aradan bir hafta geçmişti ki,  THY özel kalemden arandım ve Tezcan Beyin beni ofisine davet ettiğini söyledi. Hımmm, demek ki atılma yazımı elden verecek diyerek, o bana tebligatı yapmadan ben istifa edeyim düşüncesi ile aceleyle istifa dilekçemi yazdım cebime koyup, genel müdürlüğe gittim.
İlginç gelişmeler başlıyor.
Tezcan Bey bürosunun kapısında kollarını açmış vaziyette, hoş geldin diyerek bana sarıldı. Özür diledi iyi mi… Kulaklarıma inanamıyordum. O despot ve ben ne dersem o olacak tarzı konuşan adam gitmiş başkası gelmiş gibiydi.
 Ben de kendisine “benden özür dilemeniz bir şey değiştirmez. Siz oradaki dernek yöneticisi arkadaşlardan da özür dilemelisiniz” deyince, bu sefer özel kalemine döndü ve Beyti Restoranda yer ayırtın dedi. Ertesi gün ben ve Tezcan Bey, Florya Beyti Restoranın kapısında tüm dernek yönetimlerine beraberce hoş geldiniz dedik ve Tezcan Bey yemek sırasında herkesten özür diledi. Tezcan bey yaptığı yanlışları anlamış, geriye dönüş yapmış ve yaşadığımız tatsız olay böylece kapanmıştı.
Bu anımı neden anlattım? İlker Bey’in son davranışları, aba altından sopa göstermeleri, hakaret edercesine konuşma şekli, kabin ve kokpit toplantılarındaki asabi tavrı, Hava-Sen’in bürosunu kapattırması bana T.Yaramancı’yı hatırlattı. Sizlerle paylaşmak istedim.
Sonuç olarak;
E.Yerdelen’in İşçiden yana olan o tavrı, THY ile Hava-İş sendikası arasında yaşanan GREV OYLAMASINI’ nın, işveren lehine sonuçlanmasını sağladı. Ancak, C.Karlıtekin zamanında yapılan GREV OYLAMASI ise kaybedildi. Çünkü Karlıtekin’de İlker Aycı’nın şimdi ki yaptıklarını yaparak, çalışanın sesine kulak vermemişti.
İlker Beye tavsiyem, işveren vekilliğini yaptığı şirketin çalışanlarıyla kötü olmaması. Unutmayın ki, THY siz işveren vekillerinin değil, çalışanlarının sırtında senelerdir uçtu, uçuyor ve uçacak ta…
Bu şirket kimseye kalmadı. Biri gitti biri geldi. Bundan sonrada böyle olacak. Önemli olan, emekli olduğumuzda veya şirketten bir şekilde ayrıldığımızda, arkamızda hoş bir seda bırakabilmek ve sadece anılarımızla hatırlanmaktır.

Exit mobile version