Kurum ve kuruluşlarımızda tarih, hafıza ve arşiv zafiyeti olduğu için geçmişte neler olduğu hakkında bilgi edinmek oldukça zor. 52 yıllık faal havacılık hayatımda yaşadıklarımı yazarak unutulan bazı olayların kalıcı olmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum. Bu bilgilerin bizimle beraber yok olup gitmesine gönlüm elvermiyor. Merakları giderebiliyor ve havacılık tarihimize ışık tutabiliyorsam ne mutlu. Bu yazımda 2000 öncesi yaşanan grevleri ele almak istiyorum.
2000 yılından önce uygulanan 4 grevin anlatılması oldukça uzun olduğu için yazımın tamamı 2 defada yayınlanacaktır. En uzun tutan ilk grev bir yazı, diğer 3 grev ise bir başka yazımın konusu olacak.
Ben 1957 yılında THY Teknik’de işe başladım. THY personelinin sendikal örgütlenme faaliyetleri de 1959 yılında başlamıştı. O tarihte Hava-İş sendikası henüz kurulmamıştı. Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda örgütlenmiş sendikalardan birisi de Petrol-İş sendikasıydı, uçaklara yakıt veren şirketlerin personeli bu sendikanın üyesiydi, Genel Başkanı Ziya Hepbir, Genel Sekreteri İsmail Topkar’dı. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyon olarak sadece Türk-İş vardı, Başkanı Seyfi Demirsoy, Genel Sekreteri de Halil Tunç idi.
THY personeli henüz kendi sendikasını kuracak düşünsel alt yapıya sahip olmadığı için, faal bir sendika olan Petrol-İş’e üye olma fikri ağır basıyordu. THY Teknik’in personeli, 1959 yılı sonbaharında Başkan Ziya Hepbir’i THY hangarına davet etti. Ziya Hepbir ve İsmail Topkar beylerin teknik personele hitaben yaptığı konuşmayı takiben üye kaydı başladı. THY çalışanları o tarihlerde 400 civarında iken, Petrol-İş’in Trakya Şubesine üye olanların sayısı kısa sürede 300’ü geçmişti. Üyelikten sonra Trakya şubesinin ilk Genel Kurulunda Şube Genel Sekreterliğine seçilmiştim. THY personelinin Petrol-İş üyeliği 2 sene kadar sürdü. Dişe dokunur bir fayda temin edilemediği için, THY Teknik, kendi bağımsız sendikasını kurma çalışmalarına başladı.
THY personeli 14 işçi bir araya gelerek Hava-İş sendikasını kurma çalışmalarına başladı. Kurucular listesindeki 14 arkadaşımızın 11’i THY Teknik Md.lük personeliydi. Yani, THY’de sendika lokomotifi THY-Teknik’ti.
Hava-İş Kurucu Teknik Personel; Sami AKALIN (Teknik Öğretmen), Erdoğan BALCI (Uçak Tahsis Memuru), İbrahim DİNÇER (T.İkmal Müdürü), Necati GEZER (Elektrik/Elektronik Atölyesi Şefi), Behçet ILGICIOĞLU (Teknisyen), Turan MUTLU (Teknisyen), Salih ÖZALP (Teknik Öğretmen), Ayhan TOYDEMİR(Teknik Personel Şefi), Memduh KURNAZ(Motor Atölyesi Şefi), Mustafa TÜRKER(Teknisyen) ve Muzaffer ERTAN (Makine Atölyesi Şefi). Bu arkadaşlarımızın çoğunluğu THY Teknikte yönetici personel durumunda idiler. Böylece 1962 yılında Hava-İş Sendikası resmen kurulmuş oldu.
Kuruluş sonrası yapılan ilk Genel Kurulda Necati GEZER, Hava-İş Başkanı olarak seçildi. Uçak Atölyesi Şefi Mustafa ÖZKEÇECİGİL sendikanın kurulmasında önderlik yapmış ve önemli faaliyetlerde bulunmuş olmasına karşın, Kurucular Listesine girmek istememişti. Mustafa abi tüm teknisyenler içinde en sevilen ve sayılan bir yöneticimiz olmasının dışında THY Genel Müdürü dahil tüm üst yöneticilerin saygısını kazanmış, sözü dinlenen, teknisyen kökenli değerli bir yöneticimizdi. Yukarıda isimlerini saydığım büyüklerimiz artık yaşamıyorlar. Hepsini saygı ve rahmetle anıyorum.
