THY TARAFINDAN KURTARILAN YOLCU ANLATTI

34 yıl önce Irak-İran Savaşı’nda Tahran’da mahsur kalan 215 Japon’un THY tarafından kurtarılması tarihe Asrın Operasyonu olarak geçti. O operasyonda kurtarılan Japon yolculardan Junichi Numata, SABAH Pazar’a 1985’te Japonların neler yaşandığını ve operasyonun nasıl gerçekleştiğini gözyaşları içinde anlattı.
Tarihe Asrın Operasyonu olarak geçen, Türk-Japon ilişkilerindeki önemli olaylardan Tahran Operasyonu yakın zamana kadar unuttuğumuz bir olaydı. Gazeteci Erdal Güven’in Tahran’dan Kaçış kitabından uyarlanan Yuvaya Dönüş filmi nedeniyle bu operasyon, 34 yıl sonra tekrar gündeme geldi. Film sayesinde o günlere dönüp Irak-İran Savaşı sırasında Tahran’da mahsur kalan 215 Japonun Türk Hava Yolları tarafından nasıl kurtarıldığını tekrar hatırladık. Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın emriyle gerçekleştirilen operasyon, o 215 yolcunun hayatlarının belki de en önemli kırılma noktasıydı. İşte o yolculardan biri Junichi Numata… O dönem Tahran’da bir otomobil fabrikasında genç bir mühendis olarak çalışan Numata artık 77 yaşında. Aradan geçen onca yıla rağmen yaşadıklarını unutamıyor. Türkiye’ye büyük bir minnet duygusu besliyor. “Türkiye hayatımı kurtaran ülke” diyor. 34 yıl boyunca Türkiye’nin hayatını nasıl kurtardığını anlatıyor her ortamda. Yuvaya Dönüş filminin vizyona girmesi nedeniyle Türkiye’ye gelen Numata ile bir araya geldik. Filmi başa sarıp 34 yıl öncesine gittik. SABAH Pazar’a Asrın Operasyonu’nun nasıl gerçekleştiğini anlattı. Anlatırken gözyaşlarını tutamayan Numata Türkiye’ye ne kadar çok minnet duyuyorsa Saddam Hüseyin ve onu destekleyen ABD ve kimi Avrupa ülkelerine karşı da o kadar öfkeli…

Hikayeyi başa saralım o dönem siz neden Tahran’da bulunuyordunuz?

– Bir Japon otomobil firmasında mühendis olarak çalışıyordum. Görevim ürünlerin kalitesini artırmaktı. Şirket beni belli sürelerde İran’a gönderiyordu. Son seferdeyse üç aylığına gitmiştim. O zaman Irak-İran arasındaki savaş daha çok sınırlarda yaşanıyordu. Tahran’da bombalanma olmuyordu. Bunun için içimiz rahattı.

– Saddam Hüseyin “72 saat içinde tahran’ı bombalayacağım” dedikten sonra neler yaşandı?

– Her ülke İran’da bulunan kendi vatandaşlarını götürmek için büyük bir seferberlik başlattı. Fakat Japonya uçak gönderemedi. Güvenli görmediler Tahran’ı herhalde. Bize de konsolosluk tarafından bir an önce kişisel imkanlarımızla İran’dan çıkmamız gerektiği mesajı iletildi. Japon arkadaşlarımla birlikte biz de İran’dan çıkmak için bütün hava yolu şirketlerinden bilet almaya çalıştık. Ama bilet bulamıyorduk. Çünkü her şirket kendi vatandaşına öncelik tanıyordu. Büyük bir telaş yaşıyorduk. Sonra anladık ki bir başımıza Tahran’da kalakalmıştık. Çaresiz bir şekilde durumumuzu kabullendik. Japon arkadaşlarımın çoğu aileleriyle Tahran’ın dışındaki güvenli olduğuna inandığı bölgelere gitti. Ben de kaldığım otelin bodrumuna sığındım ve bombardımanı beklemeye başladım. Öleceğimi, hayatımın orada sona ereceğini düşünüyordum. Ölümle burun buruna gelmiştim. En kötüsü ailemle bile vedalaşamamıştım ve öylece ölümü bekliyordum…

– THY’nin sizi kurtarmak için uçak göndereceği haberini nasıl aldınız?

