THY AMBARGOSUNA BAKIŞ VE 3.HAVALİMANIMIZ

Sayın okurlarım
Bildiğiniz üzere MyCargo firmamıza ait B747 uçağının Bişkek’de düşmesi nedeniyle yapılan tüm kişisel açıklamalardan sonra beklediğimiz ön rapor yayınlandı. Her zaman olduğu gibi yine ilk defa raporun aslını sizlere sunmakla kalmayıp birde yorumlayarak haber formatında yayınladık.
Son zamanlarda çok fazla havacılık içeren konular medyamıza yer almakta. Aslına bakacak olursanız medyada yayınlanan her konu başlığına yönelik kişisel yorum yapmak isterdim. Ancak bu kadar yoğun haber akışına yetişemiyorum.
Bu hafta bu kadar konu bolluğunda, ne yazayım diye düşünürken bir iki önemli konuya değinmeyi uygun buldum.
Bildiğiniz üzere, hükumetimizin dış dünya ile kavgası her gün hızını artırarak devam etmekte. Bugün için neredeyse tüm Avrupa ülkeleri ile sorunluyuz. AB ülkeleri ile yaşanan bu sürtüşmelerin, yaralı olan turizm ve havacılığımıza iyi gelmeyeceğinden şüphem yok.
Aslına bakacak olursanız, sadece Avrupa değil doğu tarafımızda yer alan Rusya ile bile sorunlar bitmiş değil. Suriye, İran, Irak ile de uzun zamandır, kronikleşmiş sorunların çözümü için çalışılıyor. Kısaca sorunlu olmadığımız ülkeleri saymak, sorun yaşamadığımız ülkeleri saymaktan çok daha kolay.
Tabii ki konumuz siyaset değil. Ancak, bu kargaşalı ortamın, başta turizm ve onun en önemli bacağı havacılığımıza iyi gelmediği bir gerçek. Mevcut elektrikli ortam değişmedikçe, turizm ve havacılığımız, altından kalkamayacağımız yaralar alabilir. Ekonomiden hiç bahsetmeyeceğim bile… Bu kadar çok ülke ile sorun yaşamanın artısının olabileceğini düşünemiyorum.
Gidişat böyle devam ederse,2017’nin,2016 yılını bile aratır hale gelmesi işten bile değil. Tüm ülke bazında bakmayıp, sadece İstanbul’a gelen turist sayısını mukayese etsek bile Suudi Arabistan hariç tüm ülkelerin turist sayısında düşüklük olduğunu görürüz.
Bu arada son sürat 3. Havalimanın bitirilmesi ile uğraşıyoruz.
Yukarıda ki verdiğim örnekleme ile şimdi yazacaklarım arasında müthiş bir çelişki ortaya çıkmakta. Çünkü hükümetimiz, Türkiye’mize en çok uçak ve turist gönderen ülkelerle sorunlar yaşarken, bir yandan da, dünyanın en büyük havalimanının inşa ediyor. Başbakan Binali Yıldırım 3.havalimanının toplam yatırım maliyetinin 35 Milyar dolar civarında olacağını ve 200 Milyon yolcu tarafından kullanılacağını belirtmişti. Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde yapımı sürdürülen bu havalimanımız bildiğiniz şirketlerin (OGG) çatısı altında ortak girişimi ile yapılmakta.
Tabii ki bu kadar yüksek maliyetlere katlanıp ilgili havalimanını işletecek olan girişim, senelik baz da yolcu ve uçuş garantisini devleti temsil eden hükümetimizden almış durumda. Kısaca, ortak girişim, durum ne olursa olsun garanti edilen ödeneğini alacaktır.
Hatırlayacağınız üzere, daha önce yaşandığı gibi, Milas-Bodrum, Ankara-Esenboğa ve Kütahya-Zafer havalimanlarında da, aynı 3.havalimanımız gibi yolcu ve uçuş garantileri verilmiş ve beklenen yolcu ve uçak trafiği tutmadığı için ilgili firmalara 48 Milyon TL ye yakın tazminat ödenmişti.
3.Havalimanımız için verilen garantiyi bilemiyorum ama yukarıda yazdığım havalimanlarının tazminat rakamlarının toplamı,3.havalimanında oluşması muhtemel(bu gidişatla) tazminatın yanında devede kulak kalacaktır.
Şimdi de gelelim Amerika ve İngiltere ambargolarına
ABD’nin Ulaştırma Güvenlik Dairesi (TSA) tarafından, Türkiye dâhil 8 Müslüman ülkelerin havalimanından, Amerika ve İngiltere’ye yapılan direkt uçuşlarda, yolcuların, cep telefonları hariç, büyük elektronik cihazlarını kabine almalarını yasaklayan karar çıkartılmış ve yer yerinden oynamıştı. Kimi bunun siyasi bir girişim olduğunu, kimisi ise kasıtlı olarak THY’nin zora sokulması olarak algılamıştı. 
Aslına bakacak olursak, bu yasak öncelikle ICAO( Uluslararası Havacılık Örgütü) tarafından değerlendirilip öyle gündeme getirilmeliydi.
İstanbul’dan Amerika’ya direkt uçan Türk Hava Yolları yolcularıyla, aynı havalimanından, aynı güvenlik zincirinden geçerek, Avrupa aktarmalı uçan yolcular arasında nasıl bir fark olduğuna cevap verilmemesi yasağı tartışmalı hale getirmekte.
.Türkiye’nin yasağın kaldırılması için tezinin, “İstenilen tarama cihazlarını temin edelim, yasak uygulamaya konmasın” şeklinde özetlenebilir.
Kısaca, Türkiye ve THY, bu yasağa karşın alttan alarak, Amerika’ya ne istiyorsanız o şekilde yapalım diyor.  
Daha önceleri, ABD’nin talebi doğrultusunda uçak altı bagajları, tomografi benzeri sistemler ile kontrol edilmeye başlanmıştı.
Bu cihazların hizmete sokulması, bir miktar da olsa ABD’yi tatmin etmiş ve bagaj altı güvenliği açısından rahatlatmıştı.
Mevcut durumda,  Atatürk Havalimanı’nda, Amerika seferi yapan uçakların altına yüklenen bagajlar, hastanelerdeki “tomografi” cihazına benzer bir sistemle taranarak yükleniyor.
Duyduğum üzere Ulaştırma bakanlığı ABD ye aynı cihazın uçak içine alınacak bagajlar içinde kullanılabileceği ve bu nedenle yasakların kaldırılması gerektiğini anlatmaya çalışıyor.
Bakalım ABD, bu teklife nasıl bir cevap verecek?
Aslına bakacak olursak. Bir zamanlar el bagajlarımızdaki diz üstü bilgisayarlarımız, havalimanına giriş anında bile çantalarından çıkartılarak çalıştırıldığını hatırlarsınız. Bu uygulama halen devam ediyorsa sorun nerede anlayabilmiş değilim.
Ancak ne denirse densin ABD’nin her türlü teklife sıcak bakmadığı görülüyor.
Geçenlerde TAV CEO’su Sani Şener in mantıklı bir teklifi daha vardı. Bakalım o teklife ne denilecek? Sani Şener Bey, bagaj altında kullanılan cihazların aynılarının yolcu beraberindeki elektronik cihazlarda da uçağa yolcu alınırken bile kullanılabileceğini söylemişti.
ABD’nin tam olarak ne istediğini şahsen ben anlayamadım. Bu nedenle, uygulamada kasıt görmekteyim.
Bir zamanlar EL-AL seferlerinde uçağa giriş çıkışlar, bagajlar, İsrail’den gelen özel ekiplerce aranırdı. Hatta hiç unutmam. Bir gün EL-AL uçağında arıza vardı. Bizden yardım istemişlerdi. Bende kendi ekibimden teknisyen yolladığımda, teknisyenin bile üstünü aramadan kokpite sokmamışlardı.  Gerçi uçak İsrail uçağı idi ama yinede İstanbul’da aramayı İsrail güvenlik görevlileri yapıyordu.  ABD, Türkiye’ye Amerika yolcularının el bagajlarına biz bakacağız dese sanırım kabul edilirdi.
Bir çoğumuzun seyrettiğini düşünüyorum. Türkiye’de de oynayan Liam Neeson ın oynadığı 2014 yapımı NON-STOP filmi vardı.Bu filimde, Amerikalıların korktuğunu ifade ettiği olayın aynısı gerçekleşiyordu. TRUMP sanırım filmi seyretmiş ve etki altında kalmış olabilir. Birilerinin Donald TRUMP’a “o bir film idi” demesi gerekiyor:)
 Her ne kadar son zamanlarda Ortadoğu ülkesi olarak davransak ta, her ne kadar AB ve ABD ile ilişkilerimiz çok kötü olsa da, yine de Türkiye’ye ve bilhassa THY’ye yönelik bir art niyet olduğunu düşünüyorum.
Bu art niyeti hak ettik mi? AB ve ABD politikalarımız rahatsızlık verici mi?
Aramızda yaşanacağı muhtemel bir soğuk savaşta sizce kim kaybeder ?
3.Havalimanını devreye sokmaya çeyrek kala bu tür yaptırımların bilhassa Türkiye’mize çok zarar vereceği kesin. Bu nedenle dış politikamızı bir kez daha gözden geçirmekte fayda olacağını düşünüyorum. ABD ve AB’nin bizlere sıcak bakmadığı kesin. Rusya’ya ise her nedense hiç güvenemiyorum.
  
 
 
 
 
 

Exit mobile version