THY’nın tüm personeli, Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmak için, Hava-İş sendikasının üyesi olmuştu, bir kişi hariç. Teknik Md.lük yer teçhizatlarının bakımını yapan grupta teknisyen olarak çalışan İsmet DİNÇCAN abimiz, yasanın tanıdığı haktan yararlanarak, işverenle Bireysel İş Sözleşmesi (BİS) yapardı. Bireysel Sözleşme olarak Hava-İş’in imzaladığı Toplu İş Sözleşmesi’ni (TİS) bazı ufak değişikliklerle imzalayarak kullanılırdı. Yöneticiler İsmet abinin bu tutumunu anlayışla karşılarlardı. Allah rahmet etsin, İsmet abimiz “nev-i şahsına münhasır” bir kişilikti. Akşamları iş çıkışında Puantajın önünde kart basmak için beklerken cebindeki kağıt paraları çıkarır, içinden birisini tutarak herkese “bu paranın son numarası tek mi, çift mi, iddiaya giren var mı?” diye sorardı. İddiayı kaybederse o parayı derhal kazanana verir, kazanırsa iddiaya girenden aynı miktarda parayı muhakkak alırdı. Kaybeden kişi kaybettiği parayı vermezse ısrar etmez ama onu kara listeye alır, bir daha onunla iddiaya tutuşmazdı. Bu güzel insan 70’li yıllarda kendi kullandığı otomobille uçuruma yuvarlanarak vefat etmişti.
Hava-İş Sendikası yönetimi, Ulaş-İş Federasyonuna üye olunması için davet edilmesine karşın, bağımsız sendika olarak kalınmaya karar verildi. Daha sonraları Türk-İş Konfederasyonuna bağımsız üye olundu.
THY’de grevler
THY’de 1977 ile 1991 arasındaki 14 yıl içinde 4 defa grev uygulaması yapıldı. (Bu tarihten sonraki grevler yazmn konusu dışındadır)
- 4 Şubat – 8 Şubat 1977 (5 gün)
- 24 Nisan – 27 Nisan 1978 (3 gün)
- 18 Şubat – 12 Mayıs 1980 (84 gün)
- 01 Nisan – 09 Mayıs 1991 (38 gün)
İlk grev. Yıl 1977 (5 gün)
Erdoğan Balcı’nın başkanlığı sırasında, Hava-İş ile THY arasında imzalanan 6. TİS’nin uygulanmasında işveren TİS’in bazı maddelerini uygulamıyordu. Sendika, muhtelif ikazlarına rağmen durum düzelmeyince, yasanın verdiği haktan yararlanarak, işvereni imzalanmış TİS’’ne uymaya zorlamak için, “Hak Grevi” ilan etti. (Hak Grevi günümüzde yasa dışı) Demirel Hükümeti bu grevi 30 gün süreyle erteledi. Hava-İş’in başvurusu üzerine Danıştay “yürütmeyi durdurma kararı” alınca, 4 Şubat 1977 tarihinde çalışanlar greve çıktı. Bu grev, Hava-İş’in, Çalışanların ve THY’nın tarihteki ilk greviydi, herkes işin acemisiydi.
Grev başlamadan önce, yasaya uygun olarak, üretim araçlarının korunması için bir kısım personel greve katılmayıp işverenin malına zarar gelmesini önleyeceklerdi. İşveren tarafından bu maksatla seçilen personel, sendika tarafından da onaylanarak Bölge Çalışma Md.lüğüne bildirildi. Bu personelin greve katılanlar tarafından ayırt edilebilmesi için, Bölge Çalışma Md.lüğü tarafından bu kişilere özel kimlik (yaka kartı) verildi. Böylece işyerinin önündeki grev gözcüleri bu arkadaşların grev kırıcısı olmadıklarını anlayacaklar ve içeriye girmelerine sorun çıkarmayacaklardı. Bunun dışında iş yerine girip çalışanlar “Grev Kırıcısı” olarak adlandırılır, işyerine girmesi önlenemezse, sendikanın kara defterine kaydedilirlerdi. Grev başladıktan bir süre sonra aynı hükümet bu defa, 60 günlük grev erteleme kararı daha alınca THY’deki bu ilk grev, 5 gün sonra bitirildi.
