İT DALAŞI

13 Temmuz 2007 tarihi; kesinlikle, hayatımın en gurur duyduğum, en sevindiğim tarih olarak anılarıma eklenecek. 
Tüm spekülasyonlara rağmen; bana güvenip arkama takılarak, “sana inanıyoruz” diyen insanların karşısında mahcup olmadan durabilmenin gururunu, sizlere tanımlamam olanaksız.
Aynı tarihte, sizden gelen telefonlara yetişmekte çok zorlandığım bir gün geçirdim. En az sizin kadar heyecanla, adınıza yatırılması gereken paraları izledim. Ve tüm samimiyetimle söylüyorum ki, ödemelerini alanlardan daha çok sevindim.
Sırf, uçak teknisyenlerini için pilot dava olarak açıp, kazanıp, Danıştay’ca onandıktan sonra diğer meslektaşlarıma yönelik açtırttım ve takip ettim.
Ayrıca, bu nedenle Sendika-İşveren işbirliği  içinde ücret dengelerini(!) bozacağım ve fazla popüler olup tahtlarını sarsabileceğim korkusuyla zorunlu emekli edildiğimi bilmeyeniniz yoktur.
Bu nedenle; telefon ederek benimle helalleşen, mail atarak teşekkür eden, bizzat telefonla sevincini paylaşan duyarlı, hassas arkadaşlarıma ve TALTA Başkan ve yönetim kuruluna buradan teşekkür etmeyi kendime bir borç sayıyorum.
Hepsinin, aldıkları ve alacakları tüm paralar; alın terleriyle kazandıkları her nedense ver(dir)ilmeyenhaklarıdır, sağlıcakla iyi günlerde kullansınlar.
Bu kazanımla, Toplu iş sözleşmesinde alacağınız rakama şimdiden ömür boyu takriben %25 ilave (toptan alınacak)olacağını hatırlatırken bu dava kazanıldığı halde inanmayarak, engelleyerek en az 3 senelik rakamsal kaybınıza neden olan sendika yönetiminden de toplu sözleşme sonunda bu engellemenin hesabını sormanızı öneririm.

Ayrıca, bu haklı mücadelede benim her zaman yanımda yer alan ve beni devamlı motive eden o dönemdeki yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma, çok sevdiğim ve hukuk bilgisinden ve inandığı zaman davayı kazanacağından hiçbir zaman kuşku duymadığım Emekli Yargıtay Hâkimi olan avukatım; AblamSüreyya Alşan ve Alşan Hukuk Bürosu’nun değerli hukukçularına, kazandıkları bu tarihi davayı örnek alan onlarca avukatın ve binlerce çalışanın hak-hukuk adına uğraş içinde olduklarını bilmelerini ve bundan gurur duymaları gerektiğini hatırlatırım. Sağ olun, bir ilke imza attınız.
***
Değerli okurlarım;
Gündemi oluşturan THY Toplu İş Sözleşmesindeki son gelişmeleri, bende sizler gibi yakından izliyorum.
Yazılarımda; THY ve Hava-İş Sendikasına eşit aralıkta durmaya çalıştığımı gözlemişsinizdir. Çünkü, benim için bu sözleşmede önemli olan; THY veya Hava-İş Sendikası değil, çalışanlardır.
Hava-İş Sendikası, tahmin ettiğim gibi; 20 Temmuz 2007’de Grev kararını asacağını açıklayan bir yazı yayımladı. Beklenen bu yazının ardından olabilecek gelişmelere bir baktığımızda, Sendika yönetiminin; genel seçimler öncesi bu kararı asarak, seçimden sonraki gelişmelere göre pozisyon belirleyeceği kesinlik kazandı. Kısaca, THY’de grev olma olasılığı giderek azalıyor gibi. Hala karşılıklı blöfler sürdürülüyor ve sendikanın REST demekte zorlandığı ve zaman kazanmaya çalıştığı gözlemleniyor. Ben 20’sinde kararı asıp, ardından hemen greve çıkacaklar gibi bir izlenim edinmiştim, yanılmışım.(!)

Grev, her iki taraf ve çalışanlar için istenmeyen bir uygulama ve toplumsal huzur açısından kesinlikle onaylanamaz. Yani, aslında grev bir amaç değil, araçtır. İşverenlerin uzlaşmaz tutumu karşısında; işçilerin, emeklerini korumak için, ellerinde başkaca bir demokratik yaptırım gücü bulunmamaktadır. İşveren, elindeki birikimlerle; uzun zaman, üretmeden, yeniden kazanmadan yaşamını sürdürebilir ve direnci kısa zamanda tükenen işçileri, kendi belirlediği koşullarda çalışmaya zorlayabilir. İşte bu çelişkiyi çözebilmek için, işçiler ağırlıklarını koyabildikleri dönemlerde verdikleri mücadele sonucu Grev ve Toplu Sözleşme hakkını elde etmişlerdir. Yani, grev demokratik bir haktır. Başkaca çözüm yolu kalmamışsa, gerekliyse de mutlaka kullanılmalıdır. Grev, günümüz koşullarında – işverenlerce kıstırılmış, sendikaları etkisizleştirilmiş küreselleşmiş sermaye gücü karşısında sindirilmiş işçiler nedeniyle- pek gündeme gelemiyor. Ama, işçiler, işyerlerinde esnek çalışma saatleri adı altında karşılıksız çalışmaya zorlanıyorlar, emeklerinin pazarlığı yaptırılmıyor, işverenin iki dudağı arasından çıkan rakam, maalesef emeğe verilen değer oluyor.
BU seneki, THY Toplu İş sözleşmesinin her iki tarafın mutluluğuyla bitirilmesi bazı tekniklerle mümkündü. Ama baştan itibaren gözlemlediğim, Sendikanın köhneleşmiş, demode olmuş, ücret taslak yapısında ısrarlı olması ve buna karşın işvereninde farklı fikirler üretememesi olmuştur.
Ama bu aşamada bunları yazarak, pişmiş aşa su katmayı düşünmüyorum. Bu aşamada yapılabilecekler iplerin kopma noktasına gelindiğinden son derece sınırlı. Ama yinede minik fikirler üretmede fayda görüyorum.
Şöyleki; Önemli olan Toplu İş Sözleşmesindeki THY’nin gözünden çıkarttığı rakama ilave olarak ‘seyyanen’li artışlar sağlamak ve üst seviye ücret alanların öncelik verdiği idari maddelere yoğunlaşmak olmalı. 20–25.000 YTL maaş alan birinin %10’u önemsememesi mümkünken, 1000 YTL ücretle çalışan kişinin, olmazsa olmazı olan zammın, her kuruşuna dikkat etmesi son derece normal.
Ama mesela, Teknik A.Ş’de rakamsal getiriler varken önceliği sadece idari maddelere vermek mümkün değil. Çünkü suyun kısa yolu seçtiği gibi insanlarda günü kurtarmaya yönelik önce rakamsal getirilere sonra geleceklerinin garantisi olan idari maddelere yoğunlaşırlar. Bu sorunun çözümü, Teknik A.Ş de %li rakamların yanı sıra verilmesi gereken seyyanenli rakamlardan geçiyor.
Aksi takdirde; Sendikacılık mantığında ideal olan 1/7 Taban/Tavan arası ücret yaklaşımını 1/22 e ulaşan değerlerdeyken herkese eşit zam yaparak nasıl sağlayabilirsiniz?
THY’deki sendikacılık anlayışı, ne yazık ki, Toplu İş Sözleşmesi dönemlerine endekslenmiş. Sözleşme bittikten sonra bir dahaki sözleşme dönemine kadar, örgütlenme ve eğitim adına her hangi bir etkinlik yapılmıyor. Oysaki yukarıda da değindiğim gibi, günümüzde sendikacılık çok farklı. Tarihsel görevler bekliyor sendikaları. Sendikanın; THY’nin yeni hat açılımlarına, uçak alımlarına, personel politikalarına, reklam giderlerine, kadrolaşma politikalarına karışma hakkı var. Hatta, Tüzükleri gereği; sınaî ve iktisadi teşebbüslere nakit mevcutlarının %20’si kadar katılabilmeleri olanaklı.
THY’nin Genel Kurullarına her hangi bir statüde katılıp, yapılan yanlışları ortaya koymak, bilanço oyunlarıyla karlı gösterilen şirketin gerçekteki faaliyet gelirlerini veya zararlarını sorgulamak, kamuoyuna yapılan yanlışları deşifre etmek ve Toplu İş sözleşmesine daha gerçekçi rakamlar eşliğinde çıkmak olanaklı.
Hatta THY Yönetim Kurulu seçiminde bile % 51 hisseyi temsil eden ana gruplarla birlikte hareket etmek ve onlara şirket yönetimlerinin yaptıkları yanlışları anlatmak mümkün. Para kazanmak için THY’de bulunanMark Mobius gibi ortaklar, THY Yönetiminin yaptığı yanlışları anında görecek ve gerekirse sendikalarla ortak hareket ederek personel giderlerinden tasarruf sağlanmasına gerek olmadığını başka yerlerde büyük kaçakların olduğunu göreceklerdir.
Aslında, Ülkemizdeki sendikacılık ilgili kanunlar gereği zorlanmışken ve kanunları değiştirme gücümüz bugün için yoksa, yani kuralları biz koyamıyorsak şimdinin kurallarına göre yeni stratejiler belirlemememiz gerekmez mi?
Hava-İş’te, her nedense bu faaliyetler yapılmıyor. Kavga horozları gibi yetiştirilen yönetici ve atanmış temsilci yapısı, Toplu İş sözleşmelerinde birden ortaya çıkıveriyorlar. THY personelinin seviyesine uygun olmayan tarzda mahalle ağzıyla konuşarak hala 1980 öncesi sendikacılığı yaşatmaya çalışıyorlar. Yılın 2007, kanunların 1980 sonrası çıktığı unutulup, kafalar 1980 öncesinde kalınca işler karışıyor. Böyle olunca da; çim futbol sahasında, lastik ayakkabı ile futbol oynamaya çalışılıyor.
Yakarım, yıkarım, kazığa oturturum(!) gibi 1980 öncesi söylemlerle çalışanlar strese giriyor ve çalışanlar, istemeksizin gruplaştırılıp sendikacı-işverenci gibi yanlış değerlendirmelere maruz kalıp adeta fişleniyorlar. İki kurum arasındaki yaşanan it dalaşı ne yazık ki personele de sıçratılıyor ve bir iş yerinin olmazsa olmazı olan iş barışı, bozuluyor.
30 sene çalıştığım THY’nin her iş grubunu ve yaptıkları işin önemini çok iyi bilirim. Aranızdan çıkmış biri olup hiçbir menfaatin veya koltuk hırsımın olamayacağı bir konumdayım. Bu mücadelede yanlış yapan kurumu, Sevgili sendika başkanımızın dediği gibi belki başlarına yıkamam ama kalemimle cümle âleme rezil ederim.

Sonuç olarak; Her iki taraf da, A-B-C planlarını hazırlamış bekliyorlar. THY’nin Toplu İş sözleşmelerindeki acemi yönetimine, geçen sözleşmede yenilen Hava-İş, bu kez öncelikle kendi iktidar savaşını veriyor gibi görülüyor (inşallah yanılıyorumdur).
Her iki tarafın da unutmaması gereken bir konu var: BU OYUN ONLARIN İKTİDAR SAVAŞI DEĞİL ÇALIŞANLARIN EKMEK KAVGASIDIR Ve dalaşırken dikkat etmeleri gereken; kullandıkları kulvarın yani faaliyet sahalarının, THY çalışanının mülkiyetinde olduğunun bilinmesidir ve son derece dikkatli olunmalıdır.
İt dalaşında kimsenin mağlup olmadığı, çalışanın kazanacağı günler temenni ederim.
İyi haftalar.
Not: “İt Dalaşı” ifadesi havacılıktaki savaş oyununu, ifade etme adına kullanılmıştır.

Exit mobile version