– Cehennemin ortasındaydım. Ölecektim. Tam umutlarımın bittiği an Japon konsolosluğundan arandım. 19 Mart 1985, saat 02.30 O anı hiç unutmuyorum. Türkiye’nin devreye girdiği, uçak göndereceği ve havalimanına gelmem gerektiği söylendi. Herkes birbirine bu bilgiyi iletiyordu. İşte o kurtulan 215 Japon ilk defa havalimanında bir araya geldik.
– O an kurtulduğunuzu düşündünüz mü?

– Hayır, hâlâ inanmıyorduk. O çaresizlik hali üzerimize öyle bir çökmüş ki Türkiye’nin uçak gönderecek olmasını o an idrak edemiyorduk. Bir de Türkiye ile Japonya arasındaki ilişkinin bu kadar köklü olduğunu bilmiyorduk. Türklerin bu hamlesi büyük bir riskti. Bu riski niye aldıklarını anlayamıyorduk. Bunun için hâlâ Avrupa menşeili uçak şirketlerine gidip “Lütfen bize bilet satın” diye yalvarıyorduk. Ama bilet satmıyorlardı.

– O ruh halinden ne zaman çıktınız?

– Uçak havalimanına indiği an. 72 saatin dolmasına az zaman kalmıştı. Uçağa nasıl bindiğimi hatırlamıyorum. O anlar yok bende. Hatırladığım, uçağa ilk önce çocuklar ve kadınların bindiği. Sonra kendimi uçakta otururken buldum.

– Nasıldı uçaktaki ruh hali?

– Uçak kalktı, içeride müthiş bir sessizlik vardı. Hepimiz çok gergindik. Çünkü hâlâ İran hava sahası içerisindeydik ve Irak uçaklarının bizi vurma ihtimali vardı. Bir saat sonra pilot Orhan Suyolcu “Welcome to Turkey” dedi. İşte o anonsla uçaktaki atmosfer değişti. Kurtulduğumuzu anladık. Alkışlamaya başladık. Çok sevinçliydik, ağlayanlar vardı. Cehennemden çıkmıştık.
– İlk ne düşündünüz? – Hayatta kalmıştık ve bu Türkiye sayesinde olmuştu. Ve o an bu iyilik karşısında Türkiye ve Türk milleti için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Büyük bir minnet duygusu kaplamıştı içimi ve o duyguyu yıllardır taşıyorum.

– İstanbul’a indiniz peki sonrasında neler yaşadınız?

– Otele gittik büyük bir coşku içindeydik. Ertesi gün arkadaşlarla ruh halimiz değişsin diye birkaç saat İstanbul’u gezmeye karar verdik. Galata Kulesi’nin önüne geldiğimizde ne yaşadığımızı idrak etmeye başladım. Bir gün önce cehennemin ortasındaydım bir gün sonra cennetteydim.

TÜRKİYE BENİM İÇİN HAYATIMI BORÇLU OLDUĞUM ÜLKE

– Bu olaydan sonra yolunuz türkiye’ye düştü mü? 
– Evet, 2010 yılında birkaç arkadaş Türkiye’ye geldik. Bir arkadaşımız Ertuğrul için bir senfoni bestelemişti onu icra etmek için geldi. Ben de onunla geldim. İstanbul’u, Anadolu’yu, Muğla’yı gezdim. Ama burası benim için hep hayatımı borçlu olduğum ülkedir. – Anladığım kadarıyla bu olay sonrasında Türkiye’yi yakından takip etmişsiniz. Çünkü o 215 yolcu Van Depremi sonrası ciddi bir bağış toplayıp gönderdi.
– Van Depremi’ni duyunca hemen organize olduk ve belli bir para toplandı ve o parayı Türkiye’ye gönderdik. Fakat bu çok da önemli bir şey değil. Siz bizim hayatlarımızı kurtarmak için kendi hayatınızı riske atmıştınız. Böylesi bir fedakarlık karşısında bizim bu yaptığımızın lafı bile olmaz. Fakat Japonya’ya dönünce hep Türkiye için ne yapabilirim diye düşündüm. Sonuçta ben otomobil mühendisiydim. Bursa’da bir otomobil fabrikasıyla bağlantıya geçtim. Bir şeyler yapmak istediğimi anlattım. Ama bir dönüş olmadı.
Sadece saddam suçlu değil saddam hüseyin’e karşı öfkeli misiniz?
– Saddam Hüseyin benim için çok kötü bir insan. Ama tek suçlu o değil. Saddam Hüseyin’i o dönem ABD ve birçok Avrupa devleti destekliyordu. Onlar isteseydi Irak-İran Savaşı’nı çoktan durdurabilirdi. Ama bunu tercih etmediler. Hatta savaşın devam etmesini sağladılar. Bunun için benim gözümde Saddam Hüseyin ile birlikte ABD ve birçok Avrupa ülkesi de suçludur.