Bu grev sırasında yaşadığım, bende derin etkiler yaratan bir anımı paylaşmak istiyorum:
Bölge Çalışma Müdürlüğü’nün verdiği belgeye göre, greve katılmayacak personeldim. Grevin ilk günü, önceden ilan edilmiş vardiya düzenine göre, 15-23 saatlerinde çalışmak için işyerim olan Atatürk Havalimanındaki eski çelik hangara geldim. Hangar girişindeki Grev Gözcüsü arkadaşlarımla selamlaştım, görev kartımı gösterdim, içeriye girmeme izin verdiler. Bu selamlaşma sırasında grev gözcüsü arkadaşlarım, sabahtan öğle saatlerine kadar 5-6 uçağın, işveren vekilleri oldukları için sendika üyesi olmayan bazı müdürlerin yolcu bavullarını uçaklara yükledikleri ve greve katılmayan pilotlar tarafından uçurulduğunu anlattılar. Hangarda 15-23 vardiyasında sadece 4 kişiydik: İzer Tuzlacı(vardiya Şefi), İbrahim Çınar(teknisyen), ben (teknik kontrölör) ve Emin Gül(Teknik Kontrol Md)
İzer Tuzlacı, sabah uçuşa giden uçakların tahmini dönüş saatlerini bildirdi. Emin Gül bey kısa bir toplantı yaptı ve bize görevimizle ilgili talimatlarını verdi: İzer sürekli olarak vardiya şefliğinde telefon başında bulunacak. Ben ve İbrahim Çınar uçuştan gelen uçaklara gidip Walk Around Check yapacağız, hava çok soğuk olduğundan su deposunu, donmaması için, drain edip boşaltacağız, uçağın herhangi bir zarar görmemesi için, teknik olarak emniyete alacağız, Tech Log’a arıza yazılı ise arıza üzerinde çalışmayacağız.
Hava karardıktan sonra İzer, uçuştan gelen bir B707’nin “Kargasekmez” bölgesine park ettiği haberini verdi. Kargasekmez denilen bölge (daha sonraları inşa edilen bugünkü İç Hatlar Terminalinin önündeki apron) bulunduğumuz çelik hangardan görülmesi olanaksız. Yolcu ve bagajların indirildiği haberinden sonra İbrahim’le Ground Power’ı traktörün arkasına takıp uçağa gittik. İbrahim uçağın dışında ben içinde gerekli kontrol-bakım işlerini tamamlayıp su deposunu drain ettik, uçağı emniyete alıp kapattık ve hangara döndük. Bu iş 1,5 saat kadar sürdü. Hangara döndüğümüzde hava artık kararmıştı, bir B727’nin daha uçuştan gelip hangarın tam karşısına park etmiş olduğunu gördük. Emin Gül bey, yolcu ve bagaj boşaltıldığı için, bizi uçağa gönderdi. Uçağın kargo dahil tüm kapıları açık, APU çalışıyor, kargo kompartman ve kabin aydınlatma ışıkları yanıyordu, arka merdiveni de açıktı. İbrahim uçağın dışında kontrole başladı, ben de arka merdivenden uçağa girdim. Arka tuvaletlerde kontrole devam ederken APU, patlama şeklinde bir “gümm” sesi ile durdu ve uçak karanlık içinde kaldı. APU’nun bir arıza nedeniyle Auto Shut-Down olduğunu düşünüp kokpite doğru koşarken alaca karanlık kabin koridorunda birisiyle çarpışıp koltuklara doğru sendeledim. Korkmuştum, zira uçakta bizden başka kimsenin olmadığını sanıyordum. Elimdeki feneri yakıp çarpıştığım kişiye doğru tuttum. Bu kişi uçak elektrik teknisyeni NK idi. (bu kadar yıl sonra rencide etmemek için bende mahfuz olan ad yerine sadece bir rumuz NK veriyorum) İşe geldiğimde hangarda Emin Gül beyle yaptığımız kısa toplantıda NK’yi görmemiştim. “Aaa, NK ödümü kopardın, sen de bizim gibi greve katılmayan