featured

 
THY UCUŞ İŞLETME ŞOK’TA …”SAVARONA” “HAMDİ TOPÇU” 01 Aralık 2014 Pazartesi
Her hafta yazdığım yazılarda; önemli güncel bir konu bulup, okuyucumu sıkmamaya özen gösteriyorum. Gündemi, sizler gibi ben de izleyip, kişisel yorumlarımla sizlere aktarıyorum. Aslında bu hafta biraz eskilere gidip, THY’nin çalışanlarının huzur içinde oldukları bir dönemi anlatmayı düşünüyordum, ancak, yine gündeme öyle konular düştü ki, bu projemi ertelemeye karar verdi.
Geçen hafta içinde, Hamdi Topçu’nun Hakan Çelik’e verdiği röportajı hepimiz okuduk. Bu röportaj bana; medyaya mesaj vermek için; röportaj vermeyi düşünen kişi tarafından veya gazete, dergi ya da TV kurumlarının tamamen ekonomik çıkarlarını gözeterek, karşılıklı anlaşma ile yapılan uygulamalarını anımsattı (buna medya dünyasında, çanak soru-cevap deniyor). Bilirsiniz, yazılı ve görsel medyayı; siyasiler, sanatçılar, iş adamları, futbolcular sıklıkla kullanıyor. Çoğu zaman bu kişiler, tanıdıkları veya samimi oldukları gazeteciyi arayıp, “sana bir röportaj vermek istiyorum” demesinin yanı sıra, bazen de gazeteciler ilgili kişilere röportaj önerisi götürebiliyor. Sakın ola ki, bu tür röportajlarda soruları gazetecinin kendinin belirlediğini ve sorduğunu falan düşünmeyin. Konular özenle seçiliyor, her iki tarafça birlikte değerlendirilip soru ve yanıtlar önceden tasarlanabiliyor.
Tabii, böyle olmadığı durumlar da oluyor. Ancak, o tür gazeteciler ropörtaj vermek için çok tercih edilmezler. Ropörtaj veren kişi genellikle istemediği sorulların sorulmasını türlü oyunlarla engeller… Kısaca; böylesi koşullarda yapılan röportajlar, halkı bilgilendirme amaçlı değil, ilgili yerlere “röportaj verenin selamını, mesajını iletmesi” olarak kullanılır. Medyamızda sıklıkla görülen “şu sanatçıyı veya bu sanatçıyı bastık” veya “ xxxx bakın kimle flört ediyor” gibi haberlerin çoğu bu yönde yapılmış haberlerdir. Bazen de, ropörtaj verilmiş gibi haber yapılır, ancak, soru ve yanıtlar e-posta yöntemiyle sorulur ve yanıtlandırılır. Karşı karşıya gelinmeksizin röportaj yapmak bile olanaklıdır.
Kısaca medyadaki bu âlem, karşılıklı “al gülüm ver gülüm”le devam edip duruyor.
THY’nin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu da medyayı bu yönde sıklıkla kullananlardan biri. Hatta son zamanlarda şirketin yüzü olan CEO’sundan bile daha fazla medyada görünmektedir. Belki de, Temel Bey medyada fazla yer almayı sevmiyordur ve bu yüzden Hamdi Topçu zorunlu olarak medyada devamlı boy göstermek zorunda kalıyordur. Bir de, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimler var. (Seçim yatırımı gerekli!) Bu dönemde herkes, kendinin ne kadar başarılı olduğunu, vatana millete ne kadar faydalı (!)işler yaptıklarını anlatacak, anlatma ihtiyacı duyacak. Bunun için de istediklerini yaptırabilecekleri gazetecilerle sık sık bir araya geliyorlar. İstediklerini söylemek, onlar için birinci derecede önemlidir. Gazetecelerin ne sormak istedikleri değil, kendilerinin anlatmak istediklerini öne çıkartmak önemli olandır. Kısaca, tam bir tiyatro sergileniyor.
