Değerli Okurlar,
Depremin yaralarına sarmaya acılarını azaltmaya çokça uğraştığımız bugünlerde THY’nin hem istihdam hem de konut edindirme projesi ve tahliyelere verdikleri katkı herkesçe çok takdir edilmişti. Yapılan nakdi yardım ve söz verildiği gibi kâr payının bir ay önden ödenmeye başlanması da ayrı bir memnuniyet yarattı. Dileriz taşeronlarda beklediği hayırlı haberleri bir an evvel alır ve bu hayırlı haber bu zor günlerde kendilerine rahat bir nefes aldırır.
Başta yeni havalimanı inşasıyla başlayan ve daha sonrasında çevreye etkileri açısından çokça tartışma konusu olan Kanal İstanbul Projesi depremin ardından İstanbul’daki konutlaşmanın kuzeye doğru kaydırılması konusunu tekrardan gündeme getirdi. Ulaşımın afet arama kurtarma faaliyetleri için ne kadar önemli olduğunu gördük. Bu bakımdan personel hizmetlerinin aksamaması için aileleriyle güvende olmaları gerekir. Bence daha önceden gündeme gelen ama daha sonra raflara kaldırılan THY GAYRI MENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI projesi tekrardan gündeme getirilmeli.
O dönem satın alınan arazi ve şimdiki Bakan Bey’in imza töreniyle duyurulan projenin bir an önce hızlıca hayata geçirilmesi gerekiyor. THY çalışanlarına uygun ödeme seçenekleri ile o bölgelerde ikamet imkânı sunulmalı. Hatta bu imkânın Sabiha Gökçen bölgesi içinde mutlaka gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylesi sosyal ve toplumsal konularda hayati önemi olan projelerin THY gibi büyük markaların öncülüğünde yapılarak her alanda teşvik edilmesi gerekir.
Aksi halde bu fahiş fiyat ortamında çalışanların uzunca yıllar bir konut sahibi olması mümkün değil. Personelin depreme dayanıksız sağlıksız yerlerde ikametleri durumunda olası bir İstanbul depreminde personel yetersizliğinin havadaki trafiği de çok olumsuz etkileyeceği için operasyon felcinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Havacılık sektörünün güvenlik, arama kurtarma, insani yardım ve yolcu taşıma gibi faaliyetleri noktasındaki stratejik önemi asla göz ardı edilmemeli.
Ayrıca çalışan kadınlar ve anneler için havalimanları içinde bir yaşam habitatı oluşturulmalı. Çocukları için işyerlerine yakın güvenli okul ve kreşlerde eğitimlerinin idame edilebilmesi sağlanmalı. Sendikalar ve dernekler bu konuda mutlaka projeler geliştirerek havayolu şirketleri ile yeni şehirlerin yeni yaşam alanlarının oluşturulmasına destek vermeli. Oralardaki hizmetin aksamadan yürütülmesi için depreme dayanıklı güvenli şehirlerin kurulmasına mutlaka öncü olmalılar.
Geçtiğimiz hafta çokça eleştiri ve tepki alan SHGM düzenlemesinin yarattığı deprem halen sürüyor. Anlıyorum ki haklı gerekçelerle ya da niyetlerle personel kalitesini arttırmaya yönelik atılan bu adımın kademeli olarak aşama aşama hayata geçirilmesi bekleniyordu.
Maalesef bunu açıkça dile getirmek zorundayım eski UTED yönetimindeki bazı arkadaşlar bu Sivil Havacılık Okulu ve EASA lisanslı teknisyen ayrımını çokça dile getirip bu ayrıştırmaya neden oldular. Hatta bunu sendika ve toplu sözleşme masalarındaki taleplere yansıtacak kadar ileri gittiler. Bunu çok ama çok anlamsız kavgalara neden olacak sektöre zararlı bir anlayış olarak görüyorum.
Son yıllarda hepimizin de gururla övündüğü bu okul mezunu arkadaşlarımızın kaliteyi sadece bir diploma kağıdına indirgememesi gerektiğini düşünüyorum. Sivil havacılık okulundan da mezun olup pekala işinde yetersiz ve verimsiz insanlar olabileceği gibi başka teknik eğitim okullarından mezun olup bu mesleğe kendini adayarak büyük başarılara imza atanlarda olabilir. Bu ne okul mezunlarını değersizleştirmeye ya da kötülemeye emsal olabilir. Ne de sektöre başka okullardan gelenleri yermeye değersizleştirmeye bir gerekçe olarak sunulabilir.
Mesele şu an sivil havacılık okulundan mezun kardeşlerimiz haklı olarak bazı modüllerden muaf olarak kendi eğitim müfredatı çerçevesinde lisanlarını muafiyetle alıyorlar. Buralardaki mesleki İngilizce eğitimi ve mesleki terminoloji onlara büyük bir avantaj sağlıyor. Bu sektöre farklı mesleki okullardan gelenler ilk başta zorlandığı için doğal olarak daha çok çaba göstermeleri gerekiyor. Lisanlarını sil baştan modüllere girip, uzun ve daha zor bir süreçle alabiliyorlar. Bu nedenle sivil havacılık otoritemizin koyduğu kurallar veya sınavların zorluğu çoğu kişiyi yurtdışında EASA lisansı almaya yönlendiriyor.
Tabii burada tüm dünyanın tanıdığı bir lisansın her ülkede edinme koşulları aynı olmadığı için bu seferde paralı parasız lisans kavgası çıkarılıyor. Açıkçası yine teknisyenlerin kendi aralarında rekabetle yarattıkları bu tartışma ve kavgalar yine kendilerine katı kurallar ve yaptırımlar olarak geri dönüyor. Burada gerek dernek ve sendikalarda rolü olan arkadaşların çok dikkatli bir dil kullanması ve bu tartışmaları asla körüklememesi gerekiyordu. Sizler bölen parçalayan değil birleştiren ve uzlaştıran olmalısınız.
Gelelim mevcut düzen ve uygulamanın neden olacağı ya da yaratacağı sıkıntılara. Başta THY Teknik olmak üzere birçok MRO firmasında yetkili olup hangarda işini çok büyük bir özveri ve başarı ile yapan özellikle eski tecrübeli çalışanlar bu dil puanı olayından çok dertli.
Haklı olarak bu sınavı belli bir yaştan sonra ders çalışarak geçmek onlara çok ağır gelebilir. Bu koşulu sağlamaları çok uzun bir zamanda alabilir. Sayıları 2000’lere yaklaşan bu kişilerin önlerine daha kolay seçenekler sunulmaması durumunda ellerindeki yetkili personel sayısı düşecek, belki yetkili eleman krizi bile yaşanacak. Bence bu konunun tüm etkilerinin, paydaşlar ile konuşulup ele alınarak hayata geçirilmesi gerekir. Yoksa tabii ki hayati önem arz eden işi yapanların dil bilgisi ve eğitimi ile yetkinliği çok çok önemli. Buna kimsenin ilkesel olarak karşı çıkması zaten mümkün değil.
Başka bir eleştiri konusu da THY’nin İngilizce sınavına yapılan %300 civarında zam. Buna açıkçası çok üzüldüm. Böylesi bir uygulamada bir personelin kendi şirketi tarafından kaynak ya da müşteri olarak değerlendirilmesi sanırım çok rencide edici olsa gerek. Sınav maliyetlerinin bile talep edilirken kolaylık sağlanması gerekirken dış müşteri olarak muamele görmeleri çok büyük haksızlık olur. Sınav bedelini 300TL’lerden 900 Küsür TL’lere çıkarmak hele de bu ağır ekonomik şartlarda bence hiç adil olmamış. İnanıyorum ki şirket yetkilileri bu konuda acil bir karar alarak en azından kendi personeline bir kolaylık sunacaktır.
Son olarak THY, 2022 yılını 2,7 milyar USD Net Kâr ile tamamladı. Böylelikle THY üst üste altıncı çeyrekte de net kâr kaydetmiş oldu. Bilançoyu incelediğimizde 2019 yılına göre yurtiçi toplam uçuş sayısı, Arz Edilen Koltuk KM, Gelir Başına Yolcu KM verilerinde %10’dan fazla, yurtiçi taşınan yolcu sayısında %16.3 ve yurtdışı toplam uçuş sayısında %3 gerileme varken, yurtdışı taşınan yolcu sayısındaki %5.7, Arz Edilen Koltuk KM’deki %9.9 ve Gelir Başına Yolcu KM’deki %8.6 oranlarındaki artış ile birlikte yük taşımacılığındaki %8.7’lik tonaj artışı net karı 2019 yılına göre 585 Milyon USD’den, 2022 yılında 2,716 Milyar USD’ye getirmiş. Çok detaya inmeden yurtdışı yolcu taşımacılığında uzun mesafe uçuşların artış oranı başta olmak üzere kargo tonajındaki artış, bu büyük karı getiren başlıca sebep olmuş. Ayrıca FAVKÖK (faiz, vergi, amortisman ve kira öncesi kar)’deki (EBITDAR) %73.1’lik artışı da unutmamak lazım. Gördüğümüz üzere THY için finansal olarak her şey iyi gidiyor umuyoruz ki bayrak taşıyıcı havayolumuz 2023 yılını da aynı şekilde finansal olarak iyi geçirecektir…
Hepinize sağlık ve huzur dolu bir hafta dilerim…