personel misin, hangarda görmemiştim seni” dedim. NK sert bir ifade ile “sen kimsin de bana ne yaptığımı soruyorsun, sana mı soracağım” diye sinirli bir şekilde bana bağırdı. Nedense panik içindeydi.”NK, sen istediğini yap da, APU kendiliğinden mi durdu, sen mi durdurdun” diye sordum. “Ben durdurdum, sen kimsin, ne hakla bana soru soruyorsun” diye çıkıştı. Ben “NK, greve katılmayan personel olarak benim uçağı emniyete alma görevim var, sen uçağın içinde ne yapıyorsun” derken NK, hızla arka merdivene doğru yürüdü. Merdivenlerden koşarak inerken bu defa İbrahim Çınar’la çarpıştı. İbrahim de NK’yı görünce şaşırmıştı. “Hayrola NK, sen burada ne arıyorsun” diye sorunca iyice ağzını bozup “ulan siz kimsiniz de bana karışıyorsunuz, bunu sizin yanınıza bırakmayacağım” diye bir de tehdit savurup gitti. İşin ilginç tarafı hangara değil, terminale doğru koşar adım gitti. Olanlara bir mana veremedik. NK, elektrik yükünü OFF’a almadan Batarya Sivicini OFF yaparak APU’yu durdurmuştu ki, bu APU’nun sağlığı için yapılması kesin yasak olan bir işlemdi. Yük altında iken batarya sivici OFF’a alınınca, APU bir patlama sesi ile durmuştu. Elektrik güç sivicini OFF’a aldıktan sonra APU’yu tekrar çalıştırdım, uçağı aydınlattım, gerekli kontrol ve emniyete alma işlemlerini tamamladıktan sonra APU’yu önce yüksüz duruma getirip kuralına uygun olarak durdurdum, su deposunu drain edip boşalttık, uçağı kapattık ve hangara döndük. Ofiste İzer Tuzlacı ve Emin Gül’e uçakta NK ile karşılaştığımızı ve karşılıklı konuşmalarımızı aktardım. Emin Bey, “Bu sabah, Genel Müdürümüzle beraber NK da buraya uğradı, Gn. Md. ile biraz konuştuk sonra terminale gittiler. NK greve katılmayan bazı müdürlerle beraber sefere giden uçaklara yakıt alma, bagaj yükleme gibi işleri yaptı. Uçakta seninle karşılaşınca, grevde olan arkadaşları onun izinsiz çalıştığının farkına varacaklar diye paniklemiş olabilir” diye bilgi verdi. Evet, şimdi olayın nedeni anlaşılmıştı. Bizim elektrik teknisyeni NK grev kırıcılığı yapıyordu.
Birkaç saat sonra Vardiya Şefi İzer, Emin bey ve İbrahimle bulunduğumuz Teknik Kontrolluk ofisine gelerek “Emin bey, genel müdürümüz Nurettin bey (Erguvanlı) telefonda sizinle görüşmek istiyor” dedi. Emin bey yanımızdan ayrılıp vardiya şefliğine gitti. Beş dakika kadar sonra dönüp “Genel Müdürümüz bana, ‘orada Erhan İnanç diye birisi varmış, grevi yönlendiriyormuş, bir polis çağırıp onu dışarıya attır’ dediğini, cevaben ‘’ efendim, Erhan yasa gereği greve katılmayan personel ve burada benim verdiğim görevleri ifa ediyor, şu ana kadar da uçuştan dönen 2 uçağın bakımını yaptılar, sularını boşalttılar, emniyete alıp ofise döndüler, burada grev yönlendirilmesi yapılmıyor, uçaklarımızın bakımını yapıp emniyete alıyoruz, ben buna kefilim” dediğini anlattı. Nurettin bey bunun üzerine “Valla, bana öyle bilgi geldi, siz öyle değil diyorsanız değildir ama siz gene de Erhan’a dikkat edin” demiş. Emin Bey bana “Erhan, 727’den dönünce bize anlattığın olay nedeniyle Nurettin beye seni NK şikayet etmiş olmalı, zaten onun yanından ayrılmıyor” dedi.
