Tüm THY çalışanları; geçtiğimiz toplu iş sözleşmesi döneminde yaşanan; işveren THY ile işyeri sendikası Hava-İş arasında geçen toplu sözleşme savaşımını ve sonunda gidilen grev oylaması aşamalarını yakından izlemişlerdir.
Bu zorlu savaşın öncesi, her iki tarafın üst yöneticileri alacakları sonuçlar hakkında son derece iddialı konuşmuşlar ve bu savaşı; yapılan oylama sırasında stratejik yanlışlar yapan THY yönetimi yitirmiştir.
Bu yenilginin nedenleri ve nerelerde yanlış yapıldığı, THY yönetimi tarafından uzun, uzun tartışılmış olsa gerek ki; son dönemdeki toplu sözleşme daha başlamadan yaşananlar, THY’nin bu grev oylaması sonucundan dersler aldığını göstermesi bakımından oldukça ilginç… Çok iyi ders çıkartılmış olduğu; yine çalışanlar üzerinde oynanan böl-parçala-yönet sisteminin devreye sokulmuş olmasından belli oluyor.
Şöyle ki;
Grev oylamasını kazandığı halde, kısaca; gücü eline geçirmişken, bu gücü çok küçük çıkarlar (80 YTL ve Pilotların lisans kaybı sigortası) karşılığında satan Hava-İş, aslında, işte tam o zaman geleceğini riske attığını ve karşısında yenilginin acısını çıkartacağı kesin olan bir THY yönetiminin olduğunu, zafer sarhoşluğu içinde fark edemedi.
Grev tehlikesini o zaman çok ucuz atlatan THY’nin; bu günlerdeki sendika karşıtı yaklaşımlarının asıl nedeni; Hava-İş’in elindeki şansı değerlendiremeyerek karşısında yaralı bir yönetim bırakmış olmasıdır.
Yıllardır kapalı kapılar ardında bitirilen, ancak, sendika üyesi çalışanlara farklı şekilde lanse edilen toplu iş sözleşmeleri, artık tarihe karışıyor.
Ülkemiz insanı lider odaklıdır. İstediğiniz kadar demokratik tarz deyin, istediğiniz kadar her kararı birlikte aldık deyin; lehte veya aleyhte gelişen sonuçların tüm faturaları başkana kesilir. Seçimlerde de aynı sistem geçerlidir. Her ne kadar “Ekip olarak çalıştık, Başkanı aramızda bizler belirledik” deseler de, her ekibin başkanı, daha işe başlanmadan bellidir. Diğer yönetim kademeleri, başkanın istediği (!) adamlardan, kısaca, yandaşlardan oluşur.
Yandaşlar, yani; “Aman sendikaya kapağı atayım da, gerisini sonra düşünürüz” diyen kişilerden oluşmuş bir ekip için; sendikada “demokratik kararlar!” alınmasına katkıda bulunmaktan çok, başkanın sözünden çıkmamak ve yerini korumak asıl görevdir.
Temsilcilere gelindiğinde ise; temsilciler, aslında üyenin istek ve dileklerini sendika yönetimine ulaştırmak için, üyeler tarafından kendi aralarında yapılacak özgür seçimle belirlenmesi gerekirken, Sendika yönetimi tarafından belirlenen temsilcilik sistemi ile sendika yönetiminin kendi politikalarını üyelere dayatmak için kullanılırlar.
Seçim sistemine gelindiğinde ise, Yine üye oyuyla seçim mümkünken (Grev oylaması gibi) her nedense üye yerine, üyenin seçtiği delegelerle seçime girilerek, binlerce üye kontrol edileceğine, yüzlerce delege kontrol altında tutulup hedef daraltması yapılır. Delegeler, üyenin kendilerini delege seçerek genel kurula kendi isteklerini ve önerilerini götürmek adına seçildiğini unutur, üyenin adamı olacaklarına, yönetimin adamı olurlar.
Genel kurul öncesi, yüzlerce delegeye yönelik yemekler, eşantiyonlar, lüks otellerde verilen sözde brifingler verilerek (İktidarların kömür, buzdolabı yardımı gibi) iktidar delegeleri de aynı temsilciler gibi,seçim sonrası fahri temsilciliğe soyunur ve kendi seçtikleri yönetimi her şartta korumaya alırlar.
Genel Kurula gelindiğinde ise, delege yapısı çok önceden şekillendiğinden, genel kurul daha başlamadan sonuç belli olmaktadır. Muhalif delegeler eleştiri yaparken, iktidar delegelerinin sayısal yüksekliği nedeniyle konuşurken bile zor durumda kalmakta ve tabii ki sonuç olarak yönetime eleştiri yapmak ve harcanan paraları sormak bir başka bahara kalmakta, trilyonların harcandığı dönemler bir çırpıda hesap tetkik komisyonları kurulmaya gerek görülmeden ibra edilmektedir.
Harcanan paranın bile hesabının sorulmadığı bir genel kurul yapılanmasında, yönetimi, daha doğrusu, başkanı devirmek için yapılan muhalif idealist çıkışlar, şimdiye kadar sonuç getirmedi. Ve yine iddia ediyorum ki, maddi destek olmadan, kendi cebinden para harcanarak, sendikanın yüzlerce delegesine ve onlarca temsilcisine, kısaca, yönetimin gücüne ve alışık olduğu seçim stratejisi / genel kurul oyunlarına karşı kazanmak, sendika yönetiminin bu kadar yıpranmışlığına karşın yine de çok zordur.
Ancak, profesyonel sendika yönetimlerini; işçilerin vardiyalı düzenlerde çalışarak, işten artan zamanlarında özveride bulunarak, aralarında toparladıkları üç beş kuruşla yıkabilmeleri olanaklı olamayacağına ve aralarında üç beş kuruş toplayarak karşı örgütlenme çalışmalarını yıkamayacakları gayet açık ortadadır. Bu yapıdaki yönetimleri, içindeki liderlerinin güç kaybettiğini görerek yön değiştiren ve bir başka gücün ardında yandaşlık yapmak isteyen diğer yöneticilerin yardımı ile yıkabilmek olanaklıdır.
Atilay Ayçin iktidarı 20 sene önce, iktidardaki başkanı yenerek seçim kazanmamıştır. O zamanki sendika başkanı olan İbrahim Öztürk’ün milletvekili seçilmesinden sonraki boşluk, sendika yönetiminde baş olma kavgası yaratmış, yönetim ikiye bölünmüş durumda genel kurula çıkılmıştır. Bu dağılmadan yararlanan Atılay Ayçin ve ekibi için, vurmak değil, üflemek yeterli olmuş ve zaten başkanlarının ayrılması ile biri birine düşen yandaş yönetim, “Başkan ben olacağım” kavgaları yüzünden seçim kaybedilmiştir. 2009’un aralık ayına denk düşecek sendika yönetim seçimlerinde de yönetimin içten yıkılması aldığım duyumlara göre olanaklı görülmektedir.
Ancak genel kurula katılacak delege adaylarının belirlenebilmesi için, işyeri delege seçimleri Eylül 2009’da başlayabilir. Yeni başkan adayı çıkacaksa, bu mutlaka şimdiki yönetimin içerisinden biri olacak gibi görünüyor. Yönetimi oluşturmak çok kolay olup, yandaşlar güç (!) kimdeyse onun ardında sıralanmaya şimdiden başlamışlardır bile.
THY topluluğuna gelindiğinde ise; THY çalışanları, ülkenin en nitelikli işçileri olmalarına karşın, Sendikal konularda son derece duyarsız olduğundan, kendini bile ifade etmekten aciz kişilerce temsil edilmekte ve sandıklara yönlendirilmektedirler. Profesyonel sendikacılar bu işi meslek haline getirdiğinden, duyarlı olmayan üyeleri yaptıkları klasikleşmiş ajitasyonlarla etkilemekte, aslında tüm güçleri ile işçi hakları için değil, kendi yönetim kavgalarını vermektedirler.
Sendikacılığı partizan tutumlarla yapmak, aynı siyasi düşüncelerdeki insanları bularak yönetim oluşturmak, Türkiye gibi siyasi yelpazenin devamlı değişkenlik içersinde olduğu bir ülkede tutmamakta, tutsa bile bir dahaki dönemde farklı siyasi yapılı hükümetlerce açığa düşürülmektedirler.
Bu nedenle siyasi iktidarda kim olursa olsun, sendika yönetimleri kendi siyasi yapı ve egolarının etkisinde kalarak değil, sadece emeğin siyasetini temsil ettikleri işçi kitleleri adına yapmak zorundadırlar. Zaten, global sermayenin dünya çapındaki manevraları sonucu, sendikaların içine itildiği işlevsizlik ve emekçilerin köşeye sıkıştırıldığı bu zor günlerde, THY köpeksiz köyde değneksiz gezebilmenin tadını çıkarıyor.
Sendikanın pasifliği yüzünden THY’de; değil özelleşme, adeta holdingleşme sağlanmış, işçi kıyımları sürdürülmüş ve sürdürülmektedir.
THY böylece; bölmüş-parçalamış ve yönetmiştir.
Hava-İş’e yeni dinamik bir yönetim geldiği takdirde; güven ortamı tekrar ortaya çıkacak ve ilk hevesle üyelerini kucaklamaya çalışacaktır. Bu durum THY için tehlike arz edebilir. Çünkü yeni bir sendika yönetimi, en azından ilk hevesle işçi haklarının iyileştirilmesi için çaba gösterecek, çalışanların desteğini arkasına almak isteyecektir. Yeni sendika yönetimi, yıpranmamış yapısıyla güven ortamı sağlamaya çalışarak, faaliyet ağını genişletme gereksinimi içinde olacağından, THY işvereni için şimdi olmasa da ilerde tehlike arz edecektir.
THY’nin senaryosuna göre; Teknik A.Ş, ITO(İstanbul ticaret odası)kayıtlarında meslek grubu olarak Makine ve ekipmanları başlığı altında yer almakta olduğundan Çelik-İş Sendikası’na geçmesi planlanmış görünüyor. Uçuş işletme, Genel Müdürlük ve Hat Bakım’ın THY’de kalması ve onun da sendikasının Hava-iş olması planlanmış (Hat Bakım’ın ayrı bir Başkanlık olarak reorginazasyonu yapılmış bile!) Yer işletme için, TGS şirketi kurulmuş, rekabet kurulunun kararı bekleniyor. Eğitim’in de işi bitti. Sırada Kargo var, onu da en kısa zamanda çözerler ve sonunda; Dikensiz gül bahçesi kurulmuş olur.
İyi haftalar…