Bu danışıklı röportajlardan birini, geçtiğimiz hafta Sevgili Hakan Çelik, yine röportajını Hamdi Topçu ile yaptı. Tabii ki, sizlerin de okuduğunuz gibi; sorgulayıcı, can alıcı ve karşı tarafı zorlayıcı sorular yoktu. Bu röportajda, çok ilginç bir soru da Hamdi Topçu aracılığı ile yanıtlandırıldı. (Her halde Hamdi Bey, Hakan Beye bana bu soruyu sor demiş olmalı!)
Bu sorunun muhatabı, şüphesiz Hamdi Beyimiz değildi, ancak, Hamdi Bey topa öyle bir girdi ki, şimdiye kadar siyasiler bile topa bu kadar şiddetli girmemişti. Neydi bu konu?
Hakan Çelik, Hamdi Topçu’ya güya: “Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık için 185 milyon dolara alınan yeni A330 VIP konfigürasyonlu uçağın, gereksiz ve pahalı olduğu hakkındaki eleştirilere ne diyorsunuz?” diye sormuş. İlginç. Cumhurbaşkanına sorulacak soru, Hamdi Topçu’ya neden soruluyor ki?
THY ile ilgili röportaj yapıyorsan, doğru yap be kardeşim. Bu uçağın alımında yer alan THY, uçağın gerekli olup olmadığına nasıl yanıt verecek? Emir yukarıdan, onlar uygulamacı… Hamdi Bey, kalkıp ta “bence gereksiz bir alımdı, çok para gitti çok!” mu diyecek? İşte yukarıdaki pasajlarda da anlatmaya çalıştığım gibi, yukarılara selam verilmesini sağlamak için çanak sorulara tam bir örnek…
Hamdi Topçu bu fırsatı kaçırır mı? “Bu konuda bana bir laf düşmez” diyerek konuya girse de, aslında kendisine laf düştüğünü ropörtajın devamında çok net şekilde ortaya koydu. Bence de, Hamdi Bey’e bu konuda laf düşmez. Hamdi Topçu devam etti: “Geçmişe baktığınız zaman, tarihi eleştiriler yapılabilir. Atatürk’ün Savarona yatına ne diyeceğiz? Devletin himayesinde alınmış bir yattı ki, o dönemin bütçesinin çok büyük bölümüne karşılık geliyordu.” Hamdi Bey tarihi eleştiriler de yapacak, ama, maalesef o yatın nasıl ve hangi koşullarla alındığını bilmiyor.
Madem konu Savarona yatı oldu, hemen hakkında wikipedia’da bu yat hakkında verilen bilgiye bakalım.
Adını, Hint Okyanusu’nda yaşayan Afrika kuğusundan alan gemi, 1931 yılında Gibbs & Cox tarafından, Brooklyn Köprüsü’nün mühendisi Amerikalı John A. Roebling’in mirasçısı Emily Roebling Cadwallader için tasarlanmıştır. Gemi, Blohm & Voss tarafından Hamburg’da inşa edilmiştir. Geminin toplam maliyeti 4 milyon $ (2014 yılı eşdeğeri 62,7 milyon $) olmuştur.[1] Gemi, vergi sebepleriyle Cadwallader çifti tarafından ABD’ye sokulamayınca, Hamburg’a geri dönmüştür.
Üşenmedim, Hamdi Beyimiz için bir çalışma yaptım:
Toplam maliyeti 4 milyon $ olan Savarona, 23 Şubat 1938’de Türk hükümeti tarafından 1,2 milyon $ (2014 yılı eşdeğeri 20,3 milyon $) karşılığında satın alınarak, sağlığı gün geçtikçe kötüleşen Mustafa Kemal Atatürk’e hediye edilmiştir. Atatürk, ölümünden önce gemide sadece 56 gün vakit geçirmiştir. Bu gün piyasa değeri 35 milyon $ civarındadır. Yani, alınması için ödenen paradan çok yüksek bir değer.
Fiyat karşılaştırmasını siz okurlarıma bırakıyorum. Hamdi Topçu’nun bildiği başka şeyler varsa, bizimle de paylaşabilir. Bu kaçıncı uçak? Bu kadar uçağa gerek var mı?Ayrıca Savarona ne alaka. Yoksa Savarona’yı THY mi almıştı da konu oldu. Anlayan beri gele…
Biz röportaja devam edelim.
Röportajı yapan gazeteci Hakan Çelik. Hakan beyi, çalıştığı TV kanalında her türlü konuda söyleşi ve röportaj yaparken sıklıkla görüyoruz. Aslına bakacak olursanız, özellikle TV’ deki programlarında başarılı biri olduğu, ekrana yakıştığı da bir gerçek. Ancak; son zamanlarda görülen odur ki, Hakan Bey bu gidişatla Yiğit Bulut’u aratmayacak gibi görünüyor. Neden mi? Çanak sorular sormakta ustalaştı da ondan. Tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki, bu tarz gazetecilik yapmak, Hakan Çelik’e hiç yakışmıyor. Hakan Çelik’ten; THY gibi büyük çaplı bir şirketin yönetim kurulu başkanıyla yaptığı röportajda, bilinenler dışında, daha zorlayıcı, halkın cevabını merak ettiği konularda sorular sorması beklenirdi. Her zamanki gibi, Hamdi Bey yine bu röportajında, kendi çalmış ve kendi oynamış. Örneğin; Başbakana (Cumhurbaşkanına) alınan uçağın, neden THY üzerinden alındığı, ne kadar ödendiği, VIP konfigürasyon olması için kaç milyon $ harcandığı, VIP Konfigürasyonunu yapan firmayı neden satın almak istedikleri, uçağın VIP’e dönüştürülme işlemlerinin neden uzun sürdüğü, bu masrafların uçağın bedeline eklenip eklenmediği gibi sorular yöneltilmeliydi.
Ayrıca, medyada çıktığı gibi; THY’nin ortağı durumunda olan küçük yatırımcıların şikâyette bulunduğu, SPK’nın THY hakkında soruşturma açıp açmadığı, yine medyada bahsedildiği gibi; açıldıysa ve suç sabit görüldüğünde, THY yöneticilerinin hapis cezası alması durumunun olup olmadığı gibi kritik konulardaki görüşünün neler olduğu sorulabilirdi.
Bu uçak THY envanterinde mi yoksa Başbakanlığa satıldı mı? Bu uçak için kredi kullanıldı mı, faizleri kim ödüyor? Ödeme süresi ne kadar. Bakımlarını THY mi yapıyor? Bakım maliyeti nasıl fatura ediliyor? O kadar çok soru var ki…
Benim Airporthaber, twitter ve facebook da yayınladığım 9 aylık bilançoda, THY’ye sormama rağmen cevap alamadığım, THY’nin yönetim kurulu, genel müdür ve genel müdür yardımcılıklarına bir sene içinde yapılan %50 civarındaki zam, sorulacak soru değil midir? Ortaklıkları sor? Galley ve koltuk yapımındaki zararı sor. Koltuk sattığınız yer oldu mu? diye sor. Madem röportaj yapmaya karar verdiniz, veya sizden röportaj yapmanız istendi, o halde biraz da olsa ön araştırma yap, öğren ve böylesi sorular sor yahu… Sen gazetecisin, halkı bilgilendireceksin… Halk adına oradasın ve öncelikle halkın aradığı ve peşinde olduğu gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacaksın.
Mesela;
Kıdem tazminatlarını vermeden, 3 senelik HABOM çalışanını, Teknik A.Ş ‘ye sıfırdan geçirmenin mantığını sormak soru değil midir?
THY’nin 2013 yılına ait 9 aylık bilançosunda görüleceği üzere; 4.919.811TL Yön. Kur. ve Genel Md. ve Genel Md/Yrd. larına ödenen maddi menfaatlerin toplamı, 2014 9 aylık bilançosunda görüleceği üzere: 7.385.606TL nasıl olmuştur? Bu nasıl bir artıştır? Sorsaydın ya Hakan Bey!
***
Değerli okurlarım; Geçen hafta köşe yazıma bir kaptanımızdan yorum geldi ve bu yorum üzerine araştırmaya giriştim. Önce bana gelen yorumu sizlerle paylaşayım, sonra araştırmamı anlatıp yorumlayayım istedim.
Sayın Sefa İNAN, Çok özet yazacağım. Tabii ki önce araştıracaksınız ve sonra yayınlayacaksınız. THY’yi çok yakın bir gelecekte büyük risk ve tehlikeler beklemektedir.
A.Yıllar önce THY den çıkartılmış, ancak ortam müsait olunca(!) tekrar bu şirkete gelerek Uçuş İşl. Bşk olmuş, ertesi gün de sadece adını yazmayarak ancak kendini tarif ederek derhal kendini geniş gövdeli uçağa atayan bir şahıs var. Kadir DOKUYUCU. Yıllardır bayram tebriki göndermekten başka bir görevi ve sorumluluğu olmayan, uçmaktan ve kul hakkı yediği mesai arkadaşlarından korktuğu için uçağa binmeden maaş alan bir Gn. Md.Yrd Asaf BORA var.
B. Yine bu iki zatı muhterem, işi gücü bıraktılar, 80 senedir uygulanan kıdem sırasını değiştirmeye, kaptanlar arasındaki sıralamayı alt üst etmeye çalışıyorlar. Nereden geldiği nasıl kaptan olduğu belli olmayan yabancı kaptanları( …boncuk olan) Türk pilotların önüne geçirmeye çalışıyorlar.
C. İhtiyaçtan dolayı dışardan direk giriş yapan bazı kaptanların hak hukuk tanımaksızın girişimleri nedeniyle şimdide teknik kıdemlilik diye bir şey çıkartarak bu dışardan giren kaptanları yıllarca THY de kaptanlık yapmış bu şirkette doğup büyümüş kaptanların önüne geçirmeye çalışıyorlar. Örneğin ben 8 sene THY de ikinci pilotluk yaptıktan sonra kaptan oldum. 2 sene önce bu şirkete dışardan doğrudan kaptan olarak giren bir şahıs şayet dışarda 2 senede kaptan olmuşsa, birde benden fazla uçmuşsa önümüzdeki günlerde kıdem olarak benim önüme geçecek. Bir diğer örnekle, askeriyeden bir takım sebeplerle erken ayrılıp daha sonra bu durumları düzelip gayet sağlıklı kesilen bir pilot yada hasbelkader (sivil yada asker kaynaklı) charter firmalarında onun bunun torpiliyle el bebek gül bebek kaptan olarak sonradan buraya direkt entry olarak gelen bu arkadaşlar THY de ikinci pilotluk ve arkasından kaptanlık yapan, bu şirketin terbiyesi (eskiden var olan) ile büyüyen kaptanların önüne geçecekler. THY içinde böyle bir düzenleme kokpit içindeki CRM i altüst edecek buda doğrudan UÇUŞ EMNİYETİNİ ETKİLEYECEKTİR. Saygılar.
Tabii ki bu yorumu alır almaz araştırmaya başladım.
Benim araştırmam sonucunda olay şöyle gelişiyor:
10 Kasım günü sonuçlanarak THY pilot odasına asılan üst tip çağrı sonuçları, THY Uçuş İşletme ’de kazan kaynatmaya yetmiş. Nasıl mı? Hakkında çok değişik spekülasyonlar yapılan ve siyasi yönü güçlü olarak bana anlatılan Zafer Başgöl kaptan, THY’ye dışarıdan direk kaptan olarak girmiş. Bu kaptanımız şirkete girdiğinden beri, sinyorite sıralamasını değiştirmeye çalışmış ve bir türlü başarılı olamamış.
Sinyorite listesine dâhil edilen bu direk kaptan girişli pilotlarımız, işe girerken imzaladıkları sözleşmede; “THY’ de çalışmaya başladıktan ve 3 senelerini tamamladıktan sonra, sinyorite listesine en aşağıdan dâhil olurlar” diye bir ibare varmış. Bu ibareyi değiştirmek için çok uğraşıldığı söyleniyor. Bu değişiklik isteğine, pilotların çoğu tarafından çok büyük bir defans yapılmış ve değişiklik gerçekleşmemiş.
Yukarıda yazdığım işe ilk girişte yazan ve işe giren pilotların imzaladığı “3 sene sonra sinyorite’ye dâhil olunur” ibaresine rağmen başka şirketlerde uçtukları seneleri kredilendirerek yeni bir teknik sinyorite yapılandırılmasını taslak haline getirip yönerge olarak çıkartmaya çalışmışlar, ama, yine başarılı olunamamış.
Bunlara rağmen;
Üst tipe geçen pilotların yayınlandığı liste bir anda THY Uçuş İşletmeye bomba gibi düşmüş. Neden mi? Çünkü hiçbir yasal dayanağa bağlı olmaksızın (bu konuda üst tipe geçiş yönergesi hala geçerli iken ve ek bir yönerge, talimat olmamasının yanı sıra duyuru bile yapılmamışken) 141 kaptan pilot, uçuş işletme tarafından pas edilerek (hepsi THY’nin eski çalışanı) sinyorite listesi ve yönergesi hiçe sayılarak iş bitirilmiş. Bu aşamadan sonra atamalara itiraz eden ve haklarının yendiğini iddia eden 141 pilot adına bir grup pilot, THY Genel Müdür İşletme Yardımcısı Asaf Kaptan’dan randevu almışlar ve yapılan görüşmede Asaf Kaptan; “BEN NE DERSEM O” diyerek sözcüleri püskürtmüş.
Durun olay daha bitmiyor.
Bu, yeni üst tipe geçiş yapan 52 kişinin ismi yazılı liste asılır asılmaz, pilotlardan hakkının yendiğini düşünen biri, bu sinyorite konusunda Asaf Bora’yı etkilediğini ve yanlış karar aldırdığını düşündüğü Zafer Başgöl kaptanın isminin önüne benim burada yazamayacağım kadar çok ağır hakaret içeren ibareler yazmış. Şüphesiz anlatılanlar hiç yakışık almayan davranışlar. Ancak yaşanmış işte.
Yorumum; Her şirketin bir kıdem sıralaması vardır, zaman içinde ihtiyaca göre kıdem sıralamasına bir takım girdiler yapılabilir. Ancak, bunlar çok şeffaf ve kimsenin kazanılmış hakkını geriye götürücü olmamalıdır. İsterseniz her değişikliği yapabilirsiniz, ama, unutmayın ki bu tür uygulamalar, çalışan memnuniyetine ve kurumsal kimliğinize zarar verir. Ayrıca, bir kaç kişi için değişiklik yapmak; adalet duygusunun yok olmasına, kaos, karışıklık ve dedikoduculuğun baş göstermesinin yanı sıra, şirketin uzun vadedeki hedeflerine ulaşmasına engel olur. Haklı veya haksız, menfaat kavgasına düşürülen pilotların uçuşlarında uçuş emniyeti kaçıncı sıraya düşer? SMS müdürlüğü bu olanların farkında değil mi acaba?
Genel Müdür Temel Bey’in konuyu hemen inceleyip, şirket iç barışını sağlaması ve adaleti sağlaması gerekir. Yoksa, güzide firmamıza yazık olur, adı haksızlıklarla anılır ve personelin aidiyet duygusunu ve şirkete güveni yok olur.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir