THY’de “Toplu İş Sözleşmeleri filmini” şimdiye dek birçok kez izledim. Kısaca, bu filmin senaryosu çok eskilere dayanıyor. Sadece aktörler değişiyor. Kısaca; hep aynı terane(bıktırıcı, hep kendini yineleyen açıklamalar) sürüp gidiyor.
Aslına bakacak olursanız, Toplu iş Sözleşmelerinden önce bu konunun tarafları olan İşçi-İşveren-ve Sendikaya, (yeni ismi ile 3D) üç boyutlu açıdan bakarak, konuyu iyice irdelemek gerek. Kim ne söylüyor? Aslında ne düşünüyor? Haklılık payı var mı? Toplu iş sözleşme mantığı doğru mu yürütülüyor? Bunları tek, tek masaya yatırmak gerek.
Çalışma hayatımızın, olmazsa olmazları olan “İşveren-sendika-çalışanlar” arasındaki bu ilişkiyi bir üçgene benzetmek de olanaklı. Nasıl Bir üçgenin üç köşesi ve bu köşeleri birleştiren, doğru parçalarından oluşan üç kenarı varsa, bu da aynı bakışla değerlendirilebilinir.
Bu üçgeni anlayabilmek için, önce üçgeni oluşturan kenarlara bakmak gerek. Bunlardan, önce işvereni ele alalım.
İşveren her zaman için en ucuz iş gücü ile en çok kar sağlamaya odaklanır. Bir havayolu şirketi, yakıt-uçak kiraları ve bakım giderlerinden tasarruf edemeyeceğine göre, doğal olarak işin kolayına yönlenir ve işçi ücretlerine gözünü diker. (Aslında, THY de tasarruf edilecek çok daha fazla gereksiz giderler var!)
Bu rakam, havayolu şirketlerindeki yakıttan sonra gelen en yüksek giderdir. Havayolunun diğer yerli veya yabancı şirketlerle güçlü rekabetinde ucuz bilet satabilmek ön planda gelir. Yolcu; tekniğin veya uçuş ekibinin kalitesinden, iyi eğitilip eğitilemediğinden, uçakların bakımından falan anlamaz. Onun için, önce biletin ucuzluğuna odaklanır. Konfor ve ikram, kesinlikle sonradan gelir. Bu nedenle, her ne kadar daha kaliteli hizmet ve konfor sağlasanız bile, aradaki bilet fiyatı fazla olduğunda, yolcu sizi kolay kolay kabullenmez.
İşveren de bu gerçeği bildiğinden; yerli ve yabancı şirketlerle rekabet edebilmek için, işçilik ücretlerinin diğerleri ile en azından aynı seviyede olmasını ister. Bu aslında yadırganacak bir durum değildir.
Türkiye’de havacılık sektöründe tek sendikalı şirket olan THY’nin olması ve her iki senede toplu iş sözleşmesine oturmak zorunda kalması, rakiplerinde sendikal yapılanma olmadığı için THY’yi bu konuda açığa düşürdüğü bir gerçektir.
Bu gerçek THY’yi; senelerdir bölünüp, parçalanıp yeni, yeni A.Ş’ ler açmaya ve taşeron uygulamalardan medet ummaya yönlendirmiştir. Bu yapılanmalarda ses çıkart(a)mayan ve özelleştirme furyaları ile sadece sözde! mücadele vermekten öte bir eylemi olmayan sendika, Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri dönemlerinde, adeta uyanmakta ve günü kurtarmaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır. Oysaki işverenin toplu iş sözleşmesi öncesi girişimleri, zaten niyetini açıkça belli ediyordu.
THY; TGS-HABOM başta olmak üzere, bünyesindeki şirketleri sendikasızlaştırarak, şimdi de gözünü kabine dikmiştir ve oradaki işçi maliyetlerini de düşürüp, rekabetteki elini güçlendirmeye çalışıyor.Uygulanmak istenen sistem aslında çok basit. Bu uygulamada, yeni kabin memuru alımını part-time sistemi içinde alıp, düşük ücret ve sendikasızlaştırmayı sağlayıp personel ayrıldıkça yerine yine bu sistemle alım yaparak (sendikasız, yani örgütsüz işçilerle) yeni bir yapılanma içine girecekler sanıyorum.
Bu uygulama ile kabinde sendikasızlaştırmayı, bir zaman dilimi içinde yerine getirebilir ve ayrı bir A.Ş kurmaya gerek bile olmadan, arzu ettikleri, örgütsüz çalışanlardan oluşan kölelik sistemine geçiş yapabilirler.
Bunların yanı sıra; Anadolu Jet seferlerini bile, sırf ucuz iş gücü yaratmak, pilotundan ve kabin memurlarının maliyetinden kaçabilmek için; uçuşlarını Sun Express’ in uçaklarını ve ekiplerini kullanarak, “wet leease” (Ekipli uçak kiralama) modeli ile yapmaya başlamıştır.
Bu uygulamalar THY’nin gelecekteki personel politikalarının bir göstergesidir.
Şimdi de gelelim, koskoca sektörde, zamanında THY’nin kamu şirketi olmasının avantajı ile örgütlenme şansı yakalamış Hava-İş Sendikasına… Senelerdir özel havayolu şirketlerinde örgütlenmeyi başaramamış olan sendika, THY’nin çalışan sayısının ve doğal olarak kesilen sendika aidatlarını yeterli bulup,” Yüz dönüm bostan yan gel yat Osman” anlayışıyla resmen yatmıştır.
Sendikanın, özel şirketlerde örgütlenememe eksikliği veya beceriksizliği, sektördeki ücret dengelerini alt üst etmiş ve THY çalışanının aldığı ücret, diğer özel havayolları ile karşılaştırılır olmuştur.
Bu da THY’yi; “ben, neden diğer şirketlerden fazla ücret vereyim” mantığına itmiş ve sendikaya da “devamlı beni dövüyorsun, git biraz da onları döv!” diyemediğinden, “madem öyle, işte böyle!” dercesine, bir dolu “Abidik Gubidik” uygulamalar yapmaya başlamıştır.
Uygulamak istediği yeni sistem henüz bitmeden, toplu iş sözleşmesinde son noktaya gelinmiş olması, THY’yi zaman kazanabilme için normal gidişatı uzatmaya yönelik atılımlara yöneltmiştir.
Şimdi de gelelim üçgenin üçüncü bacağı olan çalışanlara; THY ve Sendika arasındaki bu sürtüşmeden her zaman olduğu gibi zararı çalışanlar görmektedir. İnsanlar zaman içinde aldıkları ücretlerin reel enflasyon karsısında eridiğinin farkındalar. Bu nedenle aldıkları ücret ne olursa olsun mutlaka bir iyileştirme yani zam beklemeleri son derece doğaldır. Bu zam miktarı da Türk İş bile 2011 de 4+4 almışken, THY’de %3 teklif sunmak komiktir. Bu teklifin ilerleyen zamanlarda artısı mutlaka olacak ama bu artıyı THY değil sendika almış gibi göstermezlerse, mevcut sendika yönetimi büyük darbe alacağından, işverenin verdiği zam miktarı ne olursa olsun o sözleşmeyi imzalamama yoluna gideceklerdir.
Belki de bu uzatmalar, mahkemeye, arabulucuya itirazlar ve %3 lük komik rakamlar sendika-işveren arasındaki kapalı kapılar ardında oluşan mutabakatla da yapılmış olabilir. ( Bunlar çok yaşandı)
Sakın merak etmeyin THY de grev falan olmaz.( Buna siz değil sendika müsaade etmez) Sonunda öyle veya böyle mutlaka imzalanır. Diyelim ki ben yanıldım grev kararı alındı. THY grev oylamasına gitmez. Lokavt da ilan etmez. İşte en çok korkulan durum da budur. İsteyen buyursun çalışsın dendiğinde oluşacak kargaşayı düşünmek bile istemiyorum.
Değerli okurlarım;
İş değerlendirmesi yapıl(a)mamış bir şirkette, mesleki gruplar arasındaki ücret sel dengeler kurulamaz. Ayrıca, Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yoktur. Bu konuda Cem Kozlu döneminde milyonlarca para dökerek, yabancı şirketler örnek alınıp aylarca süren bir iş değerlendirmesi yapılmış, ama her nedense birilerinin işine gelmemiş olmalı ki, rafa kaldırılmıştır. (THY yönetimi bu iş değerlendirmesini isterse mutlaka bulur)
İş değerlendirilmesi yapılmamış bir şirkette, siz birilerinin zamanında yaptığı her hangi bir bilimsel veriye veya örneğe dayanmayan Toplu İş Sözleşmesi taslağı ile maça çıktığınızda ve herkese eşit %’li rakam istediğinizde, mutlaka bazı grupların hakkını yersiniz.
Aslında bu ücret değerlendirmesi hiç de zor değildir. Öncelikle bir şirketin tepe noktasını bulmanız gerekir. Bu gruba 100 puan verdiğinizde, piramidin en alt noktasına kadar yaptığınız iş grupları değerlendirmenize göre aşamalı inmeniz olanaklı. İşte bu noktadan sonra adilane yapılmış değerlendirmenin üstüne, herkese eşit %’li eşit zamları yapabilirsiniz.
Tersi durumda; bugünkü gibi bir dengesiz ücret sisteminde taban-tavan arası bu kadar yüksek farklılıklar varken, tabanda en düşük ücret alana verdiğin %3’ün rakamsal getirisi, maaşa ne kadar yansır?
Bu savunduğum iş değerlendirilmesi sistemi, işverenin işine gelse bile, sendikanın gelmeyecektir. Hava-İş yönetimi için önemli olan, THY çalışanının haklarından, çıkarlarından çok daha önemlisi, kendi iktidar sürelerinin ve üyelik aidatlarının eksiksiz sürmesidir. Bu mantıkla baktığınızda, onlara oy getirebilecek bölümlerde fazla artış sağlamak, işlerine gelir.
Zamanındaki eski THY yönetimleri (1997- 2003 dönemi) Toplu İş Sözleşmesi için uygun gördükleri yani bütçeden çıkartabilecekleri toplam rakamı sendikaya bildirip, hangi gruba ne kadar verilmesinin takdirini sendikaya bırakmış ve koltuklarında sendika ile mücadele etmeden rahatça oturmuşlardır.
Bu yanlış uygulamaya ve sendikaya paye verip ücret dengelerindeki ayarlamaların sendika yönetimleri tarafından yapmasının sağlanması nedeniyle, oy potansiyeli çok olan gruplar, pastadan daha çok pay almışlardır.
Sendika için önemli olan; olası genel kurullarda oy kapasitesi ve delegesi sayıca yüksek olan gruplardır. Dikkat edecek olursanız, THY ile Hava-İş Sendikası arasında 1997-2003 seneleri arasında hiç sürtüşme yaşanmamıştır. İLGİNÇ DEĞİL Mİ?
Bu sistemde; kalabalık (oy potansiyeli yüksek) gruplar hiçbir zaman yara almaz. Ancak, sayısal olarak düşük olan her grup, değerlendirmelerde altta kalır. Burada yapılması gereken; ne sendikanın ne de işverenin kendi başına ücretleri belirleyip dayatmacı bir yapı sergilememesidir. Bu değerlendirme objektif olarak yurt dışı örneklerle bağımsız bir firma tarafından yapılmalıdır( Rafa kaldırılan bağımsız değerlendirme böyle yapılmıştı)
Şu anda sendikanın her iki senede bir sunduğu toplu iş sözleşmesi taslak yapısı, iş değerlendirmesi yapılmadan oluşturulmuştur. Yani, statik hesapları yapılmadan inşa edilen bir binaya, her 2 senede bir kat daha eklenmektedir.
Sonuç olarak; her üç cepheden incelemeye çalıştığım bu konuda, THY işvereninin ne yapmak istediğini ve gelecekteki THY projesini çok iyi görebiliyorum. THY sadece Toplu İş Sözleşmesi kapsamında olan çalışanlarına değil, tepe şirket olarak kurduğu ve çalışanlarını dağıttığı diğer şirketlerinde de adil olmalıdır.
TGS ve HABOM da THY’nin şirketleri sayılır. Sendika üyesi olmayanları düşünmez âmâ işveren onlarında işvereni olduğunu unutmamalıdır. THY personeline uygulayacağı zammı onlara da vermesi gerekir. ( Zaten bu şirketlerin çalışanları çok düşük ücret almaktalar)
Kısaca; THY’nin ve sendikanın yönetimini ve çalışanlara karşı tutumlarını kesinlikle beğenmiyorum. Şu aralar THY’de bir ipte iki cambaz oynuyor. İki cambaz arasında hangisi iyi derseniz, “Al birini vur ötekine” derim. THY ve Hava-İş tüzel kişiliklerine her zaman saygı duymuşumdur, ama bu saygı yönetimlerine yönelik değildir.
Burada yaptığım eleştiriler; tüzel kişiliklere değil, yöneticilere yöneliktir.
Bu böyle biline…