Öncelikle geçmiş kurban bayramınızın yanı sıra nüfus kâğıdında “TC” yazan tüm Türk vatandaşlarının Cumhuriyet bayramını kutlarım.
Malum bayram haftası, sektörde kayda değer bir haber de yok. Bu hafta sizlerle biraz dertleştikten sonra, bir anda aklıma gelen bir önerimi sizlerle paylaşmak istedim. Geçen hafta yayımlanan yazıma gelen tüm yorumları, her zaman olduğu gibi sizlerle paylaştım. Bundan amacım; okurlar tarafından atılan yorumların yazılan konu ile bağdaşıp bağdaşmadığının gözlemlenebilmesidir.
Yorumlardan görüleceği gibi; yazıma yönelik “bu yanlış”, bu bilgi doğru değil”, “o olay öyle olmamıştır” diyen hiçbir yorum yok. Varsa yoksa kişisel laf atmalar. Yalan dolan kanıtsız iftiralar ve uydurmalar. Sizler bu tür klavye kabadayılarını görün diye, ne yorum attılarsa yayınlıyorum. 36 senedir bu sektörün içindeyim. Çekineceğim bir konu olsa kabuğuma çekilir, buralarda dolanmazdım.
Bakın şimdi saçmalayanlardan bir iki örnek;
Bir tanesi benim A.O. hisselerimden bahsetmiş :)
Bu kişi her kimse beni arasın tüm hisselerimi ona bedelsiz vereceğim. Hatta bununla kalmayıp, hisselerimin bugünkü değerinin on katını nakit olarak o anda cebimdeki bozuk paralarla ödeyeceğim :-) Görüldüğü gibi, sanki bol miktarda THY hissem varmış gibi, çamur at izi kalsın hesabı ve basit yıpratma numaraları…
Bunun yanı sıra, THY/Teknik A.Ş’ye neden giremiyor muşum?
Gördüğünüz gibi, benim apron kartımın olup olmadığını düşünemeyecek kişilerin bile yorumlarını yayınlıyorum…
THY Yönetiminin maşası imişim :)
Hamdi Bey, Hamdi Bey! Duy bak, arkadaşlar ne diyor. Nerede benim Business Class biletlerim?:) Yeni yurt dışı hat açılımlarındaki davetli listelerindeki yerim, bedava biletlerim?… Ayıp oluyor ama…
İşin komiği, bırakın bedava bileti, THY’nin tüm emekli personeline verdiği pas bileti bile kullanamıyorum…
Bu yorumları atan ve attırtan kişilere karşı nasıl yanıt verebilirim ki. Ben kişisel görüşümü yazmışım. Yazdığım konuya tabii ki eleştiri yapılabilir. Ancak bu, sadece yazıdaki konuya ilişkin olmalı. Hani derler ya; “Ben diyorum Ankara, sen diyorsun…” örneğindeki gibi yorumları, inanın ki yayınlamak bile istemiyorum. Yayınlamamın sebebi beni tanıyanların ve bilinçli okurların bu saçma sapan, mesnetsiz yorumlara bakıp gülümsemeleri içindir.
Değerli okurlarım; bir yazar olarak objektif olmayı kendinize şiar edindiyseniz, işçi-işveren ayırt etmez, gerçekleri yazmak durumundasınızdır. Bu gerçek, bazılarının kişisel çıkarlarına dokunsa bile, size karşı tepki de yaratsa, sizden nefret edenlerin çoğalmasını da sağlasa, yine de kendinize göre gerçekleri yazmalısınız.
Şöyle; içinde yaşadığımız sınıflı toplumda hiç bir şey yasalara uygun değil. Örneğin, Anayasamız’da ve yasalarımızda işçi sınıfının kazanılmış yasal haklarını hangi işveren içine sindirip kabul ediyor? Ancak, yasalara uymayan işçi veya sendikası olursa yer yerinden oynuyor ve işveren hemen yasanın arkasına sığınıyor.
Tabii ki toplumsal düzen içinde yasalara uygun davranmak durumundayız. Yasalar, aleyhimize dayatılmış ise, o yasaları biz de aynen işverenler gibi saymama hakkımız maalesef olamıyor. Olduğunda ise THY’nin yasalara uyuyorum diyerek işten çıkardığı 305 kişilik durum ortaya çıkıyor.
Hava-İş Sendikası’nın yaptığı eylemi, yani kanunsuz grev uygulamasını normal gördüğünüzde, kanunlarda da bunun normal bir eylem çeşidi olarak görünmesi gerekir. İşvereni kanunsuz işler yapıyor diye eleştirirken işçi sendikasının yaptığı kanunsuz eylemi normal görürseniz, kendi kendinizle çelişirsiniz. Bu nedenle konu ne olursa olsun, kanunsuz yapılan her girişime muhatabı kim olursa olsun karşı oldum ve olacağım da. Hava-İş üyesi THY çalışanlarının sendikalarının teşviki ile gerçekleştirmiş oldukları havacılık sektörüne grev yasağı getiren gece yarısı yasasını protesto eylemi sonuç olarak yasal olmayan bir girişim olduğu için işçilerin işlerini yitirmelerine neden olmuştur.Sendikanın işçileri zamansız öne sürmesi yani önceden örgütlenememesi işçileri işverenin azgın pençelerine bırakmıştır.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu eylemi Hava-İş örgütledi. Sendika başkanının, “bazen bedel ödenmeli” dediği noktada ona geçen hafta söylediğim, “sizler, yani sendika yöneticisi olarak neden hiç bedel ödemiyorsunuz da bu bedeli sadece işçiye ödetiyorsunuz?” sorumun yine arkasındayım.
Bedel ödenecekse, siz de ödeyin Hava-İş yöneticileri…
Bir an düşündüm de, bizler isimsiz yorumların ardına saklanıp, karşı tarafa savunma hakkı vermeden arkasından atıp tutuyoruz ya; Bu uygulama sadece biz Türkler’e özgü gibime geliyor. ABD başkanlık seçimleri için aday olan Obama ile Romney, TV kanallarında karşı karşıya gelip, ne kadar güzel ve seviyeli tartışıyorlar değil mi? Tartışma kültürü bu olsa gerek…
Bizde ise, hep belden aşağı çalışılıyor. Sendikal platformlarda, karşı taraf size muhalefet mi yapıyor,hemen onu işveren taraflısı olarak topluma lanse edeceksin. Siyaset mi yapıyorsunuz? Ya komünist olursunuz, ya da faşist vb… Bu tür basit ve yalan yanlış, belgesiz, mesnetsiz siyaset, sadece biz Türkler’e mi özgü merak ediyorum.
İşin acı olan tarafı, bizim insanımızın da bu tür oyunlara hemen gelmesi ve tanımadığı bir insan için, yeteri kadar araştırmadan, hemen karar verebilmesi.
Ben her hafta burada yazı yazarım. üç senelik TV maceram var. TV ile Köşe yazarlığını aynı anda yürütüp de, hodri meydan çekmediğim kimse mi kaldı? Binali Bey’e, Hamdi Topçu’ya, Temel Kotil’e; SHGM Eski Genel Müdürü Ali Arıduru’ya, DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal’a, Atilla Ayçin’e Kara Kutu programımda tartışmaya davet etmedim mi?
Tabii ki ettim. Gelen oldu mu? Hayır. Madem ben bu kişilerin adamıyım, neden gelmezler? Yandaş olsam, beni kırarlar mı dersiniz?
Atilay Ayçin ’i de iki kere tartışma programıma davet ettim. Atilay Bey, yönetim kurulu başkanı olduğum TV’mizin haber merkezine kadar bizzat gelip, haber merkezimizdeki arkadaşların sorularına cevap verebilmesine rağmen, her nedense aynı TV’deki benim sunduğum tartışma programını kabul etmedi. Sanırım kendisi birçok siyasimiz gibi, monolog sohbetleri seviyor ve kendisine çanak sualler sorulmasını bekliyor.
Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü buradaki beni tanımayan bazı okurlar, yazı yazdığım kişilerle ilgili arkalarından atıp tuttuğumu düşünecekler, işte ona üzülüyorum. Bu satırlarda ifade etmek istediklerime, bir çeşit beni tanımayanlara yönelik savunma mekanizması da diyebiliriz.
Her zaman ve her yerde kiminle ilgili yazı yazmışsam, onunla istediği yer ve onun istediği ortamda,canlı yayın olma şartıyla her türlü tartışma ortamına hazırım. Hodri meydan…
Obama ve Romney ne güzel tartıştılar. İşte bu olmalı. Tüm milletin önünde karşılıklı kim ne yapmış belgeleri ile tartışabilmeliyiz ki toplum kimin haklı kimin haksız olduğunu anlayabilsin.
Evet… Yazı başlığımdaki konuma girme zamanı geldi…
THY; TC-JHL B-737-800 uçağını, THY’deki personelin resimleri ile süsleyerek bir ilke imza attığında şaşırmıştım. THY’de geçen otuz senem nedeniyle, çalışanların psikolojisini anlarım. THY’deki binlerce arkadaşlarımdan bazıları ile görüşüyorum. Bunların bana anlattıkları ve benim zaman zaman gözlemlediğim odur ki, çalışanlar mutsuz. Korku imparatorluğu o kadar yaygın ki, telefon ettiğim kişiler bile bana başka numaralar veriyor ve kendi özel veya sahte mailleriyle benimle yazışabiliyorlar. Liyakatin yerini sadakatın aldığı ve torpilin her kademeye sızdığı şirketimiz THY, çalışanlarının resimlerini uçağa koyarak çalışanına sözde jest yapacağına iş barışını korusun, yeter de artar bile. Etik kurul komedisini daha önceden yazdığımdan buna değinmeyeceğim.
Manavdan domates alır gibi uçak almakla(kiralama) övünen THY, sanırım havacılığı sadece uçak almak ve hat açmak sanıyor. THY, dünyada ilk 3 çeyrekte TL bazlı, son çeyrekte ise USD bazlı bilanço yayınlayan tek şirket. Hani derler ya, “nehir geçerken at değiştirilmez” Bunlar ne at tanıyor ne de nehir.
THY’nin bilançosunun TL’den USD’ye geçtiği dönemdeki genel kurulda, Divan Başkanı Hamdi Topçu’ya, “THY zarar ederse USD, kar ederse TL’li bilanço mu yayınlanacak?” diye laf atmıştım. USD’ li bilanço tabii ki olabilir, ama bunu tam rekor zarar ettiğin dönemde yaparsan, konu anlaşılır ve lafı yersin. Gerçi, hükümette Başbakanımız neyse, THY’de Hamdi Topçu o. “Ben ne dersem o” misali bir yönetim sergileniyor.
Az kalsın unutuyordum. Hani THY B-737’sini personelin fotoğrafları ile süsledi ya, konumuz buydu… Başka konulara daldım gittim.
Bence THY bu uçağı, şirketi bugünlere getirmiş, emekli olmuş veya hayatını kaybetmiş personelinin fotoları ile süslemeliydi. Çünkü bugünkü yönetim, bu şirketi pazardan almadı, yoldan bulmadı. Bu insanlar sayesinde bu şirket hala var. Bunları da bırakın, en azından ahde vefa örneği olur, çok da beğeni kazanırdınız. Ama “Sefa Bey, bu uçağa konulan bugünkü personel bir iki seneye kalmaz işten atılır veya emekli edilir, sen merak etme, dediğin zaten olacak” derseniz, bak buna bir şey diyemem:-)
Şimdi de çıkmışlar, yeni gelecek uçaklara isim arıyorlar. Güya oylama olacakmış:-) Ben bu oylama işlerine pek inanmam. Bu uçaklarda kimlerin isimleri olacağı aşağı yukarı bellidir(!)…
Buradan THY yönetimine bir önerim var:
Gelin bu uçaklara şimdiye kadar uçak kazalarında kaybettiğimiz, pilot, kabin memuru ve teknisyenlerin isimlerini verin. Emekli ve vefat eden personelinizi hatırlamadınız, bari THY uçaklarında şehit olan bu arkadaşlarımızın isimlerini hayatlarını kaybettikleri uçaklarda yaşatın. İnanıyorum ki, bu öneriyi yürekten önemseyip hayata geçirdiğinizde, buna “HAYIR” diyecek kimse çıkamayacaktır.
Bakın şimdi saçmalayanlardan bir iki örnek;
Bir tanesi benim A.O. hisselerimden bahsetmiş :)
Bu kişi her kimse beni arasın tüm hisselerimi ona bedelsiz vereceğim. Hatta bununla kalmayıp, hisselerimin bugünkü değerinin on katını nakit olarak o anda cebimdeki bozuk paralarla ödeyeceğim :-) Görüldüğü gibi, sanki bol miktarda THY hissem varmış gibi, çamur at izi kalsın hesabı ve basit yıpratma numaraları…
Bunun yanı sıra, THY/Teknik A.Ş’ye neden giremiyor muşum?
Gördüğünüz gibi, benim apron kartımın olup olmadığını düşünemeyecek kişilerin bile yorumlarını yayınlıyorum…
THY Yönetiminin maşası imişim :)
Hamdi Bey, Hamdi Bey! Duy bak, arkadaşlar ne diyor. Nerede benim Business Class biletlerim?:) Yeni yurt dışı hat açılımlarındaki davetli listelerindeki yerim, bedava biletlerim?… Ayıp oluyor ama…
İşin komiği, bırakın bedava bileti, THY’nin tüm emekli personeline verdiği pas bileti bile kullanamıyorum…
Bu yorumları atan ve attırtan kişilere karşı nasıl yanıt verebilirim ki. Ben kişisel görüşümü yazmışım. Yazdığım konuya tabii ki eleştiri yapılabilir. Ancak bu, sadece yazıdaki konuya ilişkin olmalı. Hani derler ya; “Ben diyorum Ankara, sen diyorsun…” örneğindeki gibi yorumları, inanın ki yayınlamak bile istemiyorum. Yayınlamamın sebebi beni tanıyanların ve bilinçli okurların bu saçma sapan, mesnetsiz yorumlara bakıp gülümsemeleri içindir.
Değerli okurlarım; bir yazar olarak objektif olmayı kendinize şiar edindiyseniz, işçi-işveren ayırt etmez, gerçekleri yazmak durumundasınızdır. Bu gerçek, bazılarının kişisel çıkarlarına dokunsa bile, size karşı tepki de yaratsa, sizden nefret edenlerin çoğalmasını da sağlasa, yine de kendinize göre gerçekleri yazmalısınız.
Şöyle; içinde yaşadığımız sınıflı toplumda hiç bir şey yasalara uygun değil. Örneğin, Anayasamız’da ve yasalarımızda işçi sınıfının kazanılmış yasal haklarını hangi işveren içine sindirip kabul ediyor? Ancak, yasalara uymayan işçi veya sendikası olursa yer yerinden oynuyor ve işveren hemen yasanın arkasına sığınıyor.
Tabii ki toplumsal düzen içinde yasalara uygun davranmak durumundayız. Yasalar, aleyhimize dayatılmış ise, o yasaları biz de aynen işverenler gibi saymama hakkımız maalesef olamıyor. Olduğunda ise THY’nin yasalara uyuyorum diyerek işten çıkardığı 305 kişilik durum ortaya çıkıyor.
Hava-İş Sendikası’nın yaptığı eylemi, yani kanunsuz grev uygulamasını normal gördüğünüzde, kanunlarda da bunun normal bir eylem çeşidi olarak görünmesi gerekir. İşvereni kanunsuz işler yapıyor diye eleştirirken işçi sendikasının yaptığı kanunsuz eylemi normal görürseniz, kendi kendinizle çelişirsiniz. Bu nedenle konu ne olursa olsun, kanunsuz yapılan her girişime muhatabı kim olursa olsun karşı oldum ve olacağım da. Hava-İş üyesi THY çalışanlarının sendikalarının teşviki ile gerçekleştirmiş oldukları havacılık sektörüne grev yasağı getiren gece yarısı yasasını protesto eylemi sonuç olarak yasal olmayan bir girişim olduğu için işçilerin işlerini yitirmelerine neden olmuştur.Sendikanın işçileri zamansız öne sürmesi yani önceden örgütlenememesi işçileri işverenin azgın pençelerine bırakmıştır.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu eylemi Hava-İş örgütledi. Sendika başkanının, “bazen bedel ödenmeli” dediği noktada ona geçen hafta söylediğim, “sizler, yani sendika yöneticisi olarak neden hiç bedel ödemiyorsunuz da bu bedeli sadece işçiye ödetiyorsunuz?” sorumun yine arkasındayım.
Bedel ödenecekse, siz de ödeyin Hava-İş yöneticileri…
Bir an düşündüm de, bizler isimsiz yorumların ardına saklanıp, karşı tarafa savunma hakkı vermeden arkasından atıp tutuyoruz ya; Bu uygulama sadece biz Türkler’e özgü gibime geliyor. ABD başkanlık seçimleri için aday olan Obama ile Romney, TV kanallarında karşı karşıya gelip, ne kadar güzel ve seviyeli tartışıyorlar değil mi? Tartışma kültürü bu olsa gerek…
Bizde ise, hep belden aşağı çalışılıyor. Sendikal platformlarda, karşı taraf size muhalefet mi yapıyor,hemen onu işveren taraflısı olarak topluma lanse edeceksin. Siyaset mi yapıyorsunuz? Ya komünist olursunuz, ya da faşist vb… Bu tür basit ve yalan yanlış, belgesiz, mesnetsiz siyaset, sadece biz Türkler’e mi özgü merak ediyorum.
İşin acı olan tarafı, bizim insanımızın da bu tür oyunlara hemen gelmesi ve tanımadığı bir insan için, yeteri kadar araştırmadan, hemen karar verebilmesi.
Ben her hafta burada yazı yazarım. üç senelik TV maceram var. TV ile Köşe yazarlığını aynı anda yürütüp de, hodri meydan çekmediğim kimse mi kaldı? Binali Bey’e, Hamdi Topçu’ya, Temel Kotil’e; SHGM Eski Genel Müdürü Ali Arıduru’ya, DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal’a, Atilla Ayçin’e Kara Kutu programımda tartışmaya davet etmedim mi?
Tabii ki ettim. Gelen oldu mu? Hayır. Madem ben bu kişilerin adamıyım, neden gelmezler? Yandaş olsam, beni kırarlar mı dersiniz?
Atilay Ayçin ’i de iki kere tartışma programıma davet ettim. Atilay Bey, yönetim kurulu başkanı olduğum TV’mizin haber merkezine kadar bizzat gelip, haber merkezimizdeki arkadaşların sorularına cevap verebilmesine rağmen, her nedense aynı TV’deki benim sunduğum tartışma programını kabul etmedi. Sanırım kendisi birçok siyasimiz gibi, monolog sohbetleri seviyor ve kendisine çanak sualler sorulmasını bekliyor.
Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü buradaki beni tanımayan bazı okurlar, yazı yazdığım kişilerle ilgili arkalarından atıp tuttuğumu düşünecekler, işte ona üzülüyorum. Bu satırlarda ifade etmek istediklerime, bir çeşit beni tanımayanlara yönelik savunma mekanizması da diyebiliriz.
Her zaman ve her yerde kiminle ilgili yazı yazmışsam, onunla istediği yer ve onun istediği ortamda,canlı yayın olma şartıyla her türlü tartışma ortamına hazırım. Hodri meydan…
Obama ve Romney ne güzel tartıştılar. İşte bu olmalı. Tüm milletin önünde karşılıklı kim ne yapmış belgeleri ile tartışabilmeliyiz ki toplum kimin haklı kimin haksız olduğunu anlayabilsin.
Evet… Yazı başlığımdaki konuma girme zamanı geldi…
THY; TC-JHL B-737-800 uçağını, THY’deki personelin resimleri ile süsleyerek bir ilke imza attığında şaşırmıştım. THY’de geçen otuz senem nedeniyle, çalışanların psikolojisini anlarım. THY’deki binlerce arkadaşlarımdan bazıları ile görüşüyorum. Bunların bana anlattıkları ve benim zaman zaman gözlemlediğim odur ki, çalışanlar mutsuz. Korku imparatorluğu o kadar yaygın ki, telefon ettiğim kişiler bile bana başka numaralar veriyor ve kendi özel veya sahte mailleriyle benimle yazışabiliyorlar. Liyakatin yerini sadakatın aldığı ve torpilin her kademeye sızdığı şirketimiz THY, çalışanlarının resimlerini uçağa koyarak çalışanına sözde jest yapacağına iş barışını korusun, yeter de artar bile. Etik kurul komedisini daha önceden yazdığımdan buna değinmeyeceğim.
Manavdan domates alır gibi uçak almakla(kiralama) övünen THY, sanırım havacılığı sadece uçak almak ve hat açmak sanıyor. THY, dünyada ilk 3 çeyrekte TL bazlı, son çeyrekte ise USD bazlı bilanço yayınlayan tek şirket. Hani derler ya, “nehir geçerken at değiştirilmez” Bunlar ne at tanıyor ne de nehir.
THY’nin bilançosunun TL’den USD’ye geçtiği dönemdeki genel kurulda, Divan Başkanı Hamdi Topçu’ya, “THY zarar ederse USD, kar ederse TL’li bilanço mu yayınlanacak?” diye laf atmıştım. USD’ li bilanço tabii ki olabilir, ama bunu tam rekor zarar ettiğin dönemde yaparsan, konu anlaşılır ve lafı yersin. Gerçi, hükümette Başbakanımız neyse, THY’de Hamdi Topçu o. “Ben ne dersem o” misali bir yönetim sergileniyor.
Az kalsın unutuyordum. Hani THY B-737’sini personelin fotoğrafları ile süsledi ya, konumuz buydu… Başka konulara daldım gittim.
Bence THY bu uçağı, şirketi bugünlere getirmiş, emekli olmuş veya hayatını kaybetmiş personelinin fotoları ile süslemeliydi. Çünkü bugünkü yönetim, bu şirketi pazardan almadı, yoldan bulmadı. Bu insanlar sayesinde bu şirket hala var. Bunları da bırakın, en azından ahde vefa örneği olur, çok da beğeni kazanırdınız. Ama “Sefa Bey, bu uçağa konulan bugünkü personel bir iki seneye kalmaz işten atılır veya emekli edilir, sen merak etme, dediğin zaten olacak” derseniz, bak buna bir şey diyemem:-)
Şimdi de çıkmışlar, yeni gelecek uçaklara isim arıyorlar. Güya oylama olacakmış:-) Ben bu oylama işlerine pek inanmam. Bu uçaklarda kimlerin isimleri olacağı aşağı yukarı bellidir(!)…
Buradan THY yönetimine bir önerim var:
Gelin bu uçaklara şimdiye kadar uçak kazalarında kaybettiğimiz, pilot, kabin memuru ve teknisyenlerin isimlerini verin. Emekli ve vefat eden personelinizi hatırlamadınız, bari THY uçaklarında şehit olan bu arkadaşlarımızın isimlerini hayatlarını kaybettikleri uçaklarda yaşatın. İnanıyorum ki, bu öneriyi yürekten önemseyip hayata geçirdiğinizde, buna “HAYIR” diyecek kimse çıkamayacaktır.