THY UÇURTMASI

THY gerçekten, sadece Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olmakla kalmıyor, yurt dışında da en çok tanınan bir havayolu markası olma yolunda ilerliyor. Bu yadsınamaz bir gerçek. THY’yi bugünlere getiren en büyük etken, güzel ülkemizin coğrafi konum avantajları ve yurt dışında çalışan emekçilerimizin bayram ve tüm tatil planları içersinde kendi ülkelerine duydukları sıla özlemi ile kendi havayollarını seçmeleri.
 
Uçurtma uçuranlar bilir: Uçurtmanın havada yükselişini ve uçmasını sağlayan; uçurtmanın olmayan aerodinamik yapısı değil, uçurtmanın karşısından, yani göğsünden aldığı rüzgara karşı gösterdiği dirençtir. Kısaca; uçurtmalar rüzgara karşı koydukları için uçarlar.
 
Uçurtmayı daha çok yükseğe çıkarıp, görsel bir zevk yaşamak, diğer uçurtma uçuranların yanında, kendi uçurtmasının en yükseğe çıkmasını izlemenin keyfine gerçekten doyum olmaz. Ayrı bir keyiftir uçurtma uçurmak. Tabii ki bu zevkin de riskleri çoktur. Uçurtma, eğer ehil olmayan bir elde ve çok yüksekte ise, risk payı artıyor. Ters bir rüzgar veya uçurtmayı uçuran kişinin yer değiştirirken rüzgarın akışını hesaplayamayıp yanlış bir hamle yapması sonucunda, uçurtma düşmez, adeta yere çakılıverir.
 
Kendi hayatımıza baktığımızda da; uçurtma sisteminin tüm yaşamımızda tümüyle etken rol oynadığını gözlemlememiz olanaklıdır. Çalışma hayatında yükselmek için bazı risklere girmek, bazen gerekebilir. Girdiğiniz risk sonunda eğer stratejiniz doğru ise, mutlaka diğer riske giremeyerek stabil olmayı seçenlere karşın mutlaka avantaj sağlayabilirsiniz. Yani, arada sırada rüzgarı göğsünden alıp, rüzgara meydan okuyarak yükselmek, son derece mantıklı.
 
Ancak bu riske girmeyi adet haline getirdiğinizde ters bir rüzgar veya dalgınlıkla rüzgara karşı iple uçurtma arasında her an açı değiştirme şartını yerine getiremezseniz, uçurtmanız gibi yere çakılabileceğinizi düşünmeli ve gereksiz hamleler yapmamaya özen göstermelisiniz.
 
Şüphesiz aynı uçurtma sistemini, iş hayatına uygulamak da son derece mantıklı. THY’yi bir uçurtma ve yöneticilerini uçurtmayı uçuran kişiler olarak gördüğünüzde; THY uçurtmasının fazlasıyla yükseldiğini ve şu andan itibaren yapılacak her hamlenin çok fazla risk içerdiğini gözlemleyebilmek için iyi bir yönetici olmaya bile gerek yoktur. Sadece iyi bir uçurtmacıyı izleyerek bile bir çok dersin uygulamasını izleyebilirsiniz.
 
Evet; THY tüm dünyada havacılık sektöründeki konumunu, coğrafi konum avantajı ve hükümet desteği ile en aza indirgemiş bir şirkettir. Şu anda geldiği nokta; hedeflenen yüksekliğin üstündedir. Ancak, bu keyfin sürdürülebilmesi ve uzun süre o yükseklikte kalabilmek için; şimdiye kadar verdiğiniz eforun ve dikkatin daha fazlasını vermeniz gerekiyor. Bu, tabii ki sizi buralara getiren çalışanlarınız için de geçerli.
 
THY’nin uçurtmasının en azından bulunduğu yerde kalıp, kalamayacağını belirleyecek olan; THY’nin toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin sonucuna endekslenmiş durumda. Alınan gerev kararı ve bundan sonraki takvime baktığımızda; Bu sürecin kanunen 60 gün sürebileceğini bir gerçek. . Ancak, bu süreç içinde sendika arzu ettiğinde işverene 6 gün önceden haber vermek suretiyle greve başlayabilir. Tabiidir ki, bu durumda çalışanların grev oylaması isteğinde bulunması söz konusu. Ancak bu grev oylaması için imza toplanması işveren tarafından yapılmamak kaydıyla(!)
 
Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri boyunca bu konuya hiç yer vermememin nedeni, sendikanın bu süreçte eleştirilmesinin yanlış olduğunu düşündüğümdendir. Ancak gelinen bu aşamada artık görüşmeler bitmiş ve yasal süreç sona ermiş olduğundan, 60 günlük ve olası grev oylaması süreci sonucunda çalışanların içinde olmadığı kapalı kapılar ardında pazarlıkların gündeme geleceğini bildiğimden hatta yaşadığımdan Bu 60 günlük sürece, çalışanların son derece dikkatli olmasını ikaz etmek istiyorum.
 
İş değerlendirmesi yapılmamış THY gibi şirketlerde çalışanların branşlarına göre yaptığı işlerin gerçek boyutta değerlendirilmediğini düşünüyorum. Sendikalar sadece üye ve oy potansiyelini ön plana çıkartıp, işverenler ise, iş değerlendirmelerine sıcak bakmadığı müddetçe hakkaniyetli bir sözleşme imzalanamaz.
 
THY’de taban-tavan arasındaki fark arttıkça, adaletsizlik başlıyor. Şöyle ki; Uçucu kesim, ülkemizdeki gelir vergisi kanununun 29 maddesi gereği iş tazminatlarından vergi vermiyor. THY personelinin iki aşamada tahakkuk eden maaş bordrolarındaki en yüksek kısmı olan iş tazminatı bölümündeki rakamdan vergi alınmaması, sadece kıdem ücreti denilen en düşük rakamların bulunduğu yerden alınmasının yanı sıra, diğer THY personelinin hem iş tazminatından hem de kıdem ücretinden vergi ödeme durumunda kalması, büyük bir handikap oluşturuyor.
Bu sistem,taban-tavan arasını; devamlı olarak tabandan ücret alanların aleyhinde bozarak, düşük ücretlilerde vergi dilimi nedeniyle gittikçe azalan bir ücret sorunu yaratmaktadır.
 
Şimdi, diyeceksiniz ki; %’li zamlarda her branşta çalışan aynı zammı alıp, bir eşitlik söz konusu olmuyor mu?. Hayır olmuyor. Neden derseniz; birincisi; maksimumda 20.000 TL net alan kişi, örneğin, %6’lık bir zam aldığında maaşı NET 21.200 TL olurken, en düşükte yani tabanda ücret alan bir çalışanın 1.500 TL olan maaşı, BRÜT 1590 TL oluyor. Bunun yanı sıra ücretinin tamamını vergili alan kesimde vergi dilimi gittikçe artarak, sene sonunda maksimumlara tırmanırken NET iş tazminatı alan çalışanlarda bu vergi diliminin sadece kıdem ücretleri vergilendirildiğinden hiç bir zaman maksimuma çıkmıyor ve en düşükte kalıyor.
 
Örneğin; 21.200’lük tavan ücret sene başında ve sonunda neredeyse aynı değerleri korurken,1.590 brüt ücret alan taban ücretli kişinin maaşı, Eylül ayından itibaren vergi dilimi yükselerek yıl sonunda maksimuma ulaşıyor.
 
İşte; THY ve Sendikanın beceriksizliği mi desem? Adaletsizliği mi desem? Ne derseniz deyin. Bu adaletsizliği giderebilmenin tek yolu; ya yüzdeli rakamları farklı vereceksin ya da yüzdeli eşit artışın yanı sıra, seyyanen verilecek yine eşit rakamsal değerlerle bu eşitsizliği bozmaya çalışacaksın. Şöyle ki; %6 + 300 lira değerlerinde sözleşme imzaladığınızda, bu 20.000 lira ücret alan çalışanla, 1.500 lira alan çalışan arasında yüzde ve seyyanen uygulanan rakamlar bazında eşit zam olur, ama bunun yanı sıra verilen seyyanen 300 liralık ilave, düşük rakamlarla çalışanda önemli iken, yüksek ücretlilerde“olmasa da olurdu” şeklinde yaklaşıma neden olur.
Sonuçta tüm çalışanlar eşit zamlar alırken tabanda gerçekten düşük ücretle çalışan işçi %6 ile alacağı 90 liraya seyyanen alacağı ilave ile +300lira daha eklemiş olacağı için mutlu olur.İşte adalet budur.
 
Bu seyyanen rakamı daha çok sendikacıların istemesi gerekirken, onlar da bu tarz bir söylem adaletli(!) olacağından önemsenmiyor. Bu ve bu ölçekte bir çok alternatif çözüm önerileri bulunabilecek iken, Sendikanın; doğrudan THY personelinin yarısından çoğunu kapsayan uçucu personel dışında kimseyi düşüneceğini sanmıyorum. Sendika yönetimi şu anda; stratejilerini oy potansiyeli çok olan bölgelere odaklamış ve Gökkuşağı hareketine kaçırdıkları oy potansiyellerini geriye almaya çalışarak, olası olağan veya olağanüstü genel kurul hazırlığına odaklanmış durumdadır.
 
Gelelim, uçucu kesimin üstünde haklı olarak durduğu,ancak sendikanın bu konuyu oy potansiyeli açısından değerlendirdiği SHT6A-50 talimatının Uçuş sürelerini ihtiva eden 13.maddesine; (diğer maddeler hariç)
Uçuş Süresi (Blok Süresi)
Madde 13- Her bir uçuş ekip üyesi için, uçuş süresi bir takvim ayında 110 saati, birbirini takip eden üç takvim ayında 300 saati, 1 takvim yılı içinde 1000 saati aşamaz. Diyor.
 
Bu konu gerçekten önemli. Aşırı uçmanın uçuş emniyetini sarstığı bilimsel bir gerçek. Ancak, bu sorunu çözmek aslında son derece kolay. THY de 70 saatin üstünde uçmak ekstra ücret demek olduğundan, yasal sürecin aylık 110 saat olduğunu bildiği halde bu saati aşmak için uğraşan “ben uçarım” diyen bir çok uçuş emniyetini tanımayan pilotlar var. Bu konu aslında THY tarafından ayda 110 saatin üstünde ücret verilmemesi için muhasebe departmanına verilecek bir talimatla çok kolay çözülür. O durumda; ayda 110 saat veya yıl sonunda 1000 saati aşan pilota ücret ödenmeyeceğinden, otomatik çözüm gelmiş olur. Tabii ki şirket kimseyi kayırmak istemiyorsa(!) SHGM bu önerimi ciddiye alıp senelik bordroları şirketten isteyerek incelerse kendi talimatlarının nasıl delindiğini gözlemleyebilir.Tabii ki isterse(!)
 
Ayrıca; çalışan kesimin, hatta Türkiye’nin sorunu olan “Taşeron sistemi” yıllar önce THY’ye Birtem adı altında girmiştir. Bu kötü sistemin, bugünkü THY personelini son derece rahatsız etmekte olduğu da bir gerçektir. Hava-İş Sendikası yönetimine,kendi iktidar dönemlerinde yerleşen ve bu kadar yıldır artarak süren bu taşeron sistemine karşı özde ne yapmışlar, sormak gerek. Taşeron konusunda sendikanın bir sorunu varsa bu konudaki şikayetlerini topluma veya işverene değil, önce ayna karşısında kendi yüzlerine yapmalarını salık veriyorum.
 
Her şeyden önemlisi ise; THY personeli arasındaki dostluk,arkadaşlık ve biri birine ve yönetime sevgi- güven ilişkilerinin son derece yıpranmış olmasıdır. Bu son derece dikkat edilmesi gereken konunun, iş barışını bozma ihtimali, çalışanlar arasındaki rakamsal farklılıklardan da önemlidir.
 
Sonuç olarak; 77. yılına giren THY’nin bugünkü konumunu, gerekli olup olmayacağı tartışılan ticari hamlelerle(LOT gibi) ve çalışanlarıyla problem yaşayarak riske sokmamasını, havacı tabiri ile, her şey normalde giderken ters rüzgar alınarak uçurtmasının çakılmamasını diliyorum.
 
NOT/ Yukarıda örneklediğim çalışanların ücret konusu kesinlikle uçucu kesimin çok yüksek ücret aldıkları şeklinde yorumlanmamalıdır. Önemli olan,az alanı çok alana yetiştirerek adaletli bir taban-tavan ücret oranının sağlanmasıdır.

Exit mobile version