BU OLAY OKULLARDA OKUTULMALI

Türkiye’den hemen Fransa’ya gitmişsiniz. Çok kısa kalmışsınız Türkiye’de. Bu olay Türkiye’ye bakış açınızı nasıl değiştirdi? – Japonya’ya gidince Türk Konsolosluğu’na gittim. Yetkililerle görüşüp “Sizin için neler yapabilirim?” dedim. Onlar bana “Türk-Japon ilişkilerinin ne kadar köklü olduğunu anlattı. Ertuğrul Fırkateyni’nin hikayesini de orada öğrendim. Daha önce bilmiyordum. O olay da beni çok etkiledi, Ertuğrul’un battığı Kushimoto’ya gittim. Oradaki insanlarla görüştüm. Türkiye benim hayatımı kurtaran ülkeydi. O gün bu gündür her yerde Türklerin bizi nasıl kurtardığını anlatıyorum. Hatta son yıllarda Japonya’da okullara gidiyorum, olayı çocuklara anlatıyorum. Onların da bilmesi gerekiyor… Çünkü biz Japonya’da çocuklarımıza arkadaşlığın, dostluğun ne kadar önemli olduğunu öğretiyoruz. Bu olay dostluğun fedakarlık demek olduğunu gösteren bir olay. Ve çocuklarımızın da bunu bilmesi gerekiyor.

– Ertuğrul Fırkateyni’nin dramatik hikayesi hem Japonya’da hem de Türkiye’de iyi bilinir ama ne Tahran Operasyonu ne de Heimei Maru gemisinin hikayesi bilinmez…

– Çünkü Ertuğrul Fırkateyni’nin hikayesi okul müfredatlarında var. Bu tür olaylar Türk ve Japonlar arasındaki ilişkiler için çok önemli. Bence bu olayların da müfredata girmesi gerekiyor. Çocuklarımız iki ülke arasındaki köklü ilişkilerin nasıl fedakarlıklar sonucu kurulduğunu öğrenmeli.

ÖZAL’A TEŞEKKÜR EDEMEDİM AMA ERDOĞAN’A ETTİM

– Turgut Özal sizin için ne ifade ediyor?
– Operasyonun detaylarını sonrasında öğrendim. Bu kritik kararı verenin Turgut Özal olduğunu öğrendikten sonra da kendisiyle yüz yüze görüşmek ve teşekkür etmek istedim. Ama hayat bana bu fırsatı sunmadı. Turgut Özal benim için hep Türklerin kararlılığının, yardımseverliğinin ve cesaretinin önemli bir temsilcisi oldu. Benim hayatımı kurtaran insandı sonuçta. Ona yüz yüze teşekkür edememek içimde uhde olarak kaldı. Ama Yuvaya Dönüş filminin galasında oğlu Ahmet Özal ile buluştuk ve ona teşekkürlerimi ilettim. Bir de 2014 yılında Recep Tayyip Erdoğan ile Japonya’da bir araya gelmiştik. Erdoğan’a teşekkür ettim. Kendisi de bana bir kravat hediye etti. Türkiye’ye gelince hep o kravatı takıyorum.

SONRA YİNE TAHRAN’A GİTTİM

– Yuvaya dönüş filmi nasıl buldunuz, izlerken o günlere gittiniz mi?
– Film Tahran’daki olaydan ziyade oradaki insanların hikayesini anlatıyor. Daha duygusal bir film. Çok beğendim. Evet, o günlere tekrar dönmemi sağladı.
– Siz 1985 yılında ölümle burun buruna geldiniz. bu olay sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
– İnsan böyle bir olayın muhasebesini kurtulduktan çok sonra yapabiliyor. Ben de bir mühendis ve Japon olarak hayatta daha yapacak çok şey var diye düşündüm. Arkamda eksik bir şey bırakmak istemedim. Ölüm tehlikesi olsa bile yine Tahran’a gittim ve orada işimin başına geçtim ve çalıştım.
– Yaşadığınız travma merkezine tekrar dönmek zor olmadı mı?
– Üç yıl sonra gitmiştim. Savaş bitmişti. Sonrasındaysa 10 defa daha gittim. Bu olayda İranlıların bir suçu yoktu zaten. Dediğim gibi arkamda eksik bir şey bırakmak istemiyordum. Hayata daha sıkı tutunduğumu söyleyebilirim.
 
(SABAH)

Exit mobile version