Nurettin Erguvanlı, DDY Eskişehir Cer Atölyelerinde 1960’larda ,meşhur Devrim otomobilini üretiminde görev almış değerli bir mühendis, 1975 yılında, Agasi Şen’in yerine THY’na genel müdür olarak atanmıştı. Nurettin bey genel müdür olduktan bir süre sonra bizim NK, hangardaki uçak elektrik teknisyenliği görevini bırakmış, Harbiye’deki genel müdürlüğe postu sermişti, genel müdürün kapısında bir sandalyede oturup beklediğini, Nurettin beyin çantasını taşıma görevini üstlendiğini duymuştuk. Eskiden bir tanışıklığı olsa gerek. Onurlu mesleğini bırakmış, kendisine daha onurlu bir iş edinmişti. Teknikte hiçbir yönetici NK’ye “sen aylardır kart basmıyorsun, neden işe gelmiyorsun” diye sormuyordu.
Grev 5 gün sonra bitti, her şey normale döndü, grevin açtığı yaraları çabucak sardık. Aradan 10-15 gün geçti, Teknik Müdürümüz Kadri Şatıryiğit, müdürümüz Emin Gül beyi çağırıp kendisine “Genel Müdürümüz Nurettin bey, senin teknik kontrölörlerden Erhan grevde hangara gelip grev yöneticiliği yapmış, onu işten çıkaracaksınız” dediğini söylemiş. Emin bey de bana “Erhan, genel müdürümüz NK’nın tesiri altında ve hâlâ aynı şeyleri söyleyip duruyor, Kadri beye efendim o akşam ben de hangarda Erhan’la birlikteydim, böyle bir şey yaşanmadı diye anlatmama karşın Kadri bey, ben anlamam, Genel Müdür ne diyorsa odur diye cevap verdi. Erhan, bir şeyler yap, genel müdürü bu inadından vazgeçirmenin yolunu ara, kafaya takmış, seni işten çıkaracak” diye bilgi verdi. Durum gittikçe bozuluyor, artık acilen bir şeyler yapmamı gerektiriyordu. Bunun üzerine Kadri beye çıktım ve grevin ilk günün akşamında B727’de çalışırken NK ile yaşadıklarımı ayrıntılı olarak anlattım. Beni dinledikten sonra “seni anlıyorum ama Nurettin bey anlamak istemiyor, ben bir şey yapamam, sen başka yol dene” deyip lafı kesti. Kadri beyden ümit yoktu, genel müdüre, “efendim, o gece nöbetçi müdür olan Emin Gül beyle konuştum, bu arkadaş böyle bir şey yapmamış, yok böyle bir şey” diyemiyordu, nedense(!)
NK’nin iftirasından kurtuluş için artık tek bir yol kalmıştı; sendikanın benim grevle ilgim olmadığını Nurettin beye anlatması. Ertesi günü kalkıp Hava-İş Gn. Bşk. Erdoğan Balcı’nın yanına çıktım, grevin ilk günü B727’de yaşadıklarımı, NK’nin iftirası nedeniyle genel müdürün beni işten atmaya karar verdiğini, Kadri beyin de yardımcı olmadığını anlattım. Erdoğan Balcı “Allah Allah, şu saçmalığa bak” deyip masasındaki telefonu çevirip hopörleri açtı. Telefonun diğer ucundaki şahıs Genel Müdür Nurettin Erguvanlı beydi. Selam ve hatır sorma sonrası Erdoğan Balcı; “Nurettin abi, teknisyenlerden Erhan İnanç’ın grev yönlendirmesi yaptığını söyleyerek işten atılmasını istiyormuşun” Nurettin bey “evet bana öyle söylediler”dedi. E.Balcı,“Bak abi, bu yalanı sana NK’nin söylediğini, seni kandırdığını ve onun grev kırıcılığı yaptığını biliyorum, sendikanın başkanı olarak sana açıkca Erhan’a böyle bir görev vermediğimizi ve onun da böyle bir görev yapmadığını, Bölge Çalışma Md.lüğünün emriyle greve katılmayıp, uçakları emniyete alma görevi yaptığını söylüyorum. Bana inan, eğer onu bu nedenle işten atarsan bir grev de bu nedenle yaparım, bilgin olsun” dedi. Bunun üzerine Nurettin bey, “tamam Erdoğancığım, sen yapmadı diyorsan yapmamıştır, konu kapanmıştır” diye cevapladı. Sevgi, saygı, teşekkür, selam sözlerinden sonra telefon kapatıldı. Vee böylece grev kırıcısı NK’nin iftirasıyla yarattığı pislik aylar sonra temizlenmiş oldu. Erdoğan Balcı’nın konuşmasından sonra Genel Müdür bir daha ‘bu adamı işten atın’ diye ortaya çıkmadı. NK’nin attığı bu iftira, 2 ay süreyle bana tarifi zor çok ağır stres yaşattı, iş ve aile huzurumu perişan etti, vücuduma dışarıdan ilaç zerk edilmiş gibi kimyamı bozmuştu. Olaydan günümüze 40 yıl geçmiş olmasına karşın, NK’ya hakkımı helal edeceğimi sanmıyorum.
Sonra ne mi oldu? NK hangara dönmedi, genel müdürlükte yuvalanmaya devam etti. Nurettin Erguvanlı grevden 1 ay kadar sonra NK’yi, B2 Elektrik Teknisyeni olmasına karşın, Frankfurt’a teknisyen olarak tayinini çıkardı. Tayin işlemi doğrudan genel müdürlükten yapılmıştı. Teknisyen tayininden sorumlu olan Teknik Müdürün bilgisi ve onayı yoktu. NK, genel müdürün çantasını taşıması nedeniyle iş arkadaşlarından işiteceği olası kötü sözleri duymamak için, işyeri olan hangara hiç uğramadan, sessizce Frankfurt’a gidip yeni görevine başladı. Ondan 2-3 ay kadar sonra bir B1 teknisyenin de Frankfurt’a tayini çıktı. Dört yıl boyunca ara sıra, Frankfurt’ta THY uçaklarının transit bakımlarını yapıp, B1 teknisyen gibi Release işlemlerini yaptı. Hâttâ, B1 teknisyenin transit bakımını yaptığı uçağın kokpitine ondan önce girip bakımı kendi yapmış gibi uçağın bakım kayıt defteri olan Tech-Log’a kendi adını, yanına da (2016 Ekim ayında rahmetli olan) B1-Bekir Baki Uzel’in lisans numarasını yazarak sahtecilik yapıyordu. Teknik Md.lüğün hiç bir yöneticisi bu konuya el atıp sivil havacılığa göre yasal olmayan yetki aşımını önlemeye çalışmadılar. Yöneticiler genel müdüre “efendim, NK’yi teknisyen olarak Frankfurt’a tayin ettiniz ama, B2-Elektrikçi olmasına rağmen, Tech Log’ları B1-Mekanik olarak imzalıyor, başkasının lisans numarasını yazıyor, evrakta sahtecilik yapıyor” diyemediler. “Vicdan mı, cüzdan mı” sorusunda olduğu gibi, yöneticiler vicdanı bir tarafa bırakmışlar, cüzdanı (veya koltuğu) kaybetmekten korkuyorlardı anlaşılan.
Bu 5 günlük Hak Grevi sonrasında, Başkan Erdoğan Balcı, şahsi düşüncesiyle, güçlü olduğunu göstermek için, yapılmış gereksiz bir grevdir karşı propagandası yapılmış, aynı yıl yapılan Hava-İş genel kurulunda tekrar başkan seçilmesinin önüne geçilmişti. 1977 Nisan ayında yapılan genel kurulda Genel Başkanlığa Kaptan Zihni Barın, Gn. Bşk. Yrd.cılığa İbrahim Öztürk, Gn. Sekreterliğe Orhan Tarınç, Gn.Eğt.Sekterliğe Erol Balkır seçilmişlerdi. Onur Kurulu Erhan İnanç, Kadir Ural ve İlhami Kandora’dan oluşmuştu.
Kaynak;
http://t24.com.tr/yazarlar/bilinmeyen/bir-grevfobi-oykusu-butun-yonleriyle-thy-